Muharriri: A. R. ŞUT No. 78 . Rahip Ve Kıraliçe.. ——aa— Kıraliçe Suratına Bir Tokat Gibi Çarpılan Cümlelerin Tesiri Altında Sarsılmış, Şaşırmıştı.. Luvr Sarayında, Şiddetli Bir Mücadele Valde kıraliçenin dairesinde, hususi ziyaret kabul edilen küçük salonda. Kıraliçe, geniş bir kok tuğa gömülmüş, derin derin düşü- yor. Arkasındaki cübbeyi bir tarafa atmış olan Rahip Löyüla, ellerini arkasına bağlamış, öfkeli öfkeli geziniyordu. Rahip, birdenbire kraliçenin önünde durdu, Ve sert bir sesle sordu: — Madaml.. Görüyorum ki daha hâlâ tereddüt ediyorsunuz. Halbuki ben, bu vazifeyi deruh- te edip edemeyeceğinizi bir ân evvel öğrenmek İstiyorum. Be na, kat'i cevap veriniz ya oğlu nuz.. Ya Fransa... Bunun hangisini tercih ediyorsunuz? Kıraliçe, (kirpiklerine kadar uzanan yaşları, elindeki mendilin ucu ile sildi. Başını kaldırmadan, zayif bir sesle cevap verdi: — Mon Sinyorl.. Sizde tak- dir edersiniz ki, bunun ikisinden birini Otercih ve yahut (feda stmek benim gibi bir kadın için mümkün değildir. Çünkü, O Fransuva © oğlum, Fransa, vatanımdır. Rahip, yumruklarını sıkarak adeta kıraliçeyi tehdit eder gibi bağırdı: — Fakat, Madam. dinsiz yaşayamaz. — Onu, bende biliyorum. Şu halde, oğlunuz Fran suvanın Fransayı dinsizliğe lediğini de bilmeniz lâzımgelir. — İşte buna ihtimal veremi yorum, Monsinyör... Şunu itiraf ederim ki oğlum, bir çapkındır. bir haylazdır.. adeta, Parisli bir hovardadır. Fakat iyi bir vatan perverdir, hiçbir zaman Fransanın felâketine > hizmet (o etmemiştir. etmemiştir. e Hiçbir zamnn Fran- sayı Romadan ayırmak Isteme- miştir, — Madaml.. En ağır tabirile yüzünüze (Oçarpmak mecburlyö- Hnde bulunyorum ki: Siz.. yalan söylüyorsunuz. Kıraliçe, suratına bir tokat gibi çarpılan son cümleden sar- sıldı. Fakat bu ağır ittihamın altında ezilmiş gibi başını bir az daha öne eymeye mecbur kaldı. Löyülâ, zalim ve İnsafsız bir hal almıştı. Elini, tehditkâr bir vazi- yette kaldırdı. — Roma, uyumuyor madam. Diye bağırdı. Ve sonra sağ elinin (oşahadet parmağını sol elinin açık Oparmakları üzerine birer birer bastırarak saydı: — Birincisi, matbaa denilen o fesat ve dalalet vasıtalarının açılmasına müsaade ettiniz.. İkin- cisi, bu matbaalarda ilim ve fen namı verilen birtakım sihirbaz- lık kitaplarının basılmasına mü- samaha gösterdiniz... Üçüncüsü, Türklerle gizlice ittifak aktet- mekten çekinmediniz.. Dördün- cüsü, oğlunuzun Madritte Şarl- ken ile aktettiği (o muahedeyi bozmak için Türkleri harekete getirdiniz.. Beşincisi, bütün bu yaptığınız hareketlerle, Romanın bütün mukaddes nüfuzunu, biç derecesine (o indirdiniz... (o Daha, sayayım mı?.. Bakınızl.. İşte Türk ordusu, heybetli bir silindir gibi ağır ağır ilerliyor.. Önüne gelen köyleri, kasabaları, kaleleri bir anda eziyor, kan ve ateş içinde Fransa boğuveriyor... Çiğnenen, ezilen bu kaleler kimindir; Şarlken'in değil mi?.. O Şarlken ki bugün (Mücx- hidi İsa) tarikatinin en imanlı bir müridi.. Kilisenin en dindar bir evlâdı.. Papa Hazretlerinin en sadık bir bendesidir. Roma İle ittifak etmiştir. Maksadı ve gayesi şarktan garba kadar yer yüzünü çan seslerine garketmektir... Şim- di size soruyorum madam; din uğruna bu kadar büyük mücahe- deye girişmiş bir adama karşı. Türklerle, bu din düşmanlarile birleşilir mi?.. Cevap veriniz.. bir hıristiyan kızı sıfatile cevap veriniz. Kıraliçe, hıçkırıklarını zapte- dememiş, kesik kesik şu cevabı vermişti ; — Yanılıyorsunuz, Monsinyör.. Namı İsâya yemin ederek sizl temin ederim ki Türklerle ara mızda hiç bir mukavele, hiç bir muahede yoktur. — Fakat Türkler, Fransayı kurtarmak için Şariken'e hücum ediyor. — Bu.. ancak bir ulüvvücenap eseridir. — Hayır.. Sizin gizlice müra- caatinizin eseri. — Ne yapayım Monsinyör. Roma, oğlumun felâketine lâkayıt kaldı. Evlâdım, zindanlara atıldı. Azkalsın Fransa inhilâle uğraya- caktı., Fransayı ve oğlumu kur- tarmak için, eğer önüme Cehen- nemdeki Şeytanlar bile çıksaydı, onlara bile el uzatmaktan çekin- meyecektim. — Ah Madaml.. Keşki cehen- nemdeki şeytanlara el uzatsay- dınız.. Bugün ( Muhaç ) ovasına doğru ilerleyen kuvvetin başla- rında Türk sarığı görmektense, şeytan boynuzları görmeyi tercih ederdim... ( Bizans )ı ancak sihir ve efsun kuvvetile zapteden Türk- lerin arın bütün Ayrupayı, bütün Je hıristiyan beldelerini coşkun bir sel gibi istilâ edip, mukaddes kilisemizi küfür ve dalâlet içinde boğmayacaklarını nasıl temin edersiniz... Hah. durunuz aklıma geldi. Bakınız, daha bir, bir buçuk ay evvel İstan- buldaki gizli memurumuzdan ak dığım bir raporun birkaç satırını size okuyayım da dinleyiniz, Löyülâ, dar ve siyah kadife- den yapılmış zarif caketinin altın düğmelerini çözdü. Cebinden ince deri üzeriye yazılmış bir mektup çıkardı. Okumaya başladı: — Sizo vereceğimi mühim ba- vadislerden biri de, bu hafta içinde küçük Türk prenslerine yapılan sünnet düğünüdür. (Sün- net) demek, bir Müslüman çocu- ğunun resmen müslüman olması demektir. Lâteşbih © velâtemeil, haşâ ve haşâ bizim (vaftiz)imiz gibi. Bu düğün, Istanbulun en büyük meydanı olan (At mey- danı) (i)nda ve Sadrazam Ibra- him Paşanın sarayı karşısında yapıldı. Bütün İstanbul halkı, padişahın genç evlâtlarının res- men müslüman olması merasimine davetli idi. Bu prenslerin nasıl müslüman edildiklerini görmeye muvaffak olamadım. Yalnız gör- düğüm büyük bir (sihirbazlık eseri karşısında hayretler İçinde kaldım. Ve bunu zati akteslerine arzetmekten kendimi alamadım. ( Arkası var ) (1) Sultanahmet camisinin önünde, şimdi park olan meydan. Dört Perdelik Komedi I — Sevgililer dalmışlardı. 2 — Gelip parkın bir kanepesine oturdular. 3 — Park bekçisi âşık- ları rahatsız etmek İstemedi. 4 — Kalktıkları zaman kanepede böyle ebedi bir hatıra bıraktılar!. Dünya İktisat Haberleri Cenubi Amerika- da Avrupa- Japon Rekabeti Rio- de Janeirodan yazılıyor: ay Ma Ja- ponya abrika- a ana törlerin (oo cenubi Amerika o pazar- tinde Kal- | jarında o rekabet- dılar İleri şiddetli bir safhaya girmiştir. Arjantin piya- salarında İngilizler - Japonların rekabeti karşısında uzaklaşmak mecburiyetinde kalmışlardır. Şim- di Japonlar yavaş yavaş fiatları yükseltmektedirler. Vaziyet şöyle izah edilebilir: İngiliz rakip- lerini piyasadan çekilmeye Icbar edebilmek için Japonların yaptıkları damping hareketindeki fiatlar kendileri için bile idare kabul edemiyecek kadar azdı. Şimdi piyasada yalnız kalınca yavaş yavaş kâr etmek yolunu da düşünüyorlar. Diğer taraftan haber verildi- e göre Japon fabrikatörlerin- e ei büyük bir serma- yedar grupu cenubi OAmerika piyasalarına mal yetiştirmek için Paraguayda büyük bir sanayi merkezi vücuda getirmeği dilşün- mektedir, * Varşovadan yazıldığına göre Tehistanda | mesai | hakkında pa neşredilen son İg- #i tatistikler bu mem- Artığor | lekette | işsizlerin gittikçe artmakta olduğunu gör termektedir. Büsbütün işsiz olan ların miktarı eylül sonunda bir milyonu geçmiştir. Haftada yalnız birkaç gün çalışanlar bu istatis- tiğe dahil değillerdir. * Yunan borçları mali komisyo- nunun bir raporu- na gi Yunanis- tı gümrük ve inhisarlar varidatı bir yıl evveline kıyasla artmakta- dır. İnhisarların Ağustos 1933 varidatı 130.042.259 drahmi ok duğu halde bu sene Ağustos ayında (o İnbisarlar kasasına 162.712.880 dırahmi girmiştir. Gümrüklerin varldatı ayni ay 117,203,729 — dırahmiden Yunanistan- da Devlet Varidatı için 124,915,729 dırahmiye varmıştır. Böylelikle 1934 senesinde inhisar- ların varidatı 179,004,754 gümrük- lerin ise 29,541,189 dirahmi art- mış bulunmaktadır. 82. dırahmi bir Türk lirasıdr. Ankara milli sanayi sergisi 15/11/9894 te kapanacaktır. Türkiyenin Obu ilk sergi evinde yerli mallarının nasıl bir sana varlığını güzellik ve iri akk de göj tenzilâtlı tarife de var. MİvTC H 13 deniz altı gemisinin ku- mandanı Moris ile Gabriyela be- loda karşılaşdıkları ilk dakikada birbirlerini sevmişlerdi. Iki tara- fin birbirine gönderdiği aşk mek- tupları ile günden güne büyüyen bu sevgi gencin manevralarda bulunduğu zamanlar alevlenen bir ateş halini almıştı. Artık manen nişanlanmışlardı. Morisin önünde açılan parlak istikbal, ona, inci dişlerini göstererek gülümseyordu. Çünkü o, bugünlerde Fransız bah- riyesinin büyük ümitler beklediği yeni tip deniz altı gemisinin plâ- nını yapmakla meşguldü. Moris, Bığanlısinı arasıra iş odasına gö” türüyor ve ona keşfi hakkında etraflı malümat veriyor ve niha- yet elde edeceği parlak neticeye ümit veren tebessümile nışanlısını temin ediyordu. Genç kız bir gün ona: — Sevgilim, dedi, şimdiye kadar hiç bir #lenizaltı gemisinin içine girmedim. Kumandanı ok duğun gemiyi ziyaret oetmek, kısa bir müddet için olsa bile, o müihiş çelik kutunun içinde senin İle, senin yanında yaşamak, senin ve efradının İşlerini görmek biliyor musun beni ne kadar memnun edecektir. — Bana inan Gabriyela! bu, zevkli bir şey değildir. — Ben de onun İçin arzu ediyorum. Kabil değil mi? — Kısa bir ziyerete müsaade var. Fakat içeride uzun müddet kalmak mümkün değil. — Zarar yok ben de az kal rım, — O halde yarın, 17 de, — Güzel, on yedide, * Ertesi gün kararlaştırılan sa- atte Gabriyela nişanlısının reh- berliği ile 13 Hnın elektrikle aydınlanmış dar koridorlarına iniyordu. Bozulmuş kapalı havayı teneffüs ederek, sevimli gözlerile bu karmakarışık geminin her geçidinde rast geldiği tuhaf alet- leri tetkik ederek ilerileyordu. Kumandanın kapısında gayri ihtiyari haykırdı: — Çalıştığın ve yattığın oda burası mı? — Evet, burası, — Müthiş azizim! Nefesimin daraldığını hissediyorum fakat mademki sen de burada bulunu- yorsun, Benim de kalmamda bir mahzur yoktur. — Çıldırdın mı yavrum? Biz biraz sonra birkaç saat sürecek bir manevra için hareket edi- yoruz. — Olsun seninle, sizlerle ben de kalabilirim. — Senin burada bulunduğunu Amirlerim öğrenirlerme ben mah- volurum. — Kimse bilmeyecek. Bir balık gibi sessiz duracağım, Yal varırım sana, — Adamlarım senin burada olduğunu biliyorlar. — Zararı yok. Bana kaç defalar onların sana çok sadık olduklarını söylemiştin. — Doğru amma hepsinden nasil emin olabilirim? — Sonra... Hiç sesimi çıkar- mıyacağım. Esasen bütün tayfa işleri başında mes'uliyet altına girmemek için dikkatle çalışa- cakları bir sırada benim burada bulunduğum hatırlarına bile gel HİKÂYE Bu Sütunda Hergün İtalyancadan çeviren; “H.13,, ÜN MİSAFİRİ | İ Hüseyin Rauf mez. Belki de kimse görme indiğimi zannedeceklerdir. Hay: sevgilim beni bu arzumdan mi rum etme! O dakikada sarışın” peri kadar güzeldi! Moris onu bu ş€“ kilde şimdiye Okadar belki hiç görmemişti. Sevgilisinin bu deri yalvarmasına tahammül edemiye rek ricasını kabule mecbur kalı — Peki kal bakalım, de fakat uzun müddet yalnız kı cağını söyliyeyim. Canın sıkıl mı? — Emin ol hayır. Ayrıldılar, Moris, kabinesin bulunan misafirinin kimse tarı fından görülmemesi için kapıyi genç kızın üzerine Biraz sonra H. 13 hareket el Gabrlela yalnız o kalınca etri araştırmıya başladı. Orayı bura; karıştırırken nişanlısının lamıya çalıştığı denizaltı gı plânlarını buldu. Plândaki ka, hatlar, manasız kelimeler, şifi onu okadar alâkadar etti ki ur müddet onları tetkikten başın alamadı. oTesadüfen (üzerinde işlediği o gergefine (o örnek buki mak için satın aldığı ince kopya kâğıtları vardı. Parlak kâ“ ğıt üzerine bütün o karışık hatlari, zaviyeleri, şifreleri kopye etmek, o yalnızlıkta onun için eğlenceli! bir iş oldu. İ Fakat bu İşte bitti. O zamaf ince kâğıtları düzelterek koynuns soktu pilânları yerli yerine koy“ du ve seyahatin fazlasile uz& dığın o ve can sıkıcı bir hal aldığın ancak 6 zam fark etti, Canı mesine sebep oldu. kapı açıldı. Eşikte Moris yüzünün rengi değişmiş olduğu halde gö" züktü. Genç kadın: ği — Ne var? diye sordu. Genç zabit; — Gabriyelal diye (bağırdı. niçin senin sözlerini dinliyerek seni buraya, ölümüne sebep ola" cak, bu gemiye getirdim? f Tamiri kabil olmıyan bir bo" zukluk bu çelik kutuyu hepimiz için bir mezara tahvil etti, Insan kuvvetinin yetişemiyeceği derinlik lere doğru başaşağı daliyoruz. Beni affet.. Beni affet. Ah. Benim düşünmem lâzımdı Senin burada kalmana mani olmam lâzımdı.. Habuki biz nasıl olsa böyle tehlikelerle Oher zaman karşi karşıyayız. (O Fakat sen hayır, bayır (o böyle zalimce bir. ölümü bizimle beraber paylaş mamalıydın. Bulundukları odada ümitsiz bir dehşet (osedası gürledi, O zaman Moris, Gabriyelanın as" biyetten yüzünün çizgilerinin de ğiştiğini o tatlı güzelliğin yerine şeytani bir hal geldiğini işaret etti. Genç kadın: İ — Hayır, hayır ölmek istemi yorum, deye bağırdı, bedbaht. Her ne pahasına (olursa olsun beni kurtarmalısın! — Sevgilim Allah öyle istedi. Kimsenin kurtulmasına (imkân yok. Hepimiz mahvolduk. i Bunun Üzerine Gabriyela artık temamile mahvolduğunu anlayın ca, dişi bir kaplan gibi Moris'in ( Devamı Ji inci yüze )