2 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

2 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hİ 10 Sayfa î'îabeşler Adisababadan ümidi kestiler (Baştarafı 1 inci sayfada) sular basmaktadır. General Frusci kıt'atı ileri harekette güçlüklere uğra - mektadır. İtalyanların resmi tebliği Mareşal Badoglio tarafından telgrafla Sassabanehde mağlüp olan Nasibu ordusu Ciciga kervan yolu boyunca çekilmek- tedir. Üç kolumuzun ön müfrezeleri birleş tikten sonra, dün sabah Dagaburu işgal et- mişlerdir. Düşmanın takibine, müsait olamayan hava şeraitine rağmen devam edil- mektedir. Düşman beş binden fazla zayiat vermiştir. Muharebe meydanında daha şimdiden 2500 tüfek, 15.kadar mitralyöz ve beş top ele geçirilmiştir. 14 nisandan 30 nisana kadar olari zayiatiımız şudür: 50 zabit ve 1400 Libyalı ve Somali gönül- lüleri olmak üzere 2000 asker ölmüş veya yaralanmıştır. Makineli müfrezelerimizle istihkâm müfrezelerimizin yararlıkları her türlü stayifin üstünde ve muzafferiyete pek ziyade hâdim olmuştur. Tayyareler muharebeye devamlı surette iştirak etmiş ve iaşeyi ve muhtelif kollar arasında irtibatı temin etmiştir. Şimal cephesinde kataatımız Debrasinayi ve Temaber geçidini işgal etmişlerdir. .Diğer bir kol, Adisababaya 200 kilometre mesafedeki Gadula sel geçidine varmıştır. Debratabor bölgesinde mühim mü'teaddit mütavaatlar vuku bulmuştur. Bir uçak, Adisababa tayyare meydanı üzerinden uçmuş — ve civardan ve şehrin ortasından açılan şiddetli mitralyöz ateşine maruz kalmıştır. Tayyareye bir kaç isabet vâki olmuşsa da, sağlam olarak dönmüştür. ç İngilizler “ Artık ümit yok! ,, diyorta, Londra 2 Mayıs (Hususi) — İtalyan kuvvetlerile son bir savaş yapmak için çıkan ve beş günlük erzakını taşıyan Habeş kolları, sırf vatan hislerini tatmin edecek Yoksa bu hareket ümide istinat etmiyor. İtalyanların Tana gölü civarında bir tayyare karatgâhı yapmağa başladıkları ha- ber veriliyor. _ Romada şenlik hazırlıkları Roma 1 (Hususi) — İtalya Adisababanın sukutunu kutlulamak için hazırlanmak- tadır. Gazetelere hususi nüshalar hazırlam akla meşguldürler. Bütün halk, —dakika başında haber beklemektedir. Salâhiyettar mahafil Adisabanın haftaya işgal oluna- cağı kanaatindedir. İtalyanın eski Habeş olunacağı söylenmekte ise de bunun aslı rator getirilmiyeceği bildiriliyor. sefiri Kont Vincinin Habeş — valisi tayin olmadığı ve Habeşistana yeni bir İmpa- | Askeri muharririmizin — mütaleaları Dün gece alınan haberler gerek şimal, çerekse cenup cephesi hakkında bir hayli mühim malümatı ihtiva — etmektedirler. Bunları sırasile mütalea edelim: A) Şimal cephesinde: Dünkü yazımızla beraber intişar eden krokide gösterilmiş blan iki İtalyan kolu cenuba doğru ilerle- melerine devam etmişlerdir. Bunlardan garptaki yolu takip eden kol Mofer suyu- nun cenubundaki yol çatalı civarından ge- “çen Jadalo (ajans Gadula diyor, yanlış!) ğuyunu aşmıştır. (Bu yol çatalında bulu- nan Debrabraham mevkii Angobere 40 ve Adisababaya 100 Km. mesafededir. ) Bu kolun şarkında hareket eden kolun — da Debrasina mevküni işgal ettiği anla - y ıi__lmaktadır ki bu mevkide (Debrabra - ham) ın 35 Km. şarkı şimalisinde ve ke- — a bir yol çatalı üzerindedir. Bu hareket- — ten anlaşılan şey her iki İtalyan kolunun da H" (Angober) in 40-50 kilometre şimaline vardıkları ve - yolların istikametlerinin ver- — diği müsaade hasebile - birbirlerine gittik- — çe yaklaşmlış olduklarıdır. Buraya kadar l olan malümat İtalyan ordusuna aittir. Diğer taraftan - Adisababada bulunan - İmparatörun da topladığı kuvvetleri iki kol halinde bu İtalyan kollarına karşı sevket- tiği haber verilmektedir. Bu kollardan bi - risinin Debra Braham istikametinde ha - — yeket ettiği bu haberden anlaşılmaktadır. Diğer kolun, istikametinde hareket ettiği — mevkiin ismi vazih değil ise de bunun da , İ Adisababadan Angober üzerine yügıi - mekte olduğunu kabul etmek icap eder. Şu hale nazaran bu iki İtalyan koluha karşı iki Habeş kolu hareket halinde bu - lunuyor demektir. Nerelere vardıkları he. “nüz meçhul ise de bu Habeş kollarile İtal- yan kollarının - üç gündenberi tahmin ve — izah ettiğimiz veçhile - Angober şimali ve şimali garbisi mıntakasındaki sarp ve ge- gilmesi çok müşkül arazide karşılaşarak — çciddi bir muharebeye tutuşacaklarını şim- diden söyliyebiliriz. Bu muharebe - dün de dediğimiz gibi - Habeşliler için kat'i neti- — eeli bir mahiyeti haiz olacaktır. İtalyanlar kuvvetçe, silâh ve malzemece üstün vazi- ;—ı yettedirler. Bundan başka manevi kuv - wetleri de, son ve seri ilerleyişlerinin tabit birn neticesi olarak, artmıştır. Habeşliler ge- — rek kuüvvet, silâh ve malzemece, gerekse 'thkilât ve talimü terbiyece düşük va - — ziyettedirler. Onlar bu muharebede ancak | ferdi ve şahsi kahramanlıklarile arazinin kendilerine göstereceği fayda ve kolaylık- Tara istinat edeceklerdir. Yirminci asır tek- — niğinin tabiatin en çetin mânilerini dahi or- — tadan kaldırdığı noktasında kimse tered - S n B L? — düt edemez. Lâkin (zaman) mefhumu bu - müharebede büyük bir rol oynıyacaktır. O o da Habeşlerin bu çetin arazide yağmur — Mevsimine kadar dayanıp dayanamıya - — cakları keyfiyetidir. Evvelki yazılarımız - dan birisinde de dediğimiz gibi bu zamanı — kazanmağa imkân vardır. Fakat bütün me- — gele yollarda yapılması lâzım gelen esaslı | — tahribatın vaktü zamanile ve iyi bir şekil- .*V 'V ll' a y de ! azırlanmış olmasına bağlıdır. Biz, şu başlıyacak olan muharebenin şimdiye ka- dar cereyan etmiş olanların en karakte - ristiğini teşkil edeceğine kaniiz. Şimal cephesinin merkez kısşmı cenuba doğru uzanmış olan vaziyetini muhafaza etmekte ve bu cephenin cenahları daha pek çok şimalde bulunmaktadır. Bunun delili (Tana) gölünün 50 Km. şarkında bulu - nan Debratabor mevkiinin henüz yeni iş - gal edilmiş olmasıdır. B) Cenup cephesinde: İtalyan ileri hare- ketinin güçlükle devam ettiği bildirilmekte- dir. Esasen bir gün evvel gelen haberlerde yağmurların tesirile hâsıl olan iaşe müş - külâtından bahsediyorlardı. Ayni haber- ler arasında İtalyanların Ras Nasibu kuv - vetlerini «takip etmekter oldukları kaydı vardı. Demek oluyor ki bu kuvvetler bü- yük bir mağlübiyete uğratılmış ve dağı - tılmış değillerdir. Esirden de bahsedilme. diğine göre bunların kendi ihtiyarlarile (ya- ni evvelden düşünülmüş olan plân muci- bince) çekildikleri anlaşılıyor ki bu da dünkü mülâhazalarımızı teyit etmektedir. Habeşler bu cephe için hiç bir endişeye düşmemelidirler. G D. Rüştü Aras Atinada (Baştarafı 1 inci sayfada) Katimerini, Yunanlıların bu dostluk- ni bildiklerini kaydettikten sonra şun- İarı yazıyor: t aTevfik Rüştü Arasın Atinaya gel - mesi, bugünün ricalile temaslar yap - ması fevkalâde ehemmiyeti haizdir. Bu seyahat, iki dost memleketin müşterek Tevfik Rüştü Aras Yunan başba - kanı Metaksasla birlikte cumartesi hu- susi günü trenle Atinadan Belgrada ha- reket edecektir. Pariste bir mülâkat Paris 1 (A.A.) — M. Flândin Yuna- nistanın Paris elçisi M. Politisi kabul et- miş ve kendisile boğazların yeniden askerileştirilmesi hakkımdaki Türk ta- Paris 1 (A.A.) — Yunan sefiri M. Politis Belgrada hareket etmiştir. Mu- maileyh, orada Balkan devletleri an- tantı konferansında hazır bulunacak - tır. Yeni Neşriyat ı İ İstanbul l“'ıgızin — Bu haftalık mec « muaniın altıncı sayısı güzel resimler ve zen- gin yazılarla çıkmıştır. Roma Ailesi — Üniversite Roma Hu - kuku Doçenti Dr. Şemseddin Talip tara- fından lisanımıza çevrilmiş olan bu kitap, Roma üniversitesi hocalarından Prof. Ro- berto Paribeninin en güzel eserlerinden bi- rini teşkil etmektedir. 128 sayfadan ibaret olan eserin sonuna bir çok motlar ilâve edilmiştir. bir anaç gün içinde bu cephede cereyana ”i ü v Hai e v SON POSTA ——— Eski Osmanlı Veliahdı ö idü mü, öldürüldü Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Yazan: Ercümend Ekrem D FER lelâcele Topkapı - sarayına, hir- kai saadet dairesine vazifemin başına geldim ve şefime, memuriyeti- mi ifa etmiş olduğumu bildirdikten sonra işimle, gücümle meşgul olmağa başladım. Bir aralık: <— Seni lamüil Cesani bey arıyor! Haberini getirdiler. Gittim. Beni görünce: ğ — Hani-ya? Efendi gelmedi! de - i — Bilmem. Belki de, yolda bir ârı- za çıkmış, çatananın makinesiride bir sakatlık olmuştur.. Cevabını verdim. Cenani bey sor- du: — Deniz fena mı idi? — Hayır. Süt gibil . Şefim: — Tuhaf şey! dedi ve Künkârın ya- nına gitti. Merasim başladı. Bu ara dikkat et- tim: Beşinci”Mehmedin etrafında hal- ka teşkil eden şehzadelerin arasında veliaht yoktu. O zaman, harem ağası- nın sözlerini hatırladım ve bu gelme- yişi de efendinin rahatsızlığına ham - lettim. Meğer iş başka imiş. Yusuf İzzeddin giyinmiş, köşkün - den çıkmış, güzel güzel araba ile Üs- küdara inmiş, orada hazır duran çata- naya binmiş, İstanbula geliyormuş. Tam Kızkulesi hizasına gelince, bir - denbire kalktığı gibi, kendini denize atmış. Yanındakiler tetik davranarak, derhal kollarından yakalamağa müuvaf- fak olmuşlar ve sırsıklam çekip içeriye almışlar. Sonra da, artık Topkapıya getirmeyip, Dolmabahçedeki dairesi- ne götürmüşler, orada tedavi görmüş. Şimdi, Yusuf İzzeddinin şu veya bu- nun tarafından öldürüldüğünü iddia edenlere sorarım: Böylece iki defa in- tihara teşebbüs eden, intiharı bir fikri sabit olarak mütemadiyen zihninde kuran, vehham, mecnun bir adamın, nihayet günün birinde tasavvurunu mevkii file koymuş olmasını kabul et- meyip de dolambaçlı yollardan yürü- (mek akla yakın gelir mi? * 331 senesinde, Yusuf İzzeddinin ru- hi ve asabi hastalığı son mertebesine erişmişti. O zaman yeni bir şey tuttur- 'du: — İttihatçılar, Vahidettin hınzırı ile birlik oldular, beni göz hapsinde tutu- yorlar ve hürriyetimi selbetmeğe ka- miyim! a Ve bunun hakikat olup olmadığını anlamak için, ikide birde saraya, be'« şinci Mehmede baş vururdu; — Hastayım! Kanserden muztari - bim.. Avrupaya tedavi görmeğe gide- ceğim.. h - - Der, hazırlıklarını görür, harcirahını alır, maiyetinin pasaportları çıkartılır, hususi tren hazırlanır, gideceği yerler- deki Osmanlı sefirlerine tebligat yapı- hareket olunacağı sırada, efendi ca - yar! Sebebi? Gayet basit. Bu defa da, delinin mağşuş dimağında şöyle bir muhakeme yürüyordu: — Avrupaya gidince, memleketten uzaklaşacağım. Ya o esnada, sultan Reşada bir hal olur, ben de vaktinde dönemez, yetişemezsem? Herifler - İt- dettini iclâs ederler; ve ben yanarım! İşte bu birbirine zıt iki endişe hem Yusuf İzzeddini büsbütün zıvanadan çıkarıyor, hem de o vakitki saray ve i- dare erkânını - tabir mazur görülsün - maymun gibi oynatıyordu . | — Bu hal böylece beş, altı defa teker- rar verdiler. Ben burada onların esiri hr, hükümetlere haber verilir.. ve tam tihatçılar - fırsattan istifade edip Vah-| ! Bir saray koridoru Yusuf İzzeddin katledilmiştir Yazan : Ziya Şakir — Vi 'i arem dairesinde kendisine en ya- kın olan kadın, gözde ve saray- lıdlarına karşı da şen, neş'eli ve samimi göründüğü enderdi. Hattâ, Çamlıca - daki sarayının haricinde gezeceği yer- î;:ri bile tenha köşelerden intihap eder- i. Bilhassa yalniız başına kaldığı za- manlar, vaktini tamamile ayna karşı- sında geçirmekte idi. Kâh ayakta du- irarak ve kâh bir kanapeye kurularak büyük endam aynalarının karşısına geçen Yusuf İzzeddin, saatlerce çeh - resini tetkik eder.. sanki karşısında başka biri varmış gibi aynada akseden hayaline uzun uzun söz söylerdi. Bu suretle konuşurken daima, azametli tavurlar alır; büyük jestlerle emirler verir; kendisine hangi vaziyetlerin da- ha ziyade yakıştığını tetkike girişirdi. Bazen; bu hallerinin başkaları ta - rafından görülmesini katiyen arzu etmez; bulunduğu odaya hiç kimse - nin girmesini istemezdi. Bazen de al- dığı pozları saray kadınlarına göstere- rek: — Şu duruşuma ne dersiniz?.. Pek şâhâne değil mi?.. Tıpkı, cennetme - kân pedere benziyorum. i Demekten de çekinmezdi. e Yusuf İzzeddin; birinci Mdereced sıhhat ve hayatına, ikinci derecede de kendisine yapılacak merasim ve teşri- fata ehemmiyet verirdi. Hayat korku- su, onu âdeta evhamlı bir hale getir - mişti. Sofraya oturduğu zaman, önü - ne getirilen yemekleri dikkatle göz - den geçirir, yemek tabağına elini u - zatmak için üzun tereddütler göste - rirdi. bj Eğer şayet kendisinde ufak bir şüp- he husule gelirse, derhal o yemeği ge- tirene bir mikdar yedirir ve ondan son- ra da kendisi yerdi. —— — S H Yatak odasına girdiği zaman, pen - cerelerin sımsıkı kapanmış olup olma- |dığına, perdelerin arkasında adam bu- lunup bulunmadığına, kapı kilitleri - nin sökülüp te iğreti takılıp takılma - dığını iyice tetkik ve muayene ettikten sonra karyolanın altına bakmak ta en mühim bir âdeti idi. Edirne muhasarasında beraber bu - lunduğumuz doktor : beyle bir gün aramızda Yusuf İzzeddin efendinin hususiyetlerine dair bir ba- his açilmıştı. rür etti. Her seferinde de ben şahsen eziyet çektim. Zira, efendiye refakate memur edilmiştim. Muayyen günde Sirkeci garına gidiyor, bir müddet bo- şu boşuna bekliyor ve avdet ediyor - dum., Artık, eş dost arasında bu yüz - den alay mevzuu bile olmuştum. En son defa, hareket günümüz yine kararlaşmıştı: 19 Kânunusani 331 gü- nü, sabah saat on buçukta Viyanaya hareket edilecekti. Artık, efendinin caymaması temin olunmuştu. Kendisine istediği gibi te- minat ve bir çok ta nasihatlar veril - Bahaettin Şakir Aramızda, hastahane müdürü Ne - şet bey (1) ile (Sancak tepe) deki düşmanlara süngü hücumu yaparken kalçasından ağır surette yaralanan yüzbaşı Gani bey (2) ve, - aklımda çok iyi kalmadı - ya, doktor Kemal Cenap veyahut doktor Hasan beyler - den biri vardı... Bahaettin Şakir bey bize bu şehzadenin hususiyetleri hak- kında şunları anlatmıştı: — Yusuf İzzeddin hakkında benim verdiğim hüküm, şudur: — Yarım de- li... Kendisine hususi doktorluk etti - ğim müddet zarfında ona reçeteden ziyade nasihat verdim. Her gün te - vehhüm ettiği hastalıklardan kendi - sinde hiç bir eser bulunmadığına dair ona yüzlerce delil gösterdim. Fakat o- bir gün: — Şu halde, ben âciz ve hiç bir şey- den anlamaz bir doktorum. Şu hald müsaade buyurun, hususi tabipliği - nizden istifa edeyim. Başka bir dok - tor gelsin. Dedim ...Bu tehdit, onun üzerinde iyi bir tesir husule getirdi: — Hayır. İstifanıza kat'iyyen Ti - zam yoktur. Siz giderseniz, belki dok- tor namı altında bana bir hafiye ve - rirler. Belki de günün birinde babam gibi öldürürler. Hayır.. hayır.. artık hasta değilim. Dedi. Fakat; bir kaç gün sonra yine o, bir türlü izah edemediği hastalık - larından bahsetti, Yine Bahaettin Şakir beyin rivaye- tine nazaran bir gün Yusuf lin ile aralarında Avrupa siyasetine dair bir bahis açılmıştı. Söz, Avrupadaki jön Türklere intikal etmişti. Bahaettin Şakir bey, gizlice muhaberede bulun - duğu jön Türklerin son faaliyetlerine dair kendisine bir hayli malümat ver- mişti. Yusuf İzzeddin, bunları büyük bir alâka ile dinlemiş; ve sonra şöyle bir sual ile mukabele etmişti: — Ömürle sabır lâzım değil mi2?.. Bahaettin Şakir bey, bu sualden bir şey anlamamış; sormağa mecbur kal- mıştı?.. | — Ömürle sabır niçin lâzım, efendi hazretleri?.. — Niçin lâzım olacak?.. Benim tah- ta geçmem Içın, (Arkası var) (1) Sabık (Aksaray meb'usu) miş, o da kat'iyyen gitmeğe razı ol - muştu. raber bir arabaya atlayıp, Sirkeciye ga- ra geldim. Saat takriben dokuz vardı. İstasyonda hiç bir hazırlık görme - yince, kafam kızdı, Kendi kendime: — Hazret galiba yine caydı! Diye söylendim. İstasyon memurlarına sordum. Ba- na hiç biri vâzih bir şey söyleyemedi. Hat komiseri Şakir Nimet beyi ara | dım: — Uyuyor! dediler. na tam bir kanaat veremedim. Hattâ (2) Şimdi, tütün ticaretile meşgul. Ben o sabah yine bavullarımla be -

Bu sayıdan diğer sayfalar: