Sivasta yağmurlardan sonra sıtma baş gösterdi Sıhhat memurları hastalıkla münd;leye başladılar. Y T Sivas, (Husust) — Üç haftadanbe- ri sürekli ve fasılasız devam eden yağ- murlar kesilmiş, sıcaklar başlamıştır. Şehirdeki bazı mahallelerde lâğımların üstü açık olduğundan bir kısım halk sıtmaya tutulmuştur. Hastalığın önü- ne geçilmesi için sıhhat memurları dük- kânlara ve evlere kadar giderek aşı tat- bik etmektedirler. Belediye göze çar- pan bazı sokakları da parke ile döşet - mektedir .Ayrıca şehrin her köşe ba - şına su muslukları yaptırılmaktadır. Kasaplar Belediye, şebirdeki bütün kasaplara yaptığı bir tamimle dükkânların önle- rinin camekânlanmasını ve zeminin çi- mento ile kaplanmasını istemiştir. Diğer taraftan eskiden hep bir ara- da bulunan kasaplar şimdi şehrin muh- telif yerlerine dağılmışlardır. Halk bu yüzden çok sıkıntı çekmektedir. Vilâyet encümeninde Yapılan seçim neticesinde Sivas Vi- lâyet daimt eneümen üyeliklerine şu zevat seçilmişirdir: Gürün kazasından Şakir Çankaya, Koylahisardan Nazmi Okyanmaz, Sivastan Kâmil Yalçıner. 935 yılında da olduğu gibi 936 yılında da yol parasının dört liradan alınma - sına karar verilmiş, 936 husustf bütçesi kabul ve tasdik — edilmiş, — varidat Hergün evlerde ve dükkânlarda halka aşı yapılıyor Sivasta İsmet Paşa caddesi (716,741) lira, masarifat ta (446,893) lira olarak tesbit edilmiştir. İld tayin Münhal bulunan Grasun zühreviye baştabibi Sıtkı Sivas zühreviye başta- bipliğine tayin edilmiş, vazifesine baş- lamıştır. Ayrıca Orman Direktörü Hikmet, Tokat Orman direktörlüğüne becayiş- le geçmiş, Orman Direktörlüğü'ne de Cemal gelmiştir. İzmitte ve Gemlikte güneş tutulurken İzmit (Husust) — Şehrimizde gü - neş saat 4,58,17 de tutulmuş ve tutul- ma hâdisesi 6,55,59 da bitmiştir. Güneş tutulurken, vakit pek erken olduğundan halk uykuda bulunmak - kaydı. Bununla beraber bir çok merak- hlar güneşin tutulmasını görmek i- çin gece yarısından sonra beklemiye başlamışlardı. Güneş tutulurken çok kesif bir sis ve bulut tabakası vardı. Bu yüzden, saat 5 de bir aralık açılır gibi olan havada, güneşin tutulması ancak görülebildi. Güneşin — tutulması münasebetile günlerdenberi şehirde bir takım hura- feler de canlanmıştır. Gemlik (Hususi) — Cuma sa - bahı saat 5 ile altı arasında güneş, a - — Aman, Hasan Beyciğim, a ocağına düştüm! gelen bir bonom var., yın araya girmesile kenarları kırmızı bir çenber halinde görünen bir manzara aldı. Halk sokaklara dökülmüştü. Ya- lovaya, Orhangaziye- doğru uzanan dağlarda bir çok meraklılar toplanmıç- b. Gemlikte küsufla alâkadar almıyan tek bir adam yoktu. Çocuklar, kadım- lar cumbalardan, balkonlardan, evle - rinin damlarından bu hârikulâde man- zarayı çığlıklar kopararak seyrediyor - lardı. Güneş İznik gölü istikametinden doğduğu için Akşamdan küsufu daha iyi görebilmek için Orhangaziye gi - denler, (Umurbey) e çıkanlar da var- dı. Hâdişe kasabada fevkalâde bir alâ- ka ile karşılandığı için, şimdi her kah- vede, her handa ve her köşede bundan bahsediliyor. arın ödenmesi lâzım *« Geçen ay benden aldı- ğın yüz İirayı verşene! SON POSTA Çocukları Sokaktan Kurtarmak için İzmir ilkmekteptalebesi için tatilde mektepler açılıyor İzmir, (Hususi) — Şehrimiz Hal- kevi Sosyal Yardım komitesi tatilden sonra okul dışında kalan ilk mektep ço- cuklarını sokak oyunlarından, fena i- tiyatlardan kurtarmak, bunları değerli öğretmenlerin nezareti altında eğlen - dirmek ve bir senelik yorgunluklarını dinlendirmekle beraber sağlık işleri ile de uğraşmak - üzere, şehrin münasip yerlerindeki mekteplerde — toplamağa karar vermiştir. Bu karar Kültür direktörlüğünce de tensip edilmiştir. İzmirin muhtelif yerlerinde açılacak olan bu mektepler- de çocukların bedii zevklerini inkişaf ettirmek için ufak mikyasta konserler tertip olunacak serbest görüşmelerini sağlamağa yarar çocuk konferansları verdirilecek, kendilerine ulusal hikâye- ler anlatılacak — ve terbiye esaslarına dayanan müsahabeler, Sosyal Yardım | mevzuları üzerinde görüşmeler, zama-| nına göre kır gezintileri yapılacaktır. Kız kaçıran dört kafadar Suçlular yakalandı, kızın da Mene mende bulunduğu anaşıldı İzmir, (Husust) — Karşıyakanın Büyük Çiğli köyünde bir vak'a olmuş- tur. Mustafa, Mehmet, Ahmet ve di- ğer Mustafa adlarında dört kafadar ge- celeyin Çiğli köyündan kasap Mahmu- dun evini basarak Mahmudu tehdit et- mişler ve yaralamışlar, kızı Hanifeyi zorla kaçırmışlardır. Jandarmalar ta - rafından yapılan takibat neticesinde vak'a faillerinin dördü de tutulmuştur, fakat kız bulunamamıştır. Hanifenin Menemende bulunduğu anlaşıldığın- dan tahkikata devam edilmektedir. Bartın Liman idaresinde Bartın, (Husust) — Kazamız Li - man Reisi Nazif Karabiga Liman Re- isliğine, Liman memurlarından Meh - met Deniz Ereğli Liman memurluğu - na, İzmail de terfian Vona müstakil Liman memurluğuna atanmışlardır. Kuazamız liman reisliğine Edremit li- man reisi Ali, lıiman memurluklarma n Ereğli'Hioüa aa Fusb'dş Vor na müstakil liman memuru Kadri ta- yin edilmişlerdir. Kurucaşilenin yeni nahiye müdürü Bartın, (Hususft) — Kurucaşile na- hiye müdürü Sıdkı Yenice müdürlüğü- ne, Beycuma müdürü Şevki Özer de Kurucaşile nahiye müdürlüğüne tayin edilmişlerdir. Şevki Özer Kurucaşile- ye gelmiş ve işe başlamıştır. Orta mektep imtihanları Bartın, (Husust) — Orta mektep son sınıf imtihanları 5 haziranda baş- lamıştır. İmtihanlar 19 haziranda sona ermiştlir. Hasan Bey — Amma da tuhaf adamsın, be! Hem ö teye beriye borç ediyor, hem de sonra onları bana — ödet- mok istiyorsun? | ! Ustat Mehmet Ak Sayfı if “Cennet! gibi,, yurdunda (Baş tarafı Pinci sayfada) Sağlık evinin beyaz merdivenlerin- den üstadın bulunduğu kata çıkarken, kafamın içindeki düşünceler birden si- lindi ve bunların yerine acaip bir me - rak kâim oldu. Bana odayı gösteren hasta bakıcıya sabredemiyerek sor - dum: « — Mehmet Akif çok mu ağır has - ta? Hasta bakıcı gülerek: — Hayır, dedi, hiç bir “Şeyi yok. Şimdi yanında bulunan dört beş kişi ile konuşuyor. Hemşireden aldığım bu cevap beni üzüntüden kurtardı. Odaya girdiğim zaman Türk şairini karyolada oturmuş gördüm. Üzerinde mavi çizgili bir gecelik entarisi vardı. On bir senelik ayrılık, üstadı tamamen değiştirmiş gibiydi, başı açılmış, ken- disine bir mehabet veren siyah sakalı beyazlaşınış, vücutça da zayıflamıştı. Yalnız değişmiyen tarafı sesinin âhen- gi ile canlı gözleriydi. Üstadın elini öpmek isterken elimi kuvvetle sıktı. Ve anladım ki üstad es- ki tevazu bırakmamış ve kolların - daki kuvvet hiç te eksilmemiş, Biz odaya girdiğimiz zaman oturan dört kişi üstada veda ederek çıktılar ve biz ikimiz başbaşa kaldık. Mehmet Akif pencereden görünen tikten sonra: — Haydi dedi sor bakalım evlât!.. Üstadın gözlerinin içi, küçük bir ço- cuk gözleri kadar münis ve tatlıydı. Mütevazi - edasından — cesaretlenerek sordum: — Üstad dedim, ne zaman geldi - niz? Hastalığınız nedir? Mehmet Akif Boğaz ve Mecidiye - köyünün sırtlarına okşar gibi baka - vak cevap verdi: — Pergenbe günü geldim. Cuma gü- nündenberi de burada yatıyorum. Ka- ra ciğerimle dalağım şişti. Burada bir çok tahliller yaparak sebebini arıyor - lar. Doktorlar rahatsızlığımın ehem - miyetli bir şey olmadığını söylüyorlar amma ihtiyarlık mıdır nedir. Ben bu hastalığımı pek ehemmiyetsiz telâkki etmiyorum . Bir lâhza sustu sonra yatakta biraz daha doğrularak devam etti: — Hiç bir ağıım ve sızım yok. Yalnız iştahsızım. Üç senedenberi de hastayım. Mızırda belli başlı bir tedavi görmedim. Memleket hasretinden ve Mısır darllfunu- nunda aldığım hizmetlerin ağırlığı hastalı- şımla meşgul olmama pek vakit bırakma- dı. Bu biraz da benim ihmalimden — ileri geldi. Öz vatanda sikı bir tedavi görürüm fikriyle ozuda pek az tedavi gördüm. Üstada, aradan geçen on bir - senelik uzun bir zamandan sonra İstanbulda en çok nazarı dikkati celbeden yeniliğin ne olduğunu sordum. Büyük şiir hiç düşün- meden cevap verdit — İstanbulda apartıman bolluğu insanı hemen' hemen şaşırtıyor. Vakıâ ben daha İstanbulu dolaşmadım amma, yapılan bu inşaat İstanbulun şeklini değiştirmiş ve her tarafa yeni-bir güzellik vermiş. Üstadla konuşmamız bir aralık edebi- yat vadisine sapmıştı. Kendisine Türk ede- biyatı hakkındaki düşüncelerini, — kimleri beğendiğini sordum. Ellerini birdenbire ha- vaya kaldırdı: — Aman, aman!.. dedi. Sakın ha, bana edebiyat hakkında bir şey sormayın... Bir çoklarının isimlerini saymak, bir çokları- nın da saymamak herhalde iyi olmaz. Ben dedikodudan korkarım. Üstadın sayılacak ve sayılmayacak ka- dar bol olan isimlerden bahsetmesi üzeri- ne memleketten uzak yaşadığı halde ede- biyatımızla alâkadar olduğunu isbat ed- yordu. Kendisinden isim zikretmeden ede- biyatımız hakkındaki düşüncelerini söyle- mesini rica ettim. Gözleriyle hastane bahçesinde gezen genç bir hasta kızı takip eden üstad: — Bir çok müstaid gençler var, dedi. Boğaziçini canlı gözlerile biraz seyret- | Y? Yazılarını okudum; kendileri biraz — oriji« nalliğe kaçmakla beraber lisana hâkimi» yetleri fena değil. Bunların içinde kudre- tini takdir ettiğim şâir de Faruk Nafizdir m: — Faruk Nafiz mi? diye sorunca üstad dalgınlıkla bir isim saydığını kavradı ve & deta rica eder gibi: — Yazmayın sakın ha yazmayın. Ben kimseyi kırmak istemem, dedi. Ben ricasını yerine getireceğimi söyle- dim. Fakat sırf kendi merakım icabı Fa- ruk Nafizin en kuvvetli tarafının ne oldu- gunu sordum. Sözlerim üstedi inandırmış olacak ki, ayazmamak şartiyle» diye söze başladı: — Faruk Nafiz kudretli bir gençtir. Li- sanı tiz ve teşbihleri kuvvetlidir. Türk şâirinin biraz da kendi hakkında malümat almak istedim. eserleri — Ha.,. Bak onu söylerim, dedi. Has- ta olmadan evvel çok yazdım, — (Gölge) diye bir de kitap neşrettim. Fakat hastalık yakama yapıştı, üç senedir bir şey yazma- dım. Eğer hasta olmasaydım bir iki mevs zuum vardı onları yazacaktım. — İnşaallah iyi olursam burada kalarak ük iş — olarak bu mevzuları yazacağım. Mısırda Türkiye hakkında ne düşünül- düğünü de söylemesini rica ettim. Üstad, hiç düşünmeden cevap verdi: — Mızırdaki münevver tabaka bu inki« lâbımızi takdir ile yadediyorlar, kendileri boyunduruk aşadıkları için Tü b bini ve muvafla liyorlar, bilhassa ecnebi — imti- mın Türkiyeden — kaldırılması —her ver Misirlığinin bir Türk kadar se- vinmesini mucip olmaktadır. Şüiri pek fazla rahatsız etmemek için kendisinden ayrılmak üzere iken Son Pos- ta okuyucuları için ufak bir şey lütfetme- | sini istedim. Üstad bunu hemen kabul etti, ve Şark hakkmda yazdığı şu kıt'ayı söyliyerek ba- na not ettirdit Viranelerin yascısı baykuşlra döndüm Gördüm de hazanımda, bu cennet gibi yurdu. Gül devrini bilseydim onun; Bülbül olurdum Yarab beni evvel getireydin, ne olurdu? Hayri Yazıcı Hâdiseler' ) Rarsısıü Düelloya davet Davetin iyisi olur: Ziyafete davet! Davetin kötüsü de olur: Mahkemeye davet! Davetin bundan daha kötüsü de © » lurmuş: Düelloya davet! Bir avukat, diğer bir avukata dave : tin bu cinsini yapmış! * Ben, avukatların yalnız dilleri kes « kindir, sanırdiım... Meğer içlerinde kr hlçları keskin olanlar da varmış! — Ben bugün davetliyim? Sözüne karşılık, sakın: — Ne mmutlu sana, darısı başımıza: Demeyinte, bilinmez; belki düelloya davetlidir. * Açık gözün biri adliyenin karşısında gaşmıyalım: «Burada kılıç kullanma, nişan alma dersleri verilir.» * Düclloya davet edleni gördüğü - müz zaman: — Geçmiş olsun! Mu 'diyeceğiz, yoksa: — Allah emeali kesiresile müşerref eylesin! Mi? * Düello davetçisine şanu söylemek is- terdim : Dücllo hakkında yazı yazarım amma düelloya gelemein, Sakın ha, bu yazım yüzünden beni de davete kalkmasın! Â