Tramvayda Duyduklarım — Rica — ederim azizim bir parça düşün, saat tam akşamın dokuzu — olmuş.. Kapı çat diye çalınıyor, açıyorum, ne göreylim; bizim kayınpeder! Hal sahi sen kayınpederl tanı- mazsın; hani eskiden sizin ma- hallede otururmuş; Hüsamettin Bey? Tanıdın değil mi? Çingene- nin çingenesi bir herif.. Ha, ne diyordum? Kayınpeder, yanında kayınvalde, baldızı da — beraber almışlar, — gelmişler.. — Gelsinler amma bu saatte değil.. Bir de Üstolik: — “Karnımız aç,, demez mi ? Ölür müsün öldürür müsün; yiye- cek var mı? Para var mı? Bizim karı da tuhfatır. Anasına, babası- na düşkün.. Ne derler. Hımh cıla burunsuzbiribirinden uğursuz... * Maatteessüf bu sözlerin arka- sını da dinledim. Söyleyenin biltün ailelerini öğrenmek istemediğim halde — öğrendim. Ne yapayım kabahat benim değil, kulağımı kapayamazdım yal * Sakın, geveze bir dostum var da bunları bana o anlattı zannet- ben tramvayın en arka a oturuyordum. Benden dört sıra Önde iki erkek yanyana oturmuşlardı. Her ikisi de otuz beşle kırk yaş arasında idiler. Bunlardan biri ötekine anlatıyor- du. Fakat okadar yüksek sesle anlatıyordu ki benim gibi tram- vayda bulunan bütün yolcular da Onun en hususi, en mahrem alle hayatını öğrendiler. 4 İnsanlar evlerinin dışında ko- nuşurlarken çok dikkat etmelidir- ler. Bir kere yüksek sesle konu- şulmaz. Tramvayda evine yahut İşine giden bir adam başkalarının ne derdini, ne de başka bir şey- sini dinliyebilir.. Bilhassa böyle patavatsızça konuşanları dinlemek kadar sıkıcı hiçbir şey olamaz. Dostlarım! Beni dinleyin, ki- Çücük — bir nasihat — vereceğim, tramvay, vapur gibi umumi yer- lerde yüksek sesle konuşmayın! E mi. Sonra benim gibi sizinkile- rin de kulağına gidiverir. Pazarola 'SON POSTA PAZAR OLA HLASARN BEY — Hasan Bey, eskiden sokak- tan çöpçünün geçtiğini arabaların takırtısından anlardık, şimdi lâstik | takılınca takırtısı da yacak. — Zarar yok © arabaların takırtısı bitse de gıcırtısı bitmez! duyulmı- Şâşıy(_)rum İşler seritmiş rafa, Borç edilmiş etrafa; Cüzdan gşitmiş - sarrafa, Şaşı şaşı şaşıyorum. Atılmazmış yabana, Uymuşlarmış zamana, Ne dlâ diyor bana: Yaşı yaşt yaşıyorum. Kasaplardan, bakkaldan; Hem yağdan, hem de baldan.. Borç veren her aptaldan; Taşı taşı taşıyorum. Giremem vebaline, Karışmam âmaline; Bir dostun bu haline Ensemi kaşıyorum. — Her caddedeki evler ayrı ayrı renklere boyanacakmış, Ha- san Bey., — Eyvah desene yine evlilere masraf kapısı açıldı. Kadınlar I şimdi de evlerinin renginde rop, | manto yaptırmak İstiyeceklerdir. Hasan Bey — Girip çıkan devletlerin adlarını yazmak için acaba bu defter kâfi gelecek mi, gelmiyecek mi? Diye düşünüyorum | ——— Yazın plâjda yandık, : Bu zevka artık kandık; | Sarfettik aldırmadan; Nemiz varsa bir zaman, | Gerçi var giyeccek şey,| Ne odun var, ne kömür, | Halimiz işte ö1 Bir parça yiyecek şey;| Sobu-da- güldür, || Kandık değil usandık, ' Savurduk sanki harman; Şu kaldı diyecek $6Y) | Kış geldi ne yakmalı? Hasan Bey anlattı: Apartımanın ikincl katındaki Süheylâ Hanım — ayakkaplarını, kapıdan geçen boyacıya verdirmiş boyatıyordu. Apartımanın birinci katındaki Süheyl Bey bu ayakka- ARARARARARARARARARARARMRDA — Zayıflamak - için yıpmıhıgım kalmadı Hasan Bey, saatlerce Yol yürüdüm, günlerce yemedim, içmedim.. ğ M — Yol yürüyeceğine otomobile binseydin, aç duracağıma bol bol Yiyip içseydin az zamanda parasız kalır, parasızlığın Üzüntüsile za- Yıflar, iğne ipliğe dönerdin! | Kış geldi ne yakmalı? | Kış geldi he yakmalı? | Kış geldi ne yakmalı? | Niçin bıları gördü: — Süheylâ Hanımın ne küçtük ayakları” varmış. Karısı sordu: — Nereden anladın? Boynumuzun Borcudur — Hasan Bey bana bir bay- ram söyle ki, o bayramda Üzeri- mize düşen vazifeyi bayram geç- tiği halde yine yapabilelim! — 30 Ağustos tayyare bay- ramında Üzerimize düşen vazifeyi bayram geçtiği halde yine yapa- biliriz. — Meselâ ne gibi? — Ne gibi olacak, her zaman tayyare cemiyetine aza olabiliriz. Her zaman bir piyango bileti almak kabildir. e P. O.H. B. — Ayakkaplarına bak! — O onun ayakkapları amma, ayaklarına giymek için almamış.. — Ya niçin? —Böyle senin gibilerini ayakları nın küçük olduğuna inandırmak için Alırlar Tabak, kâse cinsinden şeyler satan bir adam, mahalle arasında bir dükkân açmıştı, Hasan Bey, dükkânı görünce: — Bu adam burada çok iş yapar! Dedi. — Mahalle arasında okadar fazla iş olur mu da? — Tabil olur, bütün mahal- ledekliler, evli insanlar, karı koca her zaman kavga ederler. Evle- lerindeki tabak çanağı birbirle- rinin başlarında kırar, yerler.ne yenilerini alırlar. Eğlendirmek Hasan Beyin oğlu bir sepet sandığı merdivenden aşağı yu« varlıyordu; Hasan B. gördü: — Ne yapıyorsun? — Küçük kardeşimi eğlendt riyorum. — Küçük kardeşin nerede? — Sepet sandığın içinde! İzmarit Serserinin birl Hasan — Beye söyledi: — Dünyada — buhran geçes senelere nisbetle bu sene dahâ azdır. — Nereden anladin? İzmaritten! —???7?? — Ben cigaraların sokağa atılan İzmaritlerini toplar İçerim, Geçen senelerde herkes cigara- larını küçücük kalıncaya kadar içiyorlardı. Bu sene yarısını içip yarısını atıyorlar. Teletonda Hasan Beyle karısı arasında: — Hasan Bey hizmetçi sana kızmış, gidiyor.. — Ben — hizmetciye yapmadım kil — Daha ne yapacaksın, te- lefonda barbar bağırıp nzarla- mişsın! — Ay, telefonda karşıma çı« kan hizmetçi mi idi? Ne bileyim birşey .ben seni zannetmiştim. Soymakla Karımın çok fena bir huyu yar Hasan Bey her sene muhak- kak yeni bir kürk istiyor.. — Desene her sene soymakla meşgul! — Bir tarafta alaturka, bir tarafta alafranga çalınıyor, biz ikişi- nin tam ortasında oturup dinleyelim. — Memleketteki bugünkü ııuıikiyîv_wıldl_n'lk için :d_oğ'ıl mi?