12 - Sayfa — Türkler Piri Reix - Murat Yazan : M. Turhan Reis - Hadım Süleyman Safer Reis, Portekizli Kızın Davetini Hiç Düşünmeden Kabul Etmişti e Hü eei Işte Safer relsin de Diu ada- sına gelişi bu yüzdendi ve şimdi umulmaz bir kadın kaprizine çar- pılip sonu bilinmez bir maceraya girmek Üzere bulunıyordu. Sefer, onaltıncı asrın tipik Türklerinden bir yeğit kişi idi, Onlar bir şeyin yapılmasını gerekli bulduktan sonra yüreklerinde kor- kuya yer vermezlerdi. Daha doğ- rusu Sefer Reis gibi adamlar kor- ku nedir bilmezlerdi. Tepe, uçu- rum, Su, zelzele, ateş ve ölüm onlar için tabii şeylerdi ve bunları * ecelleri gelmemişse - yenebile- ceklerine sarsılmaz bir İman ta- şırlardı. Bundan ötürü Safer, Portekizli kızın damdan düşer gibi yaptığı daveti uzun boylu düşünmiye lü- züm görmeden kabul — etmişti. Gösterilen yerde, pusu kurulabi- leceğini, kendine kıyılmak İstene- ceğini hatırına getirmiyordu. Onun kafasında tek bir fikir vardı: Istanbula kendini göstermek ve beyendirmek!.. Bunun için şu Por- tekizli kızdan istifade etmok İsti- yordu. Bu amaca doğru yürürken önüne ne çıkacağını düşünmek onun yaradılışına aykırı gelen bir şeydi. Yiğit adam, ada İle karn ara- sındeki dar berzahın tam ortasın- da kümelenen kayalığa gideceği yece Bahâdir Şaha hayli şeker- leme yutturdu. Portakal çiçeğini ona bağlamak için bir yol bulm- ya çalıştığını söyledi. Hükümdar keskin zekâsından ve çelik yüre- ğinden çok büyük hizmetler bek- lediği bu yaman Türkün gçu kıx Işin de göstere geldiği densizliği birden bırakıp kendi kuruntula- rına uygun bir kurum aldığını gö- rünce sevindi, bol bol teşekkür- ler etti ve yaptığı Işi de hemen haber verdi: Rumi, dedi, yine canın sık- he diye sana söylemedim, Porta- kal çiçeğine bir altın kutu dolusu güzel taş yolladım. Kutunun da, içine koyduğum elmasların züm- rütlerin, incilerin de değeri yok. Asıl değer bu taşların arasına sakladığım pusulada, kız. o mini | mini pusulayı alınca yüreğimi okumuş olacak. Ve ilâve etti: — Portakal çiçeği beni kar- şılıksız bırakmaz değil mi?.. : Safer rels, kendi koynunda duran mektabu düşünerek gülüm sedi. — Elbet bırakmaz, Bir padişah yöreğini çiğneyecek kadın yeryit- zünde henüz görülmedi. — Demek ki iyi bir cevap alacağım, — Hiç şüphe etmeyin ! — Acaba kız, benli üzmek is'n işi uzadır. mı, kendini ıuı çker mi? — Bu da mümkün amma «slir biraz sert davranınız. (Çok naz Aâşık usandırır) deyiverirsiniz. O da yekenleri suya indirir. Bahâdir şah içini çekti, , — Yapamadım, dedi, işte bu- nu yapamadım. O derimi yüzse eli etime değiyor diye, ses çıka- ramam acvine sevine derisiz ka- hırım. Safer teis, olanca zekâsnı — | kullanarak hüktümdara ümit verdi, er geç merak edeceğini söyledi ve onu karışık kuruntular içinde bırakarak kendi odasına çekildi, bir saat kadar bekledikten #onra beline bir pala taktı, saraydan çıktı, kıyıya doğru yürüdü, Nöbetçilere: “Ben şöyle bir dolaşacağım, hava alacağım demlş- ti. Yanına bir adam almaya lüzum görmediği gibi paladan başka bir Bilâh takmayı da boş bulmuş pala © devrin türkleri için bugünkü yere atılan uçmanları tek bir pa- raşut nasıl korursa o devir türk- lerini de tek bir pala her tehli- keden uzak tutabillrdi. Batmış bir gemiden denize atılan, atı vurulup yaya kalan, çölde yolunu şaşırarak serabların aldatıcı kılavuzluğile amacını bulamıyan bir Türk be- miş, mesafaleri atlamış, çölü bir çul gibi yırtmış demektir. Safer de belki bir pusu, belki palasından aldığı güvenle gidi- paraşutlar gibi bir şeydir. Gökten | |f Mutne linde palası varsa dalgaları yen- Üi bir ölüm tuzağı olan kayalığa | yordu. Hiç bir tehlike sezmiyerek | ve böyle bir sezintiye yüreğinde yer vermeyerek kendi - plânını işleye İşleye karanlığı çiğniyor, mektup getiren neferin bekleye- ceği yere doğru İlerliyordu. Zifiri siyah gecelerde gündüz | gibi gören gözlerini kayalığın bulunduğu — istikamate çevirdiği vakit bir kayığın burnunu kıyıya dayayıp durduğunu gördü ve şen şen mırıldandı : — Sözlerinde durmuşlar. De- mek ki iş yolunda gidecek. Ve adımlarını - hızlandırarak kıyının o noktasına erişti, kendini karşılayan Portekizli denizcinin omuzana bir yumruk indirdi: — Biribirimizi, dedi, beklet- medik. Ben beklemeden hoşlan- | mam, başkalarını da öyle sanırım, Vaktinde geldiğin için dolgun bir bahşişi hak ettin. Herifin omuzu acımıştı, gözleri 4 nemlenivermişti. Fakat bahşiş sözü | © acıya merhem oldu ve adam- | cağızın yüzü biraz gülümsedi, dudakları da konuştu: — Ben çok beklemedim amma Donna Juana bekliyor. Çabuk gidelim. Pek az sonra kayalığın dibinde bulunuyorlardı ve Madmazel Janın sesi billür bir rüzgâr gibi kayığa dökülüyordu : | — Aman dikkat edin şövalye. | Ayağınız kaymasın. Ben yukar- dayım, sizi bekliyorum. Safer rels atladı ve basamak- Jarı zikzaklı konulmuş biçimsiz | bir merdivene benzeyen kayalığı tırmanmıya — başladı. — Birinden birine atlanacak taşlar arasında karmakarışık bir aykırılık vardı. Bir taştan öbürüne kısa bir adımla geçiliyorsa ikincisine iki metrelik bir açığı atlayarak do- laşmak lâzım geliyordu. Karan- hkta böyle bir yürüyüş yapıp o kayayı tırmanmak her babayi- ğgitin elinden gelecek işlerden değildi. Matmazel Jan aşk kam- çısı allmnda hız. alarak gür bir cesaretle işte bu güç işi başar- mıştı. Kayalığın tepesine yakın bir yere yükselmişti. Safer de waradılışındaki pervasızlıkla avnı | | SON POSTA O, ,—»_ — Haydi bakalım, çikolataları aldın artık.. Şimdi git de ablana, Il;ıındı kendisini beklediğimi söy- L Çocuk — Peki, fakat boksör olan ağabeyime söylememek İçin bana daha ne verirsiniz ?. Yrreeereeme eee erseanareser e seererescrE A LE e EESesAAenARAR ÇEKLER 1.T.L.için | MNer . yerk 0,19805 Parla 1206 9,60 4,7286 BI KI 2,4380 Viyana Mudrit Berlin Vargova Peşle Bükreş Belgrat Azasterdam LİTS | Londra Kr. u!.lll Prog 190839 | Moskova ,, 1085,75 ESHAM ve TAHVİLÂT Lira İş Bank.