Yazan : Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! - Son Postanın Edebi Tefrikası: 13 Gâvur Cemal anlıyordu. Ve bunu çok iyi anladığı için, demin de olduğu gibi, kendini bu dünyada bir başına kalmış hissediyordu. Sordu: — Peki kız ne dedi? — Cevab vermedi, Korkuyla ana « mın yüzüne baktı. Yahut bana öyle geldi. Anam, sesinde bütün hıncını toplı- yarak: — Gülizar, kızım, dedi, duy - madın mı? Oğlum, Nuri usta seni al - mak istiyor. Böyle şey kızlara sorul- maz ama, kimin kimsen yok, anan, ba- ban yok ki gidip onlardan istiyelim se- ni. Sonra... Anamın işi nereye kadar götürece- ğini anladım: — Ana, dedim, Gülizar hanımı bı- rakalım, düşünsün biraz.. Biz de dam- öz ucuyla yüzüme baktı. Bana öyle geliyordu ki korkuyordu ho- cam, hiç bir şey düşünemiyor, sadece korkuyordu. Anam razı değil: — Düşünüp te ne olacakmış. Sen istedikten sonra, senden iyisini mi bu- lacak, diye kızcağızı azarladı Adeta... Hani vaziyet hem gülünç, hem feci. Anam nerdeyse kızın gırtlağına basa- rak onu bana karı yapacak. İyilik mi ediyoruz? Kötülük mü? Bu ne mina- sebetsiz iştir hocam! Değil mi? — Bilmem!.. Sonra ne oldu... — Ne olacak, anam: «Böyle şeyler erkeklerin yanında konuşulmaz,» de- di. Beni dışarı çıkarttı. Bir on dakika sonra yanıma geldiği vakit suratı a - sıktı yine. Dokunsam ağlıyacak, Yü - züme bakmadan: — Allah mâbarek etsin, dedi. Gü - le güle geçinin. Çocuk doğana kadar kalırım yanınızda, sonra başımı soka- cak bir yer bulurum elbet.. Anamın elini öptüm. İmâm, bekçi geldi. Nikâh kıyıldı. Esir pazarından halayık alır gibi kendimize bir karı al- dık. Şimdi geceleri hâlâ dükkânda kalı- yorum. Daha Gülizarla bir çift söz ko- nuşmadık. Utanıyorum kızın yüzüne bakmağa, Anam komşularla selâmı sabahı kesti. İki gecedir kahveye çık- BT A nt ee e Hli bali gel Faya kallara sişladırı dabiktankk gelirken, beni görmemiş gibi davran- dı. Mesele şimdilik bu kadar. Ama ka- fam karma karışık. İyi mi ettim, kötü mü? Bir şu düğümü çözebilsem. Gâvur Cemâl hoca artık bir cevab vermek lâzım geldiğini anladı. Adeta söylediğinden utanır gibi, boğuk bir sesle: — İşi oluruna birak, dedi. Nuri usta güldü : —Bu kadarcık bir işi oluruna bıra- kacak olduktan sonra, bu kadarcık bir düğümü çözemedikten sonra ne diye senden ders alıyorum, ne diye okuyo- rum, ne diye, oku!» diyorsun boyuna bana? Ben tornacılığı lâf diye değil, yaşamak için yapıyorum. Okumak, öğrenmek te lâf için değil, yaşamak, yaşamakta yardımını görmek; anla - mak, anladığını hemen hayata geçir - mek için değil midir?... Hayır, hocam, ben işi oluruna bBırakmıyacağım. Ma - dem ki sen gelmiyorsun yardımıma, kendi kendime çözmeğe çalışacağım düğümü. Oluru, gücüm yettiği kadar, birüz d iurodiğltü “göbi olduracağımı. Haklı değil miyim? Gâvur Cemal hoca Nuri ustayı hak- h buluyordu ama ona nasil cevab ver- mek lâzım geldiğini kendi de bilmiyor- du. Çünkü ustanın yaptığı iş merhamet- ten başka bir şeydir. Üstn yaptığı işi izah edemediği için şaşırmıştır. Gâvur Cemal, yapılan işin merha - metten başka bir şey oluşunu anladığı | i halde ne olduğunu kestirememekten mustarib... ... BİR POLİTİKA MESELESİ VE ZÜBEYDE HANIMIN MİRASI Bd eeet Nuri usta tezgâhta demir bir çubu- Zu torna ediyordu ki içeri yorgancı Se- lim girdi. Beş gece önce onun dükkânı önün- de ayrıldıklarından beri Nuri usta yor- İgancı Selimi ilk defa görüyordu. Selim : N — Merhaba usta, dedi , Usta işini bıraktı. Sevinçle: — Merhaba Selim, dedi. Ne var ne (yok? Nasilsın bakalım? — Eyvallah, çok şükür iyiyim usta. Usta, çırağına seslendi; — Bir kahve söylel * Selim atıldı: — Zahmet etme ustam. Şimdi se - İnin komşuda, Ali ustada içtim.. — Bir de bende iç... — Haydi öyle olsun! Çırak kahveyi söylemeğe gitti. Us- ta, dükkândaki tek tahta iskemleyi u- zattı Selime: — Otur bakalım! Selim oturdu. Usta tezgâhın kena- rına ilişti ve birden bi kası git gi- de ciddileşen bir uılır" TrrcuR' 4Bi — Selim, yahu, dedi. Hepiniz bana boykut ettiniz. Ben Avusturyayım da Basnanızı mı aldım elinizden. Bizim kapı komşu Ali usta bile selâmı kesti |gibi bir şey... Ama ben sebebini bili - yorum, Yorgancı selim kıpkırmızı oldu. Ter dökmeğe başladı. Nuri ustanın huyu- nu biliyordu. Dangadak en olmaz şey- leri, en konuşulmaması lâzım gelen iş- leri kendisi açıp, konuşuverir. İnsan, suratına apansız tokat yemiş gibi olur, afallar.. Şimdi de ne diyeceği belli iş- te: — Ha, Selim! Bana boykotun sebe- bi ortada değil mi? Elin oruspusunu nikâh ettim, değil mi? Sen bile o ge- ce, senin dükkânın kapısı önünde ba- na ne dediydin? (Arkası var) Satış Vakıf Paralar İdaresine birinci SON POSTA [ Çinde harp ; Mihayet Patlamak üzere! (Baştarafı 1 inci sayfada) Askeri Trenler Fasılasız — İşliyorlar Hankov, 10 (ALA.) — Cenup kuvvet- lerinin zırhlı Trenleri kısa fasılalarla Hu- nanin paytahtı olan Shang-Shaye gitmek- tedirler. Eski Kahraman Dahili Harbe Muhalefet Ediyor Kanton, 10 (ALA.) — 1932 senesinde Japonlara kârşı Şanghay'yı müdafaa etmiş olan milli kahraman general Teaitingakin Cenupluların şimale —yapacakları — sefere müzaheret etmekten imtina etmiştir. Çün- kü fikrince bu seler, dahili bir harp de- mektir.. Kanton, generalın bu imtinaından mütecesirdir. Çünkü onun muvafakati, ya- pılacak hareket üzerinde pek büyük bir te- sir yapacak idi. Japonya Aleyhinde Galeyan Artıyor Şanghay, 10 (ALA.) — Şanghay'da Japonya aleyhindeki galeyan her'an ziyar deleşimektedir. Kuangsi'den bir çok tale. be, umumi bir grev tasarlamakta olan ar- kadaşlarına gayret vermek üzere buraya gelmişlerdi! «Çin kavimleri selâmet birliğir adını taşıyan yeni bir gizli cemiyet, Japon'lara karşı komünistlerle elbirliği edilmesi — için hararetli surette propaganda — yapmakta- dır. Nankin hava donanmasına mensup 23 tayyare Hankov'da toplanarak, buradan, cenup