20 Aralık 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| yi L i İ D T'Siyaset' Âlemi | Y ugoslav abinesinin İstifası Dün gelen Ajans telgrafları Yu- ş'ıa"'l Hariciye Bakanı Bay Yev- Fin istifa gitiğini bildirdi. Bu istifayı, .:'fı" mevkiinde bulunan Bay Uzu- Viç hükümetinin istifasımı Başnaib , i*ns Pol'e vermesi takib etti ve bu fa kabul edildi. Bay Yevtiç'in - Fekilmesine şebeb olarak gösterilen SiYasa vaziyeti, bana kalırsa, bu m:.“m"“î Hade için kullamılmış 1 bir tabirden ibaret olsa gerektir. çekiliş ile Yugoslav - Macar finin Cenevrede aldığı hal şekli (esında bir münasebet aramak, uzak " ihtimale el atmak sayılamaz. n—u Zoslavya efkârıumumiyesi, Uluslar llğinde —bulunan tesviye — tarzını (îhnmımîıe benziyor. Her ne kadar 20) den fazla bir saylav grupuna 'B'!'Hıın Bay Yevtiç ile Bakanlardan li.y Marenkoviç arasında hükümet Yeliği (aza ) için Ulus Kurumuna D olup olmamak noktasından u İhtitâ fikan ihtilâfın da bu işte bir yeri ll"ıl"mııılı gerekse de, — hâdiselerin f..'"f'ı Bay Yevtiç'in Cönevredeki l“il"ünin çok müecssir olan Yugos- d iği tatmın Getmemiş olduğunu 'zllrir. gibi oluyor. Yeni kabinenin #kiline eski Saray Nazırı ve Marsil- Fada katledilen Kıral Aleksandr'ın yakınlarından General Peftiç'in *mur edilmesi, Yugoslav sıyasasının aha azimkâr bir İstikamet almak Vaziyetinde olduğunu gösterir gibidir. Pakat ihtimallere istinad eden bu hminlerin doğruluğu anlaşılabilmesi h aradan bir mikdar zamanın Ttçmesi lâzımgeliyor. Ancak ondan Sonradır ki etrafı vuzuhla görmek | —umküı olabilir. l 3 Maamafih bir Fransız gazetesinin dün telgrafla gelen mütaleası, vaziyet hakkında bizi epey aydınlatmaktadır. Bu mütalea Pöti Parizyen'indir. ve funları söylüyor t “ Cenevre muvaffakıyetinden sonra B. Behnesa ile B. Titülesko'nun çiçekler Şle örtüldükleri bir sırada B. Yavtiç'in arşılaştığı muhalefet güçlükle kabili htır. Bütün acun ( dünya ) hayrete düşmüştür. Daha başka bir şeklikabul hklınlyordu. » — Süreyya b vi Firdevsi İçin Paris, 19 (A.A.) — Şanlı İran şalri Firdevsinin bininel yıldönümü müna- Sebetile Sorbon Üniversitesinde me- Faslm yapılmıştır. İngilterede Bir Havacılık Plânı Yapıldı Londra, 19 ( A.A ) — Hava İişleri Bakanlığı, — sivil tayyareciliği baştan tensik etmektedir. Yapılan plâna göre sivil ve askeri tayyareci- llk tamamile birlbirinden ayırd edile- cek ve sivil tayyareciliğe müteallik olan meseleler bundan böyle yüksek hava İşleri meclisine hayale edilmi- yacektir. Silâhsızlanma Felemenk Hükümeti Sov- yet Teklifini Vakitsiz Buluyor Lahey, 19 (A.A.) — Felemenk hü- kümeti, Sovyetler tarafından, silâhsız- lanma konferansının dalmi ve geniş salâhiyetli olması hakkinda ileri sü- rülen teklifi mevsimsiz buluyor. Müzellâh Ihtilâflar istişare usulleri hakkında Amerika ile Felemenk hü- kümeti bu İşlerin konferansa bırakıl- masının muvafık olmıyacağı mutalea- sındadırlar. Zira bu İşler uluslar ku- rumu organlarının esaslı vazifelerinl teşkil etmektedir. Bir. Kadın Asıldı Hu!, (İnçiltere ) 19 — 4Z yaşında olan Mad: | Mejor bu sabah saat 9 da amılmıştır. İlam hükmünün affe- dilmesi için yapılan bütün teşebbüs- ler netice vermemiştir. Madam Major kocasını zehirlemişti. Yedi seneden fazla bir zamandanberi iik defa ola- rak İngilterede bir kadın asılmaktadır. Sar Haâdisesi Polis Kumandanı Vazife- sinden Çekilip Ayrıldı Sarbruk, 19 (A.A) — Uluslar arası Sar polisi şefi kumandan Hema- ley, intifa etmiştir. Sarbruk, 19 ( AKA')— Hemeley'in istifası, evvelki gün verilmiş ve dün kabul edilmiştir. Hemsley, kimsenin, kendisinden çekilmesini istemediğini, fakat Sar hükümet komisyonunu, bir polis zabi- tinin çıkarmış olduğu son hâdiseden dolayı fena bir vaziyette bırakmamak için kendi isteğila çekildiğini söyle- | miştir. yeni | Amerika Şimdiden Gele- cek Savaşı Düşünüyor Hariciye Bakanı Bitaraf Kalmak İçin Bir Proje Hazırladı Vaşington, 19 (A. A.) — Dış işleri bakanı Bay Hul, bir savaş olunca Amerikanın bitaraf kalacağına dair bir proje hazırlandığını — söylemiş, ancak Amerikanın, denizlerin s#erbes- tisine dair olan siyasasını bırakacağı hakkındaki şayiaları tekzip etmiştir. Bazı mahafilin fikrine göre, Ame- rika Reisleümhuru, acnebi devletler arasında savaş çıkarsa, tehlikeli alanalar- da dolaşan Amerikan gemilerile tica- ret yapan esliha fabrikatörlerinin bu İşi, zarar ve xiyanı kendilerine ait olmak Üzere yapacaklarını ve katiyen hükümetten muzaheret görmiyecekle- rini ilân edecektir. Bu siyasa, bir muharib devlet aleyhinde ambargo ko- nulduğu takdirde uluslar kurumu İle teşrikimesal yapılmasına medar ola- cak ve ÂAmerikan bitaraflığının tama- mile muhafazasının uluslar kurumu- nun mesaisini Işkâl etmekte olduğunu ötedenberi ileri sürmekten hali kal- mamiış olan Fransa İle İngiltereyi tat- min edecektir. Amerikanın, — deniz Japonya ile mevcut olan ihtilâfta İngilterenin muzaheretini elde etmek istemesi, ihtimal, Vaşington hüküme- tinin temayüllerinde hasıl olan de- gişiklikle yabancı değildir. Çünkü Amerika hükümeti, bu muzaharet veya Sovyet Rusyanın — müzahereti olmaksızın Japonyanın cesaretini kı- rabileceğini ummamaktadır. Düşünülen Tedbirler Yaşington, 19 (A.A.) — Cümhur meselesinde Amerikanın savaş vaziyetini şimdiden çizen Bay Ruzvelt için şu esaslara göre bir proje hazır- ladığı söyleniyor : 1 — Silâhlı anlaşamamazlıklardan uzak kalmak, 2 — Ecnebl devletlerle ittifaklar yapmamak, diğer devletler ile ve uluslar kurumu ile çalışma ortaklığı yapmak ve barışı korumak, 3 — Amerika fabrikacılarının ec- nebi fabrikacılarla dalavereli — işler yapmasına engel olmak, 4 — Şimdiden genel bir seferberlik plânı hazırlamak, donanmaya güç vermek, asri bir tayyare kuvyeti başarmak ve Nikaraguna kanalını açmak. Reisi Bay Ruzveltin, — Amerikanın uluslar arası durumunu düzeltmek ĞGümüş Piyasası Londra, 19 (A.A.) — Bir çok Çin ve Hind müesseseleri piyasaya çok miktarda gümüş çıkardığı için piyasa düşmüş, fakat Amerika bunları satın aldığı için piyasa tutunmaya yüz çe- virmiştir. FHava . Postaları Londra, 19 (A, A.) — İngiltere ile Avuatralya arasında doğrudan Coğru- ya ilk hava postasını yapan tayyare Avustralyadaki Darvin'e dün akşam gelmiştir. Tayyare İngiltereden ayın 8 inde kalkmıştı. Şimdi Ben Ne Yapayım ? Üç yıldanberi sevişiyoruz. Bü- tün kirliliklerden uzak, çok temiz ve çok samimi bir sevgi ile biri- birimize bağlandık. Ben bugün on sekiz yaşında bir genç kızım. O, yirmi ikisindedir. Ben orta mektebi bitirdim, liseye devam etmedim. O, şimdi Üniversite- dedir. ve tahsilini bitirdikten sonra evlenmek kararını verdik. Hattâ bundan bir hafta evvel yine buluşarak bu kararımızdan ailemizi haberdar etmek husu- sunda da anlaştık. Fakat bu son kararımızdan bir gün sonra on- dan aldığım bir mektub beni tam bir ümldsizliğe düşürdü. Her buluştuğumuz gün beni çıldira- sıya sevdiğini söyliyen o, bu mektubunda diyor ki: « — Kendimde seni mes'ut etmek — İktidarını göremediğimi anladığım İçin evlenme kararın- dan vazgeçiyorum. Beni affet. » Bu satırlar beni çok sarstı.t Biliyorum ki o, beni çok seviyor. Çünkü bu sözlerimin çok kuvvetli delilleri vardır.. Öyle sanıyorum ki benim âilem zengin, onun ailesi fakir olduğu için benimle evlen- meği gururuna yediremiyor. Ben şimdi ne yapayım? ,, Kızım.. Hiç Üzülme. Eğer, de- diğin gibi, o genç seni ciddi ola- rak seviyorsa çok yakında sana tekrar gelerek af dileyecektir. Ben öyle sanıyorum ki bu mek»e tub seni denemek İçindir. Biraz bekle. Dediğim çıkmazsa sonra tekrar konuşuruz. TEYZE Yugoslavya İle Ma- caristan Arasında Budapeşte, 19 (A.A.) — Peşti Napl gazetesi, Macarların sınır dışına çıka- rılmaları üzerine hükümetin Yugoslav- ya nezdinde teşebbüste bulunacağını yazıyor. Edebi Tefrika 22 Bütün —muharrirleri, şairleri, *dibleri, romancıları, kikâyecileri Tessamları, musikişinasları tanırlar: — O şarkınn güftesi mi? Beııden çaldı. —O y hikâyenin #n, verdimdi. — ÖOnün yazdığı son roman Yok mu? Benim maceralarımdan & tanesidir, kendisine anlatmış tlundumdu. oyunlarına, « Taklidlerinden :“klnımzı,. lâvhası asılsa, yine Ayda etmez. Çünkü bu, kulaktan lolmiı ağızdan kapma mukallid- *r, kuvvetlerinden emindirler, ve Onları dinleyen salon, sosyete de Zaten taklid ile aslın farkında Cıı’ğ'ilt:lir.' Onlar, muvaffakiyetlerinin bir kısmını da cüretlerine borçludur- mevzuunu ar. Nasreddin hoca hikâyelerini, | ıi"î' Avrupa nüktesi gibi anlat- Pa'“tan çekinmezler. Onları din- | eyilliı: — Biz, Fatih Çarşambasında Olururken, bunu Hanife hanım Söyledi idil Yahnd; — Büyük babam Arakiyeci teyhi Hafız Mehmed efendi, hep Unları söylerdi! iyemezler ve demekten kor- kazlar. Herhangi bir Avrupa “egpri,, si duymuş olmak haz ve saadeti uğruna, çocukluklarının, — gençliklerinin tatlı, uzak hatırala- rını gömmekte zerre kadar tered- düd etmezler! Onlar, bütün bu faziletlerini, üstünlüklerini, hattâ ilimlerini (|) dirhem dirhem satarlar ve bece- riksiz, pısırık İnsanların günlerce, haftalarca alınteri karşılığı kazan- dıkları paranın sekiz on mislini sarfederler; yalnız bu sarfi;atı yanındakilerin keselerinden öde- tirler. Onların yine boynu eyik değildir, başları dik, göğüsleri ileride gezerler; her yerde, her zaman el üstünde tutulurlar. Cevad Galib, bu tipin en kurnazlarındandı. Alilesini sorar- sanız, manalı manalı gülümser, önüne bakar, iİçini çeker. Bu, bir aile sırrıdır. Eski halini, tahsi- lini sorarsanız, Adalardan, Paris- teki Kartiyelaten, Montekarlo- dan, — Şişliden, — Saraçhaneden, Sofulardan, cımbızlama eşantiyon- lar alarak size bir “kokteyl,, yapar. Bu da bir sırdır. Cevad Galib, Harun Şinasiyi nasıl ve nerede tanımıştı? Ve nasıl bulmuştu? Bu, ancak Cevad Galibden sorulabilir. Şu var ki Harun Şi- nasiye de sorulacak olsa, vâzıh bir cevap vereceği şübhelidir. Çünkü, arkadaşlıkları okadar samimidir ki aylara değil, sene- lere sığdıramaz. Ve sonra Harun Şinasi, bu arkadaşlıktan memnun- duz, hattâ Cevad Galibe minnet- dardır. Cevad Galib, Harun Şi- nasi için bulunmaz bir destekti. Harun Şinasi, ona, evvelâ, bir barda rastgeldiğini zannediyordu. Fazla sarhoştu ve konuşmuşlardı. İki gün sonra, teklifsiz oluvermİş- lerdi. Harun Şinasi, o gün de, İçki- de, pek baştan karaya vurmuştu, Barlardan — çıkamıyordu. Galib, bunun gayritabit olduğunu derhal — farketmişti; — arkadaşını biraz açınca onun yüreğinden vurulu olduğunu da anlayordu. Cevad Galib, çok hassastı; Harun Şinasinin haline, içten bir alâka gösterdi: — Nasıl bir kız bu, Harun? Harun Şinasi, barın orta sa- lonunda, renk renk pervaneler gibi dönen açık tuvaletli kadın- lara istikrahla bakıyordu: — Sana, nasıl tarif edeyim, kardeşim... İşte, bu, dans edenler de kadın! Birile mukayese ede- mem ki... Cevad Galibin, güzelliğin, se- vimliliğin itibari bir şey olduğunu bilmiyecek kadar ağzı süt kok- muyordu. Lâkin hayran ve tak- dirle gözlerini açmıştı: — Demek çok güzel! Harun Şinasi, yumruğile göğ- sünü döğüyordu: — Güzel de söz mü? Cevad | — Hiç konuşmadın mı? — Hayır! : — Nerede oturuyor?. — Kadıköyünde! — Peki, —nerelerde çıkıyor, kimlerle konuşur, tahkik ede- medin mi? _ — Bir şirkette daktilo... Sa- bahları sekiz buçuk dokuz vapu- rile iniyor, akşamları beş buçuk, altı buçuk, en fazla yedi vapurile dönüyor. Cevad Galib, gülüyordu: — Iskelede beklemişe benzi- yorsun! | Harun Şinasi de yorgun yor- gun gülüyordu: — Tahminin doğru! Cevad — Galib, karşısındaki acemi çaylağın yüzüne kahkaha tuttu: — Bu, klâsik zamparalık! Harun Şinasi, doğrulmuştu: — Ne demek istiyorsun, sanki? Cevad — Galib, — arkadaşının alındığını ve bilhassa sarhoşluğun tesirile gücenir gibi olduğunu hissetmişti: — Ne demek mi İstiyorum? Gayet basit, azizim. Bu, senin yaptığını, elinden iş — gelmez, beceriksiz, daha açık söyleyim, parasız İnsanlar yapar. Harun — Şinasi, — anlamadan bakıyordu : — Peki, elinden iş gelir, be- cerikli, ben de açık söyleyim, paralı insanlar, ne yaparlar? Cevad Galib : ile gülüverecekti, fakat kendini | — Elini sallasan ellisi, başını sallasan tellisi ! Der gibi, elinl ve başını sallıyordu : — Ne yapmazlar | Harun Şinasi, — yumruklarını masaya dayamıştı : — Peki, söylel Ne yaparlar? Cevad Galib, birden ciddile- şivermişti : — Baban, tanınmış tülccarlar- dan.. Sen de Avrupada iyi kötü bir tahsil görmüşsün, O kızın gittiği şirkette memur ol.. Aylığa filân bakmazsın. Harun Şinasi, çıldırmış gibi ayağa kalkmış, Cevad Galibi kucaklamış, yanaklarından öpü- | yordu. : — Sen, beni yeniden dün- yaya getirdin. Bu iyiliğini unut- mıyacağım, Bu, hiç, amma hiç hatırıma gelmemişti. Gevad Galib, eliyle onun sır- tını, âdeta bir çocuk avutur gibi okşayordu: — Bu, akla gelmiyecek bir şey değil, kardeşim... Yalnız, se- nin gözlerini, nasıl diyeyim, hayal, | hulya ve rüya bürümüş... Dünayayı görmüyorsun ki... Harun Şinasi, viskinin verdiği alıklaştıran bir sarhoşlukla yayık yayık gülüyordu: — Ne güzel söyliyersun! Cevad Galib, yarı şaka, yarı ciddi devam ediyordu : — Güzel değil, doğruyu söy- lüyorum. Eh, bunlar da benim başımdan geçti | ( Arkası var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: