8 Ağustos 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

8 Ağustos 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l ıTavuİ(çuluk Bahsi w I —— Difterinin Tedavi Usulleri Evvelki yazımızda difteri hak- kanda vmümi olarak görüşmüş, bu hastalığın doğma ve bulaşma sebeplerini, tehlikesini arzetmiştik. Şimdi de — muhtelif — şekillerini gözden geçirelim. Bu vaziyetler gaga, göz, burun, ibik ve sakalda vaki olur. Gagadaki difteriyi hastalığın vaziyetine göre ikiye ayırabilirz : birisi hâd, diğeri de müzmin şeklidir. Hâd şeklinde gaganın akıntısında — sarımtrak — lekeler yardır. Bu lekeler akıntının her tarafına yayılır ve İki üç gün sonra koyu, yapışkan, sarımtrak bir blok teşkil etmek Üzere bir- leşirler; gaganın bütün boşluğu bununla dolar, nefes almak güç- leşir; bazı defa tamamen kapa- narak teneffüse müâni olup; ölümü intaç eder. Müzmin halinde has- talığın seyri gayet ağırdır; evelki şekilde görülen tehlikelere nadiren maruz kalır. Hastalık evvelâ salyanın ihti- kanı ile başlar ve sonra - beya- zımtrak — mücellâ bir kabukla örtülür. Bu kabuklar daha sonra ziyadeleşerek gırtlakta ve gaga dahilindeki bütün boşlukta gay- rimuntazam parçalar teşkil eder. Hastalığın bu şekli gaga ve yanakları delik deşik ettiği gibi ciğerleri de rahatsız eder. Gözlere arız olan difteri göz yaşının, göz kapaklarının ihti- kanı, ve açılıp kapanması ile başlar. Boyaz, sarımtırak bir mayi kapaklar arasında toplanır, yahut gözü kaplıyarak bir müddet sonra kurür ve göz kapaklarını yapış- tırır, hasta artik bir şey göremez, gıdasını bulamaz, tedavi edilmez ise açlıktan ölür. Burunda Arız olan difteriye gelince: Burun delikleri yapışkan koyu bir mayi ile dolar, burun delikleri tkanır, hayvan ağızdan nefes almıya başlar; iktimam edi- lirse burun açılarak normal tenef- füs iade edilir; fakat bu ihtimam birçok defa tekrar edilmezse ayni bal vaki olur. İbik, sakal ve ya- naktaktaki difteri ise başın tüy- aliz kısımlarında ârız olur; gagada, gözün etrafında, kulak delikle- rinde, ibik ve sakalda sarımtırak ve siyahımtırak lekeler hasıl olur ve bazen başın tüylü kısımlarını da İstilâ eder. Adi halde 3-4 hafta sonra bu İekeler kurur ve hiç bir iz bırakmadan düşer- ler. Tehlikeli halinde ise bu le- keler her tarafı istilâ edip hayva- nın umumi sıhhatını ihlâl ederek ölümüne sebebiyet verir. Hastalık hangi şekilde olursa olsun kümesleri kireçle badâna etmeli; tünekleri, su ve yem kap- larını ve bütün İlevazımı hususi lâmba ile yakarak temizlemeli; çiftliğinizde yaptığımız gibi 3 kibritiyeti hadit mahlülü ile de- zenfekte etmeli; bir sergiden ge- len veya evvelce içinde kümes hayvanatı nakledilmiş olan vagon- larda seyahat eden tavukları sürü- ye dahil etmeden 3 hafta kadar ka- rantineye tâbi tutmalı. Eğer hayvan iştihasızlıktan yem yemiyorsa zorla yedirmeli; pişmiş hububat, ve et vermek çok iyidir; içeceği suyun da bir litresine bir kahve kaşığından daha az mik- darda permanganat dö potas ilâ- vesi İâzımdır. ç En iyi tedavi o tavsiye edilmekledir. Biri metilen mavisi, diğeri de « iledir. “mi 8 inci saytada ) kiki suret ee sa e | POSYTA - SON Eski Esnaflar « İki Asır Evvel İstanbulda 1100 Çeşit Esnaf Vardı Yeniçeri Olan Eski Esnaf, Taşuiı Yoldaşlarının Ulüfelerini Fazlaca Koparıp Cebine Atmak İçin Biribirinin Çıplak Enselerine Vururlar: - Ha Babam Ha!.. Ha Hünkârın Kurbanlık Koçları Hal.. Diye Haykırırlardı Sön bir ay dedikodüsile çalkanıyor.. Küçük e- naflığın 'Fürklere hasrı, satıcı gürüle tülerile mücadele, dükkânların sekizde kapanması gibi Üç dört kola ayrılan ba dedikodular, bize e«ki esnaflığı, tarihteki esnalığı hatırlatlı.. Biz de bu yazımızdan tarihin birkaç köşe- sine sığınmış olan malümatı topla- yıp bir araya getirdik. * Eski esnaflık, karmakarışık bir tenevvüe malikti.. En ufak işi gören İnsanlardan en geniş olan- larına kadar esnaflar, sınıf sınıf ayrılmışlar, pirleri, rUfuzları, tarihi eskiliklerile tanınmış, sayılmışlar- dir. Yeniçeriler, harp zamanında asker, sulh —zamanında — esnaf olurlardı. Bu, o zamanki karışıklığı yüzündendi. * İki buçuk asır evvel, 700 bin nüfuslu olan İstanbulda 1100 çeşide ayrılan binlerce esnaf vardı. Bu kadar çok çeşitli esnaflığın belki binlerce - saliki bulunurdu. Bun- ların içinde —okadar — tuhaf meslek erbabı vardırki, bugünkü içtimal kanunlarımız - bunların daima — aleyhindedir. Meselâ yankesiciik, — hırsızlık, — fuhuş tellallığı o zamanlar meşru birer meslek sayılırdı.. Bunlar hüküme- te vergi verir, esnaf teşkilâtında kayıtlı olarak birer meslek erbabı gibi muamele görürlerdi. Halkı soyan, safdilleri aldatan bu sanatkârlar! İstanbulun kala- balık çarşı ve pazarlarından lerayi sanail ederlerdi. Şimdiye belediyeye bağlı olan bekçiler, o zamanlar serbest meslek erbabı sayı- lırlar'ı. Ve koca İstanbulda — 12 b.n bekçi vardı. Kitapcı« lar da zamanın en kibar esnafındandı. Hâlâ İstanbu- lun büyük bir derdi olan dilenciler o zamanlar 7000 kişilik bir esnaf gürühu idi. Alaylarda yırtık pırtık üst- Ş Ç SdDİ Yamurtacı leri, perişan kıyafetlerile « el ele amin! » diyerek geçerler, halkı merhamete davet ederlerdi. Şimdi arasıra — kapılarımızın önünden zurna ile dans havaları çalarak geçen — macuncular, iki asır evvel halkın ve İstanbulun göz bebeği idi. Bu beş yüz kişilik esnaf, şehrin muhtelif yerlerindeki 300 dükkânda alışveriş yaparlardı. Macunu o zamanlar, çocuklardan ziyade büyük, yaşlı başlı adamlar sever, bu yüzden — macuncular epeyce kazanç temin ederlerdi. Iki asır evvel, İstanbulda dok- içinde istanbul, sanât | tor ve eczacı denilen bir sınıf daha vardı ki, bunlar da esnaftan addedilebilirler, 1300 kişi kadar tutarlardı. Güllapçılık ta, bugün ortadan | kalkmış, Osmanlılığın gözde san'- atinden biri idi. Ara sıra Köprü- de, Yenicamide, Mahmutpaşada rasgeldiğiniz hacıyağcılar, eski esnaf teşkilâtında yer tutan kibar ve zengin müşterileri olan bir meslekti. Iki asır evvel, şimdiki gibi darülfünunlardan çıkmış mü- tehassıs asabiye doktorları yoktu. Hüdayinâbit yetişen timarhaneci- ler isimli bir sınıf vardı ve deli- leri akla gelmer bin türlü şeylerle ? | iyileştirmeye çalışırlardı. O zamanlar sebzevatçılar sey- yar bir halde çalışırlardı ve mal- larını tablalarda satarlardı. Geçit resimlerine iştirak ettikleri zaman kucaklarına bir sürü lahana, pırasa turp, şalgam alırlar, bunları birer birer halkın üzerine atarak ge- çerlerdi. Ekmekçiler de İstanbulun belli başlı esnafından sayılırlardı. Ekmekçiler için © zamanlar «din direği» derlerdi. Çiftçiden sonra mukaddes meslek erbabın- dan ikincisi de ekmekçilerdi. Tuzcular, çörekçiler, kurabiye« ciler, simitçiler, kadayıfcılar, şeh- riyecile, lokmacılar, gözlemeciler .ı_ VA Osmanlı hayatında küçük birer esnaf zümresi olduğu halde 800 kişilik bir ka- file halinde yağarlardı. Su- cular, iki asır evvel, İstan- buldaki 9999 çeşmeden ayân ve aşrafa su taşır- lardı. Bunlar 2200 kişilik büyük bir kalabalık teşkil | ederlerdi. ğ Bundan başka değir- mencileri uncular, elek- ciler, nişastacılar, güllaç- cılar, peksimetçiler, daha sonr lafatçılar, maran- gozlar, urgancılar, kendir- ciler yelkenciler gibi birçok esnaf- lar vardı. Bunların arasında tak- sim edilmiş yine bir sürü mes- lekler.. eskiden “ bakkal,, deni- len bir sınıf yoktu. Bugün bak- kal dükkânında birçok şeyler sa- tıldığı halde o zamanlar, bunlar ayrı ayrı adamlar tarafından pa- zara çıkarılırdı. Meselâ pirinççiler 400 kişilik büyük bir kafile Idi. Fakat zama- nın ve ihtiyaçların değişmesi bu mesleklerden mühim bir kıs- mının tarihe karışmasına sebep olmuştur. * İki asır evvel esnaflar, İstan- Va Şerbetçi Yemişçi bulun hemen yarı- dan fazla nüfusunu teşkil ederdi. Bir harp vukuunda, er- naf, önlüğünü çıka- rır, düvara — asar, Sonra silâhını kuşa- narak — icabederse dükkânı küçük oğ- luna bırakır, cenge giderdi. Bazı esnaf ta, dükkânlarını büs- bütün kapatmak mec buriyetinde kalırdı. ele Kanuni Sultan zamanında tanbul, bazan bu yüzden bom- boş kalırdı. Her esnaf şenlik gününde İs- tanbul kadısının - evi önünden | geçmek mecburiyetinde idi. Çün- kü İstanbul kadısı, esnaf için biaman bir mahlüktu. Satışta ve tartışta daima İstanbul kadı- sının sözü geçerdi. Esnaf onun elinde bir oyuncak gibi, İstenilen şekilde hareket ederdi. Bu yüz- den kadının evi hergün esnafın hoş görünmek kaygusile gönder- diği bin bir çeşit, yiyecek, içe- cek ve giyeceklerle dolardı. Eski esnafın şeyhleri nakip ve kethüdaları, duacı ve çavuş ağ- ları vardı. Diğer taraftan bu kadar bü- yük bir tennevvü içinde İmpera- torluğun payıtahtını adeta istilâ eden esnaflar, yine imperatorluğa çeşitleri kadar zarar vermişlerdir. Şani zadenin anlattığına göre, Yeniçeri olan İstanbul osnafı, Anadoludan — gelen — askerlerin ulüfelerine konmak için bin türlü hileler — icat ederler, hünkârın önünden geçerlerken biribirlerinin çıplak enselerini tokatlıyarak: — Ha babam ha!l. Ha hünkâ- rin kurbanlık koçları hal. — diye Bulgaristanda Biçimsiz Neşriyat Durmadı ! ( Baştarafı 1 inci sayfâda ) bir. Türk - Bulgar — dostluğung candan taraftar olan Türkiye, bu sahada siyasi hüsnüniyetini her zaman İspat etmiştir. Fakat gö rülüyor ki bulanık suda balık av« lamak — istiyen “bazı Bulgorlar, adetleri az da olsa, bir türlü ras hat durmak istemiyorlar. Açıkç& s#öyliyelim ki Trakya, Türk dunun ayrılmaz vkı' hiç bir u= ayrılmıyacak bir parçasıdır. Müfe rit Bulgar muharrirleri istedikleri kadar çırpınıp dursunlar, vatanın her köşesini feyizlendirmek husu« sundaki çalışkanlığımızı Trakyaya da bahşetmekten geri duracak değiliz. Türkiyenin yüksek siyasetini İdare edenler tam manasile v$ riyi sulbçudurlar. Unutmamali ki iye, müsalemet davasınt samimiyetile bugün dünya ünde bile zaman zaman müs essir oluyor. Bu hakikati el'an anlamak İstemiyenlere, ne demeli p e söylemiye — hacet mıidir Aleyhimizde neşriyat yapmaks« an bir türlü usanmıyan ve uslan« miyan müfrit Bulgar gazetecilek rine şunu da söyliyelim ki böyle kuru sıkı bombardımanlar, Tür, kiyenin dostluk ve iyi komşuluk Ülküsüne l kadar bile tesir edemer. O halde herzelerinize devamı edebilirsiniz | Boluda İki Şoför Biribirlerini Yaraladı Bolu (Hususi) — Yukarı çar« pıda şoför Halil ve Muhiddin iş« minde iki şoför biribiriyle kavga etmişler ve her ikisi de bıçaklarını çekerek birbirlerinin böğrüne sap«e lamışlardır. Halilin yarası ağırdır, Hadiseye polis derhal vazıyet ete miş, yaralılar hastaneye kaldırık _ıııı.m. n minsare geee ği VAPURCULUK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ İstanbul Acentalığı Liman Han, Telefonı 22925 İzmir Sâ’-at Yolu SAKAR YA vıpırı Her Perşembe günü saat 16 da Galata rıhtımından kalkar. Doğru İrmire gider. Bu vapur HER PAZAR günü saat 16 da İzmirden kalkıp doğru İstanbula gelir. Karabiga Yolu Her CUMARTESi, ÇARŞAMBA günleri saat 20 de Tophane rıhtı- mandan bir vapur kalkar. Gidiş ve dönüşte mutat iskelelere uğrar. — 5 İZMİT YOLU Cuma, Pazar, Salı, Çarşamba, günleri bir vapur saat 9 da, Top- hane rıhtımından kalkar. haykırarak — hulüs çakar, nefer yerine, 1500 nefer göstere* rek bol bol para alırlardı. Eski esnafların kendi teşkilât- larına — büyük bir mıığuti)ü vordi. İstanbul Kadısı tarafından falaka cezası - verildiği anda, hiç çekinmezler, biribirlerinin ayağın! tuttarak Subaşının — sopalarınd l inkıyat ederlerdi. — 3f I

Bu sayıdan diğer sayfalar: