SON POSTA Hariran 17 Xesai Tı|nh z Deli Aslan: * eTT STT T CND GNUK AAA Aslan Bey Yıkılacak Hale Gelmişti.. Ha bir eksik, ha bir fazla... Ne kaybeder bu Türk yurdu Kılıç elinde can veren Yiğit Türkler onu kurdu!.. < Deli neferini, arkadaşı sert bir yüzle dürttü ve oraya doğru yak- laşan Deli Aslanın kara bulutlara bürünmüş yözünü göstererek: — Sus, bölükbaşı buraya ge- Hiyor; onu gördükçe yüreğim eziliyor! Genç dell küçük sazını yere bıraktı. Şimdi kapı altında evli hiç kimse yoktu, çoluğu çocuğu olan lar da orada bulunanlar gibi çocuksuz çoluksuz. kalmaya - git- mişlerdi! Deli Aslan yeni bir işi düzelt- meye uğraşırken küçük kardeşi Aliyi gördü; gürblr çocuk kuşan- dığı ellâh ve giymiş olduğu çe- likten örme zırh altında bayağı kocaman bir savaşçı - olmuştu. arkasında ikl güzel at çekiyordu. Bunlardan biri Deli Aslanın sev- gili atı “Kızıl kaplan, dı, Dell Aslan kardeşini görünce yüreği hızla çarpmaya başladı. Başı dönüyordu, ayakları kur- şun kesilmişti. Aliye birşey söy- lemek, şimdi büyük bir mezar, daha doğrusu kan içinde yüzen bir salhhane görünen kasabada biraktığı İki — sevgili için birşey sormak istedi. Fakat söz söyle- Meyi unutmuş, dili tutulmuş gibl idi. Ali onu böyle görünce yanına gelerek: — Ağabey, büyük tanrının sevgisi için bana #öz sormal yalnız şuna inan ki: Yıldız, Ülker artık her korkudan kurtuldular. Yüreğini sağlam tutsun, son sev- gimizi alsın dediler. Aslan Bey yıkilmamak Için kale kemerinin katı, dişlek duva- rına dayandı; sonra insan daya- nıklığının Üstünde bir hamle llı üç dört adım attı. “Kızıl Kaplan,, kuvvetli, kemerli boy- nu — üzerinde — dikilmiş — güzel başını süsleyen iri, tanıdık göz- lerile ona bakıyordu.. Dılllıııh © kemerli, kadife tüylü boyuna sarıldı. Gözlerinden akan yaşları biraz — ötedeki — Delilere, Türk tarihinin bu demirden ve ateşten adamlarına göstermemek için atın yeleleri altında sakladı. Onun bütün acılarını anlar- görünen parlak gözlerini öptü. : Sonra Aliye buyurdu: — Sen - bizim bölükle bersin; orada bulun! Kendini tutarak arkasına dön- düğü vakit tâ karşısında bir ölü yüzü gördü: Ölü değil, ölüden daha kor- kunç görünen bu yöz, kumandan Sarı Şabin beyin yüzü idi. Yaşlı savaşçının, demir yürekli askerin kireç gibi aklaşmış yü- zünde canlı yalnız iki nokta vardı: Kızıl bir ateşle yanıp tutuşan gözleri! Şahin Bey bu kılığile Deli Aslana korkunç bir hayalet, öc almak için Mmezarından uğramış kızgın bir ölü gibi göründü. Ali Deli bölüğüne çekilmişti. Şahin Bey dudakları sıkışmış, bakışı korkunç Deli Aslana yak- laştı; şiddeti, kini, hiddeti asla anlaşılmayacak kadar kuru bir sesle boğularak : — Benim kız, evden kaçmış! Demek namuslu ölmekten kurk- bera- muş... Benlm kızım — değilmiş.. Sana varmağa değeri yokmuş... Diye kekeledi. Blı. örülmemiş, büyük, yük- sek ve îıoılnmç bir acı (di. Bu, çok sevdiği kızını öldüremediği İçin inleyen babanın acısı idi. Ancak Deli Aslan, beyninde uğuldayan — fırtınalarla beraber, Ülkerin ne için babasının evinde bulunmadığını, hattâ şimdi artık yaşayanlar arasında bile olmadı- ğını biliyordu. Iki kız, beraber ölmiye and