İTTİHAT ve TERAKK ŞŞT L CA T R Her hakkı mahfuzdur. — Tetiği Tefrika No. 105 ç SON POSTA Nasıl doğdu?.. lYıul Yaşadı?.. Nasıl Öldü?.. Bir Daha Çekti Ve Şemsi Paşa “Ahhh!,, Diye Yuvarlandı Atıf B., kalabalığın arasına karışrken, — damarlarındaki ka- nin kaynadığını, bir anda kal- bine toplandığını ve sonra, yine yavaş yavaş damarlarına yayıldı- ğını hissediyor. — Başı — ateşler içinde yanarken, elleri buz kesi- liyordu. Sağ elile tabancasımı yokluyor ; kıl cınin kabzasını sol kolile sıkıyor ; kayıtsız görünmiye çalışarak yanındakileri dirsekle- rile itiyor; Ön sıralara geçmiye çalışıyordu. Bu suretle, kimsenin mazarı — dikkatini — celbetmeden, en önde bulunanların arkasında ve tam kapının karşısında durdu. Şimdi, mubhafızların nazarı dikka- tini celbetmemek için boyunu kısaltıyor, önündekilerin başlarını siper alıyordu. Bu esnada, —halk gittikçe birikiyor, arkadan itenler çoğal- dığı için Ön sırada bulunanlar, kapıya daha ziyade tekarrüp ediyordu. Vuaziyeti, muhafızların endişesini mucip olmuştu. Biribir« lerine, Arnavutça birşeyler söyle- dikten sonra, halka döndüler, geri püskürtmek istediler. Fakat tam bu anda, kapıdan koşa koşa genç bir çavuş fırladı. — Geliyor. Diye bağırdı. Jandarmalarla mu- bafızlar, artık halkla meşgul olmayı bıraktılar, biribirine — karışarak, atlarınım Üstüne — atladılar... Bu anda, Atıf Beyin gözlerinin önün- den herşey silinmiş, birdenbire ona bir sükünet gelmişti. Sağ elile yavaş vavaş caketinin eteği- ni kaldırdı. tabancasının kabzesi- ni kavradı... Şu anda; kimse, kim- 8e İle alâkadar olmıyor, muhafız- lar, atlarının Üstünden başlarını İleri doğru uzatarak... Halk ayak- larının ucana basıp yükselmiye çalışarak biran evvel Şemsi Paşa- yı görmek için kapıya bakıyor- lardı... Kapının iç tarafı, epeyce karanlıktı. Birkaç saniye sonra, bu karanlıklarda sırmalı apoletler, ve azametli çehreler fark - olün- mıya başladı. Manastırda bulunan kumandan paşalardan mürekkep bir kafile, yavaş, yavaş kapıya doğru yürüyor, bunların ortasın- da da Şemsi Paşa azametle iler- liyordu... Şemsi Paşa, fesini ar- kasına doğru geymiş; açık kalan alnı onun mağrur çehresine sert bir azamet vermişti... Atıf Bey bu haşln çehreyi görünce biran lçin titredi vücudu buz kesildi. İşte.. Artık ölüm saniyesi gek mişti.. Birdenbire gözlerinin içi kiylcımlandı. Kulakları uğuldadı. Sol kolile kılıcının kabzesini vü- cuduna daha kuvvetli bastırdı. Eteğinin altında, sımsıkı tuttuğu Nagant tabancasını yarıya kadar çıkardı. Parmağını tetiğe dayadı. Şemsi Paşa, tam kapının eşiğini atlarken rovelveri süratle çekerek Heri uzattı. Paşanın, aç:k alnını nişanladı. Parmağımı — şiddetle tetiğe bastı. Kurşun, vızıldıyarak arabayı aştı. Paşalar biribirine karıştı ve dağıldı. Boşa giden bu kurşun, kapının yan tarafındaki taşın kenarına çarparak, küçük bir parça kopardı. Bu anda, bherkes şaşırmış, donmuş gibi bir hal aldı. Hattâ, v Manastır, vilâyet ve kaza heyeli merkeziyolarinin rehporleri 1 — Topçu mü'üzümi Kayserili Zıya Bey, 2 — Ordu evarım memurlarından Seyfi Bey, 3 — Süvari mülâözimi Hakkı Bey, 4 — Komlser Fehlm Bey, $ — Debreli mülâzim Zinnun Bey, 6 — Merker kumandan muavini Manastırlı Aval Bey, 7 — Muhasebel vilâyet kâtip- lerindan Hüseyla Bey 8 — Süsari mülüzimi Agüh Bey, 9 — Eşraftan Kerlm Haha zade Hamdi Bey, 10 — Süvari mülâzimi Nezir Bey, 11 — Maliye Tahsildarı Nafiz Bey. Şemsi Paşa bile ne yapacağını bilemiyerek dimdik ortada kaldı. Atıf Bey, bu şaşkınlıktan istifade etti. Bütün sükünet ve itidalini toplıyarak rovelverin ucunu bu defa Paşann göğsüne çevirdi. Tetiği bir daha çekti. Bu anda, Şemsi Paşa kollarını havaya kal- dırdı. Yere kapanır gibi bir va- ziyet aldı. — Aaah... Diye bağırdı.. Atıf Bey, ayni vaziyette, tetiğe bir daha bastı. Şemsi Paşa, arkasına doğru bir adım attı. Va sonra, yüzüstü yere yuvarlandı. Biribirini müteakip bu silâb- lar atılırken, Şemsi Paşatin mu- hafızları bir baskına uğradıklar- nı zannetmişler, birdenbire, hare- kete geçememişlerdi. Fakat, daha ilk el silâh atıldığı zaman halkın kaçışt ğını ve üç el ateşten sonra silâhın atılmadığını görür görmez bunun münferit bir hareket ol duğunu anladılar ve hemen silâh- larını çevirerek balkın “Üzerine atıldılar. Telgrafhanenin önü, kar- ma karışık olmuştu. Bağıran ve haykıran halk, hükümet dairesi karşısındaki köprü tarafına doğ- ru kaçıyor, birçokları da, oradaki kahvelere dalarak peyke altlarr na saklanıyorlardı, ( Arkası var) İşçiler Ve Işsizler Arasında ( Baş tarafı 8 İnol sayfada ) Yaptıkları iş Üzerine para alanlar konuşuyorlar: — Bu —canına yandığımın yeni modeli kötü bel, — Vallahi öyle, deli posteki sayar gibi bir şey! — Öyle! Ben ancak bir buçuk metre çıkarabildim | — Ben de aşağı yukarı öyle. Elleri alıştırmazsak — dumandır halimiz. Yakup, ekmeğile katıklarını mideye indirdikten #sonra, ceke- tinin kolu ile yağlı ağzını sildi. — Bey birer kahve içsek mi? — Hay, hay! ş Acemin kahvesinde yer bul- mak, — bir imünhal — memuriyet bulmak kadar — rzor. Aşağı yu- karı bütün amele orada. Bir grup ipe sapa gelmez mevzular Üzerinde konuşuyor, bir diğer grup, sessiz kahve İçiyor, bir başka grup altmışaltı, bazı- ları altıkol iskambil oynuyor. Kimisi oynuyanları seyrediyor, bir kısmı da tavla atıyor. — Saat birde, fabrikanın düdüğü konuş- maları kesti, tavlaları kapattırıp, hskambilleri bıraktırdı... Yerlerini bulan kadınlı erkek- H, yaşlı ve çocuk İşçiler sabah- kinden farksız çalışmalarına ye- niden başladılar. Saat altı paydos... Yakup: — Bugüo erken — kurtulduk bey, dedi. Üç adım sonra benim sual sormama vakit kalmadan tasrih etti : — Acele yetişmesi lâzım ge- len iş oldu mu; biz, saat onlara, on birlere kadar çalışırız. Fakat © zaman, biraz fazla para verirler, Yatıp hkalktığı” yere en ya- kın ça geçerken — Ya- kup yarım okka ekmek, beş kuruşluk beyaz peynir, beş ku- ruşluk ta belva aldı:. Akşam yemeği. — Şimdi doğru eve ml gidi- yorsun? — Tabit! — Derhal yemek yeyip yata- cak mısın? — Yemekten sonra belki biraz kahveye çıkarım! — E, peki, o halde ben de buradan ayrılayım artık! — Ben fazla bir şey almadım amma, İstersen yemeği beraber yerdik Allah ne verdise! Allabın ne verdiğini görmüş- tüm. Yalmız alnının terini dökerek değil, ciğerini; canım tüketerek hayatını kazanan namuslu Türk amelesinden ayrıldım, Ona dilimin ucuna gelen: — Senin öğlencen yok mu? Sualini sormadığıma memnunum. Çönkü onun vereceği — cevap ganten belli idi. — Naci Sadullah $ Hüküme_t_îçinğî Hüküme! BergamaCCivarında, Alevilerin Kurduğı Garip Bir Cemaat Meydana Çıktı ( Baş tarafı 1 irçi sayfada ) kat cürmü meşhbut halinde ya- kalanmaları güçtür. Çünkü göz- cüleri vardır.,, latidayı veren köylü, bu ih- barına ilâveten İsminin meydana çıkarılmamasını, çünkü hayatının tehlikeye gireceğini rica ettikten başka Alevilerin o gecede âyın yapacaklarını, gece yarısı köye gidilecek olursa vaziyelin tes- pit olunabileceğini de bildir- miştir. Göce yarısı gelince.. Bunun Üzerine Bergama kay- makamlığı icap eden tertibatı almış ve gece saat op ikide kâfi derece memur göndermiştir. Bu memurlar, köye yaklaştıkları za- maa birtakım hayvanlı kimselere tesadüf etmişler ve bunlar me- murları görür görmez hayvanlar nni bırakarak kaçmışlardır. Bu suretle Kapıkaya köyünün yuka- rı mahallesine varan bhükümet memurları, köyde, pencereleri en aşıklı olan binaya gitmiş ve İiçeri girdikleri zaman şayanı hayret bir manzara karşısında kalmışlardır: Bu evin en büyük odamnda, içdonlu, başları takke ve Fesli on altı erkekle dokuz kadın bu- lunuyordu. Kadınların ikisi, di- gerlerinden daha iyi giydirilmiş, on altı yaşlarında iki kızdı. Kadınların başlarında kırmr D, yeşil, siyah, sarı renkte baş örtüler vardı. Bir köşede de bir rakı sofrası hazırlanmış duruyor- du. Sofranın üzerinde beberi beşer yüz gramlık dokuz - şişe Zeybek rakısı, pideler, leblebi, yemiş ve daha birçok mezeler vardı. Fakat vakit gecenin on ikisini geçtiği halde, her nedense haber verilen ayin başlamış de- gildi. Memurlar, evde buldukları bu insanları tevkif ederek Ber- gamaya göndermişlerse de bunlar ilk tahkikattan sonra kefaletle tahliye edilmişlerdir. Bununla be- raber son tahkikat safhasında, sorguyu müteakip kadınlardan biri ile erkekler tekrar tevkif edilmişler, muhakemelerine mev- kufen başlanmıştır. Bu münase- betle dinlenen şahitlere göre va- ziyet şudur : Esrarengiz Bir Makaml * Bu köy balkı Alevidirler, Sivrikülâh tarikinin tahtacı kabi- lesine — mensupturlar, — Bunların bir şeyhleri, bir ikinci şeyhleri, beş kişiden mürekkep bir de şeyh divanları vardır. Köy halkın- dan, şeyhlik makamı sebede mu- ayyen miktar vergi alır, nikâbları kıyar, boşanmalara — hükmeder, ceza davaların: fasleder, para ve bapis cezaları bile verir ve ilâ... Yine şahitlerin beyanına göre bu garip nyhh (bökümetil) bun- dan sekiz sene evveline kadar halka verdiği cezalarda öteyi, be- riyi yakıp, yıkmak işkence elmek gibi hükümler de vardı. Fakat se- kiz senedenberi (daha büyük bir makamın emrile) bu ceralar kal- dırılmış, onun yerine para cerzas konmuştur, İşte davanın asıl ru- bu da buna dayanıyor. — Bu büyük makam da nedir? denildiği zaman alâkadarlar tiril, tiril titriyor, renkler fakat birşey söylemiyorlar. Halkı odunculuk ve kömürcülükle ge- çinen, ev miktarı (30) zu geçmi- yen bu köy, sekiz senede on iki değişiyor, | bin lira para cezası vermiş hay- ret edileck bir şey değilmidir? Sonra şeyhlik makamı bu pa- raya el sürmemiş, aynen muhafa- za etmişse de bunu henüz mey- dana çıkarmak — mümkün olma- mıştır. Nas:l ki (daha büyük ma- kam da meydana çıkmamıştır. Tarihi Bir An'ane mi? Maznunların müdafaa Vekilli- ğini Özerine alan avukat Fehmi Bey, bunların her hangi bir ta- rikat mensubu değil, sadece bir ananenin esiri olduklarını beyan etmiş, bu yolda darülfünun mü- derrislerinden Yusuf Ziya, Köp- rülü Fuat, meb'us Yusuf Akçora, Ağa oğlu Ahmet, müverrih Sait, Hamdullah Suphi, Mustafa Rahmi Beylerin —ilmi ve tarihi ma- Tâmatlarının sorulmasını istemiş- tir. Dava yürümektedir. ve daha bir takım şahitler dinlenecektir. İzzettin M. Heriyonun Nutku Tulon 26 — Sabık Fransız Başve- kili M. Heriyo bir nutuk söyliyerek demiştle kir Fransa Amerika'ya karşı olan borcunu mutlaka vermelidir. Börcumuzu ödersek el'miz kolumuz serbes ve alaımız açık olur. Çünkü Fransanın bütün kuvveti mukavele- namelera riayettir. ——— —1 -— TAKVİM — Gün PAZARTESİ Kasım ( İ 1 27 MART 933 100 — Arabi Rumt — | 1 - Zühlece aSi » Mart - M 1549 | Vakir ( Eran! Günceş | li Z6| X 53 v | ee | oe | z 12 9Ü vam Çi s2 | iliadi | 9 22 | 15 50 | hasak |9 45 Vaklt İvasatt Esanl (vasa'l ez| 1859 *l Paris Panayırı 13-29 Mayıs 1933 İstihbaratı İktısadiye Bürosu Parın Panayırı, gerak sergiye iş- tirak edecek olanlara ve gerek zu- vara lâzım olan malümatın tedarikl içm Monmarter sokağı ile Feydo sokağımın noktal — telâxisinde bir ie tihbarat kalemi küşat etmiştir. Bu kalem berren, balıran ve tayyare ile olan nakliyat, seyahat, gümrükler ve saire hakkında her türlü malümatı meccanca tedarik etmektedir. Bun- dan maada, bu kalem 47 memlekette bulunan seyahat acantalarile irlibalta bulunarak ihracat bususundaki ken- disine vaki bütün teklifata ve müra- gaatlara teshi At irae eder, KAYDİYE RESMİ.- Teşhir mahalll talebinde bulunanlar evve & 30 frank mukabilinde kendilcrin. sergiye kayit etmelidirler. Bu vesim tediye edilk dikten sonra lade olunmaz. ,Maama- fih waki olan müracaat — komite tarafından reddedilirse yatır'lan para lade olunur: Her türlü tafsilât içim Beyoğlu Kabristan Sokak No4l « Şambr dö Komere Franser » cem!'- yetine müracamt o unur. omural Br <«Knoll » 95 senedenberi sinirleri teskin edici tehlikesi? ve hervakt! çok istimal olunan en çok bi HAÇtIr