Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
25 Müyis —— Çöken Boğaziçi : 24 Dert dinlemek için Boğa- - ziçinde dolaşmak kafi , k * * Bir Mesarburunlu anlatıyor: “Boğaza musallat olan dert bir değildir ki... Gerek şirketin, gerek otobüs- lerin adam nakletmek için aldıkları para aile bütçesinde bir yıkımdır Sayfa —? Fransız muharrirlerinden Teofil Gotye: ; «Dünyanın bütün dertlerini unutmak k;.m' Bozaiçinde bir saat dolaşmak kâfi - dir» demiş. | Ben de şöyle inliyorum: ıçi; Bün_yaı,'ııın bütün dertlerini dinle-m_ek dir. » Oğaziçinde bir saat dolaşmak kâfi - lat':;ue, size bunu isbat etmek için bir Me - ğ unlunun anlattıklarını aşağıya ya - um: n'u:î ğîğaliçi çöküyor elbette, nas,ıl çök- değild; OK?ZB musallat olan dert bir tane SAi I'_“ Boğaz çökmesin. Karşı sahil îğllî" Üsküdar tarikile Haydarpaşaya ard:a; muntazam bir yolu ve bu yol - k a İa tramvay servisleri - olmadıktan Orada s!anlîulun medeni sakinleri elbette "Ğirnğehnn ba_şka yerlerine göç .edecek- P“ndi.s't arşı ııf'ıılde gece yarısı bıris.i a - “ldanı OId:;"- Bir kaza oldu, yandı, bir du- Velha, Iaşam yuvarlandı, yahı.jt vu.ruldu. talık vl acele tedaviyi icap ettiren bir has- biye *ya —kğzıyı uğradı. Onun hayatını küdmak için ne yapılabilir.. Yol yok ki Yü ara kadar getirilsin de bir hastane- Yatırılsın. Boğazın karşı sahilinde - bir hastane yoktur. Orada yaşıyan insan - a te:;k .he' dakika maruz bulunduklari 'keyi tabit anlarsınız.. Boğazın o ta - Tafın y Pda oturan insan şehrin eğlencelerin - hîiînîe' tiyatrosundan, konserlerinden de ğ m“ etmez. Boğazın Anadolu sahilin - . Uurmak müsavi tariki dünya — olmak- .mB“ tfırafı gelince.. bu kıyı Anadolu kı- "afî nisbeten hakikaten pek canlıdır. Bu m“e; muntazam yollar yapılmakta — ve “'tnla Mesarburnunda aoturan bir insan K hünırsa muntazam yollarda otomobil Beler, CA şehrin merkezlerindeki hasta - hitle nakletmek imkânı vardır. 30an şe- 4 © 8ramızda deniz olmadığı için Şirke - , tiyenin son vapuruna bel bağlamamı- da ihtiyaç yoktur. İcap ederse gece ya- ân sonra da şehirden buraya gelebi- Buradan şehre gitmeğe gelince o o ka olay değildir. Çünkü daima taksi bu- KÇ :z amma.. Bir insanın gece yarısın- iş iho'm. şehre gitmek ihtiyacı pek nadir bah tiyaçtır ve eğer bir hastalık mevzuu 5 ise daima telefonla taksi tedarik edi- iriz, âr k İebilir, 'di,s:iz şimdi bana: «Â dostum peki öyle - ; 4 * neden Boğazın Rumeli sahili de kâ- “Tecede canlı değildir? » diye sorabilir- * ve bunda da pekâlâ hakkınız vardır. Oğa * sizin bu sualinize cevap vereceğim. İerd yöti ö ğ ve sol sahilini öldüren şey - Yük:n !Dlrı' de vesaiti nakliye ücretlerinin lı.ineğı'ğidh- Gerek şirketin, gerek ötobüs- n Puralara adam nakletmek için aldık- l'ıl.: aç _bü aile bütçesinda yıkımdır. Bu- da îeh"d“ uzak olduğu için biz erzakı “h"dükind.n Töhak Si . Evler?:fi 'h tikâr yapar. Fena mı_ıl satar, &v y zin hepsi eski sistemdedir. Yeni dini |kasıl binbir türlü mahzuru vardır. hun apılması çok müşküldür. Belediye ka- Unun bir takım takayyüdatı ile bu he- — Bacak müsabakasında bu yıl Di ı:lü“e her yıl bacak müsabakası ya » gene | € bendilerini güzel bacaklı sayan Mui kızlar, müsabakaya — iştirak ederler. rilmesi m'f'laı da bir kaç gün evvel yapıldı.. Ve ke bü.y. iştirak eden genç kızlar ha- . "l:ıeün Söllkdek Şağallak YAT İ p at bu sefer müsabâkaya iştirak eden .Ğııı- n hepsine tepeden bacaklarına ka-| iril “fa?.n ipekten yapılma keseler giy - cakı Yür. Bu ipekli keseler kızların ba * Tini z başka taraflarının ve yüzle- heğ E'C:irülm“ine mâni olduğu için hakem ânl Nüi bacağın kime ait olduğunu ze"&i:lıaq.? ve kızların yüzünü gö;üp gü- *rinin tesiri altında kalmadan hü - mlerini vermişler, bu sayede de hakem- ür h n K “lea:tun dikkatlerini kızların yalnız ba - '“îşlerdni:_ hasretmek imkânını elde edebil- B , Pi ı:ı şekilde yapılan müsabakayı Billi Bor- * iRa, b“ı“dl kazanan kızlara mükâfat. ve- | âdettir. Bu-senenin bacak -müsa * İz men hemen imkânsız bir hale gelmiştir di- yebiliriz. Boğazın hususiyeti yalılardır. belediye kanununa göre yalıların den bilmem ne kadar geride kurulması lâ- gmdır. Yükseklikler tahdit edilmiştir. Vel- Halbuki sahil- | Bakmız şu Mesarburnunun güzelliğine, eskiden buranın ismi Mezarburnu imiş. Es- ki Şirketihayriye müdürü yahmetli Hü - seyin Hâki bunu değiştirmiş. Tâ eskiden de buranın ismine Milton derlerdi. Tâ eski zamanlarda Karadenizin Rumelifeneri bu- rada imiş ve bunun haricini de Karadeniz sayarlarmış. Buradan öteye hiç bir ma - muüre yokmuş. Ve buradan karşı sahile de | bir zincir gererlermiş. Bu zinciri koymak- taki gaye; Boğaza ani hücumlar yapan kazakların yolunu kesmek ve Karadeniz - len vapurları da Mesarburnu ya - den ge ! bar etmekti. nındaki geçitten geçmeğe ic 1 Çünkü her gemiden burada bir müruriye alınırdı. Birinci Abdülhamit zamanında — «Ta- minde bir mühendis buralarda bi - sun» is | yapmıştır. rinci defa olarak istihkâmlar Bu istihkâmatın en mühimmi «Delice tab- yay istihkâmıdır. Üçüncü Selim zamanın- da «Motye» ve «Tat» isminde iki Fransız mühendisi Rumeli ve Anadolu cihetinden Boğazı tahkim etmişlerdir. Ve meşhur Ma- car kalesinin esasları da o zaman kurul - müuştur. Mesarburnu Sarıyerin iskelesidir. Bu - radan meşhur Çırçır suyuna — ve Çamlıca suyu kadar enfes olan Kestane suyuna gi- dilir. Bundan başka Hünkâr, Şifa, Fındık suları isminde daha başka suları da var - dır. Bu sular çok meşhurdur. ve eskiden yazları cuma pazar günleri burası fayton, arabalar ve atlılarla dolardı. Çırçır suyu- nu hastalar içer. Şimdi de bu sular kalaba- hk oluyor amma, tabii eskisi gibi değil.. Sarıyere bu isim çarşı içindeki türbede yatan Sarı babadan kalmıştır. Burada bü- yük dalyanlar vardır. Ahalisi çok zengin değildir, daha fazla balıkçıdır. Yazın say- fiyeye gelenler de orta halli ailelerdir. Bir memleketin hudutları dahilinde Boğaz ka- dar güzel Boğaz kadar suyu bol, havası iyi yerler olur da © memleket burasını nasıl olur da bir servet menbaı yapmaz. Buna hiç aklımız ermiyor. Boğazı öldüren şey - lerle mücadele etmek icap ediyor. Bir an evvel buna çare bulalım. * Rıhtımda ayakta duruyoruz, — rihtimin boyunu aşan deniz galiba bugün kabm'a sığamıyor. Taşmak ve yayılmak istiyen I_:ır_ ihtiyacı var gibi. Otomobilde beni bekli - yen arkadaşlar işaret ediyorlar. — Nerede kaldın?.. Bitirmedin mi ko - nuşmanı ? .. — Bitirdim.. Bitirdim geliyorum. Ve benimle konuşmak nezaketinde bu- lunmuş bu Mesıı"bm_'unlu muhıtabımda”n. müsaade alarak; Yenimahalleye gitmek Ü- | Saat hırsızı zun zamandanberi Fener ve civa- Urında gelip geçenlerin saatleri kay- bolmağa başlamış, ceplerden yalnız — saat çalan bir hırsızın türediği anlaşılmış fakat bir türlü yakalanmamış. Nihayet bint pa- zarlarındaki mezatlarda saat satışları gö- zetlenmiş, ve hırsız Fatih bit pazarında ya- kalanmış. Adı Hüseyin olan bu adamın e- linde 15 tane kadar saat bulunmüş ve mü- sadere edilmiştir. Burada bedbahı bir hırsızdan bahsede- cek değilim; fakat bu hırsız Hüseyinin i- çimde deştiği bir acıyı ve bana hatırlattığı bir fıkrayı anlatacağım. Cebimizde her gün kalbimizle beraber çarpan saatlerimizin, diyebilirim ki tepe- den tırnağa kadar çıplak vücudumuza eş- vap ve eşya diye yüklediğimiz şeylerin bi- ze en yakını, doöst olanıdır. Saat hırsızı bizim yalnız malımızı değil, bir dostumu- | zu çalar. Arkasında babamın el yazısı bu- lunan yadigâr bir eski saatimi, İstanbul gi- bi yüz binlerce nüfusluk bir şehirde değil, askerliğimi yaparken Çatalcanın — İlbasan köyünde çaldılar, Babamın el yazılı saati- mi unuttuğum yerden alan ve kendine mal eden insanı, bir çocuk dahi olmuş olsa, hayatımın son nefesinde bile affedemiye- ceğim. Saat yokluğu kadar acı veren eşya ka- yıpları pek azdır. Saatin yokluğu değil, durması pek fecidir. Saat canlıya benzer ilk âlettir. Onun içindir ki çocuklann en sevdiği şeylerden biri de saattir. Saat yok- suzluğu bana şu zarif fıkrayı hatırlattı: Birinci Napoıyonun zamanında saat pck moda imiş. Fakat moda olduğu kadar da bahalı imiş. İmparatorun genç yaverlerin- den biri, sarayda sık sık verilen büyük res- mi kabullerde, Fransanın en güzel kadın- larının arasında, parlak üniformasını — bir saat ile zarif bir kösteğin süslemesine can atar, fakat parasızlıktan bir türlü tedarik edemezmiş. Çünkü arayda, — İmparatorun yanında en yüksek bir hayat sürülmekle beraber, maaşlarını muntazam alamazlar- mış. Genç yaver nihayet dişinden tırnağın- dan biriktirerek bir altın köstek almış, sa- ati olup olmadığını kim bilecek, ucuna bir kurşun bağlayıp üniformasının yelek — ce- binden sarkıtmış. Fakat muziplerden biri bir gün hakikatı öğrenmiş ve gizlice impa- ratora söylemiş. Napolyon da delikanlıya bir şaka yapmak istemiş. O günlerde veri- len büyük bir baloda ve en güzel ve şık kadınların arasında yaverine sormuş: — De_likanh bak bakalım saat kaç? Yaver sararmış, sonra kızarmış, sonra bembeyaz olmuş. İmparator ısrar ederek saati bir daha sorunma altın kösteği çek- miş: Ucunda bir kurşun sallanıyor. Napol- yon ve etrafındakiler hayrette. Genç — ve zeki delikanlı: — Benim saatim bu kurşun parçasıdır haşmetmeap, sizin için ve Fransa için her an ölüme hazır olmamı hatırlatır! — Bu parlak cevap genç yaveri o balo ge- |cesinin kahramanı yapmış ve kıymetli sa- atleri pek meşhur olan Napolyon o anda cebinde bulunan bir altın saati çıkarmış: — Yaverim demiş. O kurşun yine dur- zere otomobile biniyorum. ç : Suat Derviş sun, bunu da yanına as| ——İT—TT ST — Billi Borge, en güzel bacaklı hiç olmazsa bir sene Çam lün Azanmış ve en güzel bacaklı kız ilân ilân edildiği için eni bir usul kız olarak l Müsabakaya iştirak edenler lışmak gailesinden — kurtulmuş olacaktır. Çünkü kendisine oldukça mühim ;rckünJ Kenar Mahallelerde: dolaşan yamalı caket, kalafatlı X x * t “ En düzgün kıyafetlisinin sırtında dört yerinden ellerinde birer patlangıç... Başı boş küme küme. çocuklar pantalon var. Çoğunun Hiç bugünlerde kenar semtlerin mahalle aralarından geçtiğiniz var mı? Yoksa, o- ralarda şimdi sabah, akşam, öğle, ikindi sık sık görülen manzaralardan bir kaçını ben size anlatayım: Fatihten biraz ilerideki ufak ana cad - delerden birine çıkan yamrı yumru kal - dırımlı, yer yer tozlu, çamurlu dar bir so- kağın ağzı... Sağda külüstür bir ev bo - zuntusunun — entipülten — tahtaperdesi... Solda: İçi tam bir süprüntülük halini almış olan çok eski küçük bir mezarlığın ha yı- kıldım, ha yıkılacağım! diyen, sokağa bel vermiş, çarpık çurpuk duvarı... Bu duva- rın ardında dedemin dedesi yaşında ku - rumıya yüz tutmuş bir çitlenbik ağacı... Yer yer tozlu ve çamurlu dar sokağın üzerinde bir düzüne,. Yıkılmıya bahane arıyan duvarın üstünde gene bir düzüne.. Duvarın ardındaki kocamış, bunak çitlen- biğin tepesinde de yarım düzüne çocuk... Hem de görseniz, bunlar, ne çocuk, ne ço- cuk... Bunların yarısı tastamamile yalın - ayak, başıkabak... Dörtte biri yarım pa - buç... Dörtte biri de, icabında dörtnala koşarak kaçmak için yarım pabuçlarını ce- ketlerinin ceplerine, bellerine sokmuş ta- kımından... Arkalarındaki ceketler, — pantalonlar, mintanlar hep yelimyelâli... İçlerinde en düzgün kıyafetlisinin sırtında dört yerin - den yamalı ceket ve bacaklarında altı ye- rinden kalafatlanmış Eller, yüzler, gözler ve bir kısmındaki çıplak a- yaklar üstüste katmerlenmiş kir, pas için- de... Çoğunun ellerinde birer patlangıç... Küçük bir mürver dalının içi oyulmuş; sonra ona başka bir ağaçtan sıkı bir piston yapılmış... Ağaçtan yeşil dal ve yaprakla- rile birlikte koparılan ham çitlenbik ta - neleri, önce bu pistonun kalın tarafile vu - rula vurula oyuğun mürverin içine tıkılı - yor; ondan sonra pistonun ince tarafile bu çitlenbiğe dayanılınca haydi çitlenbik, bir pantalon... zından: — Pat! ' Diye firlayıp olanca hızile rastgelen yere çarpıyor. Amma sıkı bir tazyik ile oyuktan hızla fırlıyan ham çitlenbik, oradan geçen ekmekçi beygirinin gözüne; beli iki kat mahalle kocakarısının gözlüğüne; mekte- be giden -minimini kızcağızın kulağı to - zuna; kâğıthelvacısının camekânina, kör dilecinin burnunun ucuna çarpmış... Kimin umurunda? Patlangıcı patlatanların zaten maksatları da bü değil mi? Bu pnîlnngıç İmodası bundan yirmi, yirmi beş yıl önce gene İ_ıtıınbulun kenar semtlerinde salgın bir moda halini bir kere daha almiş ve sa- nırsam o zamanlar bu yüzden şehri göl - gelendiren, serinlendiren koskoca, yemye- şil çitlenbik ağaçlarından bir çoğu daha haziran ortalarında cascavlak kalmış; hat- tâ bu yüzden bir kaç ta göz sakatlanmıştı. Kenar semtlerin bu yılki yeni patlangıç modası henüz göz möz sakatlamadı am- ma, bakıyorum, Fatihten, Aksaraydan öte- ki mahalleleri gölgeliyen ve serinlendiren tutan bir ikramiye verilmiştir. Hakemlerin bu sene âdilâne hareket et- tikleri zannolunmaktadır. Yeni usulün ge- lecek yıllarda da tatbiki kararlaştırılmış- tır. mantar tabancası patlar gibi oyuğun ağ -| koskoca çitlenbik ağaçları şimdiden saç « kıranlı başlara dönmeğe başladı. Kenar semtlerin şurasında bura « sındaki akasyalar, ablandoslar, dişbudak- lar da şimdi onların elinden — (elâmanl) çekmektedirler. İnanmıyan Edirnekapısı dışındaki şehitliğin dış tarafını süsliyen a- kasyalara bir baksın! Sonra Marmara - Haliç asfaltı denilen ve bu yolun yalnız Topkapı ile Edirnekapı arasındaki kısacık bir mesafesine binlerce ve binlerce lira harcanan bu geçidin iki ta- rafına dikilen iki yüzden fazla çınar fida - nından bugün ortada ancak yedi sekiz tane kalmıştır. Kenar semtlerin ağaca, fidana, yeşilliğe ve bugün hayra, hasenata, güzelliğe zerre kadar riayet bilmiyen bu tip arsız çocuk- ları esefle söyleyim ki son zamanlarda git- tikçe artmakta ve Tanrının günü mahalle aralarında argonun en çirkin, en ağza a - hnmaz tâbir ve ıstılahlarile; sonra da © argöonun en çirkin, en ağza alınmaz tabir- leri yetişmiyormuş gibi, apaçık sövüp say- maların en daniskalarile şakalaşarak, hır- laşarak başıboş, sürüler halinde dolaş - lmaktadırlar. Yazık, çok yazık... Bunlara bir bakan, eden yok... Osman Cemal Kaygısız Ölü yrkama yerleri Belediye cenaze teşkilâtı hazırlıkla « rını ikmal etmek üzeredir. İstanbul, Üsküdar ve Beyoğlunda birer ölü yıkama yeri inşası için alâ - kadarlara emirler verilmiştir. Bir hafta zarfında projeler hazırlanarak, inşa- ata başlanacaktır. &Il & g 4 Küçük tayyörler Şimdiye ka - dar tayyörler klâ- sik şekillerde ya- pılıyordu. Fakat bunlar o kadar çok — giyildi, ve tanındı ki.. Bahar - günle - tinde sabah kıya- fetleri için tesim- de — gördüğünüz küçük tayyörler - den yapın. Hem çok şık, Kem de çok sade. Düğmeleri bu küçük cekete ay - rıca bir güze'lik veriyorlar. Yaka yok. Bu da sizi a- lışılmış, yaka şek- linin eskiliğinden kurtarıyor. Ceketin arkadan tokalı oluşu | mamiyle orijinaldir. ta- l A ruyağiğe .