(Nama) Ö,50 Bomon'l » VHümlle) — 0,50 — 1033 Iatikrnm — Vüym » (ilcen'e) B0 — | İstikramı Dahilt 04,25 Oamaalı Banka 83,50 | Düyasu Mup — 00— Belünik Bağdat Lertip 148,70 63,7630 . S- Şirkeli Haydye 15,50 İçi, Tramvap Üsküdar 64 Bankzet (Ca B 230 Kalm beşikirlik alaa VCümhuriyst) — d00 | (Anla) 4850 $100 s2n0 © Boraa harlaf şeyi yapıyordu, neşeli bir tırma- nişla kızın yanına yükseliyordu. Kayıkta kalan nefer simsiyah bir yükseklikte açılan beyaz kucakla ona varmak için korkunç bir yürü- yüş yapan heybetli erkeği başı döne döne seyrediyordu ve “Alık- lar!,, Diyip duruyordu. —Onun düşünüşüne göre aşkın bu çeşidi düpedüz - delilikti, şu — erkekle kadının gözleri kararmış birer deliden ayırt edilir yerleri yoktu. Safer rels on metre kadar yükseldikten — sonra — Portakal çiçeğile karşılaştı ve şen bir kahkaha atarak sordu: — Adada yer mi yok ki bura- lara tırmandın çocuk? Kız yiğit adamın iki eline yapıştı ve cevabını onun ta ağzına verdi: - — Kartalı kendine yakişan bir yuvada görmek istedim, Safer rele, işin şlir tarafına biç kulak vermedi. Bulundukları yeri şöyle bir gözden geçirdi: — Çıkış kötü amma burası iyi. Sanki Tanrı, bir gün şurada başbaşa kalacakları düşünmüş de bu mermer yatağı yaratmış. Bin usta bir yere gelse bu taşı şu biçimde işleyemez, hiç bir zevk «€hli de bu İşlenmiş taşı kayalığın göbeğine oturtamaz. (Arkası var) Temmuz 9 SAVAŞA Milâdın altı yüzüncü yılı.. kapılarında ılık bir bahar sabahı. Pu - Kiya Han çadırından çıkarak ilbeyl Guzuri'ye seslendi. Guzurl, bir kaç gün sonra Türk hâkanı Tou * lon hânın yerine geçecek olan Pu - Kiya Hanı saygı İle selâmladı ve otagın kapısından buyruğu dinledi : — İlbeyi, bir gün benim ça- dırımda bir Çinli prenses görürsen, batı Türk Hâkanlığının sağlığı namına İçeriye girecek ve beni hançerleyeceksin |, llbeyi bundan bir şey anla- mamıştı. Pu - Kiya Han bildik- lerini daha açık bir anlatışla söyledi : — Şöylece, bir geri günleri gözetliyorum da, Türk illerini kan denizine çeviren kahpe inanışların sonuna bütün çıplaklığile eriyorum. Haâkan Tu-lan neden aldanmış, Tu-li büyüğüne neden kımakla- mış.. ( hücüm etmiş )... — Bunu öğrenmiyen kalmadı. Sübaşı dün gece otağları ( çadır- ları ) gezerek askere bütün du- | yumlarmmı İletmiş... — Bu çok kötü oldu. — Kötü değil, hanım... Sübaşı çok gerekli bir İş yaptı. Şimdi asker içinden kaynıyor ve savaşa hazırlık yapıyor. — Sübaşına duyum sal... Ota- ğıma buyur etl — Buyrultu ulu hakan Pu-Kiya hânındır. Sübaşına haber sala- cağım. Hânın otağına buyurması n İleteceğim... Sübaşı, yakında ara lnyl (iaşa nazırı ) olduğu halde hakan çadı- rına girerken, alçak gönüllü Türk hâkanı, İşkür (harp) meydanının bu yeğit generalına yanı başında yer gösterdi. Kazanlar kaynadı. Hin- cuklar (bir nevi kahve) bucurdadı. Bir kadın kişi Türk generallarına sıcak Hıncuk buyurladı. Sübaşı, hanın buyuruğuna uyarak duyum- larını anlattı : — Tu- lon Han Hakan olduk- tan sonra Yong-Khin adında bir Çin ispiyonu, (Sul)nin toprak- larını bıraktı ve Türk iline geçti. Bu serseri ekmek düşmanını Tou-lan Hanın çadırında görmüş- tüm. Türkün açlara gösterdiği konuk severliklen İstifade yolunu buldu. H büyüklerinin gözlerine girdi. Nihayet Touslan Hanla da görüşebildi. Bu konuk düşkünü kişi, ufak bir dolanla kandırdı. Çinin ileri gelen bir prensi olduğunu söyledi. Ve Türk hakanının Çine gönder- diği verginin kesilmesine yol açtı. ç.'Bıı hareket, Çin Imparatorunu savaşa çağırmak demekti. Çinli Imparator kuşkulandı. Çan Sun Çing adında Türk düşmanlı bir Çinli kâbini Türk eline elçi yolladı. Düşman kâhin — gerçekleşen inanışların özüne parmak bastı ve dolancı prensin Touslan Hanı sözlerile kandırdığını anladı. Çan Sun Çing bu sırada tek durma- yordu. Onun en büyük Kozu Prenses Toyl idi, Prensesi Hanla tanıştırdı ve ona yatalak yaptı. Çin sarayının bu zeki prensesi Tu-lan Hanı kandırmak için ev- velâ zekâsımı, sonra da güzelliğini kullandı, ve Tuslanı Çinin üzerine akınlar yapmaya teşvik etti. Tehlike büyümüştü. Çin ip- »paratoru telâş içinde bocalıyordu. l Çin Ondan Kurnaz! I E ı K Öz Türk menakıbinden ÇAĞIRIŞ Prensesin öldürülmesi veya tem limi için Tula Hanı sıkıştırmaya başladı. Çin imparatorunun kor- kusu, Tulan Hanın, prensesi se- verek ve onun bir Çin kadar siyah gözlerine inanarak kötü bir maceraya atılması iİhti- mali İdi, Tu-dlan Hanı bu sırada İm- paratora bir elçi saldı: — Türk Hanı kendisinden yar- * dim isteyen bir karımcayı bile düşmanına teslim etmez... Bu müthiş cevap açıkça İlânı harp demekti. Imparator artık dolanlı ve kahboce işler gör- mekten başka — çare — göremi- yordu. Prenses Ta-yiyi gözden düşürmek için Çin dört taraftan seçtiği en güzel Çinli kızlardan dördünü Tou -lan Hana yatak hediyesi olarak gönderdi. Bu hediyeler Tou -lan Hani memnun etmişti. Ancak Tou- lan bunları kâfi görmüyordu. Eski Türk bakanı Şapolyo Hanın oğlu Tu-li ile görüşen Tulan Çin sarayından iki pirenses gönderile mesini İstedi. Maksadı bunlardan birini kendisine, diğerini Tu - ll Hana vermekti. Bu, büyük bir fırsattı. Çin ispiyonu Çang Sun Çing İmpara- tora bir rapor göndererek bir pronsesin Tu - li Hana hediye edilmesini, bu suretle Tu-li Hanla Toulan arasına nifak gire- ceğini bildirdi. Imparator bu fikri benimseye- rek derhal Tuü-li hana İzdivaç etmek üzere bir pronses gönderdi. Filvaki bu hâdise Twli Towlan hâkanın arasını açmıştı. O zaman işi kavrıyan Tou-lan hâkan, kendi Goneralı Tu-li hana gönderdiği bir mektuptar: silâhile dökmek İçin tuzak kur- muştur. Senin çadırına gönder- diği prenses bunu tamamen anla* tıyor. Ben sana silâh kullanmıya: cağım, sen bu dakikada bir Çin prensesinin güzel gözlerine ken- — dinl satmış bulunuyorsun, değil bir Çin kızı, Çin ülkesinin bütün kızları bana yatalak olsalar yine başımı — çevirmiyeceğim, — Buna mukabil yarından tezi yok Çin soyuna hücum edeceğim. Yolum üzerine çıkarsan seni de yok ederim. * Gece olmuştu. Tou - lan Han ilbeylerini huzura çağırdı ve sa- bah vakti, tan yeri ağarırken hü- cuma geçileceğini buyurdu. Sabahla birlikte savaş başladı. Ne kadar acı ki Tou- lan Han karşısında korkak Çin ceneralle- rinden birini ararken Tow-li Hanı buldu. —Artık - işişten geçmişti. Tou-lan Han 1200 Türk akçısını arkasına alarak 100,000 — Çinli askerin arasına atıld. On bin- lerce Çinliyi kılıçtan geçirdikten sonra Tou-li Hanın kalbine uzat- tığı hançere, yine bir Türk silâ- bına boyun eğdi ve şehit düştü. DOYÇE ORİENT BANK Dresdnor Bank Şubesi Merkezi: Berlin Türkiyedeki şubeleri: Galata - Istanbul - izmir Deposu: lst. Tütün Gümrüğü * Her türlü banka işi *