Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
YT Ç —- N ani DT I İ e SErir e eli 10 Sayfa KIZILAY : Garip bir memleket: Bu memleketin kadınları Tibet istedikleri kadar koca alabilmek hakkına «Dünyanın en az tanılan yerle- rinden biri de Tibettir. O diyarda tet- kik seyahatine çıkan İtalyalı bir sey- yah, Tibetlilerin hayat şartlariyle örf ve âdetleri hakkında şayanı dikkat malün:4'! vermektedir. Biz kendi he - sabın'16» bu makaleyi merak ve istifa- de ile okuduğumuz için, karilerimize de tavsiye ile sunuyoruz.» İnsanlar için hâlâ meçhul kalan di- yarların en mühimmi Tibettir. Bil - hassa o yüksek yaylaların garp kısmı, Avrupalıların merakını celbeden es- rarlı bir yerdir. Merkezi hükümet olan Lhasayı bi- le anack on sekizinci asırda cezvit misyönerlerinden Desideri ve Beligat- ticaret sehri olan Lhasaya tinin yazılarından tanıdık Sven Heden, dünyanın e& meşhur seyyahı olan bu a- dam oraları ariz âmik tetkik etti, ve ondan sonra da binlerce meraklı, dini bir E ST —iririn SA eli < S AUA Tibetli eski bir haydut ve bir asker akın etti. Fakat garbi Tibet hiç de böyle de - gil.. Sven Heden gibi bir kâç meraklı ve cesur müdekkik istisna edilirse, Avrupalılardan hiç kimse, bu vahşi yerlerde maceraya atılmak hevesine kapılmadı. Çöl manzarası arzeden geniş yay - laları, 3000 - 5000 metre irtifada dolaşmak, nefesi darlatan tansiyonu arttıran iklime alışmak, 6000 metreyi geçen dağları, zirveleri aşmak ve daha müthişi karanlık uçurumlu boğazla - rı gözü kararmadan geçmek, her ba- bayiğit Avrupalının kârı değildi. Yürüyecek yol olmadığını söyle - meğe lüzum dahi yok. Uçurumların dibinden geçen kervan geçitleri istis- na edilirse yürünecek keçi izine bile tesadüf edilmiyor. . Gece ile gündüz arasındaki sühu - net farkı buraya gelecekleri yıldıra - cak derece büyüktür. Gece dehşetli bir don ve gündüz bunaltıcı bir sıcak arada da 40 - 50 derece fark. Ziyaret ettiğimiz garbi Tibetin ka- rakteri dini, ebniye ve eserleriyle, marnizarasının tasvir edilemiyecek gü- zelliğinde topî.-n'ıyor. Bâkir dağların sükütu, karlı tepelerin heybeti, ve çöl- lerin meavi sema altındaki alabildiğine — «Ci d B # - | dar l dB7 l d z ÇAS “ K T eddn üüi T malik bulunuyorlar 'Tabi' yalnız uzaktan yakına geldik - leri zaman burnunuzun direğini kıran E we uzvi kokuların hiç birine benzemi- yen bir kokuü neşrederler. Bu güzel, fakat pis mahlüklar 30 yaşına varır varmaz, iklimin, gıdasızlığın meşekat- l1 mesainin zulmü yüzünden birdenbi- re çöküverirler. Yüzlerinde derin çiz- giler beliriverir. Endam bozuluyor. Ti- bet kadını yaşından çok evvel ihtiyar- liyor. Taaddüdü ezvaç Çabucak ihtiyarlamanın tavizini ta- biat bulmuş ve onlara vermiş. Kısa süren gençlik hayatlarında dünyevi lezzetlerin hepsine sahip olabiliyorlar. Tibet yaylalarında bu serbestinin çok dar ve kısa olduğunu kabul etsek bi- le, genç kızlara tasasız, gamsız bir ha- yat bahşetmek için kâfi geliyor. Ön - lerinde duran yakın ve kötü istikbali düşünmiyorlar bile.. Rast geldiğimiz kabilelerde genç kızlar istedikleri kadar erkekle evlene- biliyorlar. Diğer kabilelerdeki- erkek- lere birader diyorlar. Bu yetişmiyor - muş gibi içlerinden bir de fazla bir imtiyaz vererek, zamanla o- tanesine nu, bu acayip ve karışık ailenin en sözü geçen adamı yapıyorlar. Ailenin içinde kıskançlık namına ıuzanan genişliği insana haşiyet — veri- | yor. | |— Buralarda insan Avrupadakinin ak- 'sine nebat gibi arizi mahlük. CGö-. |ze seyrek gözüküyorlar, ve hepsi de! 'göçebe.. Bir kaç kara bezden çadır ve | — bir iki battaniyeden ibaret mühafaza | | teşkilâtları var.. Yemekleri çeşitsiz ve | çok fakirane.. Biraz arpa ununu sn.ıyaW karıştırıp içiyorlar. Sodalı (!) simsiyah bir çay, tereyağ ve tuz, kışın da biraz meyva bu İisteyi tamamlıyor. Ağız - larına et ve taze sebze koydukları va- ki değil. Muhafazasız, tedbirsiz, kötü bir ia- (şe tarzı ile dünyanın en sert iklimli bir yerinde nasıl olup ta yaşadıklarına .hayı'el: etmemek elden gelmiyor. Temizlik namma hiç bir sey yok! |— Kendimizi bir türlü alıştıramadığı- mız şey, Tibetlilerin de Eskimolular (alelâmum sert iklim sakinleri - gibi, | | Bir Tibet papası | bir şey yok, ve tam bir ahenk hüküm- ferma... Erkekler de biricik karıları - nın sözüne körü körüne itaat etmek - te büyük bir zevk duyuyorlar. Papazların nüfuzu Kulların iptidatliği nisebetinde de rahiplerin insanları — is etmesi AA çok oluyor. Bunun en bariz misalini jî;şeîğîığsu:lîîîlağîj:Iğusuğiı;rzcîll;m;- Tibette görmek kabildir. Bütün ' ser - ğ ' ğ ş , gS * « * * . ' D- n , arı bisenin bulunmadığı yerde bu pislik ;vet îahıplerm elmşledır ini bm-al ı.rın şüphe yok. zaruridir. (arazi ve akaretlerine şahsan sahiptir - - ler. istismar | | Tibetliler, ancak dereleri yüzerek geçmek istedikleri zaman suya gîrerler,l Halkın üzerinde büyük — tesirleri yün ve deri elbiselerinin altında vü - vardır. Bu zavallı cahil insanlar, çıp - cutları, ter ve tozdan mürekkep ka ,wlak çöllerde, buzlu dağların eteklerin- lim bir kabuk tütmuştur. Soğuğa kar- de meçhul rızıklarının peşinde kaşar- şı onları müdafaa eden silâhlardan bi- larken, rahipler Lhasada refah ve ser- ri de budur a vet içinde müritlerini uyutacak for - Kadınlar 80 yaşına kadar güzeldir. müller arayıp dururlar. D 4 y tt dün ÖLDA'ni Tet ll & Ka lllalüm ' Kai Fi LN ei eiriasie” BAİRA A Çocuğun Mevkiüi İçtimat hayatımızda çocu” ğun mevkili nedir” — Biz onu terbiye ederken nefsimizden fedakârlık yapıyoruz ve bunu ona hissettiriyoruz İtalyanların meşhur çocuk doktorlarından Maria Montessori “Çe | cuk» isminde bir kitap neşretmiştir: Okuyucularımız bu yazıda; kitabın en mühim bir parçasını okuyacaklardır. Asri şehir, a- ileleri üstüste ve girift bir suret- te yaşamağa ic- bar ederken, ço cuk ta, gitgide zorlaşan hayatın — meşgüliyetleri i- — le bunalan baba- | nin, baş ağrısı © olmağa başladı. İçtimai ço- cuk meselesinin ? kökü, dahili ha- . — yatımızın için- dedir. Babaların eyilik veya fe- nalıklarının, ken - di mahsulleri o- lan çocuklar — ü- zerinde büyük © tesirleri vardır. © İlk yaşlarda ve - hattâ doğumdan evvelki zaman: — lara ait tesirle- — eEELE dar ferdler üze- rinde bıraktık- ları gittikçe artan tecrübelerle artık sabit olmuştur. Çocukların büyü« mesi, sevki tabiinin idare ettiği bir harekettir. Bu büyüme esnasında çocukların çok hassas