Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ŞEREEEN CU Muharriri: . İR. Görünen ca'r a el ni ülürder ilâl -ve- Zambak'lk Büyük Tarihft Roman No.: 118 £l- 12 - 934 Sahiller Te Gemiciler Diz Çökmüşler; Süvarinin Haç şeklindeki Kılıcı Karşısında İlâhi Söylemiye Başlamışlardı.. Onuncu gün, güvertedeki gemici- lerin, büyük bir meserretle: — Kara.. Kara.. Diye — bağırdıklarını Şövalye İşitmiş ve titremişti. Acaba görü- nen bu kara da, meş'um mukad- deratı kendisini nasıl meçhul bir akıbete sürükleyecekti?.. Geminin büyük vardiya kam- panası, tıpkı bir kilise çanı gibi . ağır ağır çalınmıya başlamıştı. Şövalye, kamarasının küçük pen- ceresinden bakmış.. Bütün gemi- ciler güvertede toplandıklarını görünce merakta kalmıştı. Gemiciler günbatı tarafına doğ- ru sıra sıra diziliyorlar.. Bazan yerlere kadar eğilerek haç çıka- rıyorlar, bazan da“ birer dua mı- rıldanıyorlardı. Geminin kaptanı Loranzo, tepeden tırnağa kadar geydiği zırhının Üzerine - papas- ların ayin esnasında kullandıkları cübbelere benzeyen - işlemeli bir cübbe geçirmiş olduğu halde, elinde salibe benzeyen büyük bir kılıçla gelmiş.. Dizilen safların önüne geçerek yüzünü gemicilere çevirmişti. Gemiciler derhal dizçökmüşler; Loranzonun, demirinden tutarak kabzesini bir haç gibi yukarı kal- dırdığı kılıcın Gnünde başlarını eğmişler: Yerlerin, göklerin Karaların, denizlerin Kuşların, balıkların İnsanların, hayvanların Taşların, ağaçların Yer yüzünde bütün varlıkların Sahibi olan büyük hükümdar. İstersen, öldürürsün.. İstersen kurtarırsın. İlâhisini baştan sonuna kadar hep bir ağızdan söylemişlerdi... Ilâhi, bittikten sonra, kaptan Lo- ranzo kılıcı sol eline almış, kolu- nun kalkabildiği kadar semaya uzatmış - sağ elile haç çıkararak kısa bir dua okuduktan sonra - o tarihlerde Hırıstiyan gemilerinde mutad olduğu Üzere şu duayı okumaya başladı: — Ebi.. Ibin.. Rühül-kudüs.. Ey bizim gizli ve mukaddes halâz- kârlerımız!.. Bu — yolculuğumuz esnasında bizi her türlü afet ve felâketten esirgediniz.. Bizi selâ- metle tekrar kara yüzü göster- diniz.. Kalplerimizin bütün minnet ve şükranları sizin izerinize olsun.. Bugüne kadar olduğu gibi, bu- günden sonra da, bize daima necat ve selâmet veriniz... Şu gemimizi ve şu tatlı hayatımızı felâketlerden esirgeyiniz... Veba- lardan, fırtınalardan, şeytanların kamçısı olan yıldırımlardan mu- hafaza ediniz... Ve bâhusus, Türk korsan gemilerinin — dayanılmaz hücumlarını.. Türk toplarının alev saçan yağlı paçavralarını.. Türk gemicilerinin dikenli topuzlarını.. Eğri kılıçlarını.. Sert baltalarını.. Biz, dindar kullarınıza gösterme- yiniz... Dua buraya gelince, Şövalye- nin dudakları hafifçe titremiş.. Başı büyük bir gururla yük- selmişti. Iİhtimalki, kendi kendine birşeyler söylenecekti. Fakat bu- na vakit kalmadı. Direkdeki - möbetçi gemici : ae B İ L;——'—kğ)&ğ: e —Ş--,:';_iü-—ız a zi GA Ğ — Dikkat!., Sancak tarafında Üç tekne göründü. | toplar, -şan yelkenlerin Diye bağırdı. * Gemi telâş içinde İdi. Sancak tarafında görünen üç tekne, yelkenlerini şişirmiş; aza- metli birer deniz kuşu gibi süzü- | lüyor.. Aradaki mesafe, gittikçe azaldığı İçin gemideki telâş, art- tıkça artıyordu. Kaptan Loranzo, — bağrıyor, çağrıyor, küfürle karışık emirler veriyordu: — Şaşırma yok.. Hadi baka- lhım, herkes yerli yerine.. Yelken- ciler, —serenlere. — Dümenciler, dümen önüne:. Topçular .. . Baş- topları misketle doldurun. Yan zincirli — güllelerle ma- kas ateşine hazırlansın.. Barut | fıçılarına dikkat.. Açıkta barut kalmasın.. Okçular, baltacılar |.. Küpeştelerin kenarına uzanın.. Vakitsiz yerinden kalkanı, kilise hakkı için derhal direğe asarım, Dikkat.. Kumandaya dikkat.. Üç gemi, bu Ispanyol kalyo- nuna İyice yaklaşmış, etrafını sarmıştı. Birisi, ileri geçmiş, kal- yonun önünü kesmişti. Diğer ikisi de, biribirlerinden — ayrılmışlar, başlarını kalyonun üstüne çevire- rek sağdan soldan hücuma baş- lamışlardı. Vaziyet vahamet kesbetmişti. Kaptan Loranzo, bağırıp çağır- maktan adeta mecnun gibi bir hale gelmişti. Birdenbire yerinden fırlamış, şövalyenin — bulunduğu kamaranın kapısına gelmiş.. Elin- deki kılıcı uzatarak : — Azalzadem !. Son dakikaya kadar hayatınızı muhafaza etmek mecburiyetindeyim. — Fakat, — şu kılıcı alınız. İcab ederse, siz de kendinizl müdafaa edersiniz,. Demişti. Sonra etrafına göz gezdirmiş: — Ön baltacı, buraya... Baş- larınız vücutlarınızın üzerinde kal- dıkca bu kapıdan kimse geçemi- yecek. Bütün azizler namına ye- min ediyorum.. Candan döğüş- miyenleri, derhal geminin diregi- ne asarım, Diye son emrinl vermişti. Hücum eden gemilerden biri- nin kar gibi. beyaz yelkenleri arasından evvelâ, şimşek gibi bir alev parlamış.. Bir duman yük- selemiş.. Havada ıslık - çalan bir gülle ateşler saçarak gelmiş.. Kalyonun orta direğindeki yel- kenler arasına girmişti.. Yelken:- ler arasından evvelâ bir duman ve sonra bir alev yükselmişti. — Yelkenciler, dikkatl.. tutu- iplerini kesin... Denize atın.. İskele topçuları!.. hep birden ateeceşşş. Kaptan Loranzonın sesi, top- ların tarrakası arasında boğulmuş, güverte, simsiyah bir barut du- manile dolmuştu. Artık göz gözü görmiyor.. Her taraftan patlayan top seslerinden başka hiç bir şey İşidilmiyordu. Kaptan Loranzonun verdiği kılıcı masanın Üstüne fırlatıp atmış olan Şövalye, kamaranın kapısındaki küçük pencereden göverteyi sey- rediyordu. O korkunc duman bu- | lutu arasında, bir çok - vücudlar koşuyorlar, sıçrıyorlar.. Bazıları da biran durup sallandıktan sonra, birdenbire yerlere seriliyorlardı. İ ( Arkası var ) — Eh, tren nerde ise gelir. Bak, makinistin oğlu babasının önünden göründül!.. eücteram dere e Ce D L a Dünya İktısat Hıbırlırll ı ı İngilterenin İhracatı Günden Güne Artıyor Londra, 15 — Teşrinsani zar- ihracatı | 36:125.000 ve tek- rar ihracat 4.998.000 isterlinge baliğ olmuştur. Bu rakamlarda 1933 teşrinsanisine nisbetle sıra- sile 958.000, 1.690.000 isterling fazlalık vardır. * Roma (A.A.) — Popolo d'ltal- | bir | müddettenberi İtal- İtalgamıı dö-| ya gazetesi, viz kayıbı ya Bankasının ec- nebi esham ve dövizleri satın almak için ayda takriben yüz milyon altın liret kaybetmekte olduğunu, ancak sekiz Kânunuev- vel tarihinde vaziyeti kurtarmak için kambiyo inhisarı vücuda ge- tirmiş olduğunu yazmaktadır. * Varşova (A.A.) — Tek başına - Japonya'nın — dış L'il;d _ğ:ipîon ticaretinin — üçte R birini — yapmakta münasebeti | olan Mitsu İsmin- deki Japon konsorsiyomu, Lehis- tana İkli mümessil göndermiştir. Bunlar, Leh - Japon mal mliba- delesinin arttırılması imkânlarını | tedkik edecektir. y Sofyadan yazıyorlar : Bulgar Ziraat ve Koo 1 i- pe- rf:t î::ılâsı ratif Bankası şim- diye kadar üç çalışıyor | milyon kilo kadar pamuk satın almıştır. Bu pamuklar bu yıl ekimden alınan mallardır. Banka bu pamukları yerli pa- muklu fabrikalarına satmıştir. Bundan başka banka köylüden 300 ton kenevir satın alarak yine fabrikalara satmıştır. Yalnız son zamanlarda ban- kanın satın almış olduğu iki milyon kilo Bulgar pirinci henüz kendi depolarında durmaktadır. Bankanın bunları da memleket içinde satmıya hazırladığı söy- lenmektedir. * Hayfadan bildirildiğine göre Filistinin bu sene- Filistinin isilet ki limon ve por- por takal mahsulünün rekoltesi | gltı buçuk milyon sandık tutacağı tahmin edilmek- tedir. - karıştı.. Dr. IHSAH SAMI GONOKOK AŞISI Belsoğukluğu ve ihtilâtlarına karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Dıvanyolu Sultan Mahmut türbesi No, 189 ! , , Birinel kânun 21 ! TA HİKÂY ) Bu Sütunda Hergün | Nakleden: Firdevs İsmail —— İKİ HIRSIZ Gece yarısı idi. Cevat köşkünün yatak odasında mor pijamasile rahat bir şezlonga uzanmış, sigara içiyordu. Perdeler aralık, lâmba sönüktü. Karanlık ve sessizlik içinde konuışu köşkteki güzel kadını düşünüyordu. Leylâ, Cevadın en samimi —arkadaşı — Feyzi Beyin karısı idi. Birkaç gün evveline kadar gayet nazikâne kort eden Cevat, genç kadının kendine karşı lâkayt kalmadığına tamamile emniyet hasıl ettiği bir gün ona karşı beslediği derin — sevgisini güzel clümlelerle anlatan mektubu gizlice Leylâya verdi. Ah!. Öyle enfes bir kadın ta- rafından sevilmek ne hoş şeydi. Cevat — bundan başka ne arzu edebilirdi? Zengindi, cömertliğile kadınlar arasinda şöhret kazan- mış bir bekârdı. Kırk yaşını geç- mesine rağmen hâlâ kendini yirmi beş yaşında kadar genç görüyor- “du. O bu hüsusta haklı idi. Çünkü onu şımartan, sayısız — sevgililerin iltifatları idi. — Fakat Leylâ gibi müstesna bir kadının teveccühünü kazanmak ona büsbütün ayrı bir zevk veriyordu. Düşünceleri, tatlı bir uykunun ağırlığile biribirine ve oturduğu — şezlong Üstünde uyudu. Kapı birdenbire hızla vurulunca uyandı. Ne olduğunu — kendi de anlıyamadı. Gece yarısı gelen bir kimse onun yatak odasının kapı- sını vurması değil evvelâ sokak kapısını çalması — lâzımgelirdi. Yoksa herhangi — bir fevkalâde- likten uşağı mı kapıyı vuruyordu. — Kim © — Benim efendimi - Uşağın kuru uzun yüzünde bir | damla kan kalmamıştı. Ellerini uğuşturarakı — Bahçede hırsız var! Diye bildi. Cevat korkak bir adam de- ğildi. Tabancayı aldı. Hiç tered- düt etmeden bahçeve fırladı. Meç- hul adam görüldüğünü anlayınca saklandığı bir ağaç arkasından çıktı. — Eller yukari! yoksma ateş edeceğim. , Boğuk bir sesle: — İşte... Hemen... Diyen hır- sız derhal ellerini yukarı kaldırdı. — Arkadaşların var mı? — Hayır.. hayır efendim... Ben zannettiğiniz gibi hırsız değilim. Rica ederim efendim lütfen dik- kat ediniz. Tabancanın tam kar- şısındayım. Sizi bu zandan kur- tarmak için yalnızca konuşmamı- zı rica edeceğim. Emniyetiniz yoksa uşağınız ellerimi bağlasın, Uşak hırsizin ellerini bağla- dıktan sonra yürümesi için arka- sından itince hırsız: — Rica ederim, biraz yavaş olunuz. Ayağımın birini incittim şimdi pek — güçlükle yürüyebili- yorüm. Dedi. Bir iki dakika sonra Coevat, elinden tabancayı bırakmadan salonda karşısında duran hırsızı gizlice tetkika başladı. Yirmi beş yaşına kadar olan bu genç adam bir hırsız vaziyetinde yakalandığı halde halindeki kibarlığı, giyini- şindeki şıklığı gözden kaçmıyor- du. Hatta Cevat onu tanır gibi oldu. Meçhul adam: — Efendim, dedi, ben, hırsız- lık kasdile bahçenize girmedim... Bitişik köşkün duvarından atla- mak mecburiyetinde kaldım. Ka- ranlıkta sizin bahçeye atlamışım. — Anlayamadım, yeşil köşkün , sahibi benim pek aziz arkadaşım Feyzi Beydir! — Evet biliyorum. Sizinle ve Feyzi Beyle geçen kış bir ziya- fette tanışmıştım. İsmim Lütfl Mustafadır. Hüviyet varakamı gör“ mek İster misiniz? | — Bırakınız onları kim ister- seniz olunuz. Fakat köşkte ne€ yaptığınızı, neden bir hırsız gibi kaçtığınızı anlayamadım. — Çünkü, çünkü Feyzi Bey adadan habersizce döndü. Daha an latmama lüzum var mı7.. Bu köş- ke ilk gelişim değil... Her zaman açık bırakılan küçük bahçe kapır — sından giriyorum... Sonra... Sonra yine geldiğim kapıdan çıkıyorum. Fakat bu gece Feyzi Beyin ani gelişi bizi şaşırttı. Kapinın anab- tarı bende olmadığını düşünme- den beni yaluız bıraktılar. Elayak çekilince ben de alçak duvardan sizin bahçeye atladım. Karanlıkta atladığım yerl görmediğim için ayağımı incittim. — Durun durun ne diyordu- nuz? “Kapıyı açık bırakıyorlardı,, ve “beni yalnız bıraktılar,, six « kim kapıyı açık bırakıyordu? Ve kim sizi yalnız bıraktı? — Kimmi?.., Şey... Feyzi Be- yin hemşiresi Nermin — Hanım. Fakat rica ederim — Beyefendi sırrımı,.. — Müsterih olunuz. Sırrınızı kimseye söylemeyeceğim. Fakat o sakin küçük kızın bu gibi tehlikeli iİşler yapacağını kim tahmin edebilirdi ? Ah gençlik! Mademki sizi seviyor bu gibi tehlikeli İşlere girişmesi — gayet tabil. Hah hah hahl!.. Olur şey değil. Işte bu pek hoşuma gitti. Müsaade edin de bari ellerinizde- ki şu gülünç ipleri çözeyim. Size bir kadeh konyak vereyim. Ce- vat gülerek — Lütfinin elindekli ipleri çözdü. — Buyurun içiniz. Nasıl kon- yağım güzeldir değil mi ? — Enfes. Siz de çok nazik- Bİniz. — İltifatı bırakınız. Biraz ev- vel size ettiğim kabaca muame- ' leden şüphesiz beni affettiniz. Roman kahramanları gibi gece- leyin sokaklarda dolaşmak, gizli- ce İçeri girmek &onra duvardan atlamak ve en nihayet tabanca- nın ateşine göğüs germek. Aşk uğrunda ehemmiyetsiz fedakâr- tıklar hah hah hah 1... Fakat birdenbire — Cevadın kahkahası yarım kaldı, neşesi kaçtı, yüzü sarardı. Bir yumru- ğunu masaya vürarak : — Yalan söylüyorsunuz ! diye haykırdı. Nasıl olup ta biraz - ev- vel hatırlayamadım ? Bu sabah, Nermin Hanımı İstasyonda tire- no binerken gözlerimle gördüm, Nermin Hanım şimdi köşkte de- ğgil, o halde ?... Elli yaşındaki aşçı kadın için bu tehlikeyl göze almadığınız muhakkak. Söyleyiniz! — Evet, sırrımı gizlemek mak- sadile yalan söyledim, Nermin Hanımın gittiğini — bilmiyordum. Artık siz sırrımı daha doğrusu sırrımızı öğrendiniz. Fakat sizden de eminim. Çünkü Leylâ aranız- daki samimi arkadaşlıktan bana uzun uzun bahsetti. — Hayır aldanıyorsunuz: Ben Leylâ Hanımın değil, Feyzi Beyin samim! arkadaşıyım. Ne hakla şeriki cürmünüz olmamı — teklife ( Devamı il noi yüzde )