Son Posta 2 Mayıs 1936 sayfa 6 | Gaste Arşivi

2 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

2 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mi Tale “tur. tice elde edilememiş, fabrikatörün mü- | —a 6 Sayfa — Pariste tüyler ürpertici bir cinayet Hamızı kibrit fıçısı için- deki kadın cesedi Katil, sevdiği kadından mukabele görmeyince onu kaçırmış ve öldürmüş. Yalnız cesedi nasıl olup da bir fabrikaya sokabildiği anlaşılamadı Paristen yazılıyor: Bir hafta evvel Mongolfiye cadde - sindeki demir fabrikasının hâmızı kib- Tit dolu fıçısında bir kadın cesedi bu- “lunmuş, yapılan muyanede de bu ka- dının öldürüldükten sonra fıçıya atıl - odığı anlaşılmıştır. Cesedi ilk önce fab- rikatör Friyont görmüş, derhal zabıta- “ya haber vermiştir. Zabıta derhal işe vaziyet etmiş, müstantik de tahkikata el koymuş - İlk yapılan tahkikatta bir — ne- hendis Sovi adındaki ortağı şüphe al- “tına âlınmış, isticvap edilmiş ise de a- leyhinde hiç bir delil elde etmek müm- kün olamamıştır. ; Diğer taraftan zabıta fabrikaya işçi sıfatile iki sivil memur yerleştirmiştir. Amele arasında çalışan bu iki kişinin memur olduğunu hiç kimse hissetme - miştir. Bunlar fabrikada çalışıp durur- ken bir gün morga bir adam gelmiş, kadını görünce dövüne, dövüne ağla- mağa başlamış ve müstantik'e: — Bu benim karımdı, iki gün evvel kaçırılmıştı diye dert yanmıştır. Müstantiğin bütün şüpheleri Sovi üzerinde toplandığı için mühendis mü- temadi bir isticvap altında bulundurul - muştur, Fakat bir gün iki sivil memur amele kıyafetinde fabrikada çalışırlarken ya- bancı bir gencin hâmızı kibrit fıçısı et- rafında dolaştığını ve ceset hakkında malümat almağa uğraştığını görmüş- ler, iş yapıyormuş gibi bu gencin pe - şinde daloşmağa müddet sonra genç fabrikadan çıkar - ken yanına gitmişler, o dakikaya kadar gizli tuttukları hüviyetlerini bildirerek — genci yakalamak istemişlerdir. Genç bunların memur olduğunu fark eder etmez kaçmaya teşebbüs et- miş, fakat memurlar kendisini yakala- yıp-doğruca müstantiğin huzuruna gö- türmüşlerdir. Bu sırada hâlâ Soviyi isticvap etmek- te olan müstantik bu yeni vaziyeti öğ- renince mühendis Soviden af dilemiş ve getirilen adamı isticvap etmiştir. Ya- kalanan gencin söyledikleri şudur: — Benim adım Karke'dir. Bu kadı- başlamışlardır. Bir| * Katil Karke nı çıldırasıya Sseviyordum. Fakat ©o bana mukabele etmiyor, aşkımı redde- diyordu. Nihayet onu kaçırdım. Fakat yine bana ve aşkıma mukabele etme- di, o zaman üzerine atildiım kendimi kaybetmiş bir halde idim. Kadıncağızı o kadar tazyik etmişim ki boğulmuş ve ölmüş. Öldüğünü farkedince cinayetin izlerini ortadan kaldırmak istedim ve kadını hamızı kibrit fıçısına attım. Gencin bu itirafından sonra mus - tantik için tevkif kararı vermekten başka bir şey kalmamıştır. Bu gencin kadının cesedi ile birlikte kimseye his- settirmeden fabrika binasına nasıl gir- diği araştırılmaktadır. 4000 doktorun dereceleri tayin edildi İstanbulda bulunan doktorların ka- zanç vergisi için sınıflara ayrılmaları hususunda Etibba Odası iki aydan - beri uğraşmaktadır. İstanbul, Üskü - dar ve Kadıköy cihetlerindeki bütün nız Beyoğlu cihetindeki — doktorların listesini maliye şubeleri yet'ştiremedi- ğginden henüz Odaya göndermemiştir. Etibba Odası iki üç defa toplanacak ve bu sınıflara ayrılma işini 15 gün içinde tamamen bitirmiş olacaktır. tor sınıflara ayrılmışlardır . geee z 8a CON 16 Yaşında Bir genç kız Neler biliyor? 16 yaşında bir kız çocuk sayılır. Ona şakışan bir orta mektep veya İise sıra- larıdır. 16 yaşında bir erkek çocuk si- ze evlenmekten bahsetse gülersiniz. 16 yaşında bir kız için de hükmümüz bu olmak lâzım gelir. Halbuki aşağıki mek- tubu okuyunuz, ve 16 yaşında bir kız çocuğun neler bildiğine bakınız. «Ben, diyor, 16 yaşındayım. 3 ge « nedenberi arkamda koşan bir çocukla ton zamanlarda nihayet konuştuk. İki- Mmiz de henüz mektebe devam ediyoruz. «Bu çocuk benimle evlenmek istedi. gini söylüyor. Ben ise ondan daha fakir olduğum için bu çocuğun evlenmek fik- rinde samimi olmadığını, benimle va« kit geçirmek istediğini — zannediyorum. Ailem de beni evlendirmek niyetinde değildir. Bilâkis tahsilime devam etme- mi istiyorlar. Zaten ben de evlenmekten korkuyorum. «Evlenmenin tadını . tat- ÜL İŞLERİ mıyan tatmak ister, tatan kusmak is « ter» derler. Halbuki bu gence başka bi- risile evlenmiyeceğime dair söz verdim. Bu vaziyet karşısında ne yapayım ? Ne dersiniz? 16 yaşında mektep ço« cuklarınin bu evlilik oyunlarına gülüp geçer misiniz? : Hayır gülüp geçmeyelim. Bu yaş on- ların buhran çağıdır. Ne yaptıklarını bilmezler. Sevginin ve sevilmenin heye- canile sarhoş olurlar. Bu sarhoşluk dev- rinde söz ve hareketlerinde mantık a- ranmaz. Bereket versin ki tabiat onları çabuk iyiletir. Hakikati çabuk anlarlar. Yalnız esefle kaydedilecek nokta, bu çocukların muhitlerinden bu ilhamı al. maları ve daha bu küçük yaşta bayla- rından büyük macekalara atılmaları « dir. * Aydın'da Sabri Oral Kızın mektubunuza cevap vermeme- si ya sizi sevmediğine, ya göndermek İ- çin bir imkân bulamadığına delâlet e- der. Yoksa arkadaçlartnın tesiri altın- da kalmış olmasına ihtimal verilemez. doktorlar sınıflara ayrılmışlardır. Yal- | Şimdiye kadar 4000 den fazla dok- Türk kuşu M otörsüz uçağa «Türk Kuşu» adı- nı verdik. Türk Kuşu memleket gençliği tarafından büyük alâka ile |karşılandı. Tayyare Cemiyetinin - İs- tanbul merkezinden * öğreniyoruz ki, on sekiz ile yirmi beş yaş arasındaki gençler, cemiyete baş vurarak 3 ma- yısta açılacak olan Türk Kuşunun İs- tanbul şubesine yazılmak istiyorlar. Diğer taraftan Beyazıt kulesi, para- şüt külesi olmak üzere - hazırlanıyor; kulede asansör tertibatı için tetkikler yapılıyor . İ Tarihte, motörsüz uçakla ilk uçan - lar, Türklerdir. İ , Evvelâ, Ege mitolojisinde, Dadal ile oğlu İkar kendilerine büyük Kartal ka- natları yaparak havalanmışlardı. Genç İkar, tıpkı bugünkü Türk gencinin gös- terdiği iştiyak ile yükselmiş, yükselmiş, güneşe yaklaşmış, ve nihayet kanatla- rı omuzlarına yapıştıran maddeler e - rimiş, kanatları kopmuş ve kahraman İkar, bir kartal gibi süzüle süzüle de- nize düşmüş; o denize «İkar Denizi» demişler. — Sonra: İlk olarak on yedinci asır ortasında yine bir Türk kahramanı, «Hezarfen Ahmet Çelebi», motörsüz uçak ile ha- valanmış. Hezarfen Ahmet Çelebi - nin bu kahramanlık hâtırasını Evliya Çelebi seyahatnamesinin birinci cil - dinin «670» inci sahifesinden beraber- ce okuyalım: «Hezarfen Ahmet Çelebi. — İpti- da Ok meydanının menberi üzere rüz- gârın şiddetinde kartal kanatlarile se- kiz dokuz kere havada pervazederek ta- lim etmiştir. Badehü sultan Murat han Sarayburnu'nda Sinan paşa köşkün - den temaşa ederken Galata kulesinin ta zirvei âlâsından lodos rüzgârile u - çarak Üsküdarda Doğancılar meydanı- na inmiştir. Sonra Murat han kendisi- ne bir kese altın ihsan ederek: «Bu a- dam pek havf edilecek . bir adamdır. Her ne murat edinse- elinden gelür, böyle kimselerin bakası caiz değill» diye Cezaire nefyeylemiştir. — Anda merhum oldu.» Bundan iki yüz elli yıl evvel motör- süz uçak ile, kanatlar takarak Galata kulesinden Üsküdara uçan ilk Türk 'plânörünün hâtırası budur. Motörsüz uçağın adı, tarihin verdi- ği bir hak ile «Türk Kuşu» dur. Mekteplerde imtihanlar haziranda başlıyor Lise ve orta mekteplerde 31 mayısta dersler tatil edilecek ve haziranın haf - tasında umumi imtihanlara başlanacak- tır İlk okullardaki imtihanlar da 1 hazi- randa başlıyarak 12 haziranda bitmis o- Çöken Boğaziçi: 5 Harap “ Burada bir lokanta, k * * aşçı dükkânı olsun yok mu,, diye kime sorsak gülüyor, omuzlarını silkiyor ve cevap vermeğe tenezzül etmeden yürüyor. Kandilli Yazan : Sua_t Derviş Kandilliden Rasathaneden Kandilliye inen en doğ- ru yol Küleliye inen yolmuş. Bay Fatin ve diğer rasathane memurları bu yolü kulla- nırlarmış, Eğer biz yolu yanlış anladıksa bir diye- ceğim yok. Fakat rasathaneye çıkan yegâ- ne yol bu ise her gün vazifelerine gitmek için bu kadar zahmete katlanan fedakâr insanları tebrik etmeliyiz. Bu yoldan ne a- raba ne de otomobil geçebilir, bunun için yaz kış rasathaneye ancak yaya gidilebilir. Genç memurlar müstesna fakat yaşlıla- tın buna nasıl tahammül ettiklerine kendi kendime soruyorum. Biz üç kişi düşmemek ve ayaklarımızı kırmamak için ancak birbirimize dayana- rak yürüyebiliyoruz. Aşağıda Kuleli mektebi gözüküyor. Ve Kuleli mektebi bize yaklaştıkça kalbimiz. de yolumuzun sonuna ermekten bir haz duyuyoruz.. * Kandilli iskelesi mi.. işte biraz ötede. — Şükürler olsun.. nihayet gelebildik artık açlıktan ölüyorum. Kandilli büyük İyerdir elbet te bir lokanta buluruz. Lokanta mı?... Hangi lokanta yalnız bir bakkal dükkâ- nı var amma, peyniri kaç senelik, sardalyası kaç asırlık anlamak mümkün değil. Va- nıköy'ündeki bakkalı biz beğenmemiştik. Ve soğuk bir şey yememek için Kandilli- ye kadar sabretmiştik... — Burada bir lokanta bir aşçı dükkâ- nı filân yok mu?.. Kime sorarsak gülüyor, omuzlarını sil- kiyor ve cevap vermeğe tenezzül etmeden yürüyor. Beğenmediğimiz bakkal dükkânına dö- nüyoruz ve şimdi ondan aldığımız nevale kucağımızda bunu nerede yiyebileceğimi- ği kendi kendimize soruyoruz.. — — Şu ağaçların altında .. — Yok devenin başı.. yolun üstüne ©o- ' turalım daha iyi, — İşte kenarda camlı bir kahve var.. Camlı kahve iskelenin sağ tarafında. İki üç kişi oturmuş oyun oynuyorlar. Biz.de bir masaya oturuyoruz. Ve pa- |. ketlerimizi açarak yemeğe başlarken kah- veciye buranın en yaşlısile görüşmek iste- diğimizi söylüyoruz... 4 , — Buranın en yaşlısı en eskisi mi diyor işte bakınız o karşıki masada oturmuş ©- yun seyrediyor. — Şu beyaz sakallı zat mı ?. — Evet ta kendisi... O Kandilli camii müezzini hafız Osmandır. Burada gayetle meşhurdur. Belki 50 senedir burada otu- Tur. — Buraya gelmesini rica ettiğimizi ken- disine söyler misiniz? Elli senelik Kandillili hafız Osman hiç te göründüğü gibi ihtiyar değil. Neş'e ile yanımıza geliyor. Kendisine maksadımı - zın ne olduğunu söylüyor; ve: — Sizin gibi eski bir Kandilliliden Bo. ğazı öldüren derdin ne olduğunu öğren- mek istiyoruz diyorum. — Boğaza karşı hakikaten büyük bir rağbetsizlik var, diyor. Ben 51 senedenberi Kandillide otururum... Hiç bir zaman bu son senelerde olduğu gibi buralar ölü ol- mamıştı. lacaktır. d KArALI -Pt R>! Yine Boğazın başka yeı'lı:rinı;.:l nisbe » bir manzara- ; ten Cuma Pazar Küçüksu'ya giden bazı' tenezzühçüler — buraya gelir. amma nerede — eski - ıfı_ığl-)el, nerede — şim « diki — hal... — Eskiden — buralara yi « ne Türkler gelmezdi. En fazla bura« ra yine Türkler gelmezdi. En fazla bura« Tarda ecnebiler otururlardı. Konsoloslar ve sefirlerin yukarlarda köşkleri tenis yerleri vardı. Aşağılarda yalılarda eski devrin pa- şaları vardı ve Şehzade Yuzuf İzzeddin e« fendi de buraya ara sıra gelirdi. Meselâ Abdürrezzakla kel Hasan Küçüksuda ©o « oyunlar verirler. Ve oraları tıklım, tıklıni dolardı. Bundan 17 sene evvel müthiş bir yan« gin bu sahilin şeklini tamamile değiştirdi. Harpten sonra da yerli zengin hiristiyan aileleri buralardan gittiler, ecnebilerin de buraya rağbeti kalmadı. Burası yavaş yavaş tamamile söndü. Şimdi bu son senelerde de halkı bütün Boğaziçi sahillerinden. ol« duğu gibi Kandilliden de kaçıran şey Şir« keti Hayriye vapurları ücretinin pahalılı « ğgıdır. Burada esnaf rakipsiz olduğu & çin tam manasile ihtikâr yapar. En fena yi« yecek, içeceği İstanbulun başka yerlerine den daha pahalıya yersiniz. Meselâ İstana bulda oduün aldığınız zaman evinize kadağj nakliyesile kesmesile —pazarlık edersiniğ burada aldığınız odünün çekisinde kesmelt bedeli 25 ve mahalleye nakil bedeli de o- tüz kuruş olarak hesaplanır.. Bu buhrari zamanı herkes bu gibi şeylere ehemmiyet verir ve bunun için kimse kalkip ta Boğaz« da oturmağa cesaret edemez... Eğer Bo « ğaza rağbet edilmesi isteniyorsa evvelâ Şirketi Hayriyenin vapur ücretleri indirile meli ve sonra da buradaki erzakın İstan« bulun her tarafındaki fiyata satılması te- min edilmelidir. — Kandilli kalabalık mıdır?. — Hayır.. , — Lisenin burada oluşu buraya daha başkâ bir hayat vermez mi?.' — Hayır mektebe giriş ve mektepten gıkış saatleri müstesna olmak üzere buraa! da yollarda bir kalabâlık göremezsiniz, Yerimizden kalkıyoruz; — Kahveciya borcumuzu verirken, — midelerimizin şiş « kinliğinden Bay hafiz Osmanın buradak) yiyecekler hakkında söylemiş olduğu sözs lerin isabetini biz de tastik ediyoruz. Açlıktan elli senelik sardalyayı — biraj fazla yemiş olacağız. i Suat Derviş TAKVIM MAYIS Rumi sene Arabi sene 1352 2 1355 Kasım — |Resmi sene| — Nisan iTi 1936 19 CUMARTESİ | SABAH | İMSAK &t Safer S |D. 9 | 53 10 B 4 | 58 3 02 F Öğle | İkindi | Akşam| Yatsı S. (D. |S. |D. (5. (D. İS. (|D. E.| b | 0518 (B7 (12İ —| 1(44 z.|ızbor 116103 19 l04 |20l4s| |

Bu sayıdan diğer sayfalar: