l Üa BAAT AA NDİN U ÇUYN Y0 Sayfa SON POSTA “Son Posta ,, nın tefrikası: 140 Yazan A, R. Cemilin, İstanbula geldiğindenberi ilk defa yüzü gülüyordu HNânından , Hürriyetin sonra, © -|merak ve heyecanına rağmen, hiç bir iradaki — sürgünlerle —beraber — İs - şey sormaya muktedir olamadığını his- tanbula avdet etmek istedi, Vapura setmişti... Orada duran gazeteyi ala - bindi. Halbuki ömrü vefa etmedi. Yol-|rak yelpaze gibi yüzüne sallarken: da, koleradan vefat etti.... Eğer bana| — Yüzüme öyle bir ateş bastı ki.. inanmıyorsanız, bir hafta kadar evvel, |âdeta, derilerim çatlıyacak... İstanbula gelen Fransız vapurunun| - Dedi ve sonra, konsolun yanındaki kaptanına gidin sorun evlâdım. sandalyeye ilişerek devam etti: Gülter sendelemişti. Eğer, yanında| — mi, küçük bey... Siz, herkesi durduğu som altından yaldızlı kana -|kendiniz gibi zannediyorsunuz. Sizin Benin arkalığına tutunmamış olsaydı, |Cenan'hanım, bundan tam bir buçuk yere düşüp bayılıverecekti. sene evvel, bir yüzbaşı ile evlenmiş.. — Artık yeter.. Allah aşkınıza ye-İsiz, Yemen çöllerinde mihnet ve me - ter... Zaten hanımımı yeni kaybettim. İşekkat içinde yüzerken.. nazeninim, Kaç gündenberi; bilseniz, ne dayanıl- |burada tellenip pullanarak Sivasa ge - maz ıztıraplar çektim... Rica ederim, |lin gitmiş. artık bana acı bir şey söylemeyiniz. Bı-| — Cemil, şaşırdı. Şaşkın nazarlarla u- 'takınız.. yol gösteriniz.. gideyim, zun uzun Gülterin yüzüne baktı. Diş- Diyebildi, lerini sikarak : ç y — Yalan... Vapur; ancak Kızkulesi açıklarına Diye bağırdı. 4 geldiği zaman, Gülter kendisini top -| Gülterin vücudu sarsildi. Fakat me- layabilmişti. Serin deniz havası; onun |tanetini bozmadı: başındaki ateşi bir hayli hafifletmişti.| | — Buna, ben de inanmadım. Ben UN MANCASI l Gâvur I Mehmedin Yeni Maceraları Bu dükkânın vaziyeti, büyük bir| — Fakat, tam şişe başına temas edeceği garabet gösteriyordu. Bir taraftaki raf- |anda Gâvur Mehmet sür'atle elini kal- lafdı ve tezgâhlarda, bir çok muhtelif | dırdı. Şişeyi yakaladı. Dükkân kapısın- yiyecek ve içecek şeylerle, âdeta bir 'dan dışarı fırlattı. Ondan sonra da ileri bakkal dükkânına benziyordu. Diğer|atıldı. Papaviçi iki omuzundan bas - taraftaki cemekânlı dolapların içindeki |tırdı. Bu ağır gövdenin sikleti altında bir takım şişeler, kavanozlar, teneke| sandalye gıcırdadı... Gâvur Mehmet, kutular vesairelerle âdeta bir eczahane | büyük bir sükünetle: hissi veriyordu. Ortada, yüksekçe bir| — Ah, Papaviç.. ne yapayım ki, tezgâhın arkasında, kırmızı yüzlü, iri| hemşerilerime kıymamaya yemin et - vücutlu, düşük bıyıklı, sert bakışlı bir|tim... Hem de, sana karşı boynum eğ- adam oturuyordu. Bu adamın sırtında |ri. Çünkü bana iş bulmazsan, burada sivil bir ceket, yakası açık bir mintan; |aç kalırım... Yoksa, bizim köyün klise- başında da siyah ve yuvarlak bir Hır -|sindeki yedi azizlerin demir haçı üze- vat kasketi bulunuyordu. rine yemin edeyim ki, seni şu sandal - Dükkânda, muhtelif camekânlar ve | yenle beraber yere mıhlardım. CİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romani: 14 S Iımııııı 1? eksik... Gücü, kuvveti tamamile ye- rindedir. Sadece, gözleri görmüyor.. Ayakları tutmuyor.. Biraz da elleri tit- riyor. Fakat; aklına, fikrine, hele ka- fasının kuvvetine, hiç diyecek yoktur. — Aşkolsun. - — Babham da benim gibi (Lâpaç) da doğmuştu. Ve