| ; 10 Sayfa SON POSTA 'Mıyıı ı “ Son Posta ,, nın tefrikası: BO GLUMMANGCGASI Yazan A. R. Cemilin kalbinde garip bir his uyanmıştı, derin derin içini çekti Bu şerait altında, Nâsır Mebhüta yaklaşmak imkânı olmadığını hisset - mişti. Fakat buradan, hiç bir şeye muvaf- fak olamıyarak dönmek te mümkün değildi. Çünkü Seyit Hâdiye karşı o « kadar kuvvetli söz vermişt dar büyük bir azim ile buraya gelmiş- ti ki; şimdi buradan ellerini sallıya sal- hya avdet etmek; hiç şüphesiz ki bir şerefsizlik.. Ve belki de bir korkaklık tepkil edecekti. — Ne yapayım, Allahım.. Ne ya - payım?.. Cemil, saatlerce düşündüğü halde, bu suale bir türlü cevap verememişti. Ve, o geceyi büyük bir üzüntü içinde geçirmişti. * Ertesi sabah, Salih kahvaltı getir - inişti. Kapıdan içeri giren delikanlı bir yük bir sevinç içinde idi. Paskdl; bi ot Bidetmik, 'soha 3 Bi öğrenmiek ikdbiljlE, Salih vf a. B ve pervint KA AA vermali> ti: — Bu gece, Seyit Tâhânın kızı E - mine ile seviştik. Bir (remmal) (1) bulup yıldızlarımıza baktıracağız. Eğer Şildizlarımız. birbirile. uygun — gelirse, Heyit Tâhâya müracast edeceğiz. Se - viştiğimizi söyliyeceğiz ve evlenece - ğiz. Salihin büyük bir saflıkla söyledi - Bi bu sözler, Cemilin hoşuna gitmişti. Kolayca memnun ve mes'ut oluveren bu basit ruhlu insanlara gıpta etmişti. Kalbini yeyip kemiren üzüntüyü biraz dağıtmak ümidile, Salihin hissettiği Baadete alâka göstermek istemişti: — Emine güzel mi, Salih?.. —Tıpkı bir ceylân gibi, ya Seydi. — Sen mi onu sevdin.. O mu seni sevdi?.. — — Ben onu sevdim. O da beni sev - di; ya Seydi... Bizim memleketimizde Bevgi bir anda başlar... Bir - kıza ilk söylediğiniz. döz eğer — reddedil - mezse, o andan itibaren sevgi başla - mış demektir. — Demek ki, Emine senin sözünü reddetmedi. — Hayır. Derhal | etti... Za - ten bir delikanlının sözünü reddetmek, Yemen kızlarında âdet değildir. Me - ğer ki o delikanlı, şerefsiz bir adamın oğlu olsun... Ben ise; hamdolsun, şe- yefli bir adamın oğluyum — Pekâlâ,. Remmali nerede bula - caksınız?.. () Yemenlilerin bir çok batil iti - Kkatları vardir. Bilhassa (Remmal) deni - len fakılara çok inanırlar. Her işlerini on- lara danışırlar. — Arıyakağıra; ya Seydis. Her hat de burada yıldızımıza bakacak - birini bulurum. — E, ister misin seni aramak zah- metinden kurtarayım?... — Ne gibi ya Seydi. — Ben, remmalim, Buğlin bökceslndaki Cai ga nişledi. Büyük bir sevinçle Cemile ta- karrüp etti. — Demek.. Sen, yıldızlardan anlar- sın.. Öyle mi, ya Seydi?.. — Mükemmel anlarım. Salih... Ha- di bana bir hokka kalem getir. Baka- hm, Emine ile yıldızlarınız barışacak mı?.. Salih, bir anda kapıdan fırlamıştı. Bu saf delikanlı, hokka kalem bulmak için köye doğru koşarken, Cemilin kalbinde de garip bir his uyanmıştı. Derin derin içini çektikten sonra: h— Ben; uşk yüzünden ba kadak hick tan ve felâkete uğradım: Bundan son- ra da, kim bilir ne olacağım... Bari şu zavallıların kalbine bir ümit sokayım da, onların mes'ut olmalarına sebep 0- layım. Diye mırıldandı: * Salihin avdeti, gecikmemişti. 'Eelin- de, bir toprak hokka, sarı bir kamış ka- lem, ve küçük bir kâğıt parçasile gel - mişti... Bir taraftan bunları Cemilin ö- nüne sıralıyor, bir taraftan da söyle- niyordu: — Tuhaf şey, yâ seydi... Ben sizin, okur yazar bir âlim.. hattâ, bir zabit... — Salih, sus.. zabit, kelimesinin söylenmiyeceğini daha San'ada iken tenbih etmedik mi sana?.. — Evet.. evet, yâ seydi.. affedersi- niz, unuttum... Ne diyordum?. Haa.. okur yazar bir âlim olduğunuzu bili - yardum da, böyle remmal olduğunu- zu, aklımdan geçirmiyordum ...Şu hal- de siz, kendi, talih ve mukadderatınızı da bilirsiniz... Hele eminim ki, efendi- miz Seyit Kasım'ın kızı Seyyide Meli- hanın yıldızına bakarak onun da kim bilir ne derece mesut olacağını kendi sine tebşir etmişsinizdir. Diye söyleniyordu. Salihin, büyük bir safvetle söylediği son sözler, Cemilin kalbindeki en has- sas noktalara dokunmuştu. Kalbi, de- rin ve anlaşılmaz bir ıztırap ile sızlı - yordu. Bu sızıyı duymamak için, Sali- hi önüne oturtmuş, sormuştu: — Babanın adı ne, Salih?.. — İsmall.. — Ya,ananın?.. — Fattum, (Arkası var) ——— —x ——— ——— ——— Eev'sl Demiryolları ve Limanları İşletma Umum idarasi ilânlarıl Hâlen haftada iki gün işlemekte olan Toros — sürat kı_ur- larının 16/5/936 tarihinden itibaren haftada üç gün i_şleyeczklm ve — Haydarpaşadan Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri Fevzipaşadan Pazar, — Çarşamba,Cuma günleri kalkarak Muhtrem yolculara ilân olunur. Pazartesi Çarşamba Cuma günleri Varış Kalkış 9 00 ı 03 14 19 16 38 21 54 Haydarpaşa — İzmit — Bilecik Eskişehir Ankara Boğazköprü — Keyseri Boğazköprü Kayseri g îoîııkbprü Niğde Ulukışla Ada & — Ferz çaşa u M 16 21 5 4 55 5 5 40 6 5 33 7 58 9 34 13 08 T S2 9 26 12 44 16 15 aşağıdaki tarifeyi takip edecekleri “955, — “2400, Pazar Çarşmaba Cuma günleri Varış — Kalkış l 00 4 30 18 56 20 16 Fevzipaşa Adana Ulukışla Niğde Boğazköprü Kayseri Boğazköprü Kayseri Boğazköprü Ankara Eskişehir Bilecik İzmit Haydarpaşa 4 10 18 46 20 10 22 32 22 05 22 25 23 10 23 30 6 12 50 07 14 13 Wi8 19 40 RULMACA 12345678904 SUVOYAOV Awtb- | — Askerin su koyduğu şey, okuyucu. 2 — Mükemmel, ev çöküntüsü. 3 — Ova, küskün. 4 — Koyma. 5 — Bataklık, sa- ru edatı. 6 — Telefon sesi, nota. 7 — Akıllarımak. 8© — Ciğer, avadanlık. 9 — Uzağı gösteririz. cinas, motörlü mavna, 10 — Falih Rıfkının soy adı, mef'ulüfih. 11 — Fınnda pişer, bir kumaş. Yukarıdan aşağıya: | — Bir renk, ay gibi. 2 — Yakınlık, istikbal. 3 — Hatırlamak, isim, 4 — Kör, ceza. 5 — Nota, yabancılar. 6 — Ahit, bir göz dört eu — ile kara. 7 — Çinde meşhur bir liman, lâhim. 8 — Kışın yağar, sözle bozdum derken kullanılır 3 harfli bir kelime. 9 — Coşkun, yakınlık. 10 — Dişi değil. 11 — Kandır- mak, bütün, Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: 1 — Ceylân, em, 2 — Eda. 3 — Ve- fiyat. 4 — Eb'at, lâf. 5 — Akraba. 6 — rengi, çevrili gÂH 7 — Nakit, tâ. 8 — Mali, ida, 9 — Taze, atıl. Yukarıdan aşağıya: | — Cevelân. 2 — Edep, tama. 3 — Yaka, ikaz. 4 — İkta, ile. 5 — Kat'i. 7 — Atlântik. & — Ab, adi. 9 — Mutfak, al, rkeseree e remesece sere cerrraEEe A bee seRE SA v YaneLeSeENE e LA nnn Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Dans musikisi, 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Sıhhi konferans: O- peratör Da. Kânm İsmail tarafından, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son ha- berler. Saat 22 den sonra ÂAnadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. BÜKREŞ Pu Eğlenceli salon musikisi, 20,20: Ye- ni plâklar, 20,55: Sözler, 21,15: Senfonik konser (Atenea'dan nakil). PRAG 16: Yaylı kuartet, 16,30; Plâk, 17,10: Hafif musiki, 18.15: Plâk, 18,45: Çocuk musikisi » muhtelif, 20,30: Operadan na- kil: Smetana'nın aÇift Dullar» adlı öpera piyesi, 23,15: Bando mizıka, VARŞOVA 16,30: Hafif musiki, 17.15: Plâk, 18,15: Oda musikisi - muhtelif, 19.10: Piyano konseri, 19,30: Muhtelif, 22: Radyo piye- * 22,35: Leh şarkiları, 23: Kuartet kon- seri (Mozart), 23,30: Plâk, 24: Plâk. BUDAPEŞTE 18,30: Çingene musikisi, 19,55: Piyano ile şarkılı düo, 20,25: Skeç, 21,10: Koro konseri, 22: Muhtelif, 22.25: — Eğlenceli plâklar, 23,05: Piyano - keman sonatları, 24: Caz. MOSKOVA 18,30: Dinleyicilerin istedikleri havalar. dan konser, 22: Yabancı dillerle neşriyat. VİYANA 20,10: Şarkılar, 20,50: Şen şarkılar ve kunrtet musikisi, 21,551 Orkestra ile halk şarkıları, 23,10: Dvorak'ın — eserlerinden | kentet, 24,15: Caz. BELGRAD (*) 19,15: Radyo jurnal, 20: Türkçe, rum- ca, Fransız, arnavutça müsahabeler, dans musikisi. 15 Mayıs Cuma İSTANBUL 17: İnkılâp dersi, üniversiteden — nakil Rocep Peker tarafından, 18: Opera par - çaları, 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâk- lar, 20: Halk musikisi, 20,30: Stüdyo or- kestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 dan sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - tir, (*) — Belgradda (49, 18 M. 1, K. W. 6100 C.) üzerinde yeni bir istasyondur. ZZEDDİN | öldürüldü mü? y İÖ Ve bütün bu hâdisat arasında, şeh- zade Vahdeddin efendi; - cemiyetin günden güne artan düşmanlarile bir - leşmiş; kendi hesabına mühim roller çevirmek için bir çok teşebbüslere gi- rişmişti. Bu teşebbüslerin başlıcamı; bu bü - |yük iltizam ve mağlübiyeti İttihatçı - lara ve İttihatçıların esiri olan padişaha atfederek beşinci sultan Mehmedi is - kat etmek; Yusuf İzzeddin Efendiye de (mevrusu cinnet)atfederek onu da bir tarafa çekmek; şöyle bir. hamlede Osmanlı tahtına sıçrayıvermekti. rak hükümeti cebren ele geçirmeleri, onun bütün teşebbüslerini bir anda a- kamete mahküm etmişti. Ve ayni za- |manda, İttihatçıların bu cür'etkârane |hareketi, onun içine büyük bir korku vermişti. Böyle olmakla beraber, Vahdeddin efendinin saltanat hırsı — sönmemişti. Yegâne rakibi olan Yusuf İzzeddin e- fendiyi saltanat sırasından çıkarabil - mek için, başka çarelere baş vurmak mecburiyetini hissetmişti. Bu sırada; İstanbulu baştan başa kana boyayacak korkunç bir haile ha- zırlanmıştı. Fakat bu haile, İttihatçıla- rın tetik davranmaları sayesinde, sa- dece zavallı Mahmut Şevket paşanın katli faciasından ibaret kalmıştı. Katiller birer birer yakalanmış, bu gizli komitenin bütün maksat ve esrarı anlaşılmıştı. Maksat; bir anda İttihat ve Terakkt cemiyeti rüesasını öldür - mek.. hükümeti ele geçirmek.. diğer İttihatçıları da tamamile tepelemekten ibaretti. (Taklibi hükümet meselesi) is- mi verilen bu hâdisede, gerek Mahmut Şevket paşanın katilleri ve gerek di - ğger hürriyet ve alâka sahipleri, ko- layca elde edilmişlerdi. Ancak; hâdi- seyi başından sonuna kadar tertip ve iidare eden - yüzbaşılıktan matrut - Kâ- |zım, Beyoğlunda (Pire Mehmet) 80 - 'knğmda ikamet ettiği evde, kanlı bir müsademeden sonra ela geçirilebilmiş- ti. Kâzım ele geçirildikten sonra, evde |taharriyat icra edilmiş; bulunan evrak ve mektuplar bir torbaya doldurularak |doğrudan doğruya İstanbul muhafızlı- |ğına gönderilmişti. Muhafızlıkta bu torbadaki — evrak tetkik edilirken, kurşun kalemle yazıl - |mış ve yarıda kalmış bir mektup müs - veddesi nazarı dikkatı celbetmişti. Bu mektup müsveddesinde aynen şu sa- tırlar bulunmakta idi: (Biraderi muhteremim efendim. Bir haftadanberi zati ülinizden ha- ber beklemekteyim. Malümu âlinizdir ki bu gibi işler mühimdir. Evyelce kat'i karar verilmeli ve tertibat ona göre ic- ra edilmelidir. Efendi hazretlerile der- hal mülâkat edilerek kat'i neticenin bi- ze bildirilmesi lâzımdır. Bu mesele h kında p: gününden evvel zati nizden kat'i cevap almak zaruretine mebni cumartesi günü ikindiden sonra Glâvani sokağında malüm olan hane - Soluk mavi bir kalemle ve oldukça işlek bir yazı ile bazı yerleri çizilmiş o- İlan bu mektup müsveddesi, bundan i- baretti. Bu mektupta en ziyade nazarı dik - katı celp eden, (efendi hazretleri) ke- Himeleri idi. Onun için derhal mektu- bu Cemal paşaya göstermişlerdi. Cemal paşa, bu kâğıdı okur oku - maz: — Çok fena.. böyle kanlı bir hâdi- seye prens Sabahaddin ile damat Salih paşanın karışması -hazmedilemezken, | şimdi karşımıza bir de şehzade mi çı - kıyor?.. Demişti. Cemal paşa, (hanedanı — salta - Fakat; İttihatçıların Babikliyi basa- | y Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Yazan: Ziya Şakir nat) a karşı, çok derin bir hürmet bes- İlerdi. Onun için bu hanedan azaları - nin olur olmaz işlere karışmasını ve bilhassa aralarında bir dedikodu çık- masını kat'iyyen istemezdi. Buna bi - naen bu kâğıdı ne tahkik komisyonu - na ve ne de divanı harbe gönderme - ik bir mahremiyet içinde, bizzat kendisi tahkikata girişmişti. Evvelâ bu mektubun bulunduğu i- kametgâhın sahibi Kâzım, gizlice bir tarafa çekilmiş; mektup gösterilmiş - ti. Kâzım, kâğıdı görür görmez: — Muhib'in yazısı!..1 *« Fakat bu mektup müs - » ne zaman ve ne suüretle kendi kâğıtları arasında bulunduğunu izah edememişti. Onu müteakip, mevkuflar arasın - da bulunan Muhib bey yine gizlice muhafızlık dairesine getirilmiş, bizzat Cemal paşa tarafından istievap edil - mişti. Muhib bey, sözü bir hayli dön- dürüp dolaştırdıktan sonra, nihayet şu cevabı vermişti: — Ben, bu mektubu, şehzade Vah- deddin efendinin adamlarından Refik beye yazıyordum. Çünkü; biz bu tak- libi hükümet işine giriştiğimiz esna - da Refik bey de bir vasıta ile bizimle temasa gelmiş; bazı şartlar dahilinde efendinin de bize müzaheret edeceği- ni vaadetmişti. Bu şartların ne olabile- ceğini sorduğum zaman; (Abdülme - cid oğulları, sultan Azizin oğullarına tahtı kaptırmak istemezler, Eğer siz bu inkılâpta muvaffak olursanız, Yu - suf İzzeddin efendiyi bir biçime ge « tirebilir misiniz?..) Demişti... Ben, böyle ehemmiyetli bir meseleye yal - nız kendim cevap veremem. Arkadaş- larla müzakereye de cesaret edemem, Ancak biz kıyam yaptığımız zaman, sarayı basacağız. İki tabur askerle ku- şatacağız. Biz, vakti kendilerine ha - ber veririz. Kendileri tesadüfen orada bulunmuş olurlar, Nitekim, damat Sa- lih paşa da orada bulunacaklar. Eğer padişah bizim metalibatımızı kabul e- derse, ne âlâ. Kabul etmediği takdirde, derhal ben ileri atılır, efendi hazretle- rine biatı teklif ederim,; dedim. Benim bu teklifim, Refik beyin hoşu- na gitti. (Buna mukabil ne mükâfat is- tersiniz?) Dedi... Ben, hiç bir mükâ- fat kabul etmem. Efendi hazretleri, saltanatta daim oldukça bize müzahe- ret buyuracaklarına'dair teminat ver - sinler, bu kâfi.., Gidiniz, kendilerile |görüşünüz. Bana cevap veriniz; de - dim... Refik bey, ondan sonra bana gelmedi. Ben de bu mektubu yazıp, elden-kendisine göndermek — istedim. Tam yazarken arkadaşlardan biri gel- di. Mektup yarı kaldı. Ondan sonra da daha mühim işler çikti. Bu mektu- bu ikmal edip yollamaya vakit bula - madım. Cemal papa, Muhib beyin bu gözle- rini dikkatle dinledi. Ve sonra arala - İrında şu kısa muhavere geçti. (Arkası var) TAKVIİM MAYIS Rumt sene