-—Olisiz zavallıl. — Sana kim söyledi?. — Kendisi.. -— ——— —— - ——— —— — - SON POSTA MONOL 0 Ğ | Silâhları Bırakalım ! (Sahne bir odayı gösterir.. Taağdin Vi solda pencereler, kanapeler vesa- ire.. Perde açılınca dişardan bir boru gürültüsiyle birlikte “sol, sağ!, vesleri gelir.. Kapı birdenbire açı- hır. Afacan önde, Cingöz, arap ve arkadaşları arkada içeri girerler.. Hepsinin omuzlarında tahta - silâh- lar, ellerinde —davullar, borular vardır... — Afacan elindeki kuıltncı omuzuna koyarak ortada — durur. Arkadaşları ikiye ayrılarak hazırol vaziyelinde — dizilirlerem — Afacan yüksek sesle “ Rahaaatl, diye ba- gırır.. seyircilere döner). * — Neden öyle gülerek ba- kıyorsunuz bize?.. Beğenmediniz mi?.. Silâhlarımız, — davullarımız, borularımız hoşunuza gitmedi mi?, Biz bugün buraya silâhları birak- mıya geldik,.. Sebebi mi?.. Canım efendim, duymadınız mı hiç/, Bilmem necede bir. bir top- lantı yapmışlarda, silâbları bıra- kacaklarmış.. yani işte bizim gibi afacan şeyler.. öyle ya, bütün gün evin içinde davulla, boru- larla — dolaşırlarsa, kimin kw- lakları patlamaz ?.. Ara gıra bizim eve efendiden | adamlar geliyor, babamla konu- şuyorlar.. Bir türlü ismi aklıma yerleşmiyen bir yer varmış. İşta orada, ha ga'lba Cezvede İngi- lizler bir şeyler kaynatıyorlarmış ? Bu gidişle pek yakında patlak vereceği — muhakkakınış.. — Fakat benim bu işe bir türlü aklım yatmıyor.. Cezvede kaynıyan su patlamaz ki. Semaverde, ibrikte, kazanda olursa patlar. Her ne ise... İşte bu çocuklar davullarını, silâhlar n, borularını birakacak- larmış.. Galiba annelerinden, ba- balarından epeyce dayak yemiş olmalılar, Ne yapsınlar ?.. Hakları yok mu ? Dün de babam, öğle İstirahat Hanımteyze Afacamı sürükli- yerek doktorun muayenehanesine girdi: — Aman doktor bey, bugün- lerde çok bitkinim.. Bir şey tav- siye etmez misiniz? — İstirahat edinviz. —Muayene etmez misiniz?..Hele şu dilime bakmıyacak mısınız ? — Evvelâ onun istirahati (â- zım, hanımefendiciğim. uykusundan deli gibi fırladı: — | — Nedir bu rezalet ? İnsana | uyku uyutmuyorsunuz? O zırlakları | bir daha elinizde görmiyeyim, yoksa ayağımın altında çiğnerim | diye bağırdı. Ne yapalım.. Artık ııkulık oyunlarına veda edeceğiz.. Bun- dan sonra bahçede kaydirak, seksek, birdir bir, futbol oyna- yacağız.. İşte biz de bugün karar verdik.. Davulları, boruları yere vurup patlatacağız.. Silâhlarımızı kıracağız.. Ne yapalım, babam evde uyumak, annem de komşu kadınlarla çeno çalmak istiyorlar. Yine ne oldu ise bizlere oldu.. Yo boynunuzu bükmeyin öyle.. Ağlamıyacağız.. Ağlamıyacağız. ( Birdenbire - geriye — dönerek bağırır J — Silâhları bırak |.. | Çocuklar hep Birden omuzla- rındaki silâhlari çıkarıp dizlerinde kırarlar ve davulları pallatırlarkön perde kapanır.. ) | —— —mma —a zz aa Yaoksa Bilmiyor Mu? | | Afacan Hasan Beyin yanına | | yaklaştı: — Babacığım soracağım ?.. Hasan Bey yazdığı mektup- | tan başını kaldırdı: — Sor bakalım. — Ama zor bir şey., — Zor, mor.. Sor işte., — Anibal Romaya giderken hangi dağları geçti ?. Hasan Bey öfke ile başımı çevirdi : — Sana kırk defa söyledim.. İşim varken bana bir şey sorma!.. —H Ne Çıkar? Muz'lim Afacana sordu: — Bir buğday fidanından ne çıkar ? — Birkaç okka ekmekle, ap- tal bir Çeşeğin #amanı çıkar efendim. Yerken Görmüş Cingöz Afacana dedi kiş — Baklava yemesi öyle hoş oluyor ki. — Neden ? — Beyler yerken gördüm de. sena bir şey Tatlılar Aşuüremi, Allah, Bayılırim âüzmesime Ölsem bile maazallah, Kaşık kaşık yerim gene... aman Baklavada Beyazına pek Hele cevizli olursa, yesemi da tek tek doyamam!. tek duramam, duramam, Sra geldi kadayfa, Tatlıdır. pek, tatl: efe, Yesem gene küfe küfe, Aman Allah ben doyamam! Maballebi bembeyazdır, Bir tepsisi bile azdır, “ÖR ,, diyenler belki kazdır, Aman Allah ben doyamam! Sık sık rüya görürüm ben, Tatlılarda yürürüm ben, Yedikçe hep büyürüm ben, Aman Allah ben doyamam! Afacan Hıkayecik | Antikanın Yaşı O gün muallim, Afacanın sı- nifını almış müzeye götürmüştü.. | Hep beraber geziyordu.. Muallim iki do birde duruyor, heykeller, lâhitler, mermer sütunlar çanak- lar, mumyalar hakkında malümat veriyordu. Bu sırada uzun bir heykeli — göstererek — çocuklara döndü : — Bakın'ı, 2000 seneliktir. Afacan, Cingözün kulağına eğildi: bu heykel tam — Muallim Bey yanlış söyledi. — Nereden biliyorsun?. — Yanlış söyledi işte.. — Neden amma ? — Bu beykel 2001 dır. Ben babamla buraya — geldiğim yaşında idi. yaşında- geçen sene | zaman 2000 | — Kardeşin ağladığı zaman aanan nnni Söyleyip — sustuür- maz mı Alacan?, —-Olmaz Cingöz.. Bir iki defa söyledi do mahalleli kua- pi geldi.. Kardeşimin ağla- ması daha iyidir, dıyorlar ç Iy c ; WWH' Ç q?l — Bak yüzün na kadar kirli, Nınımfoyzın seni ÜÖpmiyaecek... — Ban de onun için yıkamadım ya anneciğimi! Alo, Alol.. Bir gün Afacan matbaaya gelk- mişti.. Oturuyordu. Bu sırada te- lefon acı acı çaldı... Afacana: — Bak baklım kimdir?.. Dedim. Tereddütle Meğafonu eline ak di kulağına koydu.. Çatlak bir ses bağırıyordu! — Allol... Afacan burnunu, kulağını oy- natarak gözlerini açtı.. Sen tekrar: — Allo... Allol.. Afacan birdenbire kızardı: — Ben alo değilim, Afacanım!. Diyerek telefonu hızla kapadı... Mesafe Geçen sene Erenköyünde idi- er.. Bir gün Afacana iki adam | sordu: — Oğlum, buradan Kadıkö- yüne ne kadar yol var, bilir misin ? — Buradan — denize kadar efendim, — Pekalâ.. Denizin yolu ne | kadardır ? — Denizden burası — kadar efendi amca.. Cesaret Afacanla Cingöz konuşuyor- lardı. Afacan anlatıyordu : — Bir gün karşıma konkoca- man, kazma dişli bir aslan çıktı. — Eccec... — Korktum mu zannediyor- sun.. Hayır.. Aldırmadan yürü- düm, önünden geçtim. — Nerede oldu bu ?.. — Rüyamda.. Vaz Geçerse... Cingöz Afacana sordu: — Yaramazlıktan vazgeçersen sana baban oyuncak alacakmış.. doğru mu Afacan ?.. — Evet, “ Oyuncaktan vaz- geçersen, dayağa hazırlan!,, dedi. Sevgi Afacan hanımteyzenin yanına yaklaştı : — Anne benim seni sevdiğim kadar, sen beni sevmiyorsun ! — Neden yavrucuğum.. — Ben seