26 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

26 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TTT TTT gokadı indirdi:” ” -8 Sayfa Yazan : Orhan Selim KAN KONUŞMAZ i Son Postanın Edehi Tefrikası: 26 — Birdenbire kendini hudutsuz alçak buldu. Gece yarısı, doğuran bir ana - san başında iki ihtiyar kadını bırakıp, kaçmak!. Ya bir hal olursa, ya eczane- ye gitmek Tâzımsa... Döndü. Köpeklerin uluması nasıl birdenbi- re başlamışsa öyle birdenbire kesilmiş- ti. Evin kapısı önüne geldiği vakit, bek- çiyi eşiğe oturmuş buldu. Bütün pen- cerelerde ışık var. Ev sessiz. Bekçi a- yağa kalktı: — Yolcun gayrı geldi Nuri usta, de- di. Gözün aydın. Her nedense, Usta, bekçinin kafası- na bir yumruk indirmek istedi ama, sa- dece: Eyvallah, diye mırıldandı ve eve girdi, Taşlık, yukarda kapısı açık kalmış bir odadan vuran ışıkla alaca karan - lık. , taşlıkta kımıldanmaksızın dür- du. Dinledi. Sonra merdiven trabzanı - na, hafif hafif vurarak, yavaşça seslen- di: — AÂAnnel Anne! 'Yukarda bir tıkırdı var. Bir kapı açık dı. Birisi merdivenlerden iniyor. Us - ta çekildi. Ustanın anası elinde bakır çamaşır leğeni, onun yanından ge - çip mutfağın bitişiğindeki helâya gi- derken: — Doğurdu, dödi. Usta, bakır leğenin içinde kanlı bir şeyler görmüştü. Anası, eli boş döndü: — Haydi, dedi, yukarı çık, ayıptır. Gülizara geçmiş olsun del.. Usta, Gülizarın yantna giükmekten utanıyor. Eve döndüğüne pişman. — Haydi. Ne duruyorsun! düşüneydin. Madem kabul - ettin... Herşeyine katlanacaksın.. Usta anasının yüzüne dargın bak - &. Ana önde, oğul arkada cumbalı o - daya girdiler. Odada iki lâmba yanıyordu. Usta bu odayı hiç bu kadar aydınlık gör - memişti. Gülizarın yatağını sedirin (htüne koymuşlar. Genç kadının yüzü bembeyaz. Yor- gun. Şakaklarına yapışmış terli siyah saçlarında yemeni bile yok. Kapının açıldığını duydu. Gözleri- ni aralayıp ustaya baktı. Kıpkırmızı ol- du. Anası, ustayı dürtüşledi. Usta, Gülizarın yatağına yaklaştı. — Geçmiş olsun, diye fısıkladı. Ebe hanım, yer gösterdi ustaya: — Buyrun, şöyle oturun. - Usta, iskemleye dimdik oturdu. O nüne bakıyor. Ebe hanım, çocuğu tstanın kucağı- na vermemek lâzım geldiğini anlıyor. , Susuyorlar. Birdenbire bit kedi yav- tüsunun miyavlaması gibi bir şey ol- du. Usta, sesin geldiği tarafa baktı. Gü- lizarın yanında, Gülizarın başı yanın- da, henüz kızamık çıkarmış gibi kıpkır- Mmizi ve minimini bir çocuk yüzü var. Ağzını küçük bir balık ağzı gibi açı - yor ve ince sesler çıkarıyor. Ebe hanım, ustanın çocuğa baktığı- hi gördü. Ve, «Ne yapalım, çocuğu ve- telim mi, bir tuhaf olmaz mı» der gibi uastanın anasına döndü. Ustanın anası, azarlayan bir sesle: —Ebe hanım, dedi, çocuğu Nuriye versene ayol! Ebe hanım, şaşaladı biraz. Çocuğu aldı. Ustanın kucağına verirken: — Güle güle besleyin oğlum, dedi. Usta kucağına verilen kundaklı in- san yavrusuna baktı. Ne sevgi, ne de belret duydu. Ahmed, çırak Memudm suratına | — Hayvan, dedi, hâlâ bir kalem bağlamasını öğrenemedin. Gülizarın doğurmasından bir haf - ta sonraydı. Usta dışarı çıkmıştı. Dük- kânda, acele, akşama yetiştirilecek bir | işi Ahmed tornaya takmış uğraşıyor. İnce bir iş. En ufak bir dikkatsizlikle berbat edilecek bir torna işi. Çırak ta bugün inadına mankafa. Zaten Ah - med, tek koluyla makinenin — üzerin- de kazandığı ilk kolay zaferin ne ka - dar gelip geçici olduğunu anlamıştı. Eveli gün az daha sol elini de kay - bediyordu ve dün bir tulumbanın pis- ton kolunu torna ederken çubuğu or - ta yerinden kırdırrvermişti., Kahrolasıca tezgâh, ilk yenilişinin acısını çıkarıyor. Tek kollu Ahmedle a- lay ediyor. âdeta, — Ne duruyorsun! İngiliz anahta- rını ver şurdan, Çırak Memed, bu aksi, boyuna küf- reden, tokat atan, sotra kendi yardı- mayla bir iş becerince şarkı söylemeğe başlıyan tek kollu ustadan korkuyor. Sevmiyor onu, — Haydi be, çabuk ol! Mehmed İngiliz anahtarını verdi. Ahmed, sol eliyle cıvatayı gevşet - mrk istiyor. Cıvata sıki. gevşemiyot İbir türlü. Memed, korka korka yanaştı: — Bana verin de usta, dedi. Eelini uzattı. Ahmed, Memede baktı. Bacak kadar boyuyla, kendinin açamadığı civatayı açmak istiyen piç kurusuna baktı. Gözleri büyüdü. Tir tir titriyerek: — Defol burdan, defol, diyoruml.. Görünme gözüme! diye haykırdı. Memed, uzanan elini, ateşe deymiş gibi çekti ve dükkândan dışarı çıktı. Ahmed küfrederek, durup durup T | Sğr l Atletizm Sporları Federasyon yeni programı tatbika başladı Arletizm federasyonu atletik spor - ların yurdun her tarafına yayılmasını |temin için hazırladığı pragramı tatbi » ke başlamıştir. İstanbul bölgesi atletizm aldığı talimata göre seçeceği en değerli atlerlerden 9 kişilik bir grupla Bursa, Balıkesir, Edremit ve Ayvalığa gidecek oralarda gösteriş idmanları ve müsaba- kalar yapacaktır . Kafileye iştirak eden — milli — takım antrenörü ora gençlerine nümune dersler verecek pist ve saha yapılması için alınacak tedbirleri yerinde tetkik edecektir. Atletik sporların kendi — elemanları vasıtasiyle yapılan bu müspet propa » gandanın verimli olacağına — inanıyo » vuz. İstanbul pistlerine alışan gençle- rimizin imkânsızlık içinde çalışmağa mecbür kalan arkadaşlarının fedakâr- hıklarını yakından görmeleri de ayrıca bir kazanç olacaktır. Saylavları davet 'Türk Ölimpiyad hazırlık komitesin - den: Istanbulda ecnebi ekiplerle yapıla - cak olan güreş ve futbol müsbakaları: m sayın meb'aslarımızın şereflendir » meleri rica olunur. Adret mülüm olmadığı içlü ayrıca davetiye gönderilmemiştir. ajanlığı İşten el çekmiş bir sabıkalı' ile şehri nasıl gezdim ? (Baş tarafı 7 inci sahifede) ARTIK YAZABİLİRİM! — Kuçuksuda Yazan: Ermel Tala ( Ercümend Ekrem ) el Başından, yaşmağı, yakalayıp Zaman, her şey gibi, Ziba Hanımeten- diyi de harcamıştı. 1308 senesi yazı sonuna ermek Üzere idi.. Boğaziçinin meltemleri artık serin olu. yordu. Bununla beraber, tam mevsim ve kararında yağan yağmurlar ortalığa — bir bahar tazeliği vermiş, tabiat yeni baştan süslenmişti. Çayırlar, çimenler — yemyeşil, ağaçlar canlı idi. Bu güzellik ve bü taravetten — istifade etmek isteyenler, tatil günlerinde yine bü- İtün mesirelere ve hele Boğaziçine can at- makta idiler. O tarihte, halkın rağbeti dahâ siyade bakan gözleri var. Fok bıyıkları gibi ölan |Küçük suya idi. bıyıkları dudaklarını kapamış. — Böyle rahatezz elmuyor musunuz, diyorum? — Hayır, diyor alıştım. Senelerdir böy le yatıyorum. Hayatta bir tek şey ararım: O da çayım, akşamları çayımı alıp yata « ğamın başucuna koyuvermem mi başka bir | şey aramam. — Peki bu gece yatağınızda çayınız yo'ı' İkerlerinin etrafına çocukları toplayan sey- dinlenerek cıvatayı açmağa çalışıyor. | diyorum, nasil tahat ediyorsunuz? (Arkası var) ae Bir Doktorun Günlük Notlırındın Uykuda Gelen Kâbus Hasta söylüyor. — Gece müşkülâtla uyuyabiliyorum. Gözümü yumduğum zaman geçmiş gün- lerin hep fena iz bırakmış hatıraları gör-| lerimin önünde canlanıyor, — içime bir kurt giriyor. Ve nihayet bir çok mü- cadelelerden sonra dalıyorum. Fakat bu uyku değil, âdeta bir işkenca.. Bir saat geçmiyor, müthiş bir çığlıkla uya- miyorum. — Rüya mı görüyorsunuz? — Hem de nasıl rüya, vahşi hayvan » Tar etrafımı sarıyor, ormanda beni koğ- turuyorlar. Yakalıyacakları zaman a- yağımın altındaki toprak kayıyor, uçu- ruma yuvarlanıyorum, Kanter — içinde bir uyku.... Ne yapayım ... — Bu sık sık oluyor mu) a Bkesşliyei Hastanın kilosu 72, boyu 1,65. Bağa- zına oldukça düşkün ve fazla su içiyor- du. Akşam yemeklerini kuvvetli yedi- ğini ve bunun neticesi harımazlık sebe: bile kâbus gördüğünü anlattım. Bazan çocuklarda da (küçük aar'a nöbetleri geçirenler de) altına işiyetek korkulu rüya görerek, haykırarak yatağın İçine oturduklarını söyledim. Akşam yemeklerini hafif yemesini, çok su İçmemesini, yemeklen evvel bir saat kadar gezinti yapmasını, müsait hava » larda ılık bir duş ve yahut banyo yap- masint tavsiye ettim. İlâç vermedim, dediklerimi yaptı va kâbustan da kur « Perşembe (')—ıodıı kesip saklayınız, ya- Kağıtlar kaldırımın üttünde esrarlı bir ateş gibi yanıyor. Alevlerin kırmızı içiğile yüzü boyanmış olan fok biyikli, — dalaın | Bözlü adam elini kâğıt yorganıma altın: | dan çıkarıyor ve gayet tabil bir sesler — İşte yatağım diye yatağını gösteri- yör var — İşte çayım diya, kaldırımın kenanın: da duran pis, eski bir könserve kutusunu gösteriyor ve kendisinin de vaz geçeme- diği bir itiyadı olduğundan duyduğu bir gururla: — Yöo... diyor, çayımdan vaz geçe « mem. Her akşam yatmağa çıkarken kutue | ma sıcak çay doldürümnüm ve yatınca onu içer, öyle uyurum, Alevler titriyor, sönüyorlar ve artık bu muhteşem yatağı ve bu porselen çay finca« nni görmüyorum ve karanlıkta çok ter - biyeli, çok eaki İstanbul ahengi olan bir pges: — Yalağımda çay içmeden rahat ede- mem, uyuyamam, diye tekrarlıyor. Ve sonra odasından ziyaretçileri neza « ketle çıkartnak istiyen bir intan lisanile: — Allah size de rahatlık versin, diyor. Yarın beşte kalkıp çalışmağa bıdıyın . dam, geç oldu şimdi. İnşallahı başk zas man gene gelirsiniz de daha iyi görüşürüz, Suat Derviş TAKViM İ Hünkâr köşkünün arkasında — uzanan geniş çayırın bir tarafında zuhuri kolu, be- ti yanda canbaz oynuyor, çeşmenin bulun- duğu sofada hokkabaz Çicekci oğlu. — te- kerlemeler yuvarlayıp hünerlerini — göste- riyotdu. Yol kenarında kâğıt helvacıları, lokumcuları, susamci araplar, değneklerin ucuna takılı rengârenk horoz ve elma ye- küş yar şekerciler ve hele, koskocuman kazan- lar içerisinde Göksu mısırları satan mitit- cılar mesiteyi bayram yerine çevirmişler- di. Rıhtim boyunca düran piyade — kayık: larının, fataların, ateş kayıklarının içinden karaya çıkmiış, elvan feraceli, billür yaş. maklı yoszmalarla, dar pantalonlu, uzun ve- dingot ardesülü, yan oturtulmuş, Dub- lin püsl fesleriyle delikanhlar katşilik İ bakışıp, iç çekerek piyasa ediyorlardı. Derken, kargıdan, Göksü — istikametin: den. yanar döner, kumru göğsli bir Ferade 'atdakosta yatırılmış incecik pa- | göründü. pazi yaşmağın altında, kenarı penbe oyalı| bir hotor seziliyordu. Parmaksız eldivenler giyen narin bir #İ, bu hotozun Üürerinde, beyaz dantel bir şemsiye tutmaktaydı. Mesirenif müdavimleti arasında bir hareket oldu. Nazarlar hep © taralfa çev- rildi. Dudaklar mırıldandı: — Geliyor!. Beyaz şemsiyeli.. Ziba ge- |)! liyor!. Çoktanbetidir yüzünü görmeyip hasre- tini çekenlerle, merak edenler, karşi gitti. Jer. Yakından görüp, veki vaziyeti ile şim- dikini mukayese edecaklerdi. ©, sallana sallana geliyordu. Yanına en önce yaklaşanlar, bu dilber çiçeğin — getçi biraz solmuş olduğunu, fakat #tami yıkıl- mişsa da, mihrabın henüz yerli yerinde durduğunu» görmeklü müteselli olmuşlar- di. Hele saçlarının rengil. Tabiliğini o ka- |dar muhafaza etmişti ki, hayret! Sırma tel- |lerinin arasıhda bir tek gümüş iplik bulmak Her ağızdan bir emaşallahtu miriltisi duyuluyordu. Beyaz şemsiyeli, yina ötekine, berikine te- | || bettüm ederek, çayıra doğru ilerliyordu. 'Tam, otta oyununun oynadığı kalabâ. |hk sahaya gelmişti. Birdenbire halkın a. rasından, külhanbeyi tavırlı, bıyıkları kas lemis yağı ile burulmuş, ayağında yumurta | Vökçeli porinler, paçaları yarım kıvrk pan- | talonlu, ceketinin içinde çaprast —kadife yelek, belinde Trablus kuşağı, başında &- fir kalıp, vapür dümanı fes, bir adamca « Bız fırladı. Döoğru Ziba Hanımefendinin — üzerine Hziran 26 hbir ıskandal ta, çektiği gibi,.. Bu, Uzunçarşılı İbrahimdi. Elinde hiç bir silâh, ne de sopa, mopa gibi bir şey olmadığı halde, halk, ürkerek iki tarafa kaçışmağa başladı. Helvacı Arnavudun sehpası, mesirci » min kazanı, şekercinin tablası bu esnadı devrilme tehlikesi geçirdiler. Zavallı bayaz şemsiyeli dalgın dalgın yürüyordu; kendisine tevcih olunan bu ta: arruzun farkında değildi. Anide, Uzun çarşılı, karşısına dikildi: — Kaltak! Na dolaşıyorsun — burada) diye bağırdı. Ziba Hanım şaşalamıştı. Cevap vereme di. Herit: — Beni mahvettiğin yetmiyor da, yo- lacak başka kazlar mi arıyorsun? Diyerek, kadının saçını, başını yolmağa davrandı. Elini uzattı; yaşmağı, altındakı penbe öyalı hotozla birlikte kavradı, çek &., Beyaz şemsiyeli e anda bir çığlık ko : ipardı: — Yandıml.. Yetişin n dostlark. Beni öldürüyor!. Kimsenin kimseyi öldürdüğü yoktu. Fa: kat zavallı Ziba Hanımın, yaşmağile ve ho: tozile beraber takma saçları da İbrahimin avucunda kalıvermiş, altından — cascavlak devekuşu yumurtası gibi bir kafa çıkmşıtı Beyar şomsiyeli düştü, bayıldı. Bülün çayır halkı etrafına üÜşüşmüş, gü lüyor, alay ediyordu. Hidise, haftalarca, ağızdan ağza dolaş t Kadıncağızı tefe köyup çaldılar. Ma - halle kahvelerinde, halk şairleri, üzerine mâni, destan düzdüler.. Ve tek bir kişi çıkıp ta onu müdafan et medi.. Ona atımadı. (Arkası var) * Son Posta © Tstanbul Gelir ve Para BORSASI 25 « 6 - 19088 Mbıvhwııı tara 6 Hasine B. 4525 Dahili tstikras 95,75 İg taT.n. xnm'l% | 9975 T.B.Iİ 18,95 | 99 15 T.B. zıiv, 30 İ İş B MÜ, | ». HK 09,904 Bumonel | » » Name — 09 SÜ Terkos W.75 Merkes BiD. — 67.7Sİ| A. Çimento — 9, 30 | Kırş İ ETL içir İsterin 63150 || Liret dot v. Frangı 12,06 | Dolur 0,7940 Krş 2000 | ç LK Mübadil Bon. 00-00 | 0000 Gayri » » 00,00 99,50/ Altın 975 9X0V Mecidiye v0 Kredi Fonslye 188x sönesi 190$ » w v

Bu sayıdan diğer sayfalar: