KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 18 Ahmed köşede iskemlenin üstünde duran ceketini aldı, giymek - isterken Nuri usta ona yardım etmek istedi. Ahmed çekildi: — Zahmet etme usta, dedi, eğer ce- ketimi de kendi kendime giyemez - Bem... Usta, misafire kahve getirirken tep- siyi devirmiş bir besleme gibi utandı ve korktu. Ahmedin karşısında ken - dini idare edemiyor. Ahmedin ona iki- dir custap demesi korkutuyor ve u - tandırıyor Nuri ustayı. Çırak Mehmed çayları getirdi. k. könce ustaya uzattı tepsiyi. Usta çayı aldı. —Birer çay içelim Ahmed, dedi. Ahmed tepsiden bardağı aldı. Çı - tak, dükkândan çıktı yine ve eşikte o- turarak üçüncü bardağı da o içmeğe başladı. Nuri usta çayını bitirdi. Ahmed, dalgın ve yudum yudum içtiği ve da- ha birirmediği çay bardağını sol elinin acemiliğiyle, telâşla tezgâhın üsütne koyarak Nuri ustanın elinden barda - ğını eİmağa geldi. Usta bardağı verme- di. Çay bardağı tabağının bir kenarında Nüri'ustanın sağ öli, öbür kayısında Ab- medin sol eli, ikisi de ayakta, göz gö- ze bakıştılar. Usta kendini toplamıştı artık, Artık Ahmedin karşısında u tanmıyor ve korkmuyor, — Ahmed, dedi. Ben seni çırat? &- ye almadım. Bilirim ki sen hepimizden iyi tornacısın. Ben senin ustan değilim Ahmed. Sen benim ortağımsın. Nasıl benim tek gözlü oluşum ayıb değilse, senin de tek kollu oluşun günab de- Ü. Sen s0) kolunla hepim sâğ kolum » dan daha temiz iş çıkarırsın. Bana akı! öğretirsin. Memed — sana yardım e - der. Haydi çayını bitir. İşe başlıyalım. Bana da bir daha usta deme kuzum, bana, Nuri de. Ahmed cevab vermedi. Çay barda- ğının tabağını bıraktı. Sol eliyle fesini arkaya doğru itti, çayını bir yadumda bitirdi. Sonra seslendi çırağa: — Memed, gel şu çay bardakla- rını al. Memed çay bardaklarını aldı. Ahmed tornanın başına geçti. Dün- den yarım kalan işi, oldukça ağır bir Ydemir çubuğu, aynaya bağlamak için uğraşmağa başladı. Nuri usta, Ahmede yardım etmedi. İşin tezgâha bağlanması için yapacağı en ufak yardımın Abmedi kıracağını, gücendireceğini anlıyor.. Tesviye edilecek bir parça —vardı. Nuri onu taktı mengeneye. Bir taraf- tan eğeliyor, bir taraftan, hissettirme- meğe çalışarak, Ahmede bakıyor. Ah- mede karşı acayip bir saygı ve acı bir merhamet duymaktadır. Ahmed tek koluyla, büyük bir güç- lükle işi aynaya bağlıyabildi. Sonra durdu. Mırıkdandı: — Senin çırak gelsin, bana yardım etsin de biraz, işe başlıyayım. Usta bağını eğenin üstünden kaldır- maksızın cevab verdi: — Olur, şimdi nerdeyse gelir... Çırak Memed geldi. Bu on dört ya- şında zayıf, başı sıfır numarayla ti - raşlı sarışın bir çocuktu. Ahmed seslendi: —BSenin adın Memed, değil mi? — Evet.. — Gel bakalım, yardım et biraz ba- nal. Avaraya al! Torna tezgâhı işlemeğe başladı. Kalem ayarsız. Ahmed bağırdı çı- rağa. Durdular. Kalemin ayarı yapıl- dı. Tekrar avaraya alındı. Tezgâh tek- rar işlemektedir. Nuri usta heyecan içinde. Ahmed, sinirden, telâştan ve dün - yada en iyi yaptığı işi şimdi becereme- mek korkusuyla kıpkırmızıdır. * Aynada bir ayarsızlık var. Ahmed küfretti ve yine çırağa çı- — Senin de elinden bir iş gelmiyor bel Durdur şunu. Tezgâh