10 Sayfa Ğ =—:===I:= ÖI.İİII MANGASI * Son Posta n tin tefrikası: 90 O kanlı kütüğün kokusu, Cemile Yıııııı A, R. dayanılmaz bir işkence gibi gelmişti... "—Ah, Nâsır Mebhüt.. seni, nasıl olclu da öldüremedim?.. Sen, hakika - — ten ölüme müstahak bir adammışsın . Mi ” _! Zç Diye söylenmişti. Fakat Nâsır Mebhüt, yüzündeki ta- — bil tebessümü değiştirmeyen bir soğuk — kanlılıkla cevap vermişti: *' — Bunları hakaret maksadile söy- ;," lüyorsan, aldanırsın Cemil Bey. Biraz ğ evvel söylediğin daha acı sözleri nasıl - 'telekki ettisem, bunları da ayni şekilde kabul ediyorum... Ben siyasi maksatla ortaya atılmış bir adamım. Emrimin al- Hinda, binlerce silâh var. Fakat bu si- — İlâhlardan daha müessir olan bir kudre- — tim daha var ki; bu da, hileye karşı hi- dedir... Siz, isterseniz buna zekâ deyin.. — Şeytanlık deyin.. Ne derseniz deyin... — Hayat, sonu gelmiyen bir mücadeledir. — Hüner,bu mücadelede galip gelmektir. :_“İ_Eğcr ben, kulağı delik ve gözü açık bir ;'adam olmasaydım; biraz evvel senin — Bavurduğun hançer darbesile çoktan B blmuş. gitmiştim... Fakat, zekâm saye- l gsınde sana galebe ettim. Bunun için !"-_2 zmağa ne hakkın var?.. Bahusus ben, | bhyulc bir âlicenaplıkta bulunuyorum. . IlNSenî bir anda parça parça etmek hakkı- C a ve kudretine malik olduğum halde, — gğeni affediyorum. Ayni zemanda, be- K E:'mle çalışmanı teklif edecek kadar da — bir uluvvücenap gösteriyorum. ı Cemil, tekrar yerinden sıçradı, sesi- E ,'nin bütün kuvvetile, sanki boğuüluyor-|' — muş gibi: — , * Diye bağırdı. #Nâsır Mebhüt, büyük bir itidal ve [ekınetle başını kapıya çevirdi: S | — YA, velet!.. 4 l Diye, dışarıya seslendi. Bir anda, o- 5 undan içeri yarı çıplak bir kaç Yamlı F . Nâsr Mebhüt, parmağının ucu Cemilı gosterclı — Bunu, zincire vurunuz, Diye, emir verdi. * —. Yamlılar, derhal Cemile - sarıldılar. — ;Bir tüy gibi yerden kaldırdılar. Nâsır : Illl[ebhutuı-ı odasından çıkardılar Evve- ıîlâ o kısa dehlizi ve sonra sofayi geçir- Ğller Beş altı ayak bir merdivenden in- — girdiler. Büyücek bir bodruma getir - t :dller N Bu bodrum kalenin temel taşları hi- ! Jzasmda bulunuyordu İki dar mazgal- — dan, içeri hafif birer ışık huzmesi sızı- yorclu Duvarlarda, bir takım baltalar, ağır İıılıçlar, uzun ve kısa, kalın ve ince bir takım zincirler asılı bulunuyordu. — Yamlıların reisi olan iri ve çıplak :v'licutlu bir adam bağırdı: . — Çözün şu kırmızı kulaklı herifi.. lndırm şuradan yirmi beş baklalı bir : %'zlncır Zincirdeki lâle, kuvvetli ol - Reis bu emirleri verirken, duvarda | asılı olan büyük bir çekici indiriyor; o- " yadaki bir tahta sandık içinden, par - _mal: kalınlığında ve bir karış uzunlu- f;ğimda demir parçaları seçiyordu. —— Cemil, omuz başlarından topukları- 'na kadar bütün vücudunu saran bağ - lar çözülürken birdenbire sıçramayı.. — Bu vahşi adamlara esir olmaktansa, İbunların üzerine atılarak boğazlaşma- — a.. Bu suretle kendini parçalatarak çe- - keceği ıztıraplardan bir an evvel kur- — tulmayı düşünmüştü. M Fakat bir anda dımağına doğan bir — Ümitle, bu fikrinden vazgeçmişti. De- | rin derin içini çekerek şu kararı e. mişti: — — Meademki her ıstırabı ve ölümü 'ğöze alıyorum... O halde biraz daha — beklemeliyim... Hiç olmazsa, büyük l_air iş görürken ölmeliyim. — © bunları düşünürken, bütün bağ- — darı çözülmüstü. — Uzun boylu kalın kemikli iki Yamlı, Cemılın kollarından simsıkı tutuyorlar; VEr- kımıldamasına meydan vermiyorlardı. Yamlının biri, yirmi beş halkadan mürekkep kalın bir zinciri duvardan indirmiş, sürükleye sürükleye Cemilin yanına getirmişti. Sert ve vahşi sesli reis, elindeki bü- yük çekici sallıyarak gelmiş; — Buraya getirin. Diye, bodrumun ortasında duran bir kütüğü göstermişti. Cemilin artık karanlığa alışan göz- leri,bu kütüğe ilişmişti. Kütüğün üstü, etrafı ve bulunduğu yerler, pıhtılan- mış ve kurumuş kanlar içinde idi. Reis, homurtuyu andıran korkunç bir sesle: — Efendimiz, Nâsır Mebhüt, bazan bizi zahmetlere sokuyor. Şu kırmızı kulaklı herifi, zincire vurmak için u- zun uzadıya uğraşmakta ne mana var. Kafasını şu kütüğün üstüne koyup ta daha kolay değil mi?, Diye söyleniyor; ayni | Yamlılara emirler veriyordu. — Yatırın şu kâfiri yere... Boynu- nu uzatın kütüğün üstüne,.. Çenesini yukarı kaldırın... Reis bir taraftan bunlari söylüyor; diğer taraftan da zincirin ucundaki iki parmak kalınlığındaki halkayı muaye- ne ediyordu. — Lâle sağlâm. Yalnız biraz ge- nişçe.. bu zayıf şehirlinin boğazına uy- zamanda durmak için biraz daraltmak lâzım. Cemil, yere yatırilmiş; boynu, iğ- |renç bir surette kan kokan o kütüğün üstüne uzatılmıştı, Reis, elindeki halkanın iki uçlarını açmış; bu soğuk demiri, Cemilin boy- nuna takmıştı... Ondan sonra, bu hal- kanın iki ucundaki deliklere bir parmak kalınlığında ve bir karış uzunluğunda bir demir geçirmiş; elindeki büyük çe- kiçle vura vura bu demiri halkanın uç- larına perçinlemişti. Bu ameliyat, on dakikadan fazla de- vam etmişti... (Lâle) denilen ve Ce- milin boğazına geçirilen o kalın halka- ya indirilen her çekiç darbesi, Cemile fevkalâde ıstırap vermişti. Hele, örs gibi kullanılmak için başını dayadık- ları o kanlı kütüğün kokusu, Cemile dayanılmaz bir işkence gibi gelmişti... Fakat Cemil, bu vahşi ve iptidat ruhlu adamlara gülünç olmamak için taham- mül göstermiş; çektiği ıstıraba büyük bir metanetle sabretmişti. Reis, emir vermişti: — Bu iş,bitti. Bu lâleyi onun boğa- zından çıkarabilmek için, ancak kafa- sını kesmek lâzım. O da bu İâleyi tak- mak kadar güç değil... Haydi bakalım. Şimdi de sağ bacağını getirin, Cemili ayağa kaldırmışlar; sağ ba- cağını tutarak 'yine kütüğün üzerine uzatmışlardı, Reis, şimdi de zincirin öte ucundaki halkayı almış; iki uçlarından tutarak açmış; Cemilin sağ ayağının bileğine | | takmıştı, Ağır çekiç darbeleri, şimdi de Cemi- lin ayağına takılan bu halkanın üstüne inmeye başlamıştı. Bazan bu çekiç de- mirin üzerinden kayıyor, Cemilin bü- tün vücudünü titreten bir ıstırap hu- sule getiriyordu. Reis bir taraftan bu çekiç darbeleri- ni indirirken, diğer taraftan da soyle- niyordu. — Ey kırmızı kulaklı, beyaz derili adam!... bilirim. Siz de bizim gibi ke- limei şahadet getirir.. ve.. Allah, birdir; dersiniz. Fakat bu, zahiridir. Siz; he- piniz, Nasranisinizdir... Size merhamet caiz değildir... Fakat ben yine mer- hameti elden bırakmıyorum, Perçini sımsıkı çakıyorum. Eğer biraz gevşek yapsam.. ayağının şu bileği yok mu?. Bir seneye varmaz, çürük bir iplik gi- bi kopar. (Arkası var) bir kılıç veyahut bir balta indirmek | . gEz SON POSTA Geçenki Bilmecemizde Kazananlar (Dünkü nüshadan kalan kısım) DOLMA MÜREKKEPLİ KALEM İstanbul kız orta mektep 523 Şüküfe Ziya, Küçükpazar Saatçi yokuşu 8 de Sa- lâhaddin, Beyoğlu 21 inci mektep 19 Nec- det Şengür, LOSYON İst. 44 üncü mektep 416 Nejat, Fatih 18- inci mektep 2/B den 292 Fatma. MUHTIRA DEFTERİ İst. 43 üncü mektep 2/A dan 45 Ve - dat, Kayseti lise 1/B den 3386 Settar, İst. Erkek Lisesi Vedat Uzman, Ankara Ulu - canlar Cad. 125 de Âkile Eriş, İst. Erkek Lisesi 2/C den 766 Fikret, Ankara De- nizciler cad. 22 de Necati, İst. 49 uncu mektep 4 den Şahabeddin, Konya Erkek orta mektep 1/D den 729 Hikmet Öz - genler. - LÂSTİK TOP Kumkapı orta mektep 104 Turgut Pe- çel, Vefa Lisesi 3/B den 773 Sermet, İst. |Küçükayasolya Medrese sokak 14 de Z. S. Celey. BOYA KALEMİ Sivas D. D. Y. kısım şefi Aydaş klzj Sabahat, İst. 11 inci mektep 5/A dan 212 l-lalıl Dinçcan, Ankara İktisat Vekâleti de- nız nakliyatı umum müdürlüğü Ulviye kar- deşi Behzat İst. 20 ncı mektep 3 clen 167 Nüzhet, * ee BÜYÜK SULU BOYA Pangaltı Rus sokak 20 de Mari Var - | daryan, Ankara İktisat vekâleti zât işleri müdürlüğü Zekiye kızı Günay, Başabahçe ilk mektep 285 Orhan Enç, 49 uncu mek- tep 4 üncü sınıf 98 Müşerref, Ankara Ce- beci cad. No. 29 da Şeref Özdemir. KÜÇÜK SULU BOYA Ankara Atatürk kız mektebi 4/A dan 577 Hatice, Salihli belediyede Bayan Rağ- bet oğlu Cemil, Edirnekapı Bahçivan oğlu | sokak 4 de Muhterem Anfo, 44 üncü mek- tep 436 Sedat, İst. 44 üncü mektep 74 Muhlis. ALBÜM Ankara Atıf bey mahallesi 193 Bayan Süheylâ, Süleymaniye cad. No. 6 da Ek - rem, Vefa Erkek Lisesi 245 Tarık Erman, Konya Askeri orta mektep hesap memuru Mesut oğlu Hikmet, Bursa Şekerci mahal- lesi No. 16 da Muzaffer, İst. Tophane eski Salıpazarı çıkmazı 6 da Ali, İst. Erkek Li- sesi 1/E den 569 İbrahim, Afyon İisesi 1/C den 21 Hulüsi. KART Heybeli sanatoryomu 2 de Hayri, Şeh- remini' Mimar Acem 2/1 de H. Şen, Ba - Lkesir Milli Kuvvetler cad. Başsaran so » kak 8 den Müşerref, Ankara Hacı Doğan mahallesi Abdullah cad. 49 - 51 de Zü - hal, Ankara Hacı Doğan Abdullah cad. 49 - 51 de Hasan, Tarsus Misakı milli o- kulu 4 üncü sınıftan 126 da Vecihe, Mer- zifon İrfan ilk okul | den 231 Hayrünni- sa Uşak tütün inhisarlarında — muhasebeci oğlu Muzaffer, Yalvaç orta okulu M. İhsan Dilmaç, Ödemiş Zafer ilk mektep 5 inci sınıf 59 S. Kiraz, İzmir Bornova Fars o - kulu 263 Sıdıka Özduran, Sökede Bakkal Dobranlı Süleyman ağlu Mehmet, Ankara Cebeci Eriç sokak 26 da Rıdvan Nazmi, | Samsun Çarşamba merkez ilk mektep 3- üncü sınıf 49 Alp Onan, Vezir köprü Süt- hane civarı eski ayakkabı tamircisi Mus - tafa, Tarsus küçük minare karşısı sebzeci Salih oğlu Hüseyin, Tarsus Hakkı maha - llesi 69 da D. Saner; Konya Dumlupinar mektebi 148 Makbule, Ankara Hacı Do - | ğan Abdullah cad. 49 - 51 de Selâhaddin; Kartal —Rıhtım caddesi 29 da Baniye, Kocamustafapaşa 28 inci mektep Sevinç Suna, İst, Erkek Lisesi 803 Nihat Özcan, İst. Erkek Lisesi 828 S. Erdeniz, Kurtuluş ilk mektep 4 üncü sınıf E. T., İst. Kız Mu- allim mektebi 32 İrfan. SİPAMİZADE HASAN HÜSKÜ a) ı—.p'; &. Her cins yerli ipekli kümaşlar, erkek ve kadın ipekli çamaşır takımları, pija- malar, brode, pentür ve aplike yorgan takımları, sabahlık ve — tobdöşambrlar, banyo havlularının iyi ve ucuzunu BURSA FPAZARINDA bulursunuz. Sultanhamam. 24,Beyoğlu, İstiklâl cacl- Mayıs 25 Öldü YUSUF IZZEDDIN idürüldü mü Eski Osmanlı Velıahtı katledılmıştır. Yazan: Ziya Şakir — Üü . Yusuf İzzeddin efendi ekseriya - ve bilhassa yatacağına yakın - şerbet içer; portakal şerbetini diğerlerine tercih e- derdi. Bu şerbete, azdan başlamak su- retile karıştırılacak olan mayi halinde- ki kokain, tedricen arttırılacak olursa, maksat, daha kolay ve daha çabuk hu- sule gelecekti. Kokainli şerbetin de verilmesi için, gece vakti intihap edilmişti. Veliahtın hemen hemen hiç değiş - miyen yirmi dört saatlik hayat prog- ramı, şundan ibaretti: Sabahları; oldukça erken kalkar, banyo yapar; çamaşır değiştirir; der- hal selâmlık dairesine geçerdi. Orada, yalnız başina kahvaltı ederdi... Kah - valtıdan sonra, öğleye kadar ufak te - fek şeylerle, - meselâ; dairesine ait a- lacak verecek işleri, günlük gazetele- ri okumak, dairesinin yüksek erkânile konuşmak, kısa gezintiler yapmak, ya- ya olarak bahçede dolaşmak vesaire ile - vakit geçirirdi... Öğle yemekleri - ni, daiıma muayyen zamanlarda yerdi. Yemek yenilmesi de, bir hususiyete ta- bi'di. Her gün mutlaka yirmi kişilik ol- dukça mükellef bir sofra hazır edilir- di. Veliaht, büyük mustatil masanın tam ortasında otururdu. Sağında so - lunda, sarayın yüksek erkânile yaver- leri - şayet varsa, misafirleri - bulunur- du. Kendisi, pek az yemek yerdi. Her lokmayı aldıktan sonra, sureti mahsu- sada kesilerek önüne konulmuş olan küçük küçük tülbent parçalarına ağzı- nı silerdi. Bu tülbent parçalarına yal- nız bir defa ağzını siler ve siler silmez yere atardı. Yemekte, herkese ayrı ay- rı iltifateder; söylenen sözleri dikkat- le dinlerdi. Yemekten sonra, bir saat kadar vak- tini istirahatle geçirirdi. Ondan sonra, doktorların tavsiyesi mucibince gezme zamanı gelirdi. O zaman o günkn nö- betçi yaverini yanına alır, otomobiline binerdi. Gezecek yerler, muayyen de- gildi. Âdeta şoförün arzusuna tabidi. Ve bu gezintiler saatlerce imtidat e - derdi. Sehir dahilinde yapılan gezintilerde, mutlaka (Fatih) in türbesine uğra - mak, orada bir kaç dakika durmak â - detti. Bu bir kaç dakika zarfında veli- aht bir fatiha okur ve ceddinin merka- dine doğru üflerdi. Resmi merasim ve ziyaretler hari - cinde yapılan bu gezintiler, ekser ak- şama doğru nihayet bulurdu. Akşam yemeğine, gene ayni surette oturulur- du., Yemekten sonra veliaht bazan hu - susi odasına çekilerek kitap ve mec - muaları okur; bazan saray erkânı ve yaverlerile konuşurdu... Nihayet, saat dokuz buçuğa gelirdi. O zaman veli - aht harem dairesirle geçeceğini söy - lerdi. Derhal iki büyük fener yakılır, se - lâmlıkta bulunan saray erkânı ile nö - betçi yaverler, kapının önündeki binek taşında toplanırdı. Veliaht, ağır ağır kapıdan çıkar. Orada duranları, selâm- lar; yavaş yavaş harem dairesine doğ- ru ilerliyen fenerlileri takibe başlar - dı, Harem kapısı önünde, (Başağa, Be- şir ağa) ile diğer ağalar veliahtı kar - şılarlar; içeri alırlardı... Beşir ağa, ek- seriya veliaht ile yatak odasının kapı- sına kadar beraberce gelir; ertesi gün için efendinin bir emri olup olmadığını öğrendikten sonra, çekilirdi. Ondan sonra hizmet sırası, veliahtın sevgili dadısı, (Dilsaz kalfa) ya gelirdi. (1) Dilsaz kalfa - ilk iş olarak - pek zi - yade sevdiği efendisini soyar; çama - (1) Yusuf İzzeddin Efendi hakkında neşriyatta bulunanlar, bir (Ferah) kalfa- dan bahsediyorlar. Efendinin — sarayında, bıı ismi taşıyan hiç bir saraylı yoktür, İret eylerdi. | sin nakli. şırını değiştirir. (2); ağır âbânî ku « maştan yapılmış geceliklerini giydirir- di. Veliaht, pek çok gecelerini odasın- da yalnız geçirirdi. Bazan refikalarının ziyaretlerine giderdi. Fakat bir iki saat görüştükten sonra, avdet-ederdi. Dör- düncü refikası, veliahtın husust dai - resile karşı karşıya olan dairede ika - met ederdi. Ve efendi yatağına girin - ciye kadar hizmetinde kusur edilme - mesi için ihtiyar Dilsaz kalfa ile onun yardımcısı olan diğer kalfalara neza- A CAŞRİM 5. el e LA Veliaht, yatağına girdikten sonra w yuyuncıya kadar Dilsaz kalfa onu bek ler. Ve sonra çekilir, kendi odasına gi: derdi. Yatmadan evvel bir bardak şerbe içmek, Yusuf İzzeddin Efendinin âde- —— ti idi. Bu şerbet, ya Dilsaz kalfa ve ya- — hut diğer saraylılar tarafından efen - —— diye takdim edilirdi. İşte, Beşir ağa; - sigara yapılması ! meselesini nasıl üzerine aldı ise - efen- ! diye takdim edilecek şerbetlere neza - ret etmeyi de kendine iş güç edinmiş- ti. Fakat kurnaz ağa bu işi o kadar me- haretle, o kadar sudan bahanelerle gö- rüyordu ki; bu şerbetleri hazırlıyan kalfalar bile bunun farkında değiller - — di. | Kokain, esrardan daha kuvvetli bir ssurette tesirini göstermişti. Veliahdın husust tabipleri arasında bulunan sinir doktoru Hilmi Kadri Bey bile - o ka « dar dikkat ve ihtimama rağmen - veli- ahdın sinirleri üzerinde husule gelen tahavvülden endişe etmişti. (Arkası var) (2) Yusuf İzzeddin Efendi, fevkalâde temiz ve titizdi. Çamaşırlarına vücut ko - kusu sinmemek için 24 saatte iki defa ça- mapıf döğiştirirdi. RADYO Bu Akşamki Program — İSTANBUL 17: İnkilâp dersi. Üniversiteden nakil. Mahmut Esat Bozkurt — tarafından, 168: | Senfonik musiki (Plâk), 19: Haberler, l 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Türk ha- İ va kurumu namına konferans: Tayyareci | Nuri Kızılkanat tarafından, 20: Halk mu- — — sikisi: Sivaslı Veysel ve İbrahim tarafın - | dan, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus, havadis servisi verile - — | cektir. | İti b 4a dti e lli Pa 4 ANKARA İ 12,30: Plâk yayımı ve ajans haberleri, | 19,30: Çocuklara öğütler, 19,50: Hafif | plâk yayımı, 20,10: Karpiç şehir lokanta- sından nakil, 20,30: Ajans haberleri, 20, 40; Karpiç lokantasından nakil, BÜKREŞ | 18: Örkestra, 19,20: Konserin deyamı, 20,20: Plâk, 21,30 (1875 M.): Oda kuar- - teti, 22,05 Halk şarkıları, 22,30 (364 M.): ' Süel bando, 22,45: Çift piyano konseri, —— 23,20: Konser nakli. BUDAPEŞTE 18,30: Şarkılar, 19,30: Öpera örkes - trası, 20,50: Viyanadan nakil, 21,50: Çin- gene musikisi, 23: Plâk, 24,20: Salon mu- sikisi, VARŞOVA 18,20: Hafif musiki, 19: Piyano koön « seri, 19,30: Muhtelif, 21,30: Trio konseri (Şubert), 22: Operet musikisi, 22,30: E- debiyat, 23,05: plâk. PRAG 17,10: Hafif musiki, Straus'un şarkılarından, 19,10: Almanca neşriyat, 20,25: Eğlenceli parçalar, 21: şarkılar, hafif havalar, 22,35: Piyano ku- 23,40: Almanca haberler. MOSKOVA 19,15: Klâsik Rus musikisi, 20: Mikro- fon piyesi, 21: Dinleyicilerin arzu ettikleri parçalar, 22: Yabancı dillerle neşriyat. BELGRAT 20,30: Milli neşriyat, 20,50: Plâk. 21,30 Belgrat operasında verilecek piye- 18,40: Richard —— arteti,