Büyük Tariht Roman Buharriri: A. R. —ree No.1: 118 Görünen Sahiller Gemiciler Diz Çökmüşler; Süvarinin Haç şeklindeki Kılıcı Karşısında İlâhi Söylemiye Başlamışlardı.. Onuncu gün, güvertedeki gemici- lerin, büyük bir meserretle: — Kara.. Kara.. Diye — bağırdıklarını Şövalye lşitmiş ve titremişti. Acaba görü- nen bu kara da, meş'um mukad- deratı kendisini nasıl meçhul bir akıbete sürükleyecekti?.. Geminin büyük vardiya kam- panası, tıpkı bir kilise çanı gibi ağır ağır çalınmıya başlamıştı. Şövalye, kamarasının küçük pen- ceresinden bakmış.. Bütün gemi- ciler güvertede toplandıklarını görünce merakta kalmıştı. Gemiciler günbatı tarafına doğ- ru sıra sıra diziliyorlar.. Bazan yerlere kadar eğilerek haç çıka- rıyorlar, bazan da* birer dua mı- rıldanıyorlardı. Geminin kaptanı Loranzo, tepeden tırnağa kadar geydiği zırhının Üzerine - papas- ların ayin esnasında kullandıkları cübbelere benzeyen - işlemeli bir cübbe geçirmiş olduğu halde, elinde salibe benzeyen büyük bir kılıçla gelmiş.. Dizilen safların önüne geçerek yüzünü gemicilere çevirmişti. Gemiciler derhal dizçökmüşler; Loranzonun, demirinden tutarak kabzesini bir haç gibi yukarı kak dırdığı kılıcın Önünde başlarını eğmişler: Yerlerin, göklerin Karaların, denizlerin Kuşların, balıkların İnsanların, hayvanların Taşların, ağaçların Yer yüzünde bütün varlıkların Sahibi olan büyük hükümdar. İstersen, öldürürsün.. İstersen kurtarırsın. İlâhisini baştan sonuna kadar hep bir ağızdan söylemişlerdi... Ilâhi, bittikten sonra, kaptan Lo- ranzo kılıcı sol eline almış, kolu- nua - kalkabildiği kadar semaya uzatmış - sağ elile haç çıkararak kısa bir dua okuduktan sonra - o tarihlerde Hırıatiyan gemilerinde mutad olduğu Üzere çu duüayı okumaya başladı: — Ebi.. Ibin.. Rühuk-kudüs.. Ey bizim gizli ve mukaddes halâs- kârlarımız!.. - Bu — yolculuğumuz esnasında bizi her türlü afet ve felâketten esirgediniz.. Bizi selâ- metle tekrar kara yüzü göster- diniz.. Kalplerimizin büttün minnet ve şükranları sizin Hzerinize olsun.. Bugüne kadar olduğu gibi, bu- günden sonra da, bize daima necat ve selâmet veriniz... Şu gemimizi ve şu tatlı hayatımızı felâketlerden esirgeyiniz... Veba- lardan, fırtınalardan, — şeytanların kamçısı olan yıldırımlardan mu- hafaza ediniz... Ve bâhusus, Türk korsan gemilerinin — dayanılmaz hücumlarını.. Türk toplarının alev saçan yağlı paçavralarını.. Türk gemicilerinin dikenli topuzlarını.. Eğri kılıçlarını.. Sert baltalarım.. , Biz, dindar kullarınıza gösterme- yiniz... Dua buraya gelince, Şövalye- nin dudakları hafifçe titremiş.. Başı büyük bir gururla yük- selmişti. İhtimalki, kendi kendine birşeyler söylenecekti. Fakat bu- na yvakit kalmadı. Direkdeki nöbetçi gemici : — Dikkat!., Sancak tarafında Üç tekne göründü. | Diye bağırdı. * Gemi telâş içinde idi. Sancak tarafında görünen üç tekne, yelkenlerini şişirmiş; aza- | | metli birer deniz kuşu gibi süzü- | lüyor.. Aradaki mesafe, gittikçe azaldığı için gemideki telâş, art- | tıkça artıyordu. Kaptan Loranzo, — bağrıyor, çağrıyor, küfürle karışık emirler veriyordu: — Şaşırma yok.. Hadi baka- hm, herkes yerli yerine.. Yelken- ciler, —serenlere. — Dümenciler, dümen önüne:, Topçular |.. Baş- topları misketle doldurun. Yan toplar, — zincirli güllelerle ma- kas ateşine hazırlansın.. Barut fıçılarına dikkat.. Açıkta barut kalmasın.. Okçular, baltacılar !.. Küpeştelerin kenarına — uzanın.. Vakitsiz yerinden kalkanı, kilise hakkı için derhal direğe asarım. Dikkat.. Kumandaya dikkat.. Üç gemi, bu Ispanyol kalyo- nuna iylce yaklaşmış, etrafını sarmıştı, Birisi, ileri geçmiş, kal- yonun önünü kesmişti. Diğer ikisi de, — biribirlerinden — ayrılmışlar, başlarını kalyonun Üstüne çevire- rek sağdan soldan hücuma baş- lamışlardı, Vaziyet vahamet kesbetmişti. Kaptan Loranzo, bağırıp çağır- maktan adeta mecnun gibi bir hale gelmişti. Birdenbire yerinden fırlamış, — şövalyenin bulunduğu kamaranın kapısına gelmiş.. Elin: deki kılıcı uzatarak : — Azılzadem!. Son dakikaya kadar hayatınızı muhafaza etmek mecburiyetindeyim, — Fakat, şu kılıcı alınız. İcab ederse, six de kendinizl müdafaa edersiniz. Demişti. Sonra etrafına göz gezdirmiş: — On baltacı, buraya... Baş- larınız vücutlarınızın üzerinde kal- dıkca bu kapıdan kimse geçemi- yecek. Bütün azizler namına ye- min ediyorum.. Candan döğüp miyenleri, derhal geminin diregi- ne asarım. Diye son emrinl vermişti. Hücum eden gemilerden biri- nin kar gibi beyaz yelkenleri arasından evvelâ, şimşek gibi bir alev parlamış.. Bir duman yük- selemiş.. Havada ıslık çalan bir gülle ateşler #saçarak — gelmiş.. Kalyonun orta direğindeki yek kenler arasına girmişti.. Yelken: ler arasından evvelâ bir duman ve sonra bir alev yükselmişti. — Yelkenciler, dikkatl!.. tutu- şan yelkenlerin iplerini kesin... Denize atın.. İskele - topçularıl.. hep birden ateceşşş. Kaptan Loranzonin sesi, top- ların tarrakası arasında boğulmuş, güverte, simsiyah bir barut du- manile dolmuştu. Artık göz gözü görmiyor.. Her taraftan patlayan top seslerinden başka hiç bir şey İşidilmiyordu. Kaptan Loranzonun verdiği kılıcı masanın Üstüne fırlatıp atmış olan Şöyalye, kamaranın kapısındaki küçük pencereden göverteyi sey- rediyordu. O korkunce duman bu- lutu — arasında, bir çok — vücudlar koşuyorlar, — sıçriyorlar.. - Bazıları da biran durup sallandıktan sonra, birdenbire yerlere seriliyorlardı. ( Arkası var ) — Eh, tren nerde ise gelir. Bak, makinistin oğlu babasının önünden göründül!.. Dünya İktısat Hıbıılıılı TI e L İ LT İ Ingilterenin Ihracatı Günden .. Güne Artıyor Londra, 15 — Teşrinsani zar- fındakl — ihracat 64.678.000 Ithalât 36.125.000 ve tek- rar ihracat 4.998.000 isterlinge baliğ olmuştur. Bu rakamlarda 1933 teşrinsanisine nisbetle sıra: sile 958.000, 1.690.000 isterling fazlalık vardır. * Roma (A.A.) — Popolo d'lta- ya gazetesi, bir müddettenberi Ita- ya Bankasının ec- nebi eıhım ve dövizleri satın almak için ayda takriben yüz milyon altın liret kaybetmekte olduğunu, ancak sekiz Kânunuev- vel tarihinde vaziyeti kurtarmak için kambiyo inhisarı vücuda ge- tirmiş olduğunu yazmaktadır. * Varşova (A.A.) — Tek başına e Japonya'nın — dış Lıil;(“,_f::;on ticaretinin — üçte B birini — yapmakta münasebeti | glan Mitsu ismin- deki Japon konsorsiyomu, Lehls- tana iki mümessil göndermiştir. Bunlar, Leh - Japon mal müba- delesinin arttırılması İmkânlarını tedkik edecektir. * Sofyadan yazıyorlar: Bulgar <| Ziraat ve Koope- ::l!gb::ıkzal N ratif Bankası şim- diye kadar — üç çalışıgor | milyon kilo kadar pamuk satın almıştır. Bu pamuklar bu yıl ekimden alınan mallardır. Banka bu pamukları yerli pa- muklu fabrikalarına satmıştır, Bundan başka banka köylüden 300 ton kenevir satın alarak yine fabrikalara satmıştır. Yalnız son zamanlarda ban- kanın satın almış - olduğu iki milyon kilo Bulgar pirincl henliz kendi depolarında durmaktadır, Bankanın bunları da memleket içinde satmıya hazırladığı — söy- lenmektedir. * Hayfadan bildirildiğine göre Filistinin | Filistinin bu sene- ki limon ve por- portakal | takal mahsulünün rekoltesi | altı buçuk milyon sandık tutacağı tahmin edilmek- Dr. IHSAH SAMI GONOKOK AŞISI Belsoğukluğu ve ihtilâtlarına karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Dıvanyolu Sultan Mahmut türbesi No, 189 Birincl kânun 21 Bu Sütunda Hergün Gece yarısı idi. Cevat köşkünün | yatak odasında mor pijamasile rahat bir şezlonga uzanmış, sigara içiyordu. Perdeler aralık, lâmba | sönüktü. Karanlık ve sessizlik içinde koruşu köşkteki güzel kadını düşünüÜyordu. Leylâ, Cevadın en samim! — arkadaşı — Feyzi Beyin karısı Idi. Birkaç gün evyeline kadar gayet nazikâne kort eden Ceyat, genç kadının kendine karşı lâkayt kalmadığına tamamile emniyet hasıl ettiği bir gün ona karşı beslediği sevgisini güzel cümlelerle anlatan mektubu gizlice Leylâya verdi. Ah!. Öyle enfes bir kadın ta- rafından sevilmek ne hoş şeydi. Cevat — bundan başka ne arru edebilirdi? Zengindi, cömertliğile kadınlar arasında şöhret kazan- mış bir bekârdı. Kırk yaşını geç- mesine rağmen hâlâ kendini yirmi beş yaşında kadar genç görüyor- du. O bu hüsusta haklı idi. Çünkü onu şımartan, sayısız - sevgililerin iltifatları idi. — Fakat Leylâ gibi müstesna bir kadının teveccühünü kazanmak ona büsbütün ayrı bir zevk veriyordu. Düşünceleri, tatlı bir uykunun ağırlığile biribirine karıştı.. ve oturduğu — şezlong Üstünde uyudu. Kapı birdenbire hızla vurulunca uyandı. Ne olduğunu — kendi de anlıyamadı. Gece yarısı gelen bir kimse onun yatak odasının kap- sını vurması değil evvelâ sokak kapısını — çalması — lâzımgelirdi. Yoksa herhangi — bir fevkalâde- likten v mı kapıyı vuruyordu. derin © — Benim efendim! Uşağın kuru uzun yüzünde bir damla kan kalmamıştı. Ellerini uğuşturarakı — Bahçede hırsız var! Diye bildi. Cevat korkak bir adam de- ğildi. Tabancayı aldı. Hiç tered- düt etmeden bahçeve fırladı. Meç- bul adam görüldüğünü anlayınca saklandığı bir ağaç arkasından çıktı. — Eller yukaril! yokıı atoş edeceğim. Boğuk bir sesle: — İşte.. Hemen... Diyen hır- sız derhal ellerini yukarı kaldırdı. — Arkadaşların var mı? — Hayır.. hayır efendim... Ben zannettiğiniz gibi hırsız değilim. Rica ederim efendim lütfen dik- kat ediniz. Tabancanın tam kar- şısındayım. Sizl bu zandan kur« tarmak için yalnızca konuşmamı- n rica edeceğim. Emniyetiniz yoksa uşağınız ellerimi bağlasın, Uşak hirsizin öllerini bağla- dıktan sonra yürümesi için arka- sından itince hırsız: — Rica ederim, biraz yavaş olunuz. Ayağımın birini incittim şimdi pek — güçlükle yürüyebili- yorum. Dedi. Bir iki dakika sonra Covat, elinden —tabancayı bırakmadan salonda karşısında duran hırsızı gizlice tetkika başladı. Yirmi beş yaşına kadar olan bu genç adam bir hırsız vaziyetinde yakalandığı halde halindeki kibarlığı, giyini- şindeki şıklığı gözden kaçmıyor- du. Hatta Cevat onu tanır gibi oldu. Meçhul adam: — Efendim, dedi, ben, hırsız- lık kasdile bahçenize girmedim... Bitişik köşkün duvarından atla- mak mecburiyetinde kaldım. Ka« ranlıkta sizin bahçeye atlamışım. — Anlayamadım, yeşil köşkün Nakleden: İKİ HIRSIZ ! Firdevs İsmatl sahibi benim pek aziz arkadaşınm Feyzli Beydir! — Evet biliyorum. Sizinle ve Feyzi Beyle geçen kış bir xiya* fette tanışmıştım. İsmim Lütfl Mustafadır. Hüviyet varakamı gör“ mek ister misiniz? — Bırakınız onları kim ister- seniz olunuz. Fakat köşkte n€ yaptığınızı, neden bir hırsız gibl kaçtığınızı anlayamadım. — Çünkü, çünkü Feyzi Bey adadan habersizce döndü. Daha at latmama lüzum var mı?.. Bu köş- ke ilk gelişim değil... Her zamat açık bırakılan küçük bahçe kapı” sından giriyorum... Sonra... Sonrâ yine geldiğim kapıdan çıkıyorum. Fakat bu gece Feyzi Beyin ani gelişi bizi şaşırttı. Kapinın anah- tarı bende olmadığını düşlünme- den beni yalnız bıraktılar. Elayak çekilince ben de alçak duvardan sizin bahçeye atladım. Karanlıkta atladığım yeri görmediğim için ayağımı incittim. — Durun durun ne diyordu- nuz? “Kapıyı açık bırakıyorlardı,, ve “beni yalnız bıraktılar,, siz « kim kapıyı açık bırakıyordu? Ve kim sizi yalnız bıraktı? — Kimmi?.., Şey... Feyzi Be- yin hemşiresi Nermin —Hanım. Fakat rica ederim Beyefendi gırrımı... — Müsterih olunuz. Sırrınızı kimseye söylemeyeceğim. Fakat © sakin küçük kızın bu gibi tehlikeli işler yapacağını kim tahmin edebilirdi? Ah gençlik | Mademki sizi seviyor bu gibi tehlikeli İşlere girişmesi — gayet tabil. Hah hah hahi.. Olur şey değil Işte bu pek hoşuma gitti. Müsaade edin Sı bari ellerinizde- ki şu gülünç ipleri çözeyim. Size bir kadeh konyak vereyim. Ce- vat gülerek — Lütfinin elindeki ipleri çözdü. — Buyurun içiniz. Nasıl kon- yağım güzeldir değil mi? — Enfes. Siz de çok nazik- sİniz. — İltifatı bırakınız. Biraz ev- vel size ettiğim kabaca muame- leden şüphesiz beni affettiniz. Roman kahramanları gibi gece- leyin sokaklarda dolaşmak, gizlk ce İçeri girmek #onra duvardan atlamak ve en nihayet tabanca- nın ateşine göğüs germek. Aşk uğrunda ehemmiyetsiz. fedakâr- tıklar hah hah hah 1... Fakat — birdenbire Cevadın kahkahası yarım kaldı, neşesi kaçtı, yüzü sarardı. Bir yumru- ğunu masaya vurarak : — Yalan söylüyorsunuz ! diye haykırdı. Nasıl olup ta biraz ev- vel hatırlayamadım ? Bu sabah, Nermin Hanımı istasyonda tire- ne binerken gözlerimle gördüm. Nermin Hanım şimdi köşkte de- ğgil, o halde?... Elli yaşındaki aşçı kadın için bu tehlikeyl göze almadığınız muhakkak. Söyleyiniz! — Evet, sırrımı gizlemek mak- sadile yalan #söyledim, Nermin Hanımın - gittiğini — bilmiyordum. Artık siz sırrımı daha doğrusu sırrımızı öğrendiniz. Fakat sizden de eminim. Çünkü Leylâ aranız- daki samim! arkadaşlıktan bana uzun uzun bahsetti. — Hayır aldanıyorsunuz: Ben Leylâ Hanımın değil, Feyzi Beyin samim! arkadaşıyım. Ne hakla şeriki cürmünüz olmamı — teklife ( Devamı il nol yüzde )