Dünya Hâdisel! Her Adamın Parmak İzi Alınamaz! Bir adamın parmak bi doğ- duğu günden ök Fıııl îk;d.- düğ" güne kadar ŞS değişmerz. Fakat... okunan bir | Rio de Janeyro takrir polis müdürünün hüviyet tedkiki şubesi müdürü olan profesör doktor Ribelro'nın Paris fen akademisinde okunan bit muhtırasından anlıyoruz. ki bu kaidenin bir istisnası vardır. Filhakika profesör «cüzam» has- talığına tutulanların parmak izle- rini almaya teşebbüs ettiği raman bunun mümkün olmadığın gör- müştür. Çünkü bu hastalığa tutu- lanlar da parmaklarının — hatları gayet sık olarak değişmektedir. * Blrkıç gün evvel çok zarif bir otomobil Londra sokakla- rından geçerken, tekerleklerinden birinin düşmüş ol duğu yaya yürüyen bir zatin gö- züne çarpar, arkasından bağırır, işittiremez, bakar ki otomobil üç tekerlekli olmasma rağmen boyu- na gitmektedi- ve neredeyse mu- vazenesi bozulrrak bir kenara yuvarlanacaktır. Hemen polise haber verir, rsetosikletli memur- lar otomohilir arkasına düşerler, önüne geçerler ve nihayet dalgın goförü durdururlar ve ©o zaman anlarlar ki, bu otomobil yapılışında, üç tekerleklidir. Yeni çıkmış bir modeldir. Üç bir otomo: * Bnyük muharebenin son gü- nünde, yani mütarekeden Bügük mu- | ** evvel kurban harebenin | Siden, — #onuncu zavallının kim ok son kurbanı düğeimi valamek için Fransada bir azket açılmıştır. Netice henüz belli değildir. Fakat şimdiden anlaşılıyor ki, mütare- kenin akdini, akdinden 20 gün sonra Öğrenen bazı müfrezelerde olmuştur. » ırkıç gün evvel hırıstiyan- lır sanın doğum gününü a sa ne vakit | tesid ettiler, b;y— ram yaptılar. Fa- | doğdu? | Kat hakikatte İsa: nın bazılarınca zannedildiği gibi sahiden 25 Kânunuevvel günü doğduğu zannedilmemelidir. Eski zamanlarda bazi memleketlerde İsanın Nisan ayında doğduğu, bazı memleketlerde ise bilakis Mayista dünyaya geldiği sanılırdı ve bay- ram da o gün yapılırdı. Birinci Jüles adını taşıyan bir papa bu karışıklığı mahzurlu buldu, anket yaptı, delil aradı, fakat doğumun- dan bin şu kadar yıl sonra İsanın ne gün doğduğunu kim isbat edebilecek! Papa âciz kalınca bu tarihi kendiliğinden 25 Birncikâ- nua olarak tesbit etti. O zaman- danberi hıristiyanlar hep bu ayda bayram yaparlar. KCEREK TELTTENLANR FT AT AM VTRMDİ - SELÂNİK BANKASI Tesis turihi. 1588 İdare merkezi Istanbul ( Galata ) Türkiyedeki şubeleri: İstanbul, — ( Galata, Yenicami ); İzmir, Mersin. Yunanistandı Selânık, At e Her nevi banka muamelâtı SON POSTA imaret Eapıları — 42.. 15.. 102.. Benim 36 Oğlum.. Benimkini Çiz Mustafa Oğluml!..,, Kepçe Durmadan İşliyor Ve Sıcak Buharı Tüten Çorba Kazanı Üzerinde Dalgın Ve Aç Gözler Geziniyor!.. — Musta abl ne olursun, şu benimkine bir kaşık koyuver de ben gideyim bel. Ne olursun Musta abil.. Sababın ayazı.. Saat sekir, sekiz buçuk Lâlelide tramvaydan iner İnmez Lâleli camiine doğru yürüyün, kapıdan geniş, yaban otlarile örtülü avluya girin, sağ- dan sola sapın ve karşınıza gelen medrese kapısından İçeri dalın. Arkanıza —veya Öönünüze biraz — Münstafa çiz benimkini.. dikkatle — bakacak — olursanız, sizinle beraber ellerinde bakraç- ları, tencereleri, gözlerinin feri kaybolmuş, kambur sırtlı ihtiyar- lar, sıska, sümüklü, mor burunlu çocuklar da beraber gelir. Burası Evkafın imaretidir. Her sabah fakir ve yoksul kimseler, buradan beş altı kepçecik sıcak aş alıb — giderler hamdüsena ederler!.. * ve Tanrıya 42.. 14 102... Benim 36 oğlum.. Ayol yüzüme ne bakıyor- 68.. Ağam beni unutma 102... Yaz bana da Mustafa., omuzu mMuştaladı ve öne geçti. ihtiyar kürd karısı birdenbire ge- ride kalmış ve ağzı açılmıştı: — Bagha bahinmi goca avrat!. Bu dası gafanda paralirem an- | larmisenl.. Ve iki kadın atışırken, birkaç kişi araya girdiler. İsce yüzlü bir kadır, hafif titrek bir sesle m- rıldanıyordu : — Ayol, yoksulluğunuz yet- miyormuş gibi bir de kavga mı?, sun? Göre göre hâlâ belliyeme- | $ - din mi?. 83 benimki.. — Benimkini de çiz Mustafa oğlum.. 97 benim.. — 76yı unutma.. Aşhanenin geniş kapısı önüne uzun tahta bir sıra konmuş.. Yağla ve kirle rengi kaybolan bu sıranın Üstünde, Medine dilencileri gibi kulpları #icimden, telden, paslı zincirlerden bir sürü kap kacak duruüyor. Aşbane uademelerinden biri, teneke ile getirdiği çorbayı, koca bir kazana doldurdu, doldurdu ve işini bitirdi. Şimdi sıra dağıtıcıda.. Kırmızı çiçeklerle süslü yün çorabı dar pantalonu ve bütün vücudünü kapayan beyaz önlüğü Ve, dağı- tıcı bir eda iİle kepçeyi aldı ve bir elile de duvarda asılı duran kara tahta üÜzerinde rakamların yanlarına birer çizgi çizmiye baş- ladı. Numara söylendikce çizgiler fazlalaşıyordu. “Mustafa,, — diyo diya çağırılan dağıtıcı arasıra duruyor. Yana kaçmış bakışlarla dumanı — tüten çorba kazanı geris'nden bekliyenlere bakıyor ve söylenen numaraları dinliyor. — Oğlum Mustafa, beni yaz- din mı? Gi benimki ... Musstafa adım atınca, * bekleyenlerde bir kaynaşıma oldu. Eğir omuz, diğer Lir kazana * doğru bir | | elindeki kepçe neden — öyle ZBT aCi k:ııjn 30__ Kari Mektubları Adapazarında Eşekle Ekmek Satışı Adapazarında ekmekci fırın- larındanm maada — Mekteplerde sokaklarda, umuml caddelerde, ve mahallelerde ekmek - satarlar. Bu hali şehirde ekmekci fırının kıtlığından zannetmeyiniz. Sözde ekmekciler birbirlerine rekabet ediyorlar, Memleketin her yerinde bağırarak satıcılık yasak edilmiş iken Adapazarında satıcı alabildi» ğine bağırmaktadır. Burada sa- bahları fabrikalar herkesin uyku- sunu bozmamak için işbaşı dü- düklerini öttürmezler. Eşekler at sineğinlen korkar ve Ürkerler şaka — olsun diyenler — evvelce hazırlamış oldukları at sineklerini Lirbirlerinin — eşeklerine salarlar Sabah çorbalarile taslarını doldur- muş mor burunlu çocuklar çanaklarını uzatıyor: — 43 benim.. Dolduruver. 63.. 72.. 108... Bütün bu sahneleri ben, İçe- ride, kazanın başında merakla seyrediyorum. Mustafanın vakarı, ve dilsizliği de belki benim orada olmamdan ileri geliyor. Belki de beni evkaf idarecilerinden biri sanıyor ve söylenenlere hiç aldır« miyor, Kalabalıkta lik derin sükütun uzunluğu yavaş yavaş — kısaldı. Sabahın mahmurluğu, — sefaletin çekisi ve açlığın orucu ile göz- lerini birer mumya gözü gibi çorbaya diken yoksullar, çorba- mn, dumanı, kokusu İle sanki | açıldılar. Siyah çarşaflı, buruşuk koca yüzlü bir ihtiyar bakracını uzun) tahta sıra üzerinde sallayarak al. Deli Mustafa akılsız. Mustafal. Ülen kossana benim şu çanağa Mustafa !.. Hey deli Mustafa, Allah bılını vere Mustafa, Allah ölünü teneşire yatıra Mustafa |.. Etraftan gülüşmeler.. Bir iki kadın - fısıldaşıyorlar. — İçlerinden biri atıldı : — Nine hani Mustafayı eve- recektin ?.. Aman Yarabbi, Mustafanın bir- denbire titredi. Kadın bilgiç bilgiç başını sal- ladı : — Everecedim emme, Musta- " | fa bana ikram/etmiyor. Çöp ça« Allah kimseyi imaret kap.sına düşürmesin!, Biraz beklemişs'n ne olur ? Sıcak corbanı alıp gideceksin a !.. Arlık Mustafanın kepçesi İş- liyor ve bütün gözler çorba ka- zanı Üzerinde.. Çıt yok.. Hiçbiri gözünü başka bir yere ayıramı- yor. Mustafa, Turi Sinadan İne- rek, ümmetine Tanrının lülufla- ranı dağıtan Musa - Peygamber gibi, mağrur, vakur ve pürazamet başı dik kepçesini kazana daldı- riyor ve bir elile tuttuğu çanağa çorba boşaltıyor. Bir kepçe, iki kepçe, üÜç kepçe, dört kepçe... Ve bütün gözler, bu kepçeleri sayıyor : | — Bir gepçe, iki gepçe, üç epçe, dört gepçe, beş gepçel.. ü pçÇınık doîu::ı, bır'dezııhpı:o bir gürültü kopuyor . ve bütün eller ; tana böylemi kerek ya |.. | bekletip duruyor !.. Beni Mustafa uzandı ve ihtiyarın çanağını elinden aldı Etraftan yire gülüşmeler.. Çorbanın sıcak buharları, çocukların omuzların- dan burunlarına doğru yükseliyor. Içlerinde biri bep çorbaya, kepçe ile karışan çorba kazanı içine bakıyor.. Bakıyor, bakıyor, bakı- yor ve sanki bakmakla yediğini, çok yediğini, doyduğunu vehme- diyor. Bir omuz onu hulyasından çabucak uyandırdı. ve bir elini karnı Üstüne bastırarak hırçınlaştı ve gayriihtiyari bağırdı : — Hadi be, bana versene bel, Kaç saatlir bekleyib duruyoruml. Burada, bülün bu boğazları en basit ve küçük sinek geçme- sine bile hasret kalmış insanlar, bir Mevlevi dergüâbhında, ney'in sihrine - tutulmuş müridler gibi bu gsefer eşekler de tepişmeye başlarlar kimi alabildiğ'ne koşar şuraya buraya çarpar sırtındakl sandıklar açılır içindeki ekmekler sokaklara dökülür eşeğin yedek- cisi koşar koşar güç halla eşe- gini yakalar, hemen eşeğini tut- maya uğraşır. Sokaklara saçılan ekmekleri toplayarak tozunu top« rağını sırtındaki kirli ceketinin kollarile temizler ve tekrar san- dıklara istif ederek narayı basar, “Hadi altı buçuğa taze ekmekl, Karaağaç dibi çiçeği bu. Ve yoluna devam eder. Biz bu hale bütün kasaba balkı her vakıt şahidiz. fakat ber nasılsa bele- diyemizin mazarı dikkalini cel- betmiyor. Adıpııın! A. Tevlik Matbuat Balosu ( Basım Kurumu ) Basım Kurumunuün — balosu bü sene — 31 İkincikânunda — Maksim salonlarında — verilecektir. Matbuat balosunun ne derece mükemmel olduğunu söylemiye Tüzum yoktur. Birçok kimseler yalnız bu baloyu beklemektedirler. Hazırlıklara bap- yalnız cemiyet azasile mahsustur. gesaceeanuLeN nn ee srLAASARENENEEEEDEnERERERSESASAELERERLERanER sallanıyorlar. Sıcak çorbanın İri pirinçleri, sarıyağı ve yez sisine benzeyen taze buharları onlara tatlı bir rüya gibi geliyor. Arasıra gözleri bana ilişiyor ve akıllarından şöyle birşey geçtiğini de tahmin edi- yorum: —Ne olursun, Müstafaya söyle de bana birkaç kepçe fazla koysunl., Geride sabır. ve tevekkülle bekliyen ihtiyarlardan biri, sicim saplı çanağına çorba koydurduk- sonra ketara çeklidi ağzına dikti: “Gilk, gilk, gilkl.,, su iİçer gibi birkaç yudum çorba içti ve doğ- ruldu, Gözlerini kapadı, galiba başı — dönüyordu düşmemek için duvara dayandı, Sonra derin bir oh çekerek ayağını sürüye Bürüye dışarı çıktı. — Benim 90... Benimkini çiz- din mi Mustafa, 16.. 10lri de yazl.. Imarste sürükler en İr sanları birer birer açıp okumak için bir filozof olmasını islerdim. Çünkü bunlar © kadar- dolgun - birer kitabdır. — *