Güyük Deniz Romanı SON POSTA | Yazan: Kadircan Kaflı | Korsanın Aşkı iki Süvari Bir Anda Karşılaşmış Kılıç Kılıca D ei İN Bunu gizlemekten ne fayda var?.. Sen benim kardeşimsin, fakat şeyh Ebu Yah- ya düşmanımdır. “7 Çünkü o bir alçak ve kancık adamdır Be - nim efendimi kan - Ai cıkça öldürdü. Bun « ları bırakalım da, şimdi seninle görü - şelim. o Koynundaki mektupta ne yazi - yor?.. Ernep belindeki kıltca baktı yerli yerinde duruyordu. Atını bütün gücile mahmuzladı ve Ov Kemal reisin kolayca çıktığı Cezayir limanı ve şehir çevirmişti. Kolunu da o tarafa uzatarak yum- ruğunu sıkıyordu. sürdü. Elini koynuna soktu. Şeyh Ebu Abdullah homurdandı: Eymenin göğsünden kargaşalıkta al- — Atın canını çıkaracaksın!..|dığı yaftayı yokladı. Mektubu da o- Haydi ona acımıyorsun, diyelim, nun yanına koydu. kendine de acımıyor musun?.. Atına bindi ve Tlemsana doğru Kdlıç Kılıca dörtnal uzaklaştı. Dövüş Bu sırada hendekteki adam azı « Ernep birdenbire köpürdü; cık kımıldandı. — Bana ne yapmak istiyorsun /.. Elile başını tutuyor, kaldırıyordu. — Eğer şeyhin mektubunu bana! (Güçlükle ve sürüne sürüne yola gösterirsen sana fenalık değil, iyilik | sıktı. yaparım, Fakat eğer benim dilediği.| (Sağa, sola baktı, mi yapmazsan, o zaman seni dün ge-| (Bu sırada, yakın tepeden aşağıya ce öldürdüğünüz arkadaşımın yanı- | genç bir çoban koşarak geldi. Ya - na göndermek için bir dakika bile|ralının önüne diz çöktü. Yarasını düşünmem. İsarmağa kalkıştı. Ernep birdenbire durdu ve kılıcı- İki atlının çarpıştıklarını tepenin nı çekerek Abdullaha doğru savur -| ardından görmüş, gözetlemişti. Şim- du. di de yaralının imdadına koşmuştu. Abdullah * vaktinde Tepede bir arkadaşı daha vardı kendisini sakınmıştı. ve sürüyü yalnız bırakamadığı için O da kılıcını çekti ve homurdan-| yardıma gelemiyordu. dı: Çobanlar — Anlaşıldı. Güzellikle iş yapıla-| O Ernep zorla genç çobanın elini tu- mıyacak. Hepiniz de şeyhin kendisi! tabildi. Sonra eğin açarak, inler gi- gibi alçak adamlarsınız!.. bi şu sözleri söyledi: — Sözünü geri al!.. — Beni bırak... Ben nasıl olsa... — Alçaksınız ve hepiniz alçaklar Öleceğim... Atımı al... Helâl olsun... gibi gebereceksiniz!.. Fakat... Bir şartla... Hemen Cezayi- Ernep yeniden atını mahmuzla -İre git... Şeyh Ebu Yahyaya... deki. mak ve alabildiğine uzakleşmak| Ebu Ernebi öldürdüler. Mektubu için bir hareket yaptı. Fakat Abdul-| aldılar... Bunu yapan... Abdullah - lah atını onun atının önüne sürdü ve!tir... Şeyh Ebu Eymenin adamı... davranmış, yolunu kesti: — Ernep, sana son söz!.. Mektubu ver... Yoksa öleceksin!.: Bu, aralarında geçen son sözler ol. muştu. İki süvari kılıç kılıca çarpıştı. Ernep hem dövüşüyor, hem de a- tının bacaklarına güvenerek kaş - mak için fırsat kolluyordu. Abdul - lah bunu anlamıştı. Atının dizginlerini boşaltarak ile.) riye sürdü. Karşısındaki atlıyı geç - tikten sonra birdenbire şimşek gibi bir dönüş yaptı. — Kendini sakın ya Ernep!.. Ne yapayım, bunu kendin istedin!., Kılıç havada bir parıltı çizdi. Ernepin ensesine indi. Atı ürktü, şaha kalktı ve sırtında- ki adamı yüzüstü bir kaç adım öte, deki hendeğe fırlattı. İki Yüzlü Köpek a Abdullay ayni saniyede yere in - mişti, Koştu. Yaralının boynu arkadan ve yarı yarıya kesilmişti. Artık onun işi bit- miş sayılırdı. Tasarladığını da cabu- cak yapmak ve yola çıkmak gerekti. Çünkü şeyh Ebu Yahyanın ayni ha- beri Tlemsana götüren başka bir at- lısı da gelebilirdi. Elini yaralının koynuna soktu, mektubu aldı, üstüne göz gezdirdi. Açtı, okudu, dişlerini gıcırdattı: — Alçak!.. Artık elimdesin!.. E « ğer senin cezanı Sultan Ebu Hamu vermezse bu işi başkalarına da gör- dürebilirim... İki yüzlü köpek!.. Kızgın gözlerini Cezayir tarafına Haydi... Çabuk... Dur ma!.. D rünâm D Ü SiNEMADA | V devam ediyor. V KASTA küebet Bati Tepebaşı Şehir ŞehirTiyatrosa Tiyatrosunda rl | İNİN seaies5 Cumartesi | gündüz saat 15 te Çocuk Tiyatrosu akşamı saat 20'de SAZ CAZ İLÂN Kadiköynde Moda caddesinde 9 numara- daki Bay Tevfiğe ait Gümüş kepçe yemek ocağını bu kere devren ve tamamen satın al dığımizdan 11 gün zarfında işbu müesse- seden alacakları olanlar müessesemize mü- racaat etmelerini rica ederiz ve bu müddet geçtiği halde müracaat etmemiş olanların erinden bir hak ve hukuk arama- ğa hakları olmyacaği ilân olunur.» (502) Mehmet Ali Mehmet usta HERŞEY 8 inci sayısı BUGÜN çıktı. En çok sevilen muherrirlerin en güzel yazıları, üşmeye Başlamışlardı Çoban her halde ona yardım et - mek, kurtarmak istiyordu. Fakat yaralı dileğinde ısrar edi - yordu. Çoban onu omuzladı. Tepeye ka- dar götürdü, Arkadaşının yanına ya- tırdı. Ernep hâlâ onu zorluyor: — Ebu Yahya... Sana bol para da... verir, Çabuk git!.. Abdullahın 'Tlemsan tarafına gittiğini de... Söy- le!.. Diyordu. Yaralı birdenbire titredi, Sarsıl - dı. Ağzından ve burnundan kan bo- İşandı. Öldü. Genç çoban, ölünün atma atladı ve Cezayire doğru dört nal uzaklaş- tı. Üçüncü gün sabahı idi. Üstü başı toz toprak içinde bir at- lı Tlemsan kalesinin şark kapısın - bütün hızile gidiyordu. Sarayın kapısında nöbetçiler o - inun yolunu kestiler: — Duwur!... disine doğru ilerliyen bir zabite s0- luk soluğa şunları söyledi: rum, Sultan Ebu Hamu hazretlerine diyeceklerim var... — Sen kimsin?.. — Ben, şeyh Ebu Eymeniri adamı- yım. — Onun tarafından mı geliyor - sun? — Evet... Hem onun tarafından, hem de kendimden... Ne Oluyor Orada? Zabit Sultanın uyuduğunu, yahut böyle işlerle uğraşmadığı için başve- zire götürülebileceğini söylüyor, Ab- dullah ise her halde Sultanı örmek için ayak diriyordu. (Arkası var) Naşit > Ertuğrul Sadi Şehzadebaşı TURAN tiyatrosunda (o matine 16 te akşam 20,30 da HAMLET Bu gece iki oyun birden Helk Opereti Bu akşam Fransız tiyatrosunda Matine 16 da akşam 20,30 da BAY - BAYAN Yakında TELLİ TURNA - ———————— İstanbul birinci ticaret mahkemesinden: Mihran Keşişyan üzerine keşide edilmiş! 27 ağustos 929 tarihinde vadesi hulul eden 297 dolar 17 çentlik bir kıt'a poliçe muci- bince zayi olduğundan bahsile iptaline ka- zar verilmesi hamili Di Royal Bank Of Ka- nada avukatı Marko Mercan tarafından ta- dan girmiş, Sultanın sarayına doğru | Atlı durdu. Atından indi ve ken «| — Becaye ve Cezayirden geliyo «! henüz haremden çıkmadığını, zaten | Romanya Göçmenle Göçmenlere ait «Beyendik» (Baştarafı 1 rinci yüzde) döndüm: Uyuşan dizlerimi, tutulan boynu- mu ve belimi rahata kavuşturabilmek için habire durum değiştiriyorum; sancılanmış gibi kiyranıyorum, Arabanın iki yanı, ince koltuk bezlerile örtülü, Fakat bu perdeler, Nasrattin Hocanın et- rafı açık türbesine vurduğu kilitten daha az | farksız değil, Yaylı İle Yolculuk | Günlü cepheden gelen ve boruya bensi- İyen arabayı düdük gibi öttürerek geçen «- yaz ortalıkta cirit oynuyor, Üstelik te, patikalaşmış şosayı muharip kalkanma çeviren taşlar, arabayı, hamarat kahveci eline düşmüş elek gibi habire sar. sıyor. Bana öyle gelir ki, bu yolculuk ceza diye tatbik olunsa, en azılı mahkümlar tövbekâr edilebilir. şında dokuz doğurduğunum farkında değil, Benim yoldan ve soğuktan şikâyet edişime gülüyor: — Sen, diyor, buraları kış ortasında görmelisin. Bu şimdiki ayaz değil, lâtilo- kum tozu. Trakyanın Büyük Derdi: Yolsuzluk Buraları sel, kar bastı mıydı, bütün iş ser. Geçen kış postayı yapam kız gibi bir şey- tan arabası, Keşanın berisinde çukura sap- lanmış. Biz, kuyruğumuza bağlayıp sürükleme - seydik, içindekiler diri diri kara gömülüp kalacaklardı. Ondan bu yana akılları başlarına geldi de, kış postaların bize verdiler. Fakat böyle giderse, yakında biz de kal. kamıyacağız bu işin altından. Çünkü yola bir kazma atam bile yok, Ke- şan köprüsünü geçen yıl sel götürmüştü. Yeniden yapılacak diye tam altı ay bekle- dik. Sonunda umudu kesince, taşla, top - yakla doldurduk dereyi, Şimdi oraya «Sırat köprüsü diyoruz. Ortalık buz tuttumuydu, at, araba değil, günahsız koyun bile geçemez oradan.. Az sönra Gelibolu istihkâmlarile karşılaştık. Vaktile düşman mermileri- ne göğüs geren bu istihkâmlar, şimdi de Romanyadan, Bulgaristandan gelen göçmenlere kucak açmış. Arabacı: bile bulamazsın. Geçtiğimiz uzun yollarda ilk insana, ra vardığımız Bolayır değirmeninde rastlıyabildik. lep edilmiş olmakla mezkür poliçe kimin elinde ise mahkemeye vermesi ve vermedi. ği takdirde iptaline karar verileceği Ticaret kanununun maddeli mahsusası ynucibince ilân olunur. (501) » Dr. Ibrahim Zati « Belediye karş a Piyerleti cadi o, 21 Hergün öğ! a sonra hastalarını ; Süleyman Paşanın Türbesinde İnsan, engin tarlalarm, tenhalığı - na bakınca, göçmenlerin buralara yer- leştirilmelerindeki isabeti daha iyi an- lıyor. Bolayırlılar, köylerine yolu düşenleri Gazi Süleyman Paşa türbesinde fatiha okutmadan salıvermiyorlar. sahillerinden bu yakaya sallarile geçen Rumeli fatihinin harap türbesi, oOGe- kabul eder. vamışı GöçmeninBüyük Der€ Yiyecektir vr — Buralarda, diyor, içine göçmenicir vardır. Hepsi de © yerlejtirilmemiş istihkâm değil, kovuk /bir sene önce gelmişler” hareketimizden tam üç buçuk saat son-! ve yer. Anadolu | libolu evkafının hayli lülfüne (1) uğ- Ikinci ri Arasın l K P b d N “ d v k ” köyünün «Sevindik» mahalle * “ İ Türbede eskiden altın i lenkler, pahadaki ağırlık'2” İçilemiyen halılar, secende ği v kadifeler, şallar, elmas i İmüş şamdanlar, ve pırıl peni rikleri varmış. i Evkaf idaresi, tevazu Ğ lenilen koca Fatihin elmas ve gümüş alâyişin? i kurtarmış. # Lâlâ Şahin Paşanın mes8fi man Paşanın ayak İden, türbedeki üçüneü yattığını sordum: gi” — Ona bakma, dediler, 9” değil... Hayvanmış ol — Hayvan mı imiş? İ — Evet, Söyledikleri" | Süleyman Paşanın Bir Bolayırlı, türbenis mer bir mezarı gösterdi! Namık Kemalin — Bu da, dedi, büyük ğer ben, millet uğrunda peyim!» demiş! Şu yerdeki mermerler, rındaydı. Fakat zelzele hapâini... Meğer, köylünün Namık Kemale aitmiş. Kö ha okumıya geti şairin mezar taşlarını batır? çevirmişler. yi Kemikleri uğrunda ade” ların kıyametler Kemali ziyaret edenlerin müsvedde kâğıtlarına merlerde okuyalım: «Geliboludan Keşana gidi sıdır: Çanakkaleli Hüseyin- uFatma da, ben de, bura eğlendik: Affan, Fatma.-- Namık Kemalin me: ra baktım. Ve üstadın na davlunbazlarından İreli kerpiç köy evlerine daha ferah buldum. İnsan, içinde insan türbelerinin haline baki“ ye belerin sefaletini pek ros r 2. 4 * A Bolayırla Demirtepe bile sürmüyor. Demirtepe, şu, evlerini” Bu «54» haneli Kaza kaymakamı — İşte, demiş, size tef ge Yiyeceğinizi ben temin boğazdan yana hiç di tün gayretinizi, bütün lerinizi kurmaya sarf Onlar, kaymakamın ne getirmişler ve iki odadr” hırdan mürekkep Fakat evlerden çoğunu çık, yani upalavralar» Muhacirler: — Saya saya gökte k! diyorlar, Fakat ağmur gelirse dumanli del pi A 4 yıdıs (Devamı 13 üncü