etmişlerdi, kardeşi Ali de iki da- kika önce bu İşin olup bittiğini ona söylemişti, delikanlı son bir atılışla kendini bir daha topladı, ne olursa olsun bu kara yazılı babayı tesliye #etmeli, doğruyu ona söylemeli idi. Titreyen ellerile Şahin Beyin buz gibi parmaklarını tuttu ve onu rüyada uyuüyan birini götü- rür gibi üç dört adım öteye gö- türdükten sonra dedi ki : — Tanrının — binbir. adına, babamın ruhbuna yemin ederim, Şahin Bey ki: Korkun boş ve yanlıştır. Kızın senin kızındır, senin kanındandır; Ülker temiz- dir ve temiz kalmıştır. Delikanli bu son sözde keke- ledi... Sonra bir acı hamle daha etti. — Şimdilik benim de bildiğim bu kadar, bana birşey sormayın.. Sözüme Inandınız mı? Yaşlı cenkçinin soğuk par- makları birdenbire — canlanarak Deli Aslanın elini kıracak - gibi sktı, Akpak olmuş yüzünü bir ateş rengi dolaştı. Delikanlının yüzüne çok keskin baktıktan sonra — birşey — anlamış — gibi irkildi : — İnandım Aslan bey, dedi; başka birşey sormıyacağım. Senin sözün bana yeter; ben bunu za- ten senden beklerdim... Teşekkür ederim. Sonra ileride bir takım ku- mandalar vermekte olan pala kı- ranta bıyıklı yeniçeri ağasının ya- nına doğru elâstikt kurt adımla- rile yürüdü. Demla bükülmüş gibi duran beli şimdi doğrulmuştu. Kumandan uzaklaşınca Dell Aslan birkaç dakika şaşkın gibi kaldı. Sonra Şahin beyin : — Ben bunu zaten senden bekledim.. Teşekklr ederim.. Sözile ona ne demek istedi- ğinl - yüreğine saplanan kör, çentikli bir bıçak acılığı ile - bir- denbire anlayıverdi : Şahin beyin kızı çocukluğun- danberi Dell Aslanın nişanlısı sayılıyordu. Şahin beyin silâh arkadaş. olan babası bile daima: — Ülilkeri çabuk büyüt, Şahin! Diye şakalaşırdı. Şimdi Şahin Bey, —Aslanın Ülker için söylediği sağlam söz- lere bakarak onun kız kardeşile birlikte nişanlısı Ülkeri de öldür- düğüne inanmıştı. Ve bu baba ona, sevgili kızını öldürdüğü için teşekkür ediyordul.. Delikanlı bu teşekkürün kor- kunç yükü altında büsbütün ezilip bittiğini, büyük bir gürültü ile elile bir yıkılan ruhunun çatırtılarını duydu. x Gece,.. Karanlık, derin gece İlerleyordu. Şimdi bütün Subuskanın üze- rinde sıcak bir kan kokusu, kızıl bir kan buğusu vardı. Yumurcak Ağ'ayınca... Susturmak için annesinin bul- B e Hedıyılerıni Alan Okuyucular 500 Hiralık mü- sabakamıza İşti- rak edenler ara- sında yaptığımız tasnif neticesin- de müküfat ka-« zanan okuyucu- larımız hediyele- rini almak İçin hergün Matbaa- mıza gelebilirler ve geliyorlar. Bu müsabakada 25 lira kazanan Sa- A raçhanebaşın da — | Ferhatağa soka- —— Si ğında Bayan Sa- ime Güvenç ile vönç, alita Kadıköy Hlsesin- Sabahat den 378 numaralı Bayan Sabahat matbaamıza gelip —hediyelerini almışlardır. Bu münasebetle bu talill okuyucularımızın resimlerin! koyuyorur. baare AA senke köree sacae ee eee reranen Örtülen Toprağın Verimi Artıyor (Baştarafı 7 Inlci sayfada ) aşağıkl Ürünlerde bakınız verim ne kadar artmıştır. Yerelması yüzde 73 Üztte; Salme Clü- Pamuk Hu ea Patatex , 128 Kereviz v VD Biber » 146 Patlıcan 1140 Fasulya y7 3158 Pancar » 409 Havuç w. SW7 Hıyar 434018 Görüyorsunuz ki ürün şaşıla- cak derecede artmıştır. Demek ki örtülen toprağın verimi artıyor. Bu kâğıllar muhtelif madde- lerden yapılıyor. Havay adala- rinda şeker - kamışı küspelerini asfalta batırarak bir nevi hasır gibi kâğıt yapıyorlar. Başka yer- lerde de bu işe yarayacak Öörtüler yapılıyor. Bunu yapan fabrikalar 100- 200 metre ıııınlıııundı ma- karalar holinde hazırlıyorlar. Ge- nişlikleri da 25 - 100 santim ara- sında bulunuyor. Ekip diktiğiniz nebatın aralıklarına göre alınan bu kâğıtlar, daha doğrusu örtüler toprağın yüzüne yazılarak taşlar veya hususl çivllerle yere tuttu- rulur. — Mevsim — sonunda yine toplanıp — kaldırılarak — icabında yine kullanılırlar. Çiytçt ——— © Zirsat hususundakl milşk Üllerinl ei sorünuz. Son — Fosta'nin ( Çiftçi p al (Arkası var ) l *lse sevap verecektir. çi ü HİKÂYE | Bir Bebek, Çiçekler bazan hiç umulma- yan yerlerde açarlar. Çiçeklerin, hattâ bebeklerin de en güzeli, en cana yakını olan bu bebek te Londranın en sefil mahallelerin- den birinde dünyaya gelmişti. Anası ve babası, en - azılı hırsızların, yankesicilerin, sarhoş- ların yaşadıkları bu mahallede bir misyon salonu açmışlar, bu- rada her akşam toplantılar yapa- rak vaaz ediyor, bu serserileri islâh etmeğe, yola — getirmeğe uğraşıyorlardı. Fakat bu adamlar bu sefil hayattan kurtulmak İste- miyorlar, daha ziyade, kuruyan boğazlarını içkisizlikten, — hattâ cellâdın ipinden kurtarmak İste- yorlardı. Fakat bebek dünyaya gelince salonda inanılmıyacak bir deği- şiklik göründü. Vaaz zamanların: da ana ve babasının gözü önünde bulunması için bebeğin beşiği kürsünün dibine konmuştu. Güzel, cana yakın ve bir gü- Hişü en kalı yürekleri bile eriten bu bebeği herkes görmaek istiyor, mahallenin bütün azılıları her akşam onun beşiği etrafında toplanıyor, ona kucak — kucak oyuncak taşpıyorlardı. Toplantı- larda artık çit çıkmıyordu. Bütün hırsızlar, caniler, uyuyan, bazan gülümseyen bu güzel bebeği rahatsız etmemek için ne yapacaklarını bilmiyor- lardı. Senelerce, gece gündüz. de- meyip bu kaba adamları yola getirmiye uğraşmaktan yorulan, hattâ ümitlerini kesen anası ve babası, bebek doğduktan sonra büyük bir rahata kavuştular. Vaazlar, ricalar ve yalvarmalarla yola getiremedikleri bu adamlar, küçücük bebeğin bir bakışı, bir gülümsemesile büsbütün başka insanlar olmuşlardı. Aylar geçiyor; bebek te bü- yüyordu. Bu azılı hırsızların hepsl onun dostu, onun esiri İdiler. Fakat bunlardan ikisi ona çok merbuttu. Birinin adı “Çıngrak,,tı. Saat köstekte gümüşten bir çın- grak olduğu için ona bu ismi vermişlerdi. Bebek bu çıngrağı tombul avucunun içine alır, sallar ve onun çıkardığı sesle eğlenir, tatlı tatlı söylenirdi. "Çıngrak,, ise saatlerce, yorulmadan — beşiğin başinda durur, bebeği seyre da- lardı. Onu bu vaziyette görenler bir hırsız, hem de birçok hükü- metlerin polisçe tanınmış azılı bir hırsızı olduğuna İnanamazlardı. Bebeğin öteki dostu da * ta- biri caizse - onu yine musiki ile kendisine çekmişti. Daima ağır armoniği çaldığı ve süslü giyin- miye meraklı olduğundan arka- daşları buna da “Cazbantcak,, ismini vermişlerdi. e Çıngırakla Cazbantcak bebeğe olan mühabbetleri yüzünden, biri- birlerile de sıkı fıkı dost olmuş- lardı. Günün birçok — saatlerini birlikte oyuncak dükkânlarının ca- mekânlarını seyretmek, hangi oyun- cağın bebeği daha ziyade sevindi- receğini münakaşa etmekle geçirir- lerdi. — Aldıkları — oyuncakların paraların namuslu kimseler gibi derhal tediye ederler. Bebeğin eline çalınmış eşya vermeği akılk larından bile geçirmezlerdi. Fakat bebek üç yaşına geldiği vakit hayatına br facla karıştı. Birgün etrafında dolaşan kimüe- Ingilizceden —— n İki Haydut lerin yüzünde bir hüzün canlandı. Onu öpen, bağırlarına — basat kadınların gözleri sulanıyor, göt yaşları bebeğin — pembe, yanaklarına damlıyordu. Küçük elbiselerine siyak siyah kurdelâlar diktiler. — Siyah atlı, siyah bir arabaya bindirerek bir yerlere — götürdüler, — getirdiler. Zavallı bebek bunlardan birşey anlamıyordu. — Anladığı — birşey varsa ©o da ennesile babasının ortada görünmemeleri idi. Onların bir otomobil kazasına kurbaf gittiklerini nereden anlayacaktı? Birkaç gün sonra bebeği gezmeğe götürdüler ve bir daha da evine getirmediler. — Ertesi sabah uyandığı zaman kendisial yabancı bir yerde, kendi gibi birçok bebeklerin yattığı bir odada buldu. Onu bir darülâcezeye koymuş" lardı. Daha ertesi gün ziyarete ge- len Çıngırakla Cazbantcan bebeğl gözyaşları içinde buldular. Ne olduğunu, niçin bu yabancı yere getirildiğini bir türlü anlayamı yordu. Annesini, babasını, dost- larını arıyordu. Hattâ İki hırsız ondan ayrılırken onlara sıkı sıki sarılıyor, katıla katıla ağlıyordu. Çıngrakla Carzbantcak darlik fczeden çıktıktan sonra — bir müddet konuşmadılar. Nihayet çıngırak bu sessizliği bozdu: — Onu burada bırakamayız. Dedi. — Evet... Zavallı ana kuzusu.. Ona her şeyden evvel bir anne Tâzım. Ve sonra polis müdürlüğüne giderek polle müfettişi Miller'e meseleyi anlattılar. İri yarı, pos bıyıklı polls mü- fettişi onları şüpheli nazarlarlk süzüyor ve dinliyordu. Iki yolda$ söyliyeceklerini bitirince müfettişi — Hele şunu bir daha tekrar ediniz. Eğer bebeğl evlatlık ala- cak ve ona bakacak iyi bir alle bulursam bana mühim bir şey müjdeleyeceksiniz öyle mi? Çıngırak: — Evet. Maluma biz pek okadar namuslu kimselerle düşüp kalkmadığımız İçin böyle bir abı leyi bulamayız. Onun İiçin size müracaat etmeğe mecbur kaldık, dedi. Cazbantcakda söze karıştı — Hele bebeği görseniz bayı* lırsınız, dedi. Polis müfettişi dalgın bir seslet — Olabilir. Fakat şu bant vereceğiniz mühim haber nedir. Onu söyleyiniz bakayım. Dedi. “Çıngırak,, hiç tereddüt etmedi — Çalınan Manton mlücev” heratını biliyorsunuz ya? İşte bi bunların nerede olduğunu biliyo” ruz ve size söyliyeceğiz, dedi. Polis müfettişinin gözleri fel taşı gibi açılmıştı. * ı— Ne dedin? Ne? Neredeofr duğunu — biliyor musünuz? Yo söyleyin, size bir değil on bebeğt bakacak aile bulayım, diye bağırdı — Sözünüz sözse kabul. — Namusum — Üzerine veriyorum. yınıırık cevap vermedi. Elinl yeleğinin cebii soktu ve İsta$” yonlardan birinde — verilen bir ü emanet makbuzunu çıkardı, mü” sanın üzerine koyarak müfettişlü l ( Davanı 13 üne yüzde )