14 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

14 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bütünleşme Yazan ı F R. Atay iye kanununu yapmak- ı. kendi partisinin ekseriyetine reh- berlik eden Atatürk idi; dünya buhranı yoktu; temellerini atıyorduk. Fakat Atatürk yeni & ğ | devlet vazifeleri ve tarmı ne olacağını, lı—' in Halk Fırkan © zaman henüz| yeni — devletimizin | inkılâp — devrinin | mitte, kendi partisine » adını koyduğu soruld mek münasip olduğu ka Atatürk #nıfsız cemiyet parolasını, ilk de- | zaman, söyle izah etmiştir. fa orada verdi. Daha büyük harp sarsıntısından kurtul mıyan ve Fransız liberalizmi terbiyesi gö- ven Türkiye fikir adamlarının üyük bir kısmı, henüz, kendisi ile, kaşasına hazır değildiler. Bir çoğunda bir taraftan dinlenmek ihti: bir. taraftan her türlü inkılâp disiplini telkinlerinde es- ki tazyik rejimini hatırlatmak hissi hâkim idi. Atatürk, eğer yüksek vatan menfaat - lerinin cebrettiği bir zaruret yoksa, fikir- leri olgunlaştırmak için sabretmeği, verile- cek kararların herkesçe daha kolay kav - yanıp benimsenecek en müsait zamanı bek- lemeği bilen reislerdendir. O, yalnız yeni Türkiyenin değil, bütün harp sonrası dün- yasının yeni bir devre gitmekte olduğunu hepimizden önce sezinmiştir. Yeni Türk devletinin vazifelerine mahiyetine het gün yeni bir vuzuh veren prensiplerin konulmasında, yazı inkılâp- çılarına — rehberlik eden gene © olmuş - tur. Bütün milli hayat ve müesseseler ü - zerinde Hli tesirini gördüğümüz bu pren- sipleri teşkilâtı esasiye ile yasalamak, yani ilk gündenberi yürümekte olduğumuz bir- Kk ve bütünlüğü tamamlamak kısa bir za-| man meselesi olduğunu da, geçen günkü konferansında Parti Genel Sekreteri Re - «€ep Peker bildirdi. Harp sonrası devrinin artık itiraz gö - türmez değişikliklerinin başında, hem eko- nomi, hem politikada, ferdiyetçi ve libe - ral sistemin iflâs etmesi, ve devletin yeni vezife ve mes'uliyetlerle cihazlanması ge- liyor. Devlet, bütün faaliyetleri, milletin yüksek bak — ve menfaatleri bakımından tanzim ve kontrol eden, çahsi fanliyetlerle milli menfaatleri tezatazlaştıran, milletin ekonomik, politik, kültürel ve sosyal, her tihetten ileri hareketini sevkeden ve idare eden başlıca müessese olmuştur. Vazife - leri nisbetinde mes'uliyetleri ve salâhiyet. leri artmıştır. Bu hal, devletin teşkilât ve teknik me- kanizmasının da müstesna bir şekil alma- mnı gerektirmektedir. Unutulmamak doğ- u olur ki milli hayatı ilgilendiren her pren- #ip, yalnız ilân edilmek, hattâ kanunlaştı- mlmak değil, teşkilâtlandırılmak ta ister. 'Tezatların taefiyesi, yeni nizamın kurul - ması, milli faaliyetlerin yeni nizam esasla « mna göre ayar edilmesi, dayancı yüksek bir ilim ve teknik olan, modern bir teşki- Kun, vazife, mes'uliyet ve salâhiyetleri - nin yüksek şuuru ile, işler bir halde bu - Tunmasına bağlıdır. inkılâp müna -| ci, ve Eski politika ve ekonomi rejimine bir daha dönülmiyecektir: İnsanlık, her han- gi bir rejimden, keyif ve tesadüf veya ar- zalar üzerine çıkıp uzaklaşmaz. Bir devir tamam olmuş olmadıkça, ihtilâlin ne ma- nası kahr? Her millet kendi yeni istikba - Hni kurarken, hepai birlikte insanlığın yeni istikbelini araştırmaktadırlar. Sendeleme - ler, aksiyon ve reaksiyonlar, yıkılıp kalkım- malar, yani bu kadar geniş mikyasta bir bareketin bütün zaruri hâdiseleri olacak - tır. Bu hâdiseler karşısında kendini taşır- mıyacak, aklını kaybetmiyecek, buhran - ları hafif atlatacak olanlar, yeni zamanla- mın hakikatini doğru sezinip ona göre teşki- Tâtlanabilenlerdir. Biliyor Musunuz ? —H » | — Orangotan en çok hangi memle - ketlerde yaşar? 2 — Tam öğle üstü güneş toprakta na- a bir gölge yapar? 3 — Kız kardeşle, erkek kardeşin, ba- ba ile kızın, ana ile oğlun evlenmesi cari olan eski bir diyar neresidir? 4 — Ayın dünyadan her iki yüzü gö: mür mü?. Görünmüyorsa neden? (Cevapları Yarın) * (Dünkü suallerin cevapları) © — Cromwell 1653 de İngilterede kral Bisinci Şarh deviretek cumbiriyet illn e den diktatördür. İsmen cumhuriyet devri yıııuıjı halde kendisi kraldan ııyıck hü- İgilterede SON POSTA mutun canı mahluklar nesillerini tabilsile yuva kurmak ihti yuvalarını yaparlar. Kuşlar ve hayvanları yuvalarını yaparken siz bile sey - redebilirsiniz. İnsanlar da bu hususta dııeı lııyvınlırı benzerler, mev- undadırlar. Denizlerde balık- |lar bile muayyen mevsimlerde muayyen yerlerde yuva ya- parlar. Hattâ bazı balık ca seyahate katlanır, dar boğazlara iltica ederek oralarda idame etmek sevki simi ve çağı gelince yuva kurmak en buyuk mtıyaç naine keder. ınıiyıh kâfi deği Yalnız hayvanlarda sevki tal gelir. Sevişmeler, nişan, nikâh ve nihayet yuva. İnsanların yuva kurma mevsimi ilkbabardır. Bu mev simde evlenenler çoğalır. Tabiat insanları birleşmeye sev- ile yapılan bu iş, insan- |larda şuurla yapılır. Mes'ut bir yuva kurmak için yalnız, ——— —a aeama SÖZ 100 Sene sml Veremin sirayetine Karşı bulunan çare Bundan — takri- ben yüz sene evvel Amerikada — ve İn- verem çok salgınmış teda- vi wsulleri geri ol- duğu cihetle, hasta hk büyük tahribat yapıyormuş. — Niha- yet aklı erenler bir gelmişler, düşünüp taşınmışlar, ve yunlarına çıngırak takmağı düşünmüşler. Bu malümatı aldığımız gazete, bu ka- zarın tatbik edilip edilmediğini — yazma- maktadır. araya veremlilerin - bo- Ollimpiyatlar lclı çı mektebi Frankfurdda olimpiyatlara gelecek at- letlere göre yemek pişirmek üzere bir ah- ga mektebi kurulmuştur. Dünyanın — dört bucağından gelecek kimselere ayni yemek verilemiyeceği ve atletlerin de — formlan- mın bozulmaması lâzım gekdiği hesaba ka- tılarak, her millete mahsus bir — kaç ahçr yetiştirilecektir. * Tuzun faydası Vücudu beşerde tuzun rolünü tetkik etmek için üç İngiliz doktoru mühim bir tecrübeye girişmişlerdir. Sıcak hamamlar. da, vücutlarındaki tuzun yüzde — otuzunu ARASINDA HERGÜN BİR FİKRA | Bahçede yiyecekler sanmış Kendisi büyük bir muharrirdi: genç yaşında öldü. Sağlığında, karısı ile biç geçinemez, mütemadiyen kavga, dö - vüş ederdi. Bir gün, Anadolu yakasında bir köy- de oturduğu eve, arkadaşı Ercümend Ekremi öğle yemeğine davet etti. Saat on ikide Ercümend eve geldi. Ev sahipleri kendisini karşıladılar, orta kata yemek odasına çıkardılar. Ora - da mükemmel bir sofra kurulmuş, du - rTuyordu. Bir iki hoşbeşten sonra, kanı koca nasılsa gene kavgaya tutuştular, Her iki taraf birbirine ağır sözler söyledi. Derken hanım sinirlendi, sofranın ü - zerinden kaptığı bir tabağı açık pence- reden dışarıya fırlattı. Bey de altta kal- mamak için tıpkısını yaptı. Böylece bir kaç tabak hfırladı, gitti. Bu aralık, bu sahneye seyirci olan Ercümend Ekrem, sofrayı takamile kavrayınca pencere- den aşağı yuvarlayıverdi. Ev sahibi, telâşla Ercümende: — Ne yapıyorsun, yahu? diye so - runca, ©, soğukkanlılıkla: — Ne bileyim? dedi; mek yiyeceğiz sandım! bahçede ye- ter ile dışarı çıkardıktan sonra, bir hafta | W müddetle, tuz namına ağızlarına bir şey koymamışlardır. Neticede şu hakikatla — karşılaşmışlar- dır! Yedikleri yemeğin tadını alamaz ol- muşlar, sigaranın bile lezzetini anlama- mışlardır. Başları dönmeğe, iştihaları kay- bolmağa başlamdı, vücutlarının her aza- sına kramp ârz olmuş, dehşetli yorgun- luk ve uykusuzluğa uğramışlardır. Bu işaretler, Addison hastalığı denilen ve şimdiye kadar tedavisi keşfedilemeyen bir derdin ârazı imiş. Böylece Addison hastalığını tedavi etmenin çaresi de bu- â -İmobillere bayıldıklan sırada İsveçte lerin kral olan Semiramis yapmıştır. İ 3 — Tavuskuşu Hindistanda ve Ma - lezya adalarında yaşar, 4 — Verdi İtalyan kompozitörlerinden- dir, Ayda, Traviata, Don Karlo, Otello e- serlerile meşhurdur. Otomobil aldığı için Kocasından boşanmak İstiyen kadın Bütün dünya bayanlarının lüks — oto- bir kadın mahkemeye muracaat ederek, koca- İsnin otomobille, kendisinden fazla meş- İgul olduğunu, bunun için kocasını kıskan- dığını, kendisini kızdırmak için zorla oto- mobile bindirdikten sonra, geniş yollar ü- terinde, arabayı bütün sür'atiyle sürdüğü- Amerikada evlerin Yalnız *|, 35i Olnrulacnk halde imiş $u —Amerikalı - ların akıllarına- ne- ler gelmiyor? Son zamanlarda bütün Amerikadaki kabili sükna evlerin — sta- tistiğini yapmak merakına düşmüş - ler, senelerce araş- tırmışlar ve niha - wet şa neticeye var- maşları Amerika dahilinde evlerin yüzde otuz beşi, oturulur. vaziyette imiş, yüzde kırk dördü tamire muhtaç bir helde bulunu - yormuş, yüzde yirmi biri ise maili inhidam imiş. * Musolini alnema meraklısı Hitlerin yegâne zevki sinema seyret - mek olduğunu söyledikleri gibi, Musolini de filim seyretmekten pek fazla zevk du- yarmış, meşgalesinin fazla oluşu, istedi sinemaya gitmesine mâni teşkil et- in, bu hevesini de pek tatmin edi mezmiş, nihayet aylardanberi — ilk del İtalyanlar Adisababaya — girdikten — sonra ilesile kendisine mahsus olan si - nemaya gitmiş, ve üç filim birden seyret - miştir. * Avrupa Hik çileği ne zaman yedi? Avrupalılar © bizim sevdiğimiz misk gibi çileği pek tanımazlar, yedikleri kü- gük, tatsız bir şeydir. Eskiden onu dahi bilmezlermiş. 15 ânci Lüiye bizim maruf çilekleri- mizden yollamışlar, kokusunu, — lezzetini fevkalâde beğendiği için Trianon bahçele- rine baştanbaşa çilek ektirmiş, ve Avrupa- da çilek bundan sonra tanınmağa — başla- mit nü, bunun ise, âsabını fevkalâde bozduğu Kocmsr, mahkemede, zevcesinin sözü- ne karşı diyecek bir şeyi olmadığını, ve Al'hakika otomobili karısına tercih ettiğini ilâve edince, mahkeme derhal kararını ver- miştir. Fakat, karar boşanmak kararı de- gildir. Mahkeme adamı manyak telâkki e- derek evvelâ tıbbı adlice — muayenesinin yapılması lüzumunu görmüştür. el V ATEEER TTTT LT KA EER FBT ÇA AŞ İ Bir muharrir arkadaş yazıyor: Bir adam var. Dükkânını kiraya vermiş Konturat yap- mış. Kiracı kirayı vermemiş. Mal sah ratla icraya müracaat ediyor. Malüm nunu vatandaşların haklarını biribirinden kolayca alsın diye İsviçre kanunundan mülhem. Yapılan muameleler şunlar: Borcunu vermezse malı haczedileceği borçluya iyor. Borçlu para vermiyor. Alacaklının müracaatı üzerine malı hapsedili - Borçlu yine vermiyor fakat (barcum yok) diyor. Buna karşı mal sahibi icraya İSTER STER İNAN İSTER İNANMA! (bu itirazı ref için makama muracaat) etmesi söyleniyor. ibi elindeki kontu- yal yeni icra ka- diyorlar. 6 — Borçlu makamda işi tetkik ediyor. (Eğer borçlu davete icabet etmezse ne yaparsınız?) diye soruyor. (Bir şey yapamayız mahkemeye muracaat edersiniz) 7 — Alacaklı ne yapacağımı şaşırmış olarak icradan çıkıyor. 8 — Alacaklının elinde konturatı var. 9 — Baorçlu alacaklının dükkânında oturuyor ve (bor- cum yok!) dediği zaman kimse ona (bu dükkân alacaklı- nun olma Şimdi yor. Kendisine İNAN İSTER mın değil mi? Bu konturatta da senin imzan var. Borcu- mı İsbat et) demiyor. lacaklı mahkemeye muracaat edecek. İki ay aştıktan sonra vardığı yegâne müsbet netice bu. İNANMA! Sözün Kısası Kadının En büyük iztirabı E, Ekrem-Talı — Ben bir zamanlar ne güzeldim!. Diyebilmek, yahut ki vaktiyle güs zel olduğunu zannetmek.. güzelliğini her ne pahasına olursa olsun devam ettirmek için her şeye katlanmak.. İde ter başkalarına kendisini beğendire mek isterse, sönmeğe yüz tutan bir eşkf yeniden canlandırmak, yahut ki kendi kendini aldatmak mevzuu bahsolsum bu düşünce ve bu endişe bir çok kae dınların hayatlarını zehirleyen en bü « yük azaptırl. Annelerimiz gibi sükün — ve huzull içerlünde, muhitinde “ yaşayanlarıd şefkati ve sevgisiyle kanaat ederek ihe |tiyarlamak, zamanımızda erişilemiyer$ |bir sandet olmuştur. Bugünün kadını zamanla, her den$ mücadele halindedir. Her saatin tahrig ettiğini bir saat daha muhafaza edebile mek için o nelere, ne gibi işkencelerg tahammül etmez? Bugünün kadını mütemadiyen şen, mütemadiyen hoşnut görünmeğe mec: burdur. Halbuki onun zorla gülmeli isteyen bakışlarında her gün, ertesi günün endişesini okursunuz. Onurl tek bir üzüntüsü, yüzüne bakılmıya e cak hale geleceği anın yakınlığı veyâ tzaklığıdır. Kadın - ekseriyetle - bir. mevsimlgi hasretini çeker, bir mevsimin yadı il4 yaşar, bir mevsimin hazzına bağlanit ve ister ki o mevsim ebedi olsun. O: nun içindir ki her saat, her an aynayâ bakıp, saçında beliren akları, yüzünde azar azar peydahlanan - kırışıklıklar! gözetler. Ve bunların salgınını — gerl bıraktırmak tasasiyle her 1stiraba, het işkenceye mutavaat eder, Ne bahtiyardır © kadınlar ki, fanf güzelliğe, gençliğe asla ehemmiyel vermiyerek, ölüme kadar değişmiyen, bir teviye giden manevi güzelliğe kıy« met verirler. Ne bahtiyardır onlar kf, başkalarında uyandırmış — olduklari duyguları ne çehrelerinin düzgünlü « me, ne de endamlarının tenasüp VÜ inceliğine borçlu olmamışlardır. Güzellerin, bunca cehdü gayre: te rağmen zamanla ne hale — geh diklerini gören çirkin kıdı_nlıı mem « nun ve müteselli olsunlar! Onlarızi ruhlarındaki ve gönüllerindeki güzelke lik.. ebediyete süren yalnız ve yuln'q budur! < Tönlütük.. | — Soğuk bir şaka | Dünkü San Postada, Amiral Sir Ro- ger Keyes'in Maltada söylediği bir nutkay ait bir havadis vardı. Haber gazetesi bu havadisi «Tenkit» başlıklı yazısında meve zuubahsederek «Amiral Sir Roger Keyet Maltada değildir. Son Postanın muhabiri| sihirli halıdan ma istifade ederek bu hava« disi almıştır? » Diyer. Biz bu havadisi almak için sle hirli halıdan emtifade etmedik. — Amiralın Maltada iken verdiği nutkun — metninden bugünkü vaziyeti alâkadar eden kısmı eli- mize geçer geçmez bildirdik. Bunu böylece izah ettikten sonra; âle- min gözündeki çöpü gören Haber gazete- sine kendi gözündeki merteği göstermek isteriz. Dünkü Haberde şu havadis var: Nansen, 12 (AA.) — Nansen —Oft idare meclisi veisi Nansen iç bakanlığına V. 4 Bu telgraf Nıııırn adlı bir memleket. ten çekilmemiştir. Çünkü Nansen, bir mem- leketin değil; bir insan adıdır. Bu insanın kim olduğu da telgrafta yazılıdır. Bizi, bir masal kahramanına benzetip asihirli balıdan istifade ederek havadis a« hyore diyenler, bu soğuk şakaları bıraka« rak ayni masalın, toz dök! dular yaratan, kahramanı gibi memleket- ler yaratmak gafletine düşmemeye çalışıae lar daha iyi olmaz mı?

Bu sayıdan diğer sayfalar: