6 Sayfa -— Pariste tüyler ürpertici bir cinayet Hamızı kibrit fıçısı için- deki kadın cesedi Katil, sevdiği kadından mukabele görmeyince onu kaçırmış ve öldürmüş. Yalnız cesedi nasıl olup da bir fabrikaya sokabildiği anlaşılamadı Paristen yazılıyor: Bir hafta evvel Mongolfiye cadde - sindeki demir fabrikasının hâmızı kib- rit dolu fıçısmda bir kadın cesedi bu- lunmuş, yapılan muyanede de bu ka- dının öldürüldükten sonra fıçıya atıl - dığı anlaşılmıştır. Cesedi ilk önce fab- rikatör Friyont görmüş, derhal zabıta- ya haber vermiştir. Zabıta derhal işe vaziyet etmiş, müstantik de tahkikata el koymuş - tur. İlk yapılan tahkikatta bir tice elde edilememiş, fabrikatörün mü- hendis Sovi adındaki ortağı şüphe al- tına alınmış, isticvap edilmiş ise de a- leybinde hiç bir delil elde etmek müm- kün olamamıştır. Diğer taraftan zabıta fabrikaya işçi ne- sıfatile iki sivil memur yerleştirmiştir. |Di çıldırasıya — seviyordum. Amele arasında çalışan bu iki kişıııinjd_ l memur olduğunu hiç kimse hissetme - miştir. Bunlar fabrikada çalışıp durur- ken bir gün morga bir adam - gelmiş, kadını görünce dövüne, dövüne ağla- mağa başlamış ve müstantik'e: — Bu benim karımdı, iki gün evvel kaçırılmıştı diye dert yanmıştır. Müstantiğin bül şüpheleri Sovi üzerinde toplandığı için mühendis mü- temadi bir isticvap altında bulundurul - muştur, Fakat bir gün iki sivil memur amele kıyafetinde fabrikada çalışırlarken ya- bancı bir gencin hâmızı kibrit fıçısı et- rafında dolaştığını ve ceset hakkında malâmat almağa uğraştığım görmüş- ler, iş yapıyormuş gibi bu gencin pe - şinde daloşmağa müddet sonra genç fabrikadan çıkar - ken yanına gitmişler, o dakikaya kadar gizli tuttukları hüviyetlerini bildirerek genci yakalamak istemişlerdir. Genç bunların memur — olduğunu fark eder etmez kaçmaya teşebbüs et- miş, fakat memurlar kendisini yakala- yıp doğruca müstantiğin huzuruna gö- türmüşlerdir. Bu sırada hâlâ Saviyi isticvap etmek- te olan müstantik bu yeni vaziyeti öğ- renince mühendis Soviden af dilemiş ve getirilen adamı isticvap etmiştir. Ya- kalanan gencin söyledikleri gudur: — Benim adım Karke'dir. Bu kadı- GÖNÜL İSLERİ 16 Yaşında Bir genç kız Neler biliyor? 16 yaşında bir kız çocuk sayılır. Ona şakışan bir orta mektap veya lise sıra- larıdır. 16 yaşında bir erkek çocuk «i ze evlenmekten bahsetse gülersiniz. 16 yaşında bir kız için de hükmümüz bu olmak lâzım gelir. Halbuki aşağıki mek- tubu okuyunuz, ve 16 yaşında bir kız «Ben, diyor, 16 yaşındayım. 3 se « medenberi arkamda koşan bir çocukla — gön zamanlarda nihayet konuştuk. İki miz de henüz mektebe devam ediyoruz. «Bu çocuk benimle evlenmek istedi. ğini söylüyor. Ben ise ondan daha fakir olduğum için bu çocuğun evlenmek fik- rinde samimi ol ğını, benimle vas kit geçirmek istı zannediyorum. Ailem de beni evlendirmek niyetinde Heğildir. Bilâkis tahsilime devam etme- mi istiyorlar. Zaten ben de evlenmekten korkuyorum, «Evlenmenin tadını . tat- başlamışlardır. Bir| * Fakat o na mukabele etmiyor, aşkımı redde- yordu. Nihayet onu kaçırdım. Fakat yine buna ve aşkıma mukabele etme- di, © zaman üzerine alıldım kendimil kaybetmiş bir halde idim, Kadıncağızı | o kadar tazyik etmişim ki boğulmuş ve | ölmüş. Öldüğünü farkedince cinayetin izlerini ortadan kaldırmak istedim ve kadını hamızı kibrit fıçısına attım, Gencin bu itirafından sonra mus - tantik için tevkif karar vermekten başka bir şey kalmamıştır. Bu gencin kadının cesedi ile birlikte kimseye his- settirmeden fabrika binasına nasıl gir- diği araştırılmaktadır. 4000 doktorun dereceleri tayin edildi | İstanbulda bulunan doktorların ka- zanç vergisi için sınıflara ayrılmaları hususunda Etibba Odası iki aydan - beri uğraşmaktadır. İstanbul, Üskü -| dar ve Kadıköy cihetlerindeki bütün doktorlar sınıflara ayrılmışlardır. Yal- nız Beyoğlu cihetindeki —doktorların listesini maliye şubeleri yet'ştiremedi- ginden henüz Odaya göndermemiştir. Etibba Odası iki üç defa toplanacak ve bu sınıflara ayrılma işini 15 gün | içinde tamamen bitirmiş olacaktır. Şimdiye kadar 4000 den fazla dok- tor sınıflara ayrılmışlardır. . miyan tatmak ister, tatan kusmak is « ter» derler. Halbuki bu gence başka bi SON POSTA BU M gençliği tarafından büyük alâka Türk kuşu otörsüz uçağa «Türk Kuşun adı- nı verdik. Türk Kuşu memleket ile karşılandı. Tayyare Cemiyetinin İs- tanbul merkezinden * öğreniyoruz ki, on sekiz ile yirmi beş yaş arasındaki gençler, cemiyete baş vurarak 3 ma- yısta açılacak olan Türk Kuşunun İs- tanbul şubesine yazılmak istiyorlar. Diğer taraftan Beyazıt kulesi, para- şüt külesi olmak üzere hazırlanıyor; kulede asansör tertibatı için tetkikler yapılıyor . Tarihte, motörsüz uçakla ilk uçan - lar, Türklerdir. Evvelâ, Ege mitolojisinde, Dadal ile oğlu İkar kendilerine büyük Kartal ka- natları yaparak havalarmışlardı. Genç İkar, tpkı bugünkü Türk gencinin gös- terdiği iştiyak ile yükselmiş, yükselmiş, güneşe yaklaşmış, ve nihayet kanatla- rı omuzlarına yapıştıran maddeler € - rimiş, kanatları kopmuş ve kahraman İkar, bir kartal gibi süzüle süzülE de- nize düşmüş; o denize «İkar Deniziv demişler. Sonra: İlk olarak on yedinci asır ortasında yine bir Türk kahramanı, Ahmet Çelebi», motörsüz uçak ile ha- valanmış. Hezarfen Ahmet - Çelebi - nin bu kahramanlık hâtırasını Evliya Çelebi seyahatnamesinin birinci cil - dinin «670» inci sahifesinden beraber- ce okuyalım: «Hezarfen Ahmet Çelebi. — İpli- da Ok meydanının menberi üzere rüz- gârın şiddetinde kartal kanatlarile se- uHezarfen kiz dokuz kere havada pervazederek ta- lim etmiştir. Badehü sultan Murat han Sarayburnu'nda Sinan paşa köşkün - den temaşa ederken Galata kulesinin ta zirvei âlâsından lodos rüzgârile u - çarak Üsküdarda Doğancılar meydanı- na inmiştir. Sonra Murat han kendisi- risile evlenmiyeceğime dair söz verdim. Bu vaziyet karşısında ne yapayım? Ne dersiniz? 16 yaşında mektep ço« cuklarının bu evlilik oyunlarına gülüp geçer misiniz? Hayır gülüp geçmeyelim. Bu yaş on- ların buhran çağıdır. Ne yaptıklarını bilmezler. Sevginin ve sevilmenin heye- ganile sarhoş olurlar, Bu sarhoşluk dev- rinde söz ve hareketlerinde mantık a- yanmaz. Bereket versin ki tabiat onları çabuk iyiletir. Hakikati çabuk anlarlar. Yalnız esefle kaydedilecek nokta, bu çocukların muhitlerinden bu ilhamı alk maları ve daha bu küçük yaşta boyla- rından büyük macdkalara atılmaları « dır. * Aydın'da Sabri Oral Kızın mektubunuza cevap vermeme- &İ ya sizi sevmediğine, ya göndermek i- çin bir imkân bulamadığına delâlet e- der, Yoksa arkadaçlarının tesir? altın- da kalmış olmasına ihtimal verilemez. TEYZE ne bir kese altın ihsan ederek: «Bu a- dam pek havf edilecek bir adamdır. Her ne murat edinse- elinden gelür, böyle kimselerin bakası caiz değilt» diye Cezaire nefyeylemiştir. — Anda merhum oldu.» Bundan iki yüz elli yıl evvel motör- süz uçak ile, kanatlar takarak Galata kulesinden Üsküdara uçan — ilk Türk plânörünün hâtırası budur, Motörsüz uçağın adı, tarihin verdi- ği bir hak ile «Türk Kuşu» dur, Reşad Ekrem Koçu Mekteplerde — imtihanlar haziranda başlıyor Lise ve orta mekteplerde 31 mayısta dersler tatil edilecek ve haziranın haf - tasında umumi imtihanlara başlanacak- tır. İk okullardaki imtihanlar da 1 hazi- Çöken Boğaziçi: 5 ——L—ELM———LL———ELML—”Z: Mayıs 2 Harap Kandilli * * * “ Burada bir lokanta, aşçı dükkânı olsun yok mu,, diye kime sorsak gülüyor, omuzlarını silkiyor ve cevap vermeğe tenezzül etmeden yürüyor. Rasathaneden Kandilliye inen en doğ- Tu yol Kuleliye inen yolmuş. Bay Fatin ve diğer rasathane memurları bu yolu kulla- nırlarmış. Eğer biz yolu yanlış anladıksa bir diye- ceğim yok. Fakat rasathaneye çıkan yegâ- ne yol bu ise her gün vazilelerine gitmek için bu kadar zahmete katlanan fedakâr insanları tebrik etmeliyiz. Bu yoldan ne a- raba ne de otomobil geçebilir, bunun için yyaz kış rasathaneye ancak yaya gidilebilir. Genç memurlar müstesna fakat yaşlıla- tahammül — ettiklerine kendi kendime soruyorum. Biz üç kişi düşmemek ve ayaklarımızı kırmamak için ancak birbirimize dayana- rak yürüyebiliyoruz. Aşağıda Kuleli mektebi gözüküyor. Ve Kuleli mektebi bize yaklaştıkça kalbimiz. de yolumuzun sonuna ermekten bir haz duyuyoruz.. rın büna — nasıl * Kandilli iskelesi mi.. işte biraz ötede, — Şüklürler olsun.. nihayet gelebildik artık açlıktan ölüyorum. Kandilli büyük ) yerdir elbet te bir lokanta buluruz. Lokanta mı?... Hangi lokanta yalnız bir bakkal dükkâ- Na var amma, peyniri kaç senelik, sardalyası kaç asırlık anlamak mümkün değil. Va- niköy'ündeki bakkalı biz beğenmemiştik. Ve soğuk bir şey yememek için Kandilli- ye kadar sabretmiştik... — Burada bir lokanta bir aşçı dükkâ- n filân yok mu?.. Kime sorarsak gülüyor, omuzlarını sil- kiyor ve cevap vermeğe tenezrül etmeden yürüyor. Beğenmediğimiz bakkal dükkânına dö- nüyoruz ve şimdi ondan aldığımız nevale kucağımızda bunu nerede yiyebileceğimi- ği kendi kendimize soruyoruz., — Şu ağaçların altında .. — Yok devenin başı. yolun üstüne ©- turalım daha iyi. — İşte kenarda camlı bir kahve var.. Camlı kahve iskelenin sağ tarafında. İki üç kişi oturmuş oyun oynuyorlar. Biz de bir müsaya oturuyoruz. Ve pa- ketlerimizi açarak yemeğe başlarken kah- veciye buranın en yaşlısile görüşmek iste- diğimizi söylüyoruz... g — Buranın en yaşlımı en eskisi mi diyor işte bakınız o karşıki masada oturmuş ©- yun seyrediyor. — Şu beyaz sakallı zat mı ?. — Evet ta kendisi... O Kandilli camii müezzini hafız Osmandır. Burada gayetle meşhurdur. Belki 50 senedir burada otu- Tur. — Buraya gelmesini rica ettiğimizi ken- isine söyler misiniz? Elli senelik Kandillili hafız Osman hiç te göründüğü gibi ihtiyar değil. Neş'e ile yanımıza geliyor. Kendisine maksadımı - zın ne olduğunu söylüyor; ve: — SBizin gibi eski bir Kandilliliden Bo. #azı öldüren derdin ne olduğunu öğren- mek istiyoruz diyorum. — Boğaza karşı hakikaten büyük bir rağbetsizlik var, diyor. Ben 51 senedenberi Kandillide otururum.., Hiç bir zaman bu son senelerde olduğu gibi buralar ölü ol- randa başlıyarak 12 haziranda bitmis o- |mamıştı. lacaktır. / Yine Boğazın başka yerlerine nisbe » ten Cuma Pazar Küçüksu'ya giden bazi' tenezzühçüler — buraya — gelir amma nerede — eski niıbel. nerede — şim « diki — hal... —Eskiden — buralara — yi « ne Türkler gelmezdi. En fazla bura- ra yine Türkler gelmezdi. En fazla bura- Tarda ecnebiler otururlardı. Konsoloslar ve sefirlerin yukarlarda köşkleri tenis yerleri vardı. Aşağılarda yalılarda eski devrin pa- şaları vardı ve Şehzade Yuzul İzzeddin e- fendi de buraya ara sıra gelirdi. Meselâ Abdürrezzakla kel Hasan Küçüksuda ©o « oyunlar verirler. Ve oruları tıklım, tklımi dolardı. Bundan 17 sene evvel müthiş bir yane gin bü sahilin şeklini tamamile değiştirdi. Harpten sonta da yerli zengin biristiyan aileleri buralardan gittiler, ecnebilerin de buraya rağbeti kalmadı. Burası yavaş yavaş tamamile söndü. Şimdi bu son senelerde (de halkı bütün Boğaziçisahillerinden; ol duğu gibi Kandilliden de kaçıran şey Şire keti Hayriye vapurları ücretinin pahalılı « didır. — Burada esnaf — rakipsiz olduğu b çin tam manasile ihtikâr yapar. En fena yie yecek, içeceği İstanbulun başka yerlerine den daha pahalıya yersiniz. Meselâ İstana bulda odun aldığınız zaman evinize kadat nakliyesile kesmesile — pazarlık edersiniğ burada aldığınız odunun çekisinde kesmelk bedeli 25 ve mahalleye nakil bedeli de 0- tuz kuruş olarak hesaplanır.. Bu buhran zamanı berkes bu gibi şeylere ehemmiyet verir ve bunun için kimse kalkıp ta Boğaze (da oturmağa cesaret edemez... Eğer Bo « ğaza Tağbet edilmesi isteniyorsa — evvelâ Şirketi Hayriyenin vapur ücretleri indirile meli ve sonra da buradaki erzakın İstane İbulun her tarafındaki fiyata satılması te- min edilmelidir. < — Kandilli kalabalık mıdır?. — Hayır. — Lisenin burada oluşu buraya daha başkâ bir hayat vermez mi?, — Hayır mektebe giriş ve mektepten gakış aaatleri müstesna olmak üzere buras (da yollarda bir kalâbâlik göremezsiniz. Yerimizden — kalkıyoruz. — Kahveciya borcumuzu verirken, —midelerimizin” şiş » kinliğinden Bay hafız Osmanın buradakj yiyecekler hakkında söylemiş olduğu söze lerin isabetini biz de tastik ediyoruz. Açlıktan elli senelik sardalyayı fazla yemiş olacağız. birat Saat Derviş TAKVIM