— M Moyis SON TA D b Hikâyeler Sahaflar çarşısında bir gezinti: ö nni e E AA RRE A Türkiyede1,500,000nüsha basılan ve satılan kitaplar İhtiyar mürettip “Türkiyede, kitap okunmayor diyen- lerin alnını karışlarım, dedi. Billür köşk, Kankalesi, Şahmeran hikâyesi... Bunlardan her yıl yirmişer bin basarız, ertesi sene mevcudu tükenir!,, Korkunç KOCASININ ÖLÜSÜNÜ YİYEN KADIN Şilenin—Garipler köyünde geçmiş bir vak'a Ec . Tei b Mahmut, İstanbulun en tanınmış avcılarındandır. Çok gezmiştir, çok k adam tanımıştır. Buna rağmen aşağıda okuyacağınız yazıyı Te bg:mm Siok sağ, kısmen bizzat ağızla: Salih M ertin ağayı, Demirciler köyünde, köy kahvesinde tanıdım. — (Bu zat *İ'an berhayattır) Zayıf, urun h’h l:: Mi beş yaşında olduğunu kendi söyledi Ü halde ancak elli bep almış yaşlarında tahmin olunan bu dinç. yanık yüzlü "”:d“ taçlı Arnavut köyün sayıh avcılarındandı. Avi buluyor, keklikleri, çollukları ucurn- Yor, —attığını vuruyor. aptaaT) dolduruyordu. Dört beş gün beraber av- landık. Geceleri köy kahvesinde — büyük #aç sobanın başında bize başından xelip g- Sen bir çok avcılık hikâyelerini tatlı — tat- h anlatırdı. Kahveci Baba Mestan çaylan: Mızi tazeledi. Sobaya attığı çalılar birden” bire parladı. Saç kıpkırmızı oldu. O gece dişarda çılgın bir karayel ortalığı kasıp kar Vuruyordu... Rüzgâr uğulduyor. bazı sağnaklar kah- Ve binasını sallıyor. çatıdan kireç parcala- N dökülüyordu. Kânunusaninin son BÜR” herinde, tam kara kışta idik. Kar başlamıştı. Kahveye giren köylüler kapının önün de silkiniyorlardı. Kurt kürklü gocukları Bombeyazdı. Mersin ağa uzun kiraz ağızlığından bir Befes çaktikten sonra: —Hava aldı bayler, dedi yarın — çıka” Muyacağız. Böyle giderse sabaha kadar y Üncak gibi. kallara, küçük çırlıklara (cırlayıklara çır bk diyordu) atıyorsunuz. Yarın onlar köy İşine dolarlar. Çocuklar bile canlı canlı tu- tarlar, Doluya acımazsanız istediğiniz ka- dar vurursunuz. — Öyle amma bizi İstanbulda merak ederler. İşlerimiz de var. — Kış günlerinde yola çıkanın başına böyle şeyler gelir. (uzamıp — pencereden baktı) bak hele amma yağıyor ha. Allah dağda bayırda kalanlara imdat etsin. —— — Yarın ava da çıkamıyacağız - değil mi Mersin ağa?.. — Yağışta çıkılmaz. —İnsan hem kurt salar. Hava açarsa etrafı lanz. Tavşanlar oynaşırlar. Bir kaçını hak- lanz. (Tekrar pencereden baktı) ne ’b"" Yor mübarek, hele Mestan dayı gü sebayi bir daha hayia mori. Hey gidi günler hey- Böyle bir karlı gece idi ©- vallahi aklıma teldikçe bütün kıllarım diken gibi ayak- Nir. — Fırtmada dağda mı kalmıştın. Mer> — Yok meori. Bir belâya uw ki ben böyle bir gece sorma onu biç. | — Anlat bize rica ederiz Mersin ağa he geldi başına? te Beyaz büyük tabakasından bir sigara tardı ve anlatmağa başladı: — Otuz seneden ziyade var. Sultan Ha- mid zamanında idi. Ben tütün ıeifıındı tüvari kolcusu idim. Allah gani gani rah- Met etsin Tüfekçi Tahir paşa beni o ite koymuştu. Ayda altın para üç lira alıyor- dum. O zaman paranın bereketi vardı mo- ti Ekmeği bir kuruşa alırdık. Köy odalarır ha misafir olur yer içer yan gelirdik. Ecn Şile civarındaki köyleri dolaşırdım. Şüp- heye düşünce bazı yolları bekler, karada- üimı kaçakçılara çevirir, ellerinden tütün- leri alırdım. Zahmetli ama tam benim * #imdi ... ö Böyle yağışlı bir kış günüydü. Şileden üç sant içerde (Garipler) köyüne vardım. İslanmış, bütün suya batmıştım. K"';ı“î: e öyle sobanın karşısına yanladım. kurunuyor, bem: çabuğamu' çekiyordam: Kahveciyle iyi sevişirdik, Allah ı'ııhmct etsin çöktan göçtü gitti, © gece benim ha lime acıdı ane böyle bekâr yaşarsın — be Mersina dedi. Köyümüzde bir dul kadın- edecek olanları dün getirip önümüze koyduğu zaman itiraf ederiz ki anlattığı şeylere inanmakta güçlük çektik. karşısında iıyuı; rından dinlediğini ve bunu her zaman ispat edebileceğini söyledi. Bunun üzerine bizde çı bahsında kendisini okuyucularla baş başa bırakmayı münasip gördük biz |ririm» dedi. SUU A İstanbulun meşhur avcısı, bizim şüphe dolu bakışlarımız etti. Bütün vak'aların yaşanmış olduğunu, kahramanlarının kısmen bulunmalarına rağmen muhitlerinde herkesçe tanımdığını, anlattıklarını ok meraklı olan bu hikâyeleri koymakla beraber hakikat oldukları rYüzgâraz ve yıldızlı idi. Beyaz karların ü- zerinde bizim kadının çıplak — ayaklarının izleri görünüyordu. Mehtap olduğu — için gündüz gibi aydınlıktı. İzlere bakarak hız- h hızlı yürümeğe başladım, fakat ayak iz- leri köye doğru değil, dağlara — bayırlara doğru gidiyordu. Bir de ne göreyim - bir- denbire izler iki iken dört oldu. - Elleriyle de basarak yüzükeyün yürümeğe — başla- akşam bir / mış olduğunu anladım, şaştım kaldım mo- evine|ri bu işe — Aman Mersin'ağa bu nasıl şey2. Sa. İkın kadın cadı falan olmasın? — Mori bilmem ne musibetti o. Şimdi söylerken tüylerim bütün vücudumda ka- ir de evi var. Hem sana ba- lur. Gel sa- cağız var. | kar, hem yerin yurdun belli ol dulcağızı yapalım. ü 'o“ gün soğuk iliklerime işlemişti. Kuru tahta kahve peykeleri canıma tak dım._.ıı Düşünmedim bile «olur be kardaş» dedim. «Ben yarın bir görüşeyim sana haber ve- mi :(iık::ınmın kıydı. Beni bir İkaç kişi kahveden aldılar kadının örürdüler. O gece de hava uıpkı bu gece "L talığı kasıp kavuruyordu. Uzunca gibil Orü inanca, yüzüne bakılır bir kadın- Bo a temiz bir yatak serili, büyük bir . angalda çorba tenceresi kayniyordu. — |banyor işte.. B z , D biberi, daldım tarhana- |Hey Mestan dayı şu bizim çayları bir ta- Bastım karaaa e un eti yedik. Ve|zele bakalım. Sonra efendime söyliyeyim Hoi dti benden yüz elli adımi kadar ileride yüzü- ih yeri Mersin ağa ne|koyun yürüyen kadını gördüm. Dört ayak- Ja atlaya atlaya tıpkı bir köpek gibi koşu- yordu, ben'de peşinden koşuyordum. Köy mezarlığına vardı. Bir yerde dürüp etrafa bakınmaya başladı. Ben bir ağaç arkasına gizlenip gözetliyordum. Bir yerde karları kaldırıp altından bir kazma çıkardı. Baş- ha bi yesi kazmsağa' böğlede. Epeyos viğ> tıktan sonra topraktan çıkardığı bir ba- cak parçasını, insan bacağı parçasını oraya göyrup kamirmeğe başlamasın suğ Daya namadım var kuüvvetimle — bir haykırdım. Ayni zamanda üstüne ateş etmeğe başla- dün; Öda vdst'gibi fena bir ses Çıkatıp yanındaki serviye tırmandı. Bana 'fenalık gelmişti. Koşarak köye döndüm — camie geldim. Sabah namazına gelenlere bu hali olduğu gib ihikâye ettim. Hep toplanıp mezarlığa döndük. Küz drdi mezar eeki kocasınin zezani imli, kazk ma, mezardan çıkardığı yarısı yenmiş bacak pülidü üdi. İslör'de karlar tatlinde duruyâr du. Fakat kadın kaybolmuştu. Bir — kısinı 'Çendı) dediler, bir kasmı da deli dediler. <A Sakra e kadın'bir-daba biç görülme- a. gıcak yatağımıza T | — Aman en ta ııııı:n ıx’ı::ı tat nerde- Daha o gece ı,.ı. İbaşladı. Ne zamandır rahat )'ı:::. ı);ı.ı'ı: Kürmediğim ci vyEMMM © bizim kadın yanımda yok. Ses- Beni bir merak sardı, kıl:ıım tım. —Rüzgâr dur- Te S S Daha sabah ağarmamıştı. Bir katlı ve iki odalı olan eviıni:.:iru köydınuu:kdçiı' i, Düşündüm bu hn nereye Kİ l;dlı Şi“:ıuyıtıüı granıp beklemede bı::; dım. Tam ortalık ağarırken yavaşça -obt. kapısı açıldı kapandı. Kadın ’."î'. a nim odaya geldi. Elinde vu dolu E.; i .yükçı tas vardı. Beni uyuyor ıTnn erel ellerini, ağzını, yüzünü yikadı. Ve ,_ııı.:ı elip uzandı. Benim içime bir kurt .ıı.,_mBA, " Bu saatte bu karı nereden geldi? Bir Tlü be işe akıl erdiremiyordum. Komtu: desem yakınımızda ev bile Hem bu kış k- fal: l;lli ğ e. Köy de meiktk IÇ oktu. ir kadın ';.mm. gece yarısından ;“"'"_' & miş mi Mersin ağa? Vevinden çıkabilir mi diyordu — Bir kaç ay sönra bir dâha — o köye z işi anlamağa umayıp bu isi İağcürlüm sarieği. O geceden sonra bir da- ha onu gören olmamış ev de öylece ka- palı kalmış. Kimse kapısını açınaya cesa- Ertesi #kşam UY k karar verdim. Mori içimi kw O gün hiç rahat c ledim. Hiç kimseye de şüphe- lâf etmedim. Nihayet gece ol- doyurduk. Biraz şakalaştık- ayür et kemirmeğe e edemedim. lamıştı. ;.ı:ıınv beki me dair bir du. Karaımızı (an sonra yatai ret edememiş... Salih Mahmut Yarın Bu sayfalarda Çöken Boğaziçi: Hidiv İsmail Paşa Korusunu gezerken Şamjza uzandık; ğn ktım. Öyle yap- i görünüp uyumayacal i ga T lerce gözlerim kapalı hareketsir | ce yarısından sonra kadın ya Baklaa aaça kalktı. Ellerime ve yüzü- (Er kafifçe bir kaç defa dokandı. Penim p uyumadığımı anlamak - istiyordu. | Yazanı Suat Dorviş um:ı ldamıyarak tam uyür gibi görün-/| Tramvayda kimler, nelerini, niçin 'H: ş'ı:ukıı.n kalktı. Beyaz bir örtüye|| unuturlar ? S k odadan çıktı. Sokak Yazanı Selim Tevfik darak yalm ayal İzerlerik yale e G G gi ladım. Gocüğümü srtıma - vurup karada- l"ıııı Jime soktum. Kapıdan çıktım. Hava Korkunç hikâyeler Yazan: Mahmut Salih — Yeni harflerle amme cüz'ü var mı? — Sizde Zavallı Necdet bulunur mu? — Bana Güzel Prenses romanını ver - senize, — Ahmet Mithat Efendi (Hasan Melâh) inı arıyorum. Beyazıttaki Sahaflar çarçısına bayılı - rım, Mızraklı ilmühalden Moris de Kobra- nın en yeni romanına kadar her basılmış yazı buraya muhakkak uğrar. Eğer eski, kullanılmış kitabın mikre - bundan korkmaz, her gün Sahaflara uğ - Tamağa Üşenmezseniz &z zamanda, en u - Cüz tarife ile mükemmel bir kütüphane 'sa- hibi olursunuz. Yirminci asrın elektrik süratile değişen tezgâhtarlık usülü zavallı Babıdliyi tanı - maz amma Sahaflar çarşısını mükemmel bilir. Sabaflar çarşısında kitap kaplarının sa- rarmasına imkân yoktur. Bu sararmak keyfiyeti, Eyüpsultanda at- tar elhaç Abdülbaki Efendinin vitrin es « tetiğile atbaşı giden Babıâli kütüphane - leri içindir. Sahaflar çarşısındaki mütemadi hare - ket, devamılı alış veriş, kitapların güneşe kargı sele serpe uzanıp renk değiştirmele- rine müsaade etmiyecek kadar süratlidir. Fiata gelince, frenkçe eserleri Sahaflar esnafı pek tanımaz. Bunların piyasası ya insanı güldürecek kadar düşük, ya korku- tacak kadar yüksektir. Sahaflar çarşısında din kitaplarile Ah. met Mithat Efendininkiler müstesna, di - ker eserler sahife ve cilt ölçüsile satılır. Bundan dolayı ecnebi eserleri için o - Yüksekkaldırım — sergilerini merhumun kuyucularıma tavsiye ederim. V Tam Andre Jidin (Dar Kapısını) e- lime almıştım ki beyaz sakallı ,esnaf kı - hkb bir adam dükkâna yaklaştı: — Bizim paketler hazır mı? diye sor- dü. Ve üç kocaman paketi küleciye yükle- yip yürüdü. Sordum: — Ne o, paketlerdeki kitap mı? — Evet. Kitap. — Ne kitabı? — Size yaramaz. Hikâye, masal, Sözü uzatmadım. Andre Jidi bir kena- ra koyarak kırmızı kaplı kocaman bir al- manağı aldım elime: — Kaça bu diye talip oldum. — O mu? Ver BO kuruş. — Ne diyorsun yahu? 1902 nin alma- nağı 80 kuruş eder mi? — Eder ya, sade ciltteki yaldız 50 ku- ruştür. erbabına. Kiymetli kitap o. — Peki şu kitap? Parmağımla kabı yır- tık (Dar Kapı) yı gösterdim. — Ver ona iki çeyrek: * İstediğiniz kitabı nasıl yok pahasına a-|< lacağınızı artık öğrendiniz sanıtım. * Hem mürettip, hem şair bir ahbabım var. Bir gün onu matbaada ziyarete git - mişlim. Mübarek matbaa da hani matbaa, Dört Bir buçuk milyon satılan kitaplar dan birinin içini süsleyen resimler köşeliğini kaybetmiş, zaviyeleri münhani » leşmiş bir bina, l 'Toprak bir evaltı. Dar tahta bir merdi- venden çıkacaksınız. Başınızı eğip müret« tiphaneye girin. Bu kadar basık, bu kadar karanlık bir odaya bu kadar hurufat kasası, bu kadar adam nsıl sığıyor. hayretlir. Medrese penceresi gibi iki delik. Demir parmaklıklarla mükemmelen emniyet al « tına nmiş. Gündüz ortası 8 puntu harf değil, ma- #a üzerindeki sigara paketini bulmak me- sele, Çok şükür ki asır medeniyet asmı ve e- lektrik ampulleri (biz bu mahzende yan- mayız) diye sabotaj yapmıyorlar. * Ğ “Ahbabım her şeye rağmen neşeli adam- r. — Hoş geldin deyip kahveciye seslen. dikten sonra işine devam etti. Baktım. Allah Allah! Bizim şair de ma: sal diziyor. Kulağım Sahaflar çarşısından delik ya, Sordum: — Ne o birader, artık iş masala mı p kaldı? 4 — Masal deyip geçme. Bunlar bizim ve» Tinimet. Önce alay ediyor sandım. Sonra baktım ciddi söylüyor. Meraklandım: — Hâlâ satılıyor mu bunlar? — Hâülâ satılıyor mu da ne kelime), Bütün bir esnaf kitlesi bu kitaplardan ge « giniyor. Anadoludaki seyyar sabıcıların en makbul ticaret emtiası bu kitaplardır. Billör Köşk hikâyesi, Kan kalesi cengiş Şahmeran hikâyesi, Hele bu Şahmeran hikâyesi bir âlemdir. Bu kitap Anadoluda o kudar meşhurdur ki, üstündeki resim Diyarıbekirde bir ha- mamın göbek taşından alınmıştır. Benim şaşkınlığımı görünce mürettip « şair dostum izahatını istatistiklere dayıyan cak kadar derinleştirdi: — Her sene bu kitaplardan en açağ en beşer, yirmişer bin basılır, gene de ba karız mevcudu tükenmiş. Bu işin tüccarları, Babığli esnafı gil yüzde 300 kazanmak kaygusunda değil : lerdir. Sana bir şey söylesem şaşarsın. Bu kitaplar satıcıya yüzde altmış iskontu ile ü verilir. Düşün yüzde altmış iskontu. Herif — bunu satmıyacak ta senin yüzde ona bırak- tığın daha kötüsü eline vermek için kefa. leti nakdiye, kelaleti şahsiye aradığın yüe mak şir kitabını mı satacak. Uyumiyalım hemgşeri, Türkiyede kitap okunmuyor diyenlerin alnım — karışlarım, Bu — beğenmediğin — masalların içinde 1,500,000 adet satmışları, daha da sata « cakları var! En kötüsünün tirajına gözünü kapa, yüz binden yukarı paha biç! * Köyüne hasret çekerek: Akşamların gene pembhe, Sabahların gene ak mı? Üstündeki mavi kubbe, Gene öyle yuvarlak mı? » Diye dar in « ce bir şair olan arkadaşımı Merdi meydan ile Cebbar hikâyesini dizerken bıraktım, K.T. / sıla şürleri yazacak