.Ka.ra.' Cehe_r__ı'nem Her Hakkı Mahiuzdur Z ş. —Sus Tefrika No, 17 Bre Lânet,Küstah!.. Fotini Korkunç âi:Çığlık Kopararak, Odanın Bir Köşesine Kaçmıştı — Bundan sonra, allah, sen- den başka erkek yüzü göster- mesin.. Elbette, senin karınım.. İkinci Mahmut, — birdenbire sendelemiş, düşmemek için muva- zenesini güç zaptetinişti: — Yaaa.. Böyle —ha.., Eh, pekâlâ... öyle ise, verin benim çocuğumu?.. Doğan, sanki Şahinini birden- bire alıvereceklermiş gibi kapının önüne gerilmiş ve bağırmıştı: a Çocuk mu,. Hangi çocuk? — Fotiniden doğan çocuk?.. O, benimdir. — Hayır, benimdir. İkinci Mahmut, sabredememiş- ti. Birdenbire hançerini çekti: — Sus bire lânet, küstah.. Diye haykırdı. Doğan'ın üstü- ne atıldı. Yine o anda bir kılıç parladı. Kara Cehennem de: — Bu melunu susturmaktan başka çare yok,.. Diye homurdanarak içeri daldı. Doğan, Kara Cehennemi gö- rür görmez, derhal tanıdı. Çok tehlikeli bir vaziyette olmakla beraber sükünet ve itidali elden bırakmadı ; — Vay, usta... Sen de mi gel- din... Anlaşıldı, artık... Demek ki kahpeler baskınma uğramışız.. Hay, Allah... Diye bağırdı. O devirlerde geceleri kapıların arkasına daya- nan ve mertek tabir olunan so- payı kavradı. Mahmut ile Kara Cehennemin hücumlarını karşıladı. Fotini, korkunç bir çığlık koy- verdikten sonra, çocuğunu sım- | rasına karışarak kayboldular. sıkı yakalamış, odanın bir köşesine kaçmıştı. Şimdi, sofada sessiz bir bo- ğuşma başlamıştı. İlerliyen, ge- riliyen, ayak gürültüleri, boğuk ve hıçkırıklı solumalara - karışı- yor. Doğanın elindeki sopaya çarpan kılıç ve hançerden made- . ni taninler çıkıyordu. Doğan, Mahmutla Kara Ce- hennemin ilk hamlelerine birkaç dakika müdahalede bulunduktan sonra, birdenbire taarruza geçti. Evvelâ elindeki kuvvetli sopa ile Kara Cehenneme şaşırtıcı bir waziyet gösterdikten sonra, sopa- yı birdenbire kaldırdı. Yıldırım sür'atile Kara Cehennemin sağ omuzuna indirdi. Kara Cehennem birdenbire sendeledi. Hissiz ka- lan elinden kılıcını bırakıverdi. Düşemek için arkasındaki duvara kadar geriledi. O zaman, Doğan fırladı. Mahmudun sağ bileğinden yakaladı. Elindeki hançeri büktü aldı. - — Ağalar!.. Paydos... Diye bağırdı. Hiddetinden, kudurmuş bir canavar halini alan Mahmut, şu- - ursuz bir halde, Doğanın üstüne atılmak istedi. Doğan, sol elile onun yakasını kavradı: — İbrahim Efendi!.. Beraber gelirdiğin şa, koca adamı görü- yor musun?." Onu vaktile bir ha- mam bohçası gibi yere çalmıştım. Anlaşılıyor ki o, bu dersten ibret almamış. Tekrar benimle boy ölçmek için buraya kadar gelmiş.. ümdi ona ikinci bir ders verdim, lki bununla aklı başma gelir... Sana gelinceece... — Sana da | güzel bir kötek atar.. bir. daha haksız. yere ümmeti Muhammet evine girip te - baskın — yapmıya tövbe ettirirdim amma.. padişaha pek çok — benzediğin için seni affediyorum.. ne olur, ne olmaz.. belki görürler de; Sultan Mah- mut, bir baldırı. çıplaktan dayak yemiş; derler.. hadi — bakalım.. efendiliğini takın da; — şuradan yıkıl, git... Dedi... Bu sözler, ikinci Mah- mudun aklını başına getirdi, bir- denbire silkindi. Yakasını Doğa- nin elinden kurtararak: — Pek alâ. Dünyanın kaç bucak olduğunu öğrenirsin. Deye homurdandı.. Kara Ce- henneme de: — Yürü... Diye bağırdı. Mahmutla Kara Cehennem, kapıdan fırladılar. Karanlıklar a- * Doğan, kapıyı sürmeledi. Faz- la olarakta Aarkasına elindeki merteği dayadı. Kara Cehenne- min, yerde duran kılıcını ayağı- nın ucila bir tarafa itti. Ve son- ra, odadan içeri girdi. Fato baygın bir halde idi. Geniş geniş nefes alarak Fatoya yaklaştı. Elini onun başına dayadı. Dalgın dalgın, yüzüne baktı. Fato, ağlıya aglıya onun elini tuttu. Takdir ve minnetle öptü. — Doğan.. sevgilim!.. Benim yüzümden, kendini çok - büyük bir tehlikeye attm. Kaçalım.. artık burada bir dakika durm- yalım.. dağ başlarına gitmiye.. kaya kovuklarında yaşamıya ra- ziyım... İhtimalki şimdi o adam gidecek.. kimbilir kimlere emir | verecek buraya gelecekler.. seni | tutacaklar.. ah o zaman... Doğan cevap veremiyor.. Kup- kuru kesilet boğâzından bir tek | söz çıkmıyor.. Bir elile Fatonun ellerini sıkıyor.. Öteki ile saçla- rını okşamakta devam ediyordu. O da, işin böyle olacağını bili- yordu. Fakat, gecenin şu vaktinde ne yapabilirdi? Bu genç kadın ve bu minimini yavru, nerelere sürüklenirdi?.. Güçlükle kendini toplayabildi. — Gözlerinin — içine | bakan Fatonun muztarip kalbine bir damla şifa verebilmek için: — Korkma Fato.. Bu gece, hiçbir şey olmaz. Belki yarın, belki-başka bir gün.. Doğan sözlerini, ikmal ede- medi. Erkek ve kadın seslerin- den mürekkep haykırşmalar ara- sında: e — Yanıyoruz, komşular... Diye, acı bir feryat işitildi, Doğan hemen pencereye sıçradı. *( Arkamı var ) Beşiktaş DİKİŞ YURDU Tabsili en yüksek biçki mektebidir. Şapkacılık, yapına çiçek ve boya ile tezyinat dersleri de vardır. Kayıt başladı. Gayri müslimler de abuır. EL iŞi SERGİSi 16 Eylölde Aaçılıyor. Buhaliye serbestir. Akatetler 64. (7030) Zayıflık Modası evam Ederse — Geçende tartıldım, 150 gram artmışım. O kadar canım sıkıldı kil.. Tekrar yirmi beş ki- - loya düşmek için hergün altı saat yürüyörum, | Deniz Yolları İşletmesi ACENTALARI: Karaköy - Köprübaşı Tel. 42362 Sirkeci Mühürdar zade han Telefon: 22740 KARADENİZ 2.inci aralık postası GÜLCEMAL vapurul0Eylül Pazar saat 18 de |İGalata rıhtımindan kalkacak, Zon: guldak, İnebolu, Ayancık, Samsun, Fatsa, Gireson, Tirebolu, Görele ve Trabzon'a uğrayarak Rizeye gidecek ve DÖNÜŞTE ayni iskelelere ilâveten Of, Polat- hane ve Ordu'ya da uğrayacak yalnız Zonguldağa uğramıya- caktır. Ayvalık sür”at postası MERSİN vapuru I0Eylül Pazar saatl7de İdare rıhtımından kalkacak ve Çanakkale, Edremit, Ayvalık ve Dikiliye uğrayarak İzmir'e gi- decek ve dönüşte ayni iskele- lere uğrayacaktır. Mersin aralık postası ANAFARTA vapuru 10 Eylül Pazar saat 10da -İdare rıhtımından kalkar. Ta- şucu, Anamur, Kuşadası ve Gelibolu'ya yalnız dönüşte uğ- rar. TINO LLOYD TRiK! HUWTE WOYÜ TUKITIMO KLATTUMA, (TALLAMA- SUTMAS Limanımıza gelmesi beklenen vapurlar VİRNNA vaparu 12 Eylül pazar ( İtalya ve Yunanistan ) dan, | bir şey değildir. KALDEA vapuru 12 Eylül salı (Ba- tum ve Anadolu ) dan. Limanımızdan gidecek vapurlar VİENNA vapüuru 12 Eylül salı (Pire, Rodos, Limasol, Larnal &fa, Hayfa, Beyrut, İskenderiye, Sireküs, Napoli, ve Cenova ) ya. KALDEA vapuru 18 Eylül çarşam- ba ( Köstence, Varna ve Burgaz ) a. BULGARİA vapuru 18 Eylül çar- şamba (JBurgaz, Varna, Köstence, Su- Hna, Kalas ve İbraile ) ye. Şimali, Cenubi ve merkezi Amerika | ile Avusturalya, Yeni Zeland ve Aksayi şark için doğru bilet verir. “ İTALYA,, yapur. kumpanyasının lüke — vapurile mühtelit servis. Her nevi tafsilât için Galatada Mer- kez Rıhtım hanında ( Lloyd Triestino ) baş acentesine. 'Telefon : 14570 —yahut Galatasaray'da sabiık Selânik bonmar- şesi binasındaki yazıhanelerine, Tele- foa: 42400 HİKÂYE Tercüme Eden: Varis Kim Bu Sütunda Hergün Hatlce Hatip Olacak ? Alaska'da altın arayıcısı, Nev- yorkta kundura boyacısı olduk- tan sonra, Londrada da kendimi tamamile müflis bir vaziyette buluyordum. Taymis nehri kena- rında duran tahta iskelelerden birinde oturuyordum. Halim epey- ce müşkile girmişti! Yaptığımın farkında olmıyarak yere eğildim ve ayaklarımın dibinde duran bir gazete parçasını elime alıp göz gezdirdira. Birdenbire heyecanımdan ölü- yorum zannettim. Gözlerime ina- namıyordum gazetede bir ilân götmüştüm. —Ailenin en haylaz ve haşarı azası olan - beni - ariyorlardı! * Ertesi sabah gittim. Noter: — Geç kaldınız! diyerek beni karşıladı. Maamafih iş işten de geçmiş te değildir. Yirmi * sene verilen adrese | evvol vefat etmiş olan pederinizin biraderi Wellaton vasiyetnamesini | tanzim etmek için, sizi ve amca- zadeniz Mister Bobu arıyor bul- | maklığımı benden istemişti. Am- | canız sizi ve Mister Bobu birkaç ay için malikânesine dayet edi- yor orada geçireceğiniz bu birkaç zaman içinde her ikinizi de yakın- | dan görüp ahlakımızı tetkik ettik- ten sonra ya sizi yahut amcaza- denizi tercih ederek mirasından mühim bir kısmını bırakacaktır! Bilâihtiyar gülümsedim : — Oraya kadar gitmiye dğ- mez, dedim. Bop ailenin sevi- len ve en şımartılan bir çocuğu- | dur! Hiç şüphesiz ki amcam kep- disini tercih edecektir. — Böyle söylemeyiniz. Mesele zazzettiğiniz kadar ehemmiyetsiz Şimdi size yol için ne lâzımsa tedarik edeceğiz ve yanınıza kâfi miktarta para vereceğim. Bir an evvel yola çık- malısınız | * Trenden çıktığım zaman kar- şıma elli beş yaşlarında kadar bir adam çıktı! — “Siz Mister Çak Vellaton mısınız? Diye sordu. — Evet. — Ben de amcanıziın kâtibi Bearce Buleymor'um! İstasyonun kapısında eski blr etomobil duruyordu. Amcamın kâtibi beni bu otomobile -doğru götürürken “İ.!tc amcanız!,, diye fısıldadı. Amcam şişman ve kır- mızı yüzlü bir adamdı. Küçük gözlerini bana çevirdi, gayet s0- guk bir tavurla: — Seni 'gördüğüme pek mem- nunum! dedi: Gir otomobile şu köşeye otur! Amcanın küçük bir saraya benzeyen evine geldiğimiz zaman Bop karşıma çıktı. O benden dört gün evvel buraya gelmiş bulunuyordu. Eşyalarımızı odamıza bıraktık- tan ve yüzümüzü gözümüzü yıka- dıktan sonra amcamiın yazı oda- sına gittik. Üçümüz konuşurken yandaki odada gayet hoş bir piyano sesi işittik. Amcam gü- lümsiyerek yerinden kalkmıştı. Yandaki büyük kapıya yaklaştı ve aralayarak bizi de kendi ya- mnına çağırdı. Yandaki büyük salonun ta öbür ucunda, kuyruklu bir piyanonun önünde genç ve güözel bir kız vardı. Amcam bize döndü ve ya- vaşça: — Bu kimsesiz kizcağızı on sene evvel evlât edindim. Şimdi kendisi yirmi üç yaşındadır, dedi. Genç kız çaldığı parçayı bitir- “mişti: — Buraya gel Daisyi Yanımıza geldiği zaman, Dalsy nin uzaktan göründüğünden çok daha güzel olduğunu gördüm. x» Bop ile ikimiz Daisy nin etra- fında birer pervane kesilmiştik. Genç kız amcamın yazı odasını düzeltirken, bahçede çiçek ve meyva toplarken kendisine yars dım ediyorduk. Maamafih Bop bu hususta daha ağır başlı davranıyordu bu — sebepten amcam — daha evvel -beni fark etti. Birgün beni karşısına alarak: —" Sen Daisyn'in etrafında pek fazla dolaşıyorsun! ,, diye homurdandı. — “Bu yalnız Daisy ile bana ait bir meseledir! ,, diye cevap yerdim. — “ Fakat ben varisimin ayni zamanda evlâtlığımın kocası ol- duğunu arzu etmiyorum. Böyle olmasını — isteseydim, — Daisy'ye bütün servetimi bırakırdım. Eğer o varisimle izdivaç ederse kendis sine beş para bile bırakacak değilim! — Amcacığımn benim için Daisy sizin servetinizin mecmuun- dan çok daha kıymetlidir! Amcam omuzlarını silkti; — " Sen budalanımı birisin! diye mırıldandı. Yine tekrar edi- yoı'uım, sana söylediklerimi unut- mal, * Daisy'ye bahçede tesadüf et- miştim. Kendisine yaklaştım. Kü- çücük elini öperek: —“Mis Daisy, dedim. Size ne zamandır söylemek istediğim bir şey var, Beni dinleyiniz. Ben bu yaşıma kadar haylâzın biri idim, Yirmi sene evvel ebeveynimin evini terkettim. Hayatımı kendim kazanmak ve zengin olman iste- dim. Muvaffak olamadım. Bugün fakir bir insandan başka bir şey değilim. İşte bu sebepten sizden bugün hiçbir şey, hiçbir söz iste- yemem. Fakat emin olunuz ki haya- tıma yeniden başlamak için cesa- retim var. Beni bekleyecek misl- niz? Gayet iyi biliyorum kâ ben büsbütün başka bir udam olabi- Jeceğim fakat bunun için sizin del, Birdebire amcamın kâtibi kar- şımıza çıkıverdi ve benim sözüm böylece yarıda kesildi. “Ertesi gün Daisy piyano ça- larken onun iskemlesinin arkasın- da duruyor ve motasını çeviriyor- dum, Birdenbire amcamın kâtibi odaya girerek bir lâhza benimle örüşmek istediğini söyledi. t I'a(;dııııııı gııdi.'ögıı adamda bugün tuhaf bir hal vardı. Ellerini oğuşturarak yutkundu ve nihayet: — Bugün sizinle mühim bir şey hakkında konuşmak istiyorum Diye kekeledi. Sözü uzatmıyacar (Devamı 11 inci sayfada)