5 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Saylı Bir iki hatıra Hitlerin Maksadı anlaşıldı * Bir iki hatıra 2 yıl evveldi. Viyanaya Vagonda benimle ihtiyar bir yolcu- dan başka kimse yoktu. Yolculuk insanları. çabuk arkadaş ya - par, Biz de ihtiyarla dost olduk. Yol arka- daşım eski bir Macar nazırı ve büyük bir banka müdürü idi. Her Macar gibi sıcak, sevimli bir adamdı. Yugoslavyadayız. Tunayı geçtik. Macar dostumla vagon restoranda yemek yiyo - yuz. Hava güzel. İlik bir güneş ortalığı 181- tıyor. Temiz, badanalı, güzel köy evleri panorama halinde gözümüzün önünden u- çup gidiyaor. Yol arkadaşım birdenbire değişen, gü - zelleşen, zenginleşen işlenmiş bağ ve taze gidiyordum. meyva ağaçları arasında birer mamure gi- bi görünen köy ve köy evlerini göstererek: — Bakınız, dedi, bunlar eski Macar köyleridir. Şimdiye kadar geldiğimiz yer - lerde gördüğünüz köylerle bir mukayese e- diniz. Aralarında hiç olmazsa bir asırlık fark var. Fakat Cihan Harbi bu köylerimizi elimizden aldı, başkalarına verdi. Ben manzaraya dalmıştım. Sözünü biti « rince gözümü çevirdim. Yol arkadaşım ih- tiyar diplamat ağlıyordu. * Peştedeyiz. Şehri geziyoruz. Bir meyda- na geldik. Ortada büyük bir âbide. Âbide- nin dört köşesine harbde dört komşu dev- lete verilen köyleri temsil eden kadın ve erkek heykelleri oturtulmuş. Ortada bü - yük bir Macar heykeli kanadlarmı germiş, onları himayesi altına almış — «çocuklarım korkmayın, ben sizi bırakmam» diyor. Âbidenin altında bir levha. Orada şu yazıları okuyoruz: «Bu âbide tahtadan yapılmıştır. Çünkü ergeç kaybolan yerler bize dönecek ve bu âbide yıkılacaktır.» * Lokarno paktının yırtılmasındatı Avusturyanın mecburi askerlik — hizmetini ihdas ederek Saint Germain muahedesini bozuşu bana bu iki vak'ayı hatırlattı. Cihan Harbi merkezi Avrupa ' milletle - rinden bazılarında silinmez yaralar açmış- tır. Bu milletler bu yaraları tamir için fır - sat kulluyorlar. Dün Almanya idi, bugün Avusturyadır, yarın Macaristan olacaktır. Bütün bu yaraları tedavi etmek, Cihan Harbinden sonraki sulh muahedelerinin u- yandırdığı hoşnutsuzluğu gidererek dün - yayı sulha kavuşturmak için yeni bir dün- ya konleransına ihtiyac var. Dünya şimdi oraya gidiyor. Almanyanın sön teklifi, İn- gilterenin aldığı vaziyet bunu gösteriyor. * Hitlerin maksadı anlaşıldı itler bu dela Mmuayyen tekliflerle ortaya çıktı. Bu tekliflerde gizli o - lan mâna şu şekilde hulâsa edilebilir: Ben garb komşularımla istedikleri şekilde, kar- şılıklı almak şartile, hertürlü anlaşmıya ra- zıyım. İstihkâmları beraber yıkalım, tahşi- datı beraber bırakalım. Büyük bir Avrupa konferansı yapalım. Yalnaz beni — şarkta yalnız ve serbest bırakınız. Ben orada is- Bu, Almanyanın Japonya ile birlikte Sovyet ilini mengene içine almağa karar verdiklerini gösteriyor. Japon nazırların - dan birinin beyanatı da bunu teyid ediyor. Zaten Almanya bu maksadını gizlemiyor. “«Ben Avrupada eski vaziyetime gelebilsem halletmektir» diyor. Japonya ile Almanya arasında askeri bir ittifak olduğu rivayetleri de var. Uzak Şarktaki hâdiselere bu gözle bakılırsa, bu hâdiselerin ehemmiyetleri daha ziyade e&anlanır. #onra Deniz Inşaat şirketleri ilâsa sürüklenlyorlar Clayde tezgâhlarında inşa edilen Kra- liçe Mari vapurunun kumpanyasına, rakib olan Tyne inşaat şirketi, Beşinci Jorj is - minde ve doksan bin tonluk bir vapur in- şa etmeğe karar vermiştir. Bu havadisi veren ecnebi gazete, gemiler hangi müşteriyi taşıyacakları di - ye sorüuyor ve «züppelik yüzünden birbir- lerini mahvedecekler» diye şikâyet edi - yor. «bu | SON POSTA” Resimli Makale W Beklenmiyen tehlike l , Bir otomobildesiniz, sağınız uçurum, önünüze birdenbire süratle diğer bir otomobil çıkıyor. Gidecek, otomobilinizi ka - çıracak yer yoktur. Bu beklenmiyen ani tehlikeden ancak s0- gukkanlılığınızı muhafaza ederek kurtulabilirsiniz. Sinirlerinize hâkim olamazsanız ölüm muhakkaktır. Hayatta her zaman böyle beklenmiyen ani tehlikelerle karşı karşıya geliriz. Çoğumuz hazırlanmadığımız, evvelce tıhmıı etmediğimiz tehlikeyi atlatır. iz bu tehlike karşısında irademizi kaybeder, sinirle- demektir. Fakat birinci defada olduğu gibi, bunda da soğuk - kanlılığmı muhafara eden davayı kazanır, müşkülü yener ve Bir tehlike karşısında sarsılmayınız, heyecana kapılmaymız, ıogukkuhhiımıı mnlııfu.ıyı çıhçmn. (SÖZ AR Asya - Amerika, Avrupa - Afrika Tünelleri Manş denizinin altından Fransa ile İn- giltereyi birbirine bağlıyacak bir tünelin yapılması eskidenberi düşünülüyor. Şim - di de iki yeni plân ortaya çıkmıştır. Biri, Cebelüttarıkın altından Avrupayı Afrikaya bağlamak ve bu süretle Finlandiyadan Ü- mid burnuna kadar gitmek, bir diğeri de Behring boğazını, Amerikaya birleştirmek, yani Asya ile Amerikayı bağlamak. Bu süretle Ümid burnundan kalkan bir sey- yah Paris, Berlin Moskova, Siberya, Kam- çatka tarikile cenubi Amerikanın ucuna kadar gidebilecektir... $ * * 1 Nisan şakası Londrada çıkan Evening Star gazetesi | nisan günü, İslington salonunda, dünya- daki ' bütün cins eşekleri ihtiva edecek bir serginin açılacağını, ve halkın gidip be - dava seyredebileceğini yazmış. Bu havadise inanan Binlerce halk, e - şekleri görmek için İslingtona koşmuşlar, bir de ne baksınlar, seyirciler de, seyredi- lenler de kendileri. Buna bittabi fevkalâde — kızmışlar, ve Evening Star gazetesinin camını çerçeve- sini indirmek için matbaanın önüne gel - mişler.. . ** Felâket Getlren Servet Avrupa gueteleri Meksikada iki tay- yarenin çarpışması neticesinde vukubulan ve bir çok kimselerin hayatına mal olan feci kazadan uzun uzun bahsediyorlar. Bunların arasında Rohonezy isminde bir Macar da vardır. Bu Macar delikanlısı, üç ay evvel Mek- sikada Baron Herzoz ile oturup kumar oy- namış ve bir çok para kazanmıştır. Baron ziyanlarını kapatmak için Macarı — tekrar oyuna davet etmiş ve bu davetler tekerrür edip durmuş ve nihayet Baron — 120,000 yük bir servete konan Macar, Rohonczy bu para ile derhal devriâlem — seyahatine çıkmağa kalkışmış ve kararını tatbik ettiği | HERGÜN BİR FIKRA Eşrefin evi Zenginliği ancak kafasile gönlüne hasreden şair Eşref merhum gayet mü - tevazi bir evde otururdu. Hakikatperestliği, mrasında kendi kendini dahi hicvetmeğe kadar vardı- ran bu büyük adam, bir gün, evinin pe- rişanlığını şu kit'a ile tasvir etti: aÖyle bir dârı sefalet ki esafil duramaz:! aNe şarap var, ne yatak vâar, ne yemek var, ne meze; «Ezkaza haneme her kim ki gelirse, «Görünür çeşmine cennet gibi Dârülâ- cezel» Lâkin Eşrefin misafirperverliğile cü- mertliği bu kıt'anın hakikatini ziyade - sile örtmekte idi. yir BULMACA r'*rlıjb'h v d F | — Alâkadarların ellerindeki kuvvet, üçüncü şahıs. 