daha on iki yaşında bir çocuk iken, (Lâpaç Sinyoro; Ba: ron Vilâdmir Jovanoviç) in hizmeti ne girmiştir. Bu hizmet, at uşaklığı ile başlamış: nihayet Baron'un husust da hizmetçiliğine kadar yükselmiştir. — Bravo... Hadi bakalım. Şu so * ğuk şarabı sasmmadan, babanin verefl: ne birer bardak göçürelim. tezgâhlar önünde bir kaç Hırvat ve Karadağlı bekliyordu. Yırtık poturlu, solgun çepkenli, delik kasketli kıya - fetlerine bakılınca, bu adamların taş ocaklarında çalışan işçi ve amele sını- fina mensup oldukları enlaşılıyordu. Kaba Hırvat lisanile söylenen söz-| ler, birbirine karışıyordu.-Patron; mü- temadiyen yumruklarını tezgâhın üs- Diye homurdandı. Papaviç, hayretle Gâvur Mehmede baktı. — Yaşa be adam... Birden, kırka kâdar yemin ederim ki, sen de halis Hırvat kanı var... Beni omuz - larımdan tutüp şuraya mıblayacak bir kabadayı yok, zannederdim. Moğer varmış... Çocuklar!. Çabuk - bir şişe — Göçürelim, — Şerefe. — Şerefe... Şarabın içilmesi, bu konuşmaya mu- vakkat bir sekte verdi. Patron Papa « viç, elinin tersiyle ağzını sildi. Orada duran bir sandalyeyi Gâvur Mehmede gösterdi: —Çek şu sandalyeyi otur. Hoşum Sinirleri biraz sükün bulur bulmaz, |de. sizin gibi, yalan; diye bağırdım. Fa-|tÜte vuruyor; camekândan camekâ -| şarap.. oA â fikri bir noktaya saplanmış: kat, kalfalar mektuplarını.. ve üç ay|"9: tezgâhtan tezgüha koşan çırakla -| — Diye bağırdı. Witİn, *’I"-x“d'm-»- Dur, aklımda iken s0 — Şimdi, küçük beye ne cevap ve-|vvel doğan çocuğunun resmini geti-| MA bağırıyordu. Artık — barışmışlardı. -Konuşmiya "y"“;&d — â'cm"?' receğim?... rip gösterdiler... O zaman, hayret et-| — Hay kilise kaçkını herif, hay... |başlamışlardı: ©x Gâ-m—— a wr'ı;vıı;x Demişti, tim, Sevginin ne kadar boş bir şey ol- llı;ıîm Şu müşterinin istediği sabunu ça-| — — Nerelisin?.. e Ev:ımo“ç mi?, Cemilin, kaç gündenberi çektiği iz-|duğuna artık kat'iyyen kanaat getir -|Dtk — versen e... Bak, öteki herif de| — (Lâpaç) tanım. e. a ee dim, leıynunu bükmüş, şeker bekliyor...| — Aga.. Bilirim.. Lâpaçmar, ce-|, — Çok tuhaf bir isim... Dalmaçya” Brap altında ne derecede bunaldığını biliyor; şimdi, bu meş'um haberin onu hüsbütün perişan ve muztarıp edeceği- me hükmediyor... Cemil; vakit vakit Yemen'de çektiği mihnet ve meşak -| Yavruma bayılıyorum, Sultan efendi katlerden ona bahsetmişti. Artık bu| hazretlerinin eteklerinden öperim. Ko- kadar ağırlıklar altında ezilmiş olan bir insana.. bâhusus böyle en acılı bir za- manında.. sevgilisinin bu feci âkıbetin- den bahsetmek, hiç şüphesiz ki ona karşı büyük bir zulum teşkil edecek- u, Belki.. ve belki de onu, korkunç bir âkabete sürükleyecekti. Gülter, birdenbire silkinmiş: " — Hayır.. ben, bunu yapmıyaca - ğım.. mümkün olduğu kadar, unu kur- tarmaya çalışacağım, Demişti. Gülter; anahtarla kapıyı açarak içe- i i zaman, üst katta bulunan Ce- lenmişti: — Gülter!.. * — Efendim?.. — Sen misin?. — Evet efendim. — Ne haber?.. — Ne haber olacak, efendim.. sağ- hığınız. Kısa bir süküt geçmişti. Gülter, gü- 'ya kendi kendine söyleniyormuş gibi, iyarı gülerek: — Hey gidi, küçük bey; hey... Te-|Şimdi, ne yapacağım?.. vekkeli eski adamlar, insan oğlundan vefa ummak, zehirden şifa ummaya benzer; dememişler... Gülter; çarşafını çıkarırken, Cemil merdivenlerden inmiş.. yemek odası - 'na girmişti. Gülter, onu takip etmişti. Cemilin kalınca bir traş tabakasile çevrilmiş o- lan çehresi, birdenbire renksiz bir-hal» gelmişti... Gözleri, Gülterin gözlerine dikilmişti, Gülter; Cemilin sarsıldığını.. bütün kılıç saraya saldıriyorlar. Saray muhalız. « larından başlayıp kölclere kadar hepsini te- mizliyorlar. Ezzeba gürültüyü duyuyor. O da vak- tile Cezimenin anladığı felâketi anlıyor, fa- kat iş işten geçiyor. Kraliçe son bir ihtimalle, gizli yoldan kaçmağa teşebbüs ediyor. Maiyeti öldü - tülmüş. Melike salondan gizlice sıyrılıyor. Şehrin dışına çıkmak için dehlize v0 - kuluyor. En sadık tebessından beşi onu dış kapıda bekliyorlar. Halbuki evvelden bunu hesaplıyan Ka- vir kralı elli kişiyle gizli yolun kapısına yol- Tamıştı. Melikeyi bekliyocek — muhafızler goktan gebertilmişti.. Ezzeba dişarı çıkınca, elinde kılıç onu görünce birden haykırdı: v — Mektuplarında ne yazıyor?.. — Ne yazacak.. şöyle mes'udum.. böyle memnunum.. hele minimini camı bir rütbe daha...... Cemil, birdenbire Gülterin sözünü kesti: — Ya, sultan.. o, ne yapıyormuş?.. gel. Göz ilâcını hazır bulursun... — Vallahi, bilmem efendim. Siz ba- na, sultan için bir şey söylemediniz. | Ben de sormayı akıl etmedim... Yal - nız, kalfalar konuşurken şöylece ku - lak misafiri oldum. Galiba, sultan da yakında bilmem hangi paşa ile nişanla- nacakmış. Cemil, derin bir düşünce geçirdi. Uzuün uüzün içini çekti: — Peki, Gülter.. teşekkür ederim . |Sana, boş yere zahmet oldu. Dedi, l Cemil, o gece sabaha kadar uyuma- dı. Yatak odasının penceresi önünden kıpırdamadı. Gözlerini karanlıkların derinliklerinden ayırmadı. Gözleri, o zülmetler içinde dolaşan bir hayal a - radı, Zihninde, çözülmiyen vardı. Belki, yüz defa: — Artık, büsbütün yalnız kaklım... bir düğüm Diye kendi kendine sorduğu halde, bu suale bir türlü cevap bulamadı. Ye- ni bir maceraya mı atılacak.. yeni bir aşk mi arıyacaktı?.. Yoksa, o da bir çokları gibi gözlerini yumacak; hayat yolunda beraber yürüyebilmek için iyi, bt bir N el #ölrücüktdi, Erenköy camiinde, sabah ezanı o - kunuyordu. Çamlıca tepelerinin üstü kızarıyordu... — Birdenbire yerinden kalktı. Geniş bir nefes aldı: (Arkası var) — Yaklaşmal.. n elinle ölmek iste- mem. Küçük parmağındaki iri yakut yüzüğü ağrına yaklaştırıyor. İri yakut tanesini kal- dırıyor. Ve küçücük çukurdaki kesif, — iki damlalık mayü emerek içiyor.. Melikenin böyle kendisini — öldürmesi genç kralı tatmin etmiyor. Hırsını alamadı- ği için müteessir oluyor ve ölü güzel ka - dının üstüne eğilerek kılıçla onu parça par- ça doğruyor.» * Yemeklerimizi. çoktan bitirmiştik. Haerkes devesine, ve sandığına yerleşti. Elli develik kafilemiz, bu tutuşan çöl - den kürtulmak üzere, denize doğru uzun- dı, gitti.., N zavallı ihtiyar, taş ocağına demet sarmısak daha ver.. aşağı, Bir galon şarap daha çıkarın... Çuvalda kırık şeker kalmadı ise, ta - vandan bir kelle şeker daha indirin de, kırın... Çabuk olsana, ! sur olur. Kuvvetlerine de, diyecek yok- tur. — Dostum!.. Kuvvet ve - cesaret.. i-|Bunlar bana babamdan miras kalmış- iltır. Babam, bugün.. Tam, yüz on üç yaşındadır. — Neccee?, Yüz.. on.. üç yaşında rinçle pastırmayı bekli: hlar arasında böyle bir isme, ilk defa tesadüf ediyorum. — E; bunun ikincisi olursa, kıymeti kalmaz... Amma, işin doğrusunu söy- liyeyim. Bu isim bana, Sarayova (1) da verilmiştir. — Demek ki sen, oralara da git tind.. ile tezgâha doğru ilerledi. Sert, kaba bir tavırla: — Vakitler hayırolsun, Papaviç. Dedi... Tezgâhtaki adam, bir an ba- şını Gâvur Mehmede çevirerek : — Vakitler, hayır.. hemşeri. Diye cevap verdi. Ve sönra, tekrar| çıraklarına bağırıp çağırını: etti. Müşteriler biraz azalınca, tekrar Gâvur Mehmede dönerek: — E, şimdi sen söyle bakalım; ne istiyorsun, hemşeri. Dedi. Rektörlüğünden: lerde yapılacaktır. yekünunun 657,8 dır. Gâvur Mehmet, yüzünü ekşiterek | Enstitü Daire müdürlüğüne müracaatları. Sen ne bekliyorsun, hemşeri.. yarın İmi?. _' (Arkası var) K Ğ 1 Nah..| — Evet.. Tamamı, tamamına, yüz..| — —0 aa işte, bir müşteri daha geldi. on.. Üüç vasındadır. Ne bir fazla, ne bir| — (1) (Sarayboma) 4 Gâvur Mehmet, muztarip bir çehre | « n İ VC Ankâra Yüksek Zıraat “Enatüst 1 — Yüksek ziraat enstitüsünün ihtiyacı olan ve aşağıda 3 gurupta gösterilen eşya açık eksiltme ile ve 3 gurup halinde satın alınacaktır. |. 2— İhale Yüksek Ziraat Enstitüsü Rektörlük binasında toplanan akta devari İdare ve ihale Komisyonu tarafından cetvelde gösterilen gün ve saat- 3 —Muvakkat teminat hizalarında gösterilen muhammen bedeller 4 — Parasız şartnamesini almak ve nümunelerini görmek istiyenlerin (1645n — 03865» cevap verdi: İbalesi 27/7/936 Pazartesi günü saat 14 de yapılacaktır. — Üç gündenberi başım ağrıyor. O| — Cinsi Adet — Beherinin Yekün tutari kadar ağrıyor ki, bana göz açtırmıyor. Fiatı Kuruş Evvelâ, şu ağrıyı kes... Kuruş — Pekâlâ.. ağrıyı kestik. Sonra, ne —— P olacak?.. Su sürahisi 100 85 8500 — Sonra da, bana bir iş bulacaksın.| Çukur tabak 100 4“ 45800 Papaviç birdenbire parladı. Tezgâ -| Düz tabak 100 45 4500 hın üstüne indirdiği yumruk darbesi -| —Su bardağı 200 12 2400 nin şiddetinden, boş bir. şarap şişesi Çay bardağı maa tabak 50 25 1250 yere yuvarlandı. Çı’ kaşığı 50 25 1250 — İş.. iş.. iş... Sanki, ben sizi bura- p aa tbe 50 'u 4250 ya dibi kmalı balmumu ile davet edi-| — Bakır ekmek tabağ H 2000 yorum, öyle mi?.. Memlekette hırsız - Bakır tevzi İepçesi 300 lık edersiniz.. adam öldürürsünüz.. ka-| - Kaşık 50 B çar buraya gelirsiniz. Ondan sonra da,| — Çatal 50 a AADU önüme dikilir; iş bul, dersiniz?.. Bıçak, 50 75 3750 Diye bağırdı... Onun bu öfkesine| - Bakır çaydanlık 30 -- 300" 9000 karşı, Gâşur Mehmet de kabardı. — Ne bağırıyorsun, be herif?.. Sen, İhalesi 27/7/936 tarihine rastlayan Pazartesi günü saat 18 de yapı- çok kaba bir adamsın, lacaktır. — Vay, ben kaba ha?.. Ben.. Pa -| Spor donu 150 110 16500 paviç.. patron.. İstanbula gelen Dal -| Spor fanilâsı 150 60 9000 maçyalılara, Hırvatlara, Karadağlılara| - Lâstik ayakkabi 150 180 27000 babalık eden.. iş gösteren.. ben.. Pa -| Beyaz tenis pantalonu 25 275 6875 paviç.. kaba, haaaa... O halde, sen.. bir eşşeksin?.. İhalesi 27/7/936 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 16 da yapıla- — Ben.. ben, eşşek hana... Pekâlâ.. | caktır. bunu kabul ediyorum. Mademki Dal -| Pamuk yatak 12,5 kilo 90 x 200 maçyalıyım.. mademki sen de bizim| — «b'adında. 50 1200 60000 babamızsın ver elini öpeyim. Eşşeğin| - Pamuk yorgan 3 kilo 140 Xx 190 ş kuhata, eb'adında. 50 722 36100 Papaviç, yerinden fırladı. Yere yu - Pamük yastık 1,5 kilo 40X90 varlanan şarap şişesini ucundan kavra- e sdnde 100 168 16800 dı. Elini bütün kuvvetile gerdi, şişeyi Gâvur Mehmedin kafasına indirdi, Pamuk Adana malıdır ve birincidir.