" Arabistandaki Yazanı & * / Yoksa Asirde de, Yemende de, daha aşağılarda ve daha | 'yukarılarda da ( çölde kuş uçsa “haber almak ve bu kuşa istedik- İleri- istikameti verebilmek ) için bekçiler eksik değildir. Ve bu Filbyden evvel de vardı. Sonra da olacaktır. Biraz da evvellere göz gezdirirsek bizim zamanımızda oralarda gizli kuvvetlerin nasıl çalıştıklarını daha iyi — anlamış oluruz: Sadrazam Tevfik Paşa Londrada Sefirdi. Bir gün Yemene bu Tevfik Paşanın pek güzel bir tavsiye mektubunu hamil Magrıbt bir şeyh geldi. Uzun sakallı, koskoca sarıklı, gözleri vect ve istiğraka daldığımı anlatacak tarzda daima yarı ka- palı, elinde doksan dokuzlu bir tesbihle Yemen valisinin huzuruna çıkan bu mübarek - adamın ismi (Şeyh Hacı Mehmet) di. Şeyh Hacı Mehmet arapcayı © kadar fasih ve beliğ konuşuyor, ikide bir âyetler, hadisler ka- tarak öyle tatlı anlatıyorduki ona meftun olmamak mümkün değildi. Ömrümü din uğrunda, islâ- miyet uğrunda tetkik ve tetebbua hasrettim. Senelerle başım Kita- bullahtan kalkmadı, son nefesime kadar da böyle kalacağım. Fakat şu sırada fazla yoruldum, doktor- lar — diyarıküfrün — kaplıcalarını tavsiye ettiler, 'Allah göstermesin onların arasında bir lâhza nefes alamam, ben de biraz İstirahat etmek Üzere diyarı islâmda bir gezintiye çıktım ve buraya gelk- dim. Diyordu. Az bir zamanda halk, onu, nerede görse hayır duasını almak için koşup ellerine sarılacak, şapır şupur. öpüp karşısında elpençe divan duracak kadar sevdi. Kendini bu kadar sevdiren, saydıran Şeyh Hacı Mehmet bir gün yine valiye çıkarak: İşittim ki San'anın etrafın: dan biraz içeri taraflarda çok güzel yerler varmış.. Zaten bende eskidenberi kuş ve yılan merakı da vardır.. Müsande ederseniz © taraflarda şöyle bir dolaşayım. Şeyh Hacı Mehmede bu mü- saade verildi. O da başını aldı, Yemen içlerine daldı. Aman efendim, ne kuşlar, ne yılanlar.. Dünyanın hiçbir tara- fında bu çeşit, böyle zarif, nefis küş — cinslerine imkânı yoktur, —ya sesleri, ya ötüşleri, Cenabıhak bunları ne özene bezene yaratmış. Hele yılanlar okadar münis, okadar sıcak — kanlı ki,... Adetâ birer ehli hayvan.. Ya derileri, one renk, öne göz kamaştırıcı elvan.. Şeyh Haci Mehmet — bayıldı bunlara. Ve bu meftuniyet onu aylarla, senelerle oralarda alakoydu. (Oraları) nereleridir? O karış karış bütün Yemeni, dağları, bayırları, — vadileri, en kenarda köşede kalmış köyleri, kabileleri, oradan Asiri, — sonra her tarafı dolaş- bu gezinti; bu kuş bir türlü bitip sahil boyuau, mıştı, fakat ve yılan merakı tükenmiyordu. Yemen Valisi Mahmut Nedim Bey, Londra sefiri Tevfik Paşa- nn (bu şayanı hürmet şeyh haz- retlerine azami derecede teshilât ve misafirperverlik) gösterilmesi tesadüf etmek |F S SHİ ci emir ve tavsiyenamesile gelmiş, fakat kuş — ve yılan peşinden ayrılamıyan Hacı Mehmet baz- retlerinden şüphelenmeğe başla- mişti. Çünkü o, kuş değil ya sivri sineğin bile yaşayamadığı yerlere girüp çıkmakta, kuş uçmaz, ker- van geçmez yerlerde çadırını ku- rarak günlerle kalmakta idi. Bu adamı takip ettiler. Uzun tahkikat ve takibat ne- ticesinde Yemen valisi bir gün şeyh hacı Mehmedi kuşlarından ve yılanlarından ayırarak huzu- runa çıkarttı: — Bonjur mister Consonl Şeyh Hacı Mehmet şaşırdı, kekeledi, afalladı, ve bir anda yine aklını başına toplayarak: — Esselâmü aleyküm ya haz- retül vali! dedi, ve sordu. — Bendenizle mülâtafa mı bu- yuruluyor ? Vali yerinden fırladı, ve se- nelerle kuş ve yılan peşinde ge- ziyorum diye hile ve hud'a peşin- de Yemeni baştan başa dolaşan ve yemediği nano kalmıyan hu herife bağırdı: — Herşeyi — biliyorum, herşeyi — öğrendim, — anladın mı binbaşı Mister Conson! İngiliz Perkânı harp binbaşısı mister Conson kınalı parmaklarile hacı yag sürülmüş uzun sakalını sıvazladı, zorla tebessüm ederek bir lâhavle çektikten sonra: — İnnallâhe maassabirin, de- di, vazi hazretleri yoksa rahat- sızmıdırlar, bana hitaben söyle- dikleri şeylerden Allâh şahittir ki hiçbir şey anlıyamıyorum. Vali ne kadar ısrar etti, de- liller, şahitler, vak'alar sayarak ona kanaat veren bütün vesaiki birer birer bu adamın önüne ser- di ve artık inkâra mecali olma- dığını anlattı ise de o, diyen ve gittikçe artan evet mütema- bir asa- biyetle inkâr ediyordu. Tam o srada, Hudeyde'deki İtalyan Konsolasbanesinin kıdemli baştercümanı - ki bütün ömrünü zli Kuvvetlerin oralarda geçirmiş, ahvale vâkıf, yorulmak bilmez, açık gözlü - | Hasan Gencuni Efendi de valiye | Son Posta M B Ht Mal Yeymi, siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Eeski Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL Cazetemizde — çıkan — yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize nittir. Abone bedeli peşindir. Adres değişlirmek 256 kurüştur. Gelen evrak geri verilmez. ilânlardan mes'uliyot alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk. pul ilâvesi lâzımdır. “ çyüzü Ş B-8B-934 koşup gelmişti. Asker İtalyanlar da bu Şeyh Hacı Mehmetten şüphe ederek onu takip etmişler, onlar da bu adamin bir İngiliz casusu olduğunu anlamışlarmış. Hasan Gencuni valiye sordu: — Şimdi bu adama ne yapa- caksınız? — Düşünüyorum, Ve vali düşündüğü müddetçe Hasan Gencuni San'adan ayrıl- madı, birkaç gün sonra geldi, yine sordu ve; — Yamenden çıkarıp ataca- ğum, cevabinı alınca; — Çok iyi edersiniz, mel'unu, müfsidi, dedi. Arkası atın var) Dünya İktısat Haberleri Yugoslavya Filistine Kereste Gönderiyor Yugoslavya dış ticaret ofisi ile Filistin- Yugos- lav iktısadi grupu komitesi adamları tarafından buseneki Tel - Aviw sergisinde Yugoslavya mallarına büyük raklâmlar yapıl- mıştır. Bilhassa bu mümessiller Filistin ithalâtçılarımın Yugoslavya keresteleri üzerine nazarıdikkat- lerini celbetmişlerdir. Bu propagandalar müsait bir zemin meydana getirmiştir. Bel- grattan haber verildiğine göre Yugoslavyaya — Filistinden külli- yetli miktarda kereste siparişleri gelmiye , başlamıştır. Bu Sipariş- lerin ekserisi portakal sandıkları- nın yapılmalarına yarayacak cing- ler üzerinedir. Yugoslavyada Filistin ile olan bu müsait iktısadi vaziyeti ida- me etmek maksadile sırf bu işlerle uğraşacak yerde anonim şirket tesis edilmiştir. Yugosle- vant namını taşıyan bu şirketin merkezi Zagraptadır. » umum — müdürlüğü tarafından yapılan tetkiklere nazaran komşu — Yunaniz- tanın tütün ihra- catı 1929 senesindenberi devam eden buhran senelerinde mütema- diyen azalmıştır. 1929 senesinde Yunanistanın tütün ihracatı rekoltesi eski sene- lere kıyasla eksik olmakla bera- ber yine 50 bin tonu geçiyordu. Bu ihracat 1930 da 49 ve 1931 de 43 bin tona düştü. Fakat asıl büyük eksilmeler son iki sene zarfında kendini göstermiştir. 1932 senesinde sekiz bin ton eksilen Yunanistan tütün ihracatı güç- lükle 35,302 tonu bulmuştur. Geçen 1933 senesindeki ihra- çat 34,743 tondur. Yani azalış hareketi eski hızını kaybetmekle beraber yine devam etmiştir. 1934 senesi zarfında aynı vaziyet de- vam ediyor. Bu senenin ilk beş ayına ait istatistikler çıkmıştır. Bunlara bakılırsa 1933 senesi ilk beş ayında 15 bin tonu geçen tütün ihracatı bu sene yeniden iki bin ton kaybederek ancak 13,261,220 kiloyu bulmuştur. Bu hâl tütün Hcaretinde büyük bir gevşeklik meydana getirmiştir. * Bu sene Yunanistan tütünleri- müşteri olan memleketlerin Bir propa- gandanın neticesi İnhisarlar Yunanista- nın tütün ihracatı ne başında Almanya ile Sovyet Rus- | ya geliyor. Diğer ikinci derece- deki alıcı memleketler Avusturya, Belçika, Mısır, Amerika ve Fele- menktir. | çıktım. K ÂYE Bu Sütunda Hergün Nakleden: Hatice Hatip —— DENİZ Annesi: — Hayır Esat, dedi. Hayır ikinizin bir evde oturmakta de- vamınıza mani olacak benim. Ben Şevkiyeyi belki seni sevdiğimden çok daha fazla severim, O abla- mın bende kalan en kıymetli ha- tırasıdır. Kızcağız bizde oturduk- | ça etrafta dedikodu başladı. Ev- velden çocuktunuz. Halbuki ar- tık o yirmi yaşına geldi* Sen de yirmi altı.... Esat aynanın karşısında tıraş olmakta idi. Annesi Lâitfe ha- nım odanın içerisinde aşağı yu- karı dolaşıyordu. — Yok.. Eğer Şevkıyeyi sevi- yorsan, —Şevkıyeyi — nikâhlamak istiyorsan o başka... — Anneciğim Şevkiyeyi sev- diğimi ve onunla evlenmek iste- diğimi sen de pek âlâ bilirsin. — Âlâ... O halde şimdi tıra- şını bitirir bitirmez heman arka odaya git, Şevkiye odada çama- şir ütülüyor... Ona kendisile ev- lenmek istediğini söyle. Esat yüzünü kesmişti. Aynada dikkatle bu yere bakarken anne- sine cevap verdi: — Anneciğim. Bu kadar te- lâşa ne lüzum var... Bugün evlen- mek şart değil yal.. Mademki ben Şevkiyeyi istiyorum. Şevkiye de bizimle beraber yaşayan bir kız. Onu elden kaçırmamıza imkân yok. Lâtife Hanım yerinden kalktı: — Şimdi ile sonra arasında fark — nedir, Şevkiyeyi — isteyor musun, istemiyor musun? — İsteyorum anne, fakat ev- lenmiye, yani bukadar çabuk evlenmiye niyetim yok... Daha pek gencim. Hemen başımı bağ- lamıya cesaretim yok... . Hayatta hiç bir tecrübem yok... Hemen, hemen Şevkiyeden — başka bir genç kızla yakından - tanışıklığım yok.... Bu geç kızı. başka bir genç kız tanımadığım - için sevdi- ğimi zannediyorum... Mektepten Yazıhaneye devama başladım. — Mütemadiyen çalışı- yorum. Hayatta — hiçbir. ma- ceram yok... Ve daha hayatta yapılabilecek maceraların mevcut olduğunu zannediyorum... Anne ne oldun?.. Lâtife Hanım oda kapısından dışarı çıkıyordu. — Ne olacağım dedi Şevki- yeyi istemediğini açıkça anladım. Kızı bugün alıp ağabeyime götü- receğim. Ben kendisini sık, sık gidip görürüm... Fakat — onun bizimle beraber oturması kendi istikbali hakkında iyi değildir. Mahalleli dedikodile meşgul, genç kızın kısmeti çıkmıyacak, — Dur anne. bak ben sana bir şey söyliyeyim.. biliyorsun bu yaz şirketten Üç hafta kadar izi- nim var. Ben bu Üç haftanın birini Suadiyede, birini Büyüka- dada birini de Filoryada geçitre- | ceğim... O zaman bu fırsatla bir- çok kadınlar göreceğim ve Şev- kiye ile aralarında bir mukayese yapacağım... Gördüğüm kadınlara lâkayt kalırsam demek ki Şeyki - yeye aşıkım ye onunla evlenebili- rim... Peki ne dersin anne benizor- lama, üstüme çok düşme olur muca- nım evlenmek bütün hayat için bir tesir altında kalıp yanlış bir şey yapmıyayım, * lik hafta Suadiyeye gitti, otel TUTMASI kalabalıktı. Deniz kenarında gü- zel vücutlu yüzlerce genç kadın açık mayolarile karşısında dola- şıyorlardı. Hepsi da bilâistisna Şevkiyeden iyi idi. Hepsinin par: makları manikürlü, saçları altı aylık ondüleli idi. Oturup kalk- maları hep alafrangal idi. Hakikaten itiraf ettiği kadar tecrübesiz olan Esat, plâjda gör- düğü her kadını şık ve zarif bir hanımefendi zannnediyordu. Ha- nimmın tuvalet masasından lâk- ları çalıp parmaklarını - kızıl bir renge boyamış besleme kızları hepsi birer filim artistini taklit eden basit aile kızlarından çıkan meş'um kadın tiplerini büyük bir hayranlıkla temaşa ediyordu. Renkli — topları — biribirlerine atıp, oynaşan — kırk beş elli yaşında ve her biri yüz elli- şer kiloluk. Karamanlı, musevi, Ermeni ve Türk yeni zem- ginlerinin karılarını bile birer prensses kadar sayiyordu. Hepsini işve ile cilvede zera- fet ve şuhlukta mükemmel suret- te yemek pişiren, harıkulâde ko- la yapan ve boş zamanlarını da kitap okumakla geçiren Şevkıye- nin kat, kat fevkınde durıyordu. Şevkıyenin — ca'li olmıyan ve erkek cezbetmek için kullan- madığı tabii neş'esini, ateşin ol- duklarını ispat için plâjlarda ger- yikler gibi sıçrıyan genç kızların neş'esi yanında pek sönük — bulu- yordu. Maamafih — kalbi Şevkiyeye karşı biraz soğumuş olmakla be- raber henüz kimseye karşı da faz- la ısınmış değildi... * Büyükadada iskelede akşam Üstü onu gördü. Siyah saçları, ne yeşil, yeşil de değil tirşe rengi — gözleri — vardı. — Cildi güneşten — bakır tengine dön- müştü. İncecik belini on parmakla kavramak imkânı vardı. Velhasıl güzel harikulâde güzel, sonra da pek zarif bir genç kızdı. Esat onu daha görür görmez kalbinde bir şeyler duydu. Genç kızın yanında bir de yaşlıca bir ha- nımefendi vardı. Tesadüf buyal.. Onlar da bulunduğu otelde misa- firdiler. Ve yine tesadüf bu yal Masaları yanyana düşmüştü. Ihtiyarca hanımefendi çantasını kazara düşürdü. Esat eğildi çan- tayı ona verdi. Hanımefendi teşekklr ve genç kız tebesslüm etti. O akşam otelin - torasasında onlara yakın bir yerde belki saat on ikiye kadar oturdu ve gece odalarına çekilirlerken genç kızı ve annesi olduğunu tahmin ettiği kadını selâmladı. Ertesi sabah ihtiyar hanıme- fendiye — merdivende — rastgeldi. Yine selâmladı ve hatır sordu. Daha ertesi gün bahçede birkaç söz teati ettiler. Beş gün sonra sofraları birleştirmişlerdi. Esat artık Şevkiyeyi hiç düşünmiyordu.. Esat bu genç kıza aşıktı... Ve evlenmek icap ederse bu kadar sık, sık tüvalet değiştiren ve her giydiğini vücue duna yakıştıran bu genç kızla evlenmek — istiyordu — çıldırasıyaâ âşıklı. ( Sonu yarın )