2 — Hâlâ, besli. 3 — Bir, temas etmek. 4 — Zeki, kaba bir soru eda- tı. 5 — Yama, Pislik. 6 — Evlerin üstü, buğday. -7 — İşaret edatı. 8 — Bir mev- sim. 9 — Kirli. 10 — Aptal, üçüncü şahıs. (| — Birer birer, cesur değil. Yukarıdan aşağıya: | — Gezme, demir kiri. 2 — Un süz- geçi, bir gün 3 — Söz, giz. 4 — Zaman, boynumuza takarız. 5 — Keder. 6 — A- Napolyonun 129,310 franğa Mal olan kılıcı Napolyonun kullandığı bir kılıç Fransa müzesi nam ve hesabına bir Berlinliden satın alınmıştır. Bu kılıç, Biennais isimli meşhur bir kuyumcunun eseri olup kab - zası altından mamuldur. Fransa —müzesi buna 90,000 frank vermiştir. Mütehassız- lara verilen hakkı huzurlar, aradaki muta- vassıt ve simsarların ücretleri de 30,000 frank tütmuş, kıleı tesellürm etmek için gi- den kimselere 9,350 frank —vetilmiş ve böylece kılıç 129,310 franga mal olmuş » tur. #” * * Kral Jorjun eski bir mektubu İngilterenin yeni Kralı Sekizinci Ed - vard İngiliz askeri müzesine elinde bulunan kiymetli evrakı vermiştir. Bu meyanda ba- basının harb esnasında Prens Dö Galin kumandanına yazdığı bir mektub da var- | dir. Bu mektubda şöyle söylenmektedir: «Oğlumu, diğer zabitlerden hiç ayır - mayın ve ona istisnai muamele yapmayın. Vatan evlâtları ölmek mecburiyetinde kal- dıkları zaman, oğlum da kanını seve seve verir. » ğız musikisi, denizde yaşar. 7 — Rüzgâr. 8 — Arzu, hayâ, 9 — Takım, dağ taşı. 10 — Öldürür. |1 — Üçüncü şahis, göbek, Si aç değil. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: | — Hilâliahmer. - 2 — Afiyet. 3 — Lârisa, mata. 4 — Akaret. 5 — Fakr, tay. 6© — İm, ney. 7 — Bayar, 8 — LÂâ, ak, a- za. 9 — İlk, balaban. 10 — Riayet, cin. V1 — Nakş, rabit, o. Yukarıdan aşağıya | — Halife, Lira. 2 — İka, balık. 3 — Lirik, kaş. 4 — Abi, riya. 5 — Les, mak- ber. © — İtaat, ata. 7 — Kan, al, 8 — Hi- maye, ac. 9 — Ar, Âbit.. TÖ — Estek, iz'an, mam, ismini bile bilmem. ya binmiş, görmedim. Yanında da bir arkadaşı. Muavin yok. İSTER İNAN Lise talebesi olan bir genc kızın ağzından bize anlatıldı: «— Mektebde bir muallime var. Benim hocam değil. Tanı- Meğer o beni tanırmış. Bu sabah benim bindiğim tramva - İkinci dersteydik. Bir hademe geldi. Müdür muavininin oda- sından çağırıldığımı söyledi. Gittim. Bu muallime orada idi. — Niçin sabahleyin yerinizi vermediniz? Büyüklere hür - met nedir bilmez misiniz? diye, ikisi de bağırmağa başladı - İSTER İNAN lar. ğine artık; İSTER İNANMA! Sınıfa geldim, üçüncü derste tekrar çağırıldım. Gene ayni şe- kilde paylandım. Akşam üzeri çıkarken koridorda arkadaşları- mın yanında bir kere daha.» Bütün suçu tramvayda etrafına değil, kitabına bakmak, bu farketmemek olan bir talebeyi günde üç defa azarlayan, bunun için de ders saatini seçen muallimin bugünün hocası olabilece- İSTER İNANMA! (| — Atik, an. Jarla iftihar edeceğiz. -—E, Ekrem-Talu — E debiyat dedi - kodusu hâlâ - hızıni alamadı. Genclerle yaşlılar arasın- da bir «vazgeçti» şeklinde sürüp gidiyor. Fakat şunu itiraf ederim ki, gencler ö « tekilerden daha baskın çıktılar. Mantık; delil ortadan kalktı; iş küfre, istihkar veâ istihfafa bindi. O onu tezlil, öteki bunu tezyif ediyor. Göz önündeki manzaranın edebiyat münakaşasi “olduğuna inandır « mak için bin şahit lâzım. Bü arada dikkat ettim: -haddizatinde belki de dağru bir iddiaları var. Diyorlar ki: — Biz; bizden öncekilerden ne hima »« ye gördük, ne de teşvik, Bilâkis, her ve « sile ile şevkimizi kırdılar; bize ehemmiyet vermediler. Halbuki bizden öncekiler da- ha evvelkilerden hertürlü yardım görmüşa lerdi. Evet! İnkâr edilemez bir keyfiyettir ki, bizler yeni yetişmiye başladığımız zaman büyüklerimizin. —manen ve maddeten müzaheret görürdük. Görürdük amma, bunu bizzat kendimiz aradığımız gibi, on- ların küdret ve kıiymetini inkâr etmek te aklımızdan geçmezdi. Biz onlara — sonsuz bir saygı gösterir, buna karşılık ta kendi« lerinden irşad ve himaye isterdik. Bugün, gencliğin, adını bile unutmak — istidadını gösterdiği (üstad Ekrem), Edebiyatı Ce- dide Mmuharrirlerini, şairlerini etrafına top« hyarak, Serveti Fünunda onlara kanad gerdiyse, bunu, onlardan gördüğü teab büd derecesindeki saygı yüzü suyu hür metine yapmıştır. Genclerin olabilecek« Bizim gencliğimizde, edebiyat âlemi a« deta pederşahi bir aile idi. Gencler yaş e hlara' karşı hürmetkâr, büyükler de kü «-! çüklere karşı müşfik ve himayekâr davras nırlardı. Şimdi bir, put kırmak cereyanı başlıya« lıdanberidir, bir önceki nesille bugünkü neslin arasındaki - rabıta. koptu.' Tanımıyoa» ruz, ğgörmüyoruz ki himaye ve teşvik € « delim. Sonra, edebiyata hiçbir hizmet et- medikse bile, on beş, yirmi, otuz senedir yazı yazıyoruz, gene bu müddettenberidir de azçok okutuyoruz. Peyrev — olamadık, fakat içimizde iyi kötü bir varlık göste « renler oldu. Bu varlığımızı inkâr edenle« re, bizi tanımak istemiyenlere ne cesaret- le el uzatalım? Gurur, benlik iddiası normal haddi a« şar, taşarsa hem çirkin, hem de muziır as lur. Kendisini dev aynasında gören bir nesil, hiçbir vakit hâmi bulamaz. Kadri * ni bildirmek, evvelâ kadir bilmeğze bağlı- dır. Nesiller arasındaki iyi geçim rabıtasını sağlamlaştıran saygıdır. Gencleri tanıyacağız.. seveceğiz.. on « . fakat, biraz saygi istiyoruz. A 4 : £ üne TüER A Biliyor Musunuz? 1 — Pancarda şeker olduğu ne vakit anlaşılmıştır? 2 — Bir bülbülün ömrü kaç yıldır? 3 — Ölümden sonra saç ve tırnak u zamakta devam eder mi? * (Cuılılı_n yarın ) Dünkü suallerin cevabları 1 — Tazyiki nesimiyi ölçmekte kulla « nılan vâhidi kıyasi (bar) dır, Milibar da Barın binde biridir. 2 — İspanyada cumhuriyet 1931 de ilân edilmiştir. 3 — İtiyad ikinci bir tabiattir, Saint Augustindir. I4 nisan diyen 4 — Mikropların hastalık doğurucu ro- lünü ilk olarak anlatan doktor 1860 ta - rihinde, yani Pastörden 27 sene evvel Davain isminde bir Fransız baytarıdır. 5 — Duçe italyanca, Führer almanca- İ|dır. Biri İtalyan diğeri Alman Başvekiline verilen isimdir, her ikisi de «yol göstericin manasına gelir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: