Mer'sket Manzarası Konari; Meşhur Şahsiyetlerin Doğum Yeridir Zafranbolu (Hususi) — Konari, Zafranbolunun iki saat ötesinde büyük bir köydür. Köy cıvarıda raşt gelinen caki eserlere göre, bu köyün kablettarih devirlerde de burada mevcudiyeti kat'iyetle anlaşılmaktadır. Bu civarda Bizans devrine ait üç mühim köprü ehemmiyetle göze çarpmaktadır. Her üçü de aymı su Üzerinde kurulan ve takriben yekdiğerine ıınmuı saat mesafesi olan bu öprülerin yapılış tarzlarının Üçü de birdir. Üç büyük ayak Üze- rinde duran bu köprülerin büyük ayaklarının boyu on üç, genişliği sekiz ve uzumluğu yirmi altı melredir. Köprünün ayaklarında kullanı- lan taşlarıa her biri iki buçuk, üç metre murabba: hacminde oyma büyük taşlardan mürekkep- tir. Köprünlün asırlardan beri ne Üzerindeki kaldırımdan bir taş ve ne de kenarlarında küçük bir parça kopmuştur. Bunlardan büyük köprü Eflâni yolu üzerinde kurulmuştur. Köp- rüyü geçtikten sonra Sırçalıkö- yü'ne doğru çıkan dik yokuştan yine Bizans devrine âit olduğu tahmin olunan büyük kaldınm taşlarile tefriş olunmuş bir şose vardır. Konari köyünde ilmi bir tetkik fapılmamış — olmasına — rağmen, ıbylaler tarafından Değirmencik köyü civarında define bulmak merakile bazı höyükler açılmış ve içinden insan iskeletlerile bazı eşyalar çıkarılmıştır. Köylülerin kendi kendilerine bir az cehaletle açıverdikleri lhöiükludı:' çıkan eşya ve lı:ko- letler zayi » Konari ü her çığî ııuhiıım mdiydl’yıt österebilmiş ve her devirde :ıkiçaf ederek bir az daha bü- yümüş birçok büyük şahsiyetlerin doğum yeri olmak şerefini ka- zanmıştır. Bunlardan bir tansi de kaptan Seydi Ali Paşadır. Türk taribinde olduğu kadar. Cihan tarihinde de kahramanlığı ile cidden mühim bir mevki kazanan Seydi Ali Paşa Konari köyünde hâlâ ailesi de- vam eden, Dağlıoğlu ailesine mensuptur. Üçüncü Selim zama- nında idi, İngilizler bir harp filosu ile İstanbula kadar geldiler., Babıâliye pek ağır şeraiti havi bir ültimatom vererek Saray ve Babıâliyi tehdide başladılar... Bu tehdit karşısında yelkenleri suya indiren sarayın önünde Na- polyonun Istanbul Sefiri Sebes tiyani adlı adam geçti, padi- ikna ederek — İngilizlerin mukabil müdafaa tertibatı alm- masını kabul ettirdi. Cevap ve mukabil cevaplarla, beş on gün İogilizler — oyalanıp — Istanbulun etrafı tahkim olundu. İngilizler bu vaziyeli sezer sezmez ric'ate mecbur oldular. İşte o zaman ka- çan İngilizlerin takibine Seydi Ali Pş. memur edildi. Kaçak düşmanı Kaptan Paşa Çanakkalede sıkış- tırdı ve iki İngiliz gemisini batire dı, diğer İngiliz. gemilerini de ağır suretle yaraladı. Bu hadise ile Seyit Ali Paşa cihan tarihinde hem kendine mühim bir yer ve hem de Türklük namına büyük bir zafer kazandı. Bundan başka bu köyden da- ha birçok tarihi şahsiyetler ye- tişmiştir. Son milli mücadelede çok büyük hizmetler gören milli kahramanlarımızdan Alâeddin Pş. merhumun da — ecdadı. Konari köylüdür. Bugünkü geçimi, başlıca sebze- ciliğe inbisar eden Konari köyün- de hali hazırda iki yüz ev vardır. Köyde üç dershaneli bir ilkmek- tep olup Üçüncü sınıfa kadar burada okuyan yavrular dört ve beşinci sınıfları Yörük Yatı evin Manisa Suya Kavuştu Yeni Getirilen Suyu İlk Olarak Manisa (Hu: susi) — Manisa —— halkı, tam elli — sene — bekledik- ten sonra suya kavuşmuş - bulu- nuyor. — Garbi ği anadolunun bu en verimli mın- takasının susuz- luk — yüzünden senelerden beri çektiği müşkül- ler artık sonuna ermiş sayılabilir. Manisaya isa- le edilen (Sultansuyu) nun küşat merasimi 25 Ağustos cumartesi günü Başvekil İsmet Paşa Hz. Başvekil Paşa Akıtacak Manisa Beledige Meclisi azaları bankası kasasında altmış bin lira kadar toplanmıştı. Ziraat bankası- nın kefaleti bu paraya inzimam tarafından yapılacaktır. 250,000 |(edince, Manisa suya kavuşmuş oldu. bin lira sarfile şebre getirilen bu su, Ziraat bankasının kefaletile meydana getirilmiştir. Manisa halkı, belediyenin ken- di varidatile şehirde bir varlık gösterilemiyeceğini takdir ediyor- du, Belediyenin şehrin zaruri mas- raflarına tahsis ettiği varidatından 250,000 lira Aayırmasına imkân yoktu.Manisa halkı, mahsul satışın- dan bir miktarını belediyeye ter- kederek şehre su getirilmesine razı - oldu. Belediye, her sene borcuna mahsuben bir miktar para ban- kaya ödeyecekti. Su daha gel- meden, şehrin birçok ihtiyaçları önünde bu para ödenememek tehlikesile karşılaşıyordu. Ziraat bankası kanuni yollar- dan yürüyerek, belediye reisinin Ankarada bulunduğu bir sırada beldiye varidatına haciz koydu. Belediye meclisi, bu — haciz keyfiyetini — izzetinefis —meselesi tılar yaptı ve banka barcuna, gümrükler hasıla- tından — Manisa hissesi olarak ay- rılan senevi(14,000) liranın — karşılık olması kabul edi- ldi. Yakında bu muamele tekem- mül — ettirilerek Belediye varida- tına konulan haciz kaldırılacaktır. * Belediye inti- habatıfım yakın- laşması münasebetile Manisada Üç grup faaliyete geçmiş bulu- nuyor. Bunlar Müftü zade grupu, Kara Osman oğulları ve şimdiki Belediye Reisi Ali Bey taraf- tarlarıdır. Üç grup ta kanuni yollardan yürüyerek müessir olmak - için faaliyet gösteriyorlar. Vaziyetten anlaşıldığına göre şimdiki Bele- diye ıgrupu kuvvetli görünmekte- dir. .gimdih' Belediyenin şehre su getirmek suretile gösterdiği fanliyet programına, şehrin elek- trik işi de ilâve edilirse, Ali Beyin tekrar Belediye riyasetine seçileceği zannedilmektedir. Bu suretle bağcılar | telâkki ederek fevkalâde toplan- ğııı Sinop Ve Gerzede Tütün a — | Gaziantep'de İki Feci Kaza kata Elâzizde .Mensu Beirlek b K ttün cat Fabrikaları —| nabiyesinin Cilcime — köyündeki Sinopta ve Gerzede satışları İnhisar idaresinin müba- yaadan çekilmesi hasebile evvelki hararetini kaybetmiştir. Henüz satılmamış stok halinde Sinop'da 200 bin, Gerzede 100 bin kilo zürra malı tütün kalmıştır. eseşee serennnn Konaride Cümhuriyetten son- ra bariz bir hayat değişikliği ve yenilik başlamıştır. Köyden Üni- versiteye ve liselere deyam eden birçok gençler vardır. Bundan önce asayişi kısmen bozuk giden köyün yeni muhtarı Şatır oğlu Ismail Efendi bütün gayrittabilliklerin önüne geçmiş, ötedenberi — köylülerinin — kendi- sine olan sevgi ve saygılarından istifade — ederek lesis ettiği otorite sayesinde köye tam bir inzıbat ve asayiş temin etmiştir. Mehmet Enver Eskişehirde Elaziz, (Hususi) — Geçen se- neye nazaren bu sene Elazizde bariz bir inşaat faaliyeti gözük- mektedir. Yapılan Halkevinden başka büyük bir stat ve bir has- tahane yapılmaktadır. Elaziz Halk- evi, önünde ve Gazi heykeli mu- hitinde açılan Cumburiyet mey- danı ve parkile, muhitindeki gü- zel binalarile Elazizin ziynetli met- halini teşkil etmektedir. Ancak: Burada eskiden kalma mensucat fabrikaları vardır. Eski sabipleri zamanında Ela- zizin ipekli ihtiyacını temin ettik- ten başka yaptığı ihracatla ha- riçten Elazize - mühim miktarda para getiren bu fabrikalar âtıl bir vaziyettedir. Beş senelik program gibi mü- him ve iktısadi bir kararla mu- un fabrikasında çalışan 25 yaşla- rındaki Alioğlu Halil, makinenin çarkına kapılmak — suretile parça- lanarak ölmüştür. Nezip kazasının Tahtani ma- hallesinden Salih de taş ocağında çalışmakta iken 800 kiloluk bir taş altında kalarak ölmüştür. Armutluda Telgraf Armutlu, (Hususi) — Kasaba- mızda telgrafhane tesisi kararlaş- mış ınşaata başlanmış, İcap eden levazımı da ikmal edilmiştir. azzam işleri başarmaya azmeden Cumhuriyet hükümetinin bu ehem- miyetli ve himayeye muhtaç te- sisleri de hususi — teşebbüslerin akim ve semeresiz mücadelelerin- den kurtararak doğrudan doğruya teşekkül edecek bir şirketle işlet- mesi arzu edilmektedir. Dikiş Sergileri Eskişehir'de Yukarı mahallede terzi Meliha Noil Hanım tarafından açılan Terakki Biçki ve Dikiş Mektebi senelik sergisini küşat etmiştir. Sergide hanım kızları- mızin eidden muvaffak olunmuş eszerlerini görmek müm- kündür. Resimde terzi Meliha Hazımla yetiştirdiği talebe ve talebelerin eserleri görülmektedir. tedir. Yine Eşkişehirde Hasene İbrahim Kemal Hanım da Biçki ve Dikiş Yurdunun senelik #sergisini açmıştır. Bu sene bu yurttan 8 hanım mezun olmuştur. talebelerinin muvaffak eserlerile doludur. Resimde Hasene İbrahim Kemal Hanımla yetiştirdiği talebeler görülmek- meki Müsahabe | Rağbete Dair Narallah Ata Bugünün — oldukça — tanınmış Fransız — romancılarından — biri, kendisi ile konuşmağa giden bir gazeteciye, kitaplarından birinin gördüğü rağbetten bahsederken diyor ki: — «Bu rağbeti hiç ummuyor- dum.. Bittabi sevindim; fakat biraz da canım sıkıldı, ötedenberi iyi romanların pek satılmadığı söylenir de... » Romancının — bu — sözlerinde şüphesiz biraz alay var; hiç bir muharrir kendi gördüğü rağbetin yersiz olabilmesine imkân verir mi? O halde o da rağbetin bilhassa değersizlere yar olduğu- nu söyleyenlere gülüyor. Fakat sözlerinin ciddiyetten büsbütün de mahrum olduğu söylenemez; çünkü en çok satılan kitaplar en fenaları değilse de en iyilerin bin zorlukla kendilerini tanıtabil- diği çok görülmüştür. Ekseriya rağbetin hiç bir şey ispat etmediği, fena gibi iyinin de ona mazhar olabileceği iddia edilir. Halbuki rağbet pekâlâ bir, hattâ iki şey ispat eder: Mu- harririn acemi olmadığını — bir, pek yeni olmadığını iki. «İyi» ve « fena » tabirleri çok kimselerin yanılmasına sebep oluyor. İyi, güzel kitap ne de- mektir? Bunun tarifinde müşkül- pesent olmak zaruridir; bu biricik iyi sıfatında — yenilik, ustalık, karii celbetmek kabiliyeti, onun fikirlerine, hayatına tesir ede- bilmek — fazileti gibi — birçok şeyler - vardır. Halbuki —bunları her biri - yalnız başına da olsa - bir eserin değerli , sayılma: sına kâfidir. Yalnız başına da olsa dedim; bittabi hiçbirinin büsbütün yalnız olarak bulunması kabil değildir. Her yeni olan, yani yeni bir görüşün damgasını getiren eser elbette ki kari üze- rinde bir tesir bırakır; her ustaca yazılan eser de muhakkak ki karii az çok celbeder, tallı - tatlı oku- nur. Fakat bunların her birini fikren tecrit kabildir. ve onları yapyalnız tasavvur ettiğimiz xa- man da yine birer kiıymet saymağa mecburuz. Ancak herkes kendine göre bu kıymetlerden birini öbür- lerinden Üstün tutar; işte anlaşa- mamızlık da asıl bu yüzden çıkar; çünkü « iyi » sıfatının bu kıymet- lerin hepsini taşıyan eserlere verilmesi lâzımgeldiğini unutur, kendimizce en üstün olan meziyeti taşıyana İyi deriz. Acemice yazılmış eserler İste- diği kadar yenilikle dolu “olsun, içinde istediği kadar zengin fikirler bulunsun, elbette ki büyük kitlenin rağbetini kazanmaz. Zaten bu eserler o rağbete de lâyık de- ğildir; çünkü onlar fikirlerini iyice ifade edemiyenlerin eserleridir. Onulardaki yenilik ve zengin fikir- ler ancak birer gölge, birer vaat halindedir. Büsbüllüin yeni eserler de bi- yük kitlenin rağbetini kazana- maz. Çünkü büyük kitle daha ziyade alışık olduğu güzellikleri arar; yenilere karşı evvelâ lâkayıt- hk, hattâ husumet gösterir, onları sonradan, — getirdikleri — fikirler etrafa yayıldıktan sonra kabul eder. Bu eserlerin sahibi er geç tanılır, meşhur olur. Fakat rağ" bet, edebiyatta, bir kitabın yeni çıktığı zamanda, hiç olmazsk muharrirleri yaşarken çok okun” ması demek olduğuna göre onlar rağbet kazanamaz. ğ