istikametinde keşiflerde bulunmak- tadır, Dün biraz yatışmış gibi görünen umu- mi vaziyet tekrar gerginleşmiştir. Kanton'daki banka mahafili muhase- matın yakında — başlamasına, — asabiyetle muntazır bulunuyorlar, Kvangsi hükümet makamları, kâğıt pa- ra üzerine spekülasyon yapacak — olanlar hakkında idam cezası tatbik — edileceğini ilân etmiş ve yabancı döviz alıp satmak inhisarını Kvangsi bankasına vermiştir. Japonya Mümayişleri Protesto Etti Nankin, 10 ÇA.A.) — Üniversite ta-| lebesinin Japon konsoloshanesi — önünde yaptığı aleyhtar nümayişçileri Japonya ta- rafından dış bakanlık nezdinde — şiddetle protesto etmiştir. Madritte umumi grev Madrit, 10 (A.A.) — Hüviyeti meçhul bir şahıs, bu sabah belediye meclisi azasından ve komünistlerden birisini öldürmüş ve sendikalar birliği reisini de ağır surette yaralamıştır. A- mele, protesto makamında olmak üze- re, umum? grev ilân etmişlerdir. İlânı İst. Dördüncü İcra Memurluğundan: derecede ipotekli olup tamamına yeminli üç ehli vukuf tarafından 723 yedi yuz yirmi üç lira kıymet takdir olunan Yenibahçede Keçeciler mahallesinde eski Tekke yeni Niyazii Maisri sokağında eski 32 yeni 50 No. l1 sağ tarafı Hacı Tanaş vereselerinin Bostanı aralığı sol ve arka tarafı Mehmet Halit ile karısı Huriye bahçe ve hanesi cephesi Tekke sokağıla mahdut ve zemin katında: Gömülü küpü havi malta aralık, bir sofa, bir helâ, bir oda ve bir mutbahı, üst katta. Bir koridor, iki oda, bir helâ, sofadan tahta bölme ile ayrılmış ayrıca bir oda, bir kiler -üç odada da yük dolabı vardır. - ve elektrik tesisatımı muhtevi 75 metro murabbal ar- sanın 54 metro murabbaımnda mebna, sahibinin tahtı — işgalinde bulunan zemin katı kâgir üst katı ahşep bir bap hanenin tamamı açık arttırmaya konmüş olup şartnamesinin 2/7/936 tarihinden itiba- ren dairemizde herkes tarafından görülebileceği gibi 14/7/936 tarihi- ne müsadif salı günü saat 14 den 16 ya kadar dairemizde açık arttır. ma ile satılacaktır. Arttırma bedeli muhammen kıymetinin yüzde 75 şi ni bulmadığı takdirde en son arttıranın taahhüdü baki kalmak — üzere |29/7/936 tarihine müsadif Çarşamba günü saat 14 den 16 ya kadar dairemizde yapılacak olan ikinci arttırmasında gayrimenkul gene muhammen kıymetinin 90 75 şini bulduğu takdirde en son arttırana ihale edilecek ve bulmadığı takdirde 2280 numaralı kanun hükümleri- ne tevfikan satış geri bırakılacaktır, Taliplerin muhammen kıymetinin yüzde yedi buçuğu nisbetinde pey akçesinin veya milli bir. bankanın teminat mektubunu hâmil bulunmaları lâzımdır. Müterakim — vergiler ile vakıf icaresi, taviz bedeli ve Belediyeye ait tenvirat ve tanzifat ru- sumu salış bedelinden tenzil olunacaktır. 2004 numaralı icra ve iflâs kanununun (126) nci maddesinin dördüncü fıkrasına tevfikan bu gayrimenkul üzerinde ipotekli alacaklılarla diğer alâkadaranın ve irtifak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masarife da- ir olan iddialarını, ilân tarihinden itibaren (20) yirmi gün içinde evra- kı müsbitelerile bildirmeleri, aksi halde hakları tapu sicilleriyle sabit olmadıkça satış bedelinin paylaşmasından hariç kalacakları cihatle alâ- kadaranın işbu maddenin mezkür fıkrasına göre hareket etmeleri ve daha fazla malümat almak isteyenlerin 4 2 dosya numarasile mura- caatları ilân olunur. Haziran 11 AİR'.I'IHK Y_AEABILIRIMı Akay vapurlarının ağababası —— Yazan: Ermel Talu ( Ercümend Ekrem) a Ve tam, Abdülüzizin bahsettiğimiz has- talığına tesadüf eden bir günde, bunu pa- dişaha hediye etmek aklına geldi. Vapuru İskenderiyeye — ileten — Fransız kaptanla mürettebat henüz memleketleri- ne dönmemişlerdi. Onu doğruca İstanbula götürüp, teslim ettikten sonra avdet et - mek emrini aldılar. Bir de arize yazılarak, Hidivin yaverle. rtinden birine verildi; ve bununla birlikte gemi yola çıkarıldı. * Abdülâziz nekahet devrine yeni mişti. Dolmabahçe sarayının denize nazır bir penceresinin önünde, başında beyaz tak. kesi, sırtında keten gecelik entarisi ile otur- muş, bir mabeyincisile tavla oynuyordu. Birdenbire, nazarları, sarayın — önünde demirli duran yeni bir vapura ilişti. Me - rak etti. Zarları elinden bıraktı ve ma - beyinciye dönerek, her zamanki bozuk ağ- zile: — Bu ne, ulan?! diye sordu. — Hangisi, efendimiz? — Nah, şu vapur! Mabeyinci yutkunuyor, cevap veremi - yordu. Zavallf adamcağızın alnından iri ter taneleri fışkırmıştı. Hünkâr kızdı. — Cevap versene, herif! Sana soruyo - ram. Eşek mi zırlıyor sandın karşında, su- suyorsun? — Efendimiz.. Şey.. Bu vapuru, İsmail Paşa kulunuz, hâkipayi şahanelerine tak- dim ediyorlar. — İyi ya? Ne kekeleyip duruyorsun?. gir- — Adı ne bu vapurun? Hümapervaz. Bakındı eşşoğluna! Vapura kuş adı konur mu imiş? Mabeyinci gene cevap vermedi. Dilinin altında bir şey vardı amma, bir türlü çıka- ramıyordu. Abdülâziz onun yüzüne ters ters baktı | ve ağız dokusu küfür savurdu. Tam ©o esnada, müsahiplerden biri içe- riye gelip, vüzeradan C.:.. Paşanın huzura kabul edilmek istirhamında bulunduğunu arzetti. — Geksin! C.. Paşa, yerlere kadar eğilerek, üst- üste temennalarla padişahın karşısına çık- &. Abdülâzizin paşaya ilk sözü şu oldu: — Hidiv bana bir vapur göndermiş 'te, (mabeyinciyi işaret ederek) bu kermtalnr bana hiç bir şey söylemediler. Paşa, yan gözle mabeyincinin yüzüne bakmak suretile, tarzı hareketini tahsin ey- lediğini ima eyledikten sonra şu cevabı ver- dir — Gazabı şahanelerini tahrik etmemek endişesiledir, efendimiz. Mübarek — Ssabı hümayunlarını beyhude yere oynatıp ta, henüz nekahet halinde iken velinimetimi yeniden rahatsız etmeğe kail olamamışlar- dır. Hünkâr, C... Paşanın hayrotle yüzü: baktı. — Ne demek sun? — Bu vapuru böyle bir zamanda hâki- payi seniyelerine takdim etmekle. H velinimeti akdesine karşı küstahane | bir harekette bulunmuştur. — Ne gibi? — Şöyle ki, efendimiz: minelkadim, su- nufu ahali arasında âdet olmuştur; — kıza- anığa tutulup ta ifakatyâp olan küçük ço - cuklara gemi hediye ederler. İamail paşa kulları da haddini tecavüz ederek, efen « dimizin geçirmiş oldukları bastalıkla, hâşk bir nevi istihzada bulunmuş oluyor. Esa - sen, kondisinin bu gibi küstahane hare - ketleri tevali edip durmaktadır. Mütalcal memlükâneme göre kendisine haddini bil- dirmek zamanı gelmiştir. Abdülüziz. bir müddet düşünceye dal « dı. Vezirin söylediklerine inanmıştı. — O, Hidiv olacak herifin terbiyesini sonru vatiziz;: dedi. Lâkin bu:gemiyi gö - züm görmesin artık. Tersaneye çeksinler! * Zavallı (Hümapervaz) bu suretle Ka- sımpaşada, Divanhanenin hizasında pala- mara bağlı eski, çürük gemilerin yanıba « şına çekildi. Talihine küskün - gibi. bir ye nına yaslanmış, öylece durup duruyordu. Günün birinde, Kadıköy canibinde otu- ran © vaktin sayın bezirgânları: Tubini - ler, Lorandolar, Çörçiller, Çisneller, Vitol- ler, Köçe oğulları, Barutçubaşılar, Tıngır- zadeler ve aaire, İstanbula inip dönmek için, kayıklarla saatlerce deniz üzerinde bocalamaktan -usanç getiterek, buna — bir çare düşünüp dururlarken, içlerinden biri Haliçte metruk yatan bu vapuru hatırladı. Bir araya toplandıkları bir gece, arka- daşlarına açtı: — Haliçte, tersanenin önünde bağlı du- ran gu Hümapervaz vapurunu istesek, aca- ba bize vermezler mi? Ötekiler: — Deli misin? dediler. Rükübu şaha - neye mahsus bir vapuru istemek ne had « dimize? — Evet amma, zatı şahanenin buna bin- diği yok. Durup, duruyor.. : — Olsun. Günün birinde bineceği tu « tar. Meğer, bunlardan biri, vapurun ma - cerasına vâkif imiş. Olduğu gibi anlattı. | Bir hayli müzakere ve münakaşadan sonra, |karar verdiler. Vaktin seraskeri Rıza Paşa da köylerin- de oturuyordu; ve her gün İstanbula, üç | çifte piyade kayığı ile gidip geliyordu. —« | (Arakası var) İ | Bir Doktorun Günlük || Notlarından | Dut kürü || Midösinde ağrılardan ve ekşilikten w- || zun zaman zahatsızlık geçirmiş bir has- tamı tedavi ediyorum, O zamana kadar aldığı ilâçlar yerine kendisine taze mey- va tedavisini ve bu meyanda bilhassa İW Cdwr) yemesini tenbih ettim. Dut (kırmızı ve beyaz) mide ifrazatı || üzerine yardımcı bir tesir yaptı. Kapa- nan iştihası açıldı. Hazim zamanında Perşembe vi â|| devam eden ağrıları dumdü. DeFi tabil dözeldi. Böbrekleri daha süzdü, idrarı boll. muntazam larında, ikinti kahvaltılannda her de- fasında Çkırmızı veyâ beyaz duttan) iki yöz elli grüm günde, yarım kilo ye- , mek sutetile on beş günlük bir kürden azam! istifade temini mümkündür. Ka- rilerime t € ederim, «Dut yeyiniz» bu vitaminden de istifade edeceksiniz. (*) Bu notları kesip saklayımız, ya- hut bir afbüme yapıştırıp kolleksiyon | yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar i bir doktor gibi imdadınıra yetişebilir.