yine durdu. Çıirak, on dört yaşındaki sarışın ço- cuk, ağlıyacak gibi. Dolu dolu, soluk mavi gözleriyle Nuri ustayı aranıyor. Usta başını işinin üstüne eğmiş, yüzü- nü aramakta olan Memed bilhassa gör- sün diye somurturkan, mengenedeki parçayı hınçla eğeliyor. Ahmed yine seslendi; — Al avarayal. Torna tekrar işledi. Usta rahat bir nefes aldı. Orda işin artık yoluna girdiğini görüyor. Ah - med, sağır ve dilsiz, âsi ve korkunç tezgüha karşı tek kolla yaptığı ilk kav- |gadan muzaffer çıktı.. î;ıe mektebteki sevinli sesiyle konuşuyor: — Bir cigara versene Nuril Usta Ahmede cigarayı uzattı. Ah - med, bir taraftan tezgâhta dönen ve her dönüşünde ince bir bıçakla soyu - lan pırıltılı bir yemiş kabuğu gibi halka halka talaş çıkaran işe bakıyor, bir ta- raftan da ustanın uzattığı cigarayı alıp ağzına koyuyor. İlk top - patlayışıyla kaybettiği neşesini bulmuş gibidir. — Cigarayı verdin ama ateşini de yak bakalım. Tornayı tek kolla işlet - tik ama, kibriti tek elle yakamıyaca - ğız Nuriciğim. Nuri usta mumlu kibriti yaktı. Ah- medin cigarasını sevimçle tutuşturdu: — Bunu da becerirsin Ahmedciğim, dedi. Aldırmal! Ahmed tekrar işin üstüne eğildi. Mektebteyken de yaptığı gibi bir şar- kı mırıldanarak daldı işine.. — Ustal Nuri usta!. Nuri ustayı çağıran yorgancı Selim- dit. Selim dükkân kapısında duruyor, İgülerek sesleniyor: — Merhaba Ahmed ustal Kolay gelsin! Ahmed şarkısını verdi: . — Eyvallah! Çalışıyoruz.. — Çalış bakâlım. Sen az gelir mi- sin buraya ustam! Ahmed sordu: — Ben mi? — Hayır!.. Nuri ustaya bir çift ace- le sözüm var da... Nuri, hâlâ kapının eşiğinde duran Selime gitti. — Ne var? Niye içeri girmiyorsun? — BSizi işinizden alakoymıyayım. Şöyle biraz yürü benlen.. Selimle Nuri yürüdüler, Usta sor - du: — Nevar? Hayrola!.. Selim durdu. Sesini alçalıtı: — Usta, dedi. Ben yazıldım. —Nee? İttihatçı mı oldun? (Arkası var) kesmeden cevab SON POSTA Haziran 17 | Spor — ||Türkiye hudutları içinde tevkif edilmiş bir kadın casus yoktur Fenerbahçe Dün yaptığı maçla İstanbul şampiyonu oldu İstanbul lik şampiyonasının en başında giden Fenerbahçe dün likteki son maçını Hilâl takımile yaparak (936 - 937) İstanbul şam- piyonluğunu kazanmıştır. Her ne kadar bul lik maçları ni- hayetlenmemiş ise de Fenerbahçe son yaptığı maçla şampiyonluk mevkiini kazanmış olmaktadır. Fenerbahçe, müsabakanın ilk devresini 4 - 0 bitirmiştir, ikinci devrede de iki, ve Hilâl de bir sayı yapmıştır. Oyun böylece Fenerbahçenin hâkimiyeti altında ve 6- 1 galibiyetile sona ermiştir. Bu sene de İstanbul şampiyon- lağunu kazanmış olan Fenerbahçe klübünü tebrik ederiz. Askeri Bahisler (Baş tarafı Gncı sayfada) yüzünden yıkılmasına sebep oldu. Diğer taraftan Çanakkale — müdafnası, yekünu milyonu aşan İngiliz » Fransız or- dularının Çanakkale harp sahnesinden ge lip geçmelerine sebep olmuş: bu itibarla da bu mühim kuvvetlerin Almanlar karşımın- dan uzak tutulmasına, yani büyük harbin 4 sene uzamasında birinci derecede ümil ol- imüştür. Bugünkü vaziyet: İstiklâl mücadelemizin sonunda (Tür- kiye cumhusiyeti) bükümetinin (Lozan) da imza etmiş olduğu ilk siyasf ve tariht vesika bizim, asırlardanberi, Ük defi rak diğer devletlerle beraber müs; lar altında imzaladığımız bir muahedena- medir. Bizi kapitülâsyonlardan ve her tür- lü siyasi, iktaadi — mali üfuzdan kürtasmış olan bu muahedenamenin bo - gazlara ait olan ahkâmı artık bugünkü ah- val ve şersite uygun düşmez bir şekle gir -« miştir. Çünkü'bu muahedenamenin imza iği tarih olan 1923 te bütün dünya meyanda Avrupa devletleri (harp) v ve ten bıkmış, sulha can atan, silâhlarını git- ükçe azaltmak istiyen bir manzara göste- riyorlard. Bu arla Türkiye cumhuri - yeti bükümeti de sulha olan bağlılığımı gör terniş olmak için boğazlardan bütün ci - hanın serbestçe istifadesini kabul etmiş ve bunların iki tarafındaki tahkimatı kaldır makla beraber her iki boğazın ikişer tara- fında ayrıca birer de (gayri sskeri mınta- ka) vücuda getirmişti. Boğazları kapat » mak hakkını ise sırf kendisinin muharip bulunacağı bir harp haline,hasretmiş bu - lunuyordu. Lâkin 1923 denberi, hele son senelerde, Avrupanın vaziyoti gittikçe değişti. Öyle ki iki senedir her devlet diğerlerile âdeta bir silâhlanma yarışına girdi. Bu arada bazı devletlerin harpçu ve istilâcı bir po- litika takip etmekten uzak kalmıyacakları artık göze batmağa başladı. Siyasi hâdi - selerin gidişini en ince bir hassasiyetle ta- kip etmekten bir an geri kalmıyan Tür - kiye cumhuriyoti hükümeti ve Atatürk Tür- kiyesi, ana vatanın her hangi bir gün bir tecavüze maruz kalması ihtimalini her sa- hada mukabil tedbirlerle karşıladığı — gibi boğazları da yeni baştanı tahkim etmek hu- susundaki hükümranlık ve istiklâl hâkimi- yetini bilfül kullanmağa karar vermiş bu- lunuyor. Ancak siyasi vesikalara, beynel: milel muahedelere ve nihayet imzasının ge- refine en büyük kıymeti vermeği fazilet ve sulhseverlik eseri addeden Türkiye cum - huriyeti hükümeti bu işi, (Lozan) ahit - namesini imza eden devletlerle konuşarak halletmaği faydalı bulmuş ve © yolda te- şebbüslere girişmiştir. İşte bir kaç güne kadar toplanacak — Montrö konferansı bu işi görüşecektir. Celâl Dincer Halis ve turunc çiçeklerinden yapılmış Çiçek Suyu ve Neroli: Halis İsparta güllerinin baş mahsulü HASAN Gül Suyu ve Yağı Dünyada mevcut çiçek sularının ve gül sularımın ve gül yağlarının en nefisidir. Bu kadar mükemmel ve tabli HASAN gül ve çiçek suyu olamaz. Bir istihzurıma müuvaffak olan gczacı Hasan'ı herkes tebrik ediyor. Şişeleri 40- damlası bir çiçek bahçesi veya bir gülislandır. Bu nefis gül suyu ve çiçek suyu 60 - 100 kuruştur. HASAN deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu,. (Baştarafı 1 inci sayfada) Meğer, refikimiz, bu haberi, Pariste çıkan Paris - Soir gazetesinden iktibas etmiş. Paris - Soir gazetesi bu haberi İstanbuldan telefonla aldığını bildiri - yor ve diyor ki: (Lydia Osvald, seyahat arkadaşı ga- zeteci -«Nauerbergo le birlikte,Türki- yenin Mamiatia (?) köyünde (1) tev- kif edilmiştir. İsviçre sefareti - onları kurtarmak üzere teşebbüsatta bulun - maktadır.) ... Haber gazetesi, bu havadisinin al- tına da, üstteki malümatı hiç tutma - yan şu satıları ilâve etmektedir: «Ahbaplarımızdan biri, dün, meşhur casusla arkadaşını şehrimizde — gördü. Kırmızı renkteki otomobilleriyle «Boz- kurt» hanı önünde durmakta idiler ve otomobilin üzerinde İsviçre - Çin diye yazılıydı. Dün akşam, Park - otelinde yemek yediler.» ... Biz, bu satırları okuduktan sonra, bittabi mutelif cephelerden tahkikata giriştik. Ve evvelâ, bu haberin, Paris - Soir gazetesine kimin tarafından verildiğini Bu tahkikat neticesinde anladık ki, Paris - Soir gazetesine bu telgrah çe - ken, Jorj Maranz adında bir Avustur- yalıdır. Bu adam, yani Viyana, ve Amerika ajanslarının muhabiridir. Calatasaraydaki Rejane lokantası - la- İnin sahibi Maranzın uzak akrabasın - * |dandır. Jorj Maranzın babası, Ağacamii ya- nından aşağıya inen sokakta 19 numa- ralı evde oturmakta, oğlu için: — O, Saksı sokağında numarasını bilmediğim bir evdedir, demektedir. Muharrirlerimiz, bütün bunlardan, Jorj Maranz adındaki adamın, ikametgâhı meç- hul bir genç olduğunu anladıklan — sonra, tahkikatı, başka cepheden — genişletmişler ve sağlam membalardan öğrenmişlerdir ki, hudutlarımız dahilinde, casusluk cürmü ile tevkif olunduğu bildirilen Lydin — Osvald, macera düşkünü bir kadındır. 'Türlü türlü işlere girip çıklıktan sonra, çasusluğa da kalkışmış, fakat ilk adımda yakayı ele vermiştir. Ondan sonra da, meşhur olmak - kay- gununa düşmüş, ve bu arzuyu tatmin için de, bu tevkif macerasını Parle - Soir gaze- tesinde, hayalt ilâvelerle neşretmiş. Sonra, Akteris olmak için Holivuda ka« dar gitmiş. Fakat orada da dikiş tuttura- mayınca, zengin bir dost avına çıkmış. Nihayet, bir gazeteciyi baştan çıkarmış, ve onunla birlikte, bir Çim seyahatine kal- kışmış İstanbuldan sessizce geçtikten bir habere göre Anadoluda, şüphe uyan- dırmış. Kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği sorulmuş. Neticede de serbest bıra- kılmış. İşta, Maranz'ın Fransız matbuatını vel- veleye verişinin sebebi, bu küçük hüdise imiş. sonra, * Mevsuk membalardan aldığımız malü- mat, bu rivayetleri teyit etmektedir: 1 —Lidya Osvald, Haber refikimizin yaz- dığı gibi, beynelmilel bir casus değil, ma- cera peşinde koşan hasta bir kadındır. 2 — Yanındaki gazetecinin adı Na- uerberg değil, Lauberg'dir. 3 — Mevzubahs hâdise, Mamiata a- gında bir köyde değil, Malatya vilâyetinde vukubulmuştur. . 4 — Mavkufların tahliyesi için İsviçre sefaretinin müdahalesine lüzum — kalma- mış, kendileri serbest bırakılmışlardır. 5 — Evvelki akşam, Park otelinde ye- >mek yiyen kırmızı otomobilli yolcuların, Lidya Osvald ve arkadaşiyle hiç bir alâka- ları yoktur. Onlar da, filhakika İeviçreden Çine git- mektedirler. Fakat ikisi de erkektirler. İkisi de genç birer talebedirler. Ve şu anda İsviçre se- faretinde bulunmaktadırlar, * Biz dün, bu husustaki tahkikatımızı tak- viye maksadiyle, telefonla Ankarada Em- niyeli umumiye müdiriyetinin malümatına da müracaat ettik. Emniyeti umumiye mü- diriyetinden bize şu malümat verildi: — Bahsettiğiniz isimde yakalanmış bir ,gasus yoktur. Yalnız, bundan on iki gün evvel, ecne- bi bir gazeteci ile nişanlısı olduğu sanılan İsveçli bir kadın Malatya üzerinden Musu- la hareket etmişlerdir. Lydia Oswald kimdir ? Lydia Oswald'ın nasıl casusluğa baş- ladığı, Brest'de nasıl tevkif olunduğu hakkında okuyucularımıza bir müd - det evvel izahat vermiştik. Kendisi yazdığı bir yazıda şöyle söylemek - tedir: «Ben de Matahari gibi umumt harpte yakalansaydım çoktan idam e- dilirdim.» Lydia Oswald 30 yaşında çok güzel bir kadındır. Babası İsviçreli, annesi Almandır. Kendisi baba annesinin Ma- car çingenesi olduğunu ve büyük ba- basının gayri malüm bulunduğunu söylemektedir. Lydianın ebeveyni fakir insanlardı. Onun için çocuklarını daha on dört yaşındayken bir eczacının yanına yer- leştirdiler. Lydia orada duramadı, ma- |üazalarda tezgâhtarlık Gtmeğe gitti, |başka bir mağazada kâtipliğe terfi et- ti, fakat, hiç bir yerde dikiş tuttura - mayıp kapı kapı dolaştıktan sonra, zengin bir koca bulmak emeliyle lisan öğrenmeğe koyuldu. Almancayı zaten iyi biliyordu. Fransızca, İngilizce ve İs- panyolcayı ana lisanı gibi öğrendi. Bundan sonra sergüzeştli bir haya- ta atıldı. Dadılık, hocaliık, mankenlik etti, bir gazeteciye metres oldu. Onu da yüzüstü bırakarak kaçtı. Holivutta artist olmağa gitti, fakat muvaffak - lamadan geri döndü ve nihayet Cenev- redeki Papağan barında tanıştığı ve i» mini söylemediği kabak başlı bir adam vasıtasiyle Cemiyeti Akvam salonla - rında casuöluğa başladı. Nasıl yakalandı? Lydia Oswald, kim olduğunu söy - lemediği kabak başlı adam bir gün kendisine 3000 frank ile şu talimatı veriyor: «Parise git, Mont - Parnasse istas - yonunda bulun. Resmini gönderece - ğim zabit ile beraber Breste'e hareket et, yolda zabiti teshire çalış!» Lydia yolda zabitle meşgul oluyor, |fakat Breste çıkar çıkmaz mukabil teş- kilât vasıtasiyle tevkif ediliyor. Ve mahkemeye sevkedilerek dokuz ay hapse mahküm oluyor. Bu vak'a mü- nasebetiyle de dünya onun kim oldu- ğunu tanıyor. Lydia, hapisten çıktıktan sonra ha- tıralarını yukarıda anlattığım — şekilde |Fransızca Paris Soir gazetesinde neş- rediyor. |Üçüncü Türk dili kurultayı (Baştarafı | inci sayfada) n önce de herkese — bildirildiği üi Türk Dili Kurultayı 24 Ağus- tos 1936 pazartesi günü saat 14 de Dol- mabahçe Sarayında açılacaktır. Kurultay- da üye olarak bulunmak, söz söylemek ve rey vermek hakkı birinci veya ikinci Ku- rultayda ödev almış veya kuruma müraca- atla üye yazılmış olan kurum — Üüyeleriyle kurumun davetlilerine münhasırdır. Bunların dışında kalanlar yalnız dinle- yici sıfatiyle Kurultayda — bulunabilirler. Ve Kurultay salonunda yer — bulunmazsa konuşmaları merasim salonundan radyo ile dinlerler. Gerek üye ve gerek dinleyici — olarak Kurultaya gelmek isteyenlerin 15 temmuz 1936 akşamıma kadar adlariyle işlerini ve adreslerini Kurum Genel Sekreterliğine bil- dirmeleri lüzımdir ve bu bildiriş Kurulta- yın çalışmasını nizamlamlak için pek ge rekli olduğundan geri bırakılmaması, müd- deti geçtikten sonra yeniden müracaat ya* pılmaması bilhassa rica olunur. Kurultayda bir tez iracdd etmek isteyen” ler de tezlerini yazılı olarak 15 — temmuğ 1936 akşamına kadar Cenel Sekreterliğt göndermeleri lâzımdır. Kurultay konuşmaları radyo ile yardut her yerinden de dinlenebilecektir. Kurultayda konuşulacak işlerin — sırati ile tezlerin konuları 19 mayıs 1936 da yâ” | pılan ilânda bildirilmiştir. j Bi