devreleri var- dır. Bu devreler, geçicidirler, ve mütebellir bir karakterin çocukta yer- leşmesine yardım ederler. Bu dev- reler geçirildikten sonra, çocukların üzerinde, yeniden işlemek gerçek- leşir. Zekâ denilen şey, bu hassas devrelerdeki tecrübelerin, ve üstüzs- te yığılan malümatın hey'eti mecmu- asıdır. Çocuklar, ilk yaşlarında etrafta gördükleri şeylerin kâğıt üzerinde- ki şekillerini tanımağa başlarlar. İ- kinci senelerinde, bir takım şeyleri merak ederler, ufak teferrüatın na- zarlarında büyük kıymeti — vardır. Merak ettikleri bir takım hâdisele- rin müvacehesinde büyüklerin ses- sizce geçip gitmelerine akıl erdire- mezler... Nitekim büyükler de onla- rın merak ettikleri şeye akıl erdire- medikleri için arada anlaşamamaz- lık hasıl olur. Çocuk ile büyük arasında asıl ih- tilâf, çocuğun yürümeğe başladığı, hareket ettiği zamanda başlar. Yav runun bir paket halinden kurtul- mak istemesile, onu hâlâ öyle gö- Çocuğu, ailenin bir baş belâsı telâkki etmemelidir. Ü ğe çıkardığını gördüm. Çocuk b”': denbire duraladı. Ve babasının bs' | cağına sarılarak bacağının etrâ ıılıi da dönmeğe başladı. Baba, dur”” o da yavrusuyla beraber aynı haf d' kete uydu. Çocuk yine yiirıül!!eg | başladı. Babası da onu takip * Biraz sonra çocuk oturdu. Bab? nın yüzü ciddi ve sertti. Fevkl!l’ H olarak bir şey yapmıyordu. r', yola çıktığı için ona uyuyor, nefs gü den fedakârlık yapıyordu. Bu?” neticesi olarak o da oturdu BT Çocukların serbest büyiimelc" dikkat etmek lâzımdır. Bunu öt kes teslim etmiştir. Amma, ki de tatbik edememekte ve baba; ,, ya mürebbi kendi mütegallip h:n# ni çocuğun müvacehesinde ezem T tedir. ik_it Küçükler terbiye edilirken eğr meb'deden hareket etmek ger? If 1 — çocuğun ruhiyatı ile m“îg n nasip hür bir muhit içinde ço_f;;r harekâtının mes'ulü olarak bt? mek. v 2 — Çocuğa tekâmül ve inkit* fında yardım etmek. : ğ'ld Muhitteki zorlukları, çoc” yü hürriyetini tahdit eden '::,Jl yard inkişafa sed çeken mani ve pür” ci renlerin arasındaki mücadele, eyilri temizlemek babanın vızîf'::ig’a idare edilmediği takdirde, zayıfr| Büyük adam da o muhitin bir ' çalf olmak itibariyle evvelâ ken v ŞIr çocuğun inkişafında hâil ol ğ nı temin etmek zorundadır"- : Yavrunun başı boş bırak'lfıa'bbi" sı da mevzuubahsolunca, MH - (p mağlüp eder. Ve mağlübiyet te, bü- yük ve kötü neticeler tevlit edebi- lir. - Yaşlı adam çocuğun sevk ve ida- resinde ve inkişafında ikinci plân - da ve müdekkik vaziyetinde kalma-|nin marifeti asıl bu iki vazi :,Ğîf:, lıdır. Yavrunun şahsiyetinin teşek-|lif etmekte meydana çıkma?__ ti E DT E L LT L LA L 'külünde bu serbestliğin büyük rol oynadığını ebeveynin unutmaması ilâzımdır. Fakat büyüklerin nevima feda- kârlık olan bu şekildeki hareketleri bizim çocuk terbiyemize, medeniye- timize henüz girmemiştir. Bir gün bir Japonlunun bir bu- çuk iki yaşındaki çocuğunu gezme- Açık teşekkür Vazifesi esnasında iken y Iki müthiş tramvay faciasımaı_hm11 pe” |giden kocamı ebedi istirahatgâ'” vefr.f' dar takip eden ve bana teset? üf * sirkete ve meslektaşlarına VE ı'll:ıı'l j şükra »dt qişh”"îd ' - W kocamı sevenlere sonsuz mı sunarım. i5 Zi MA A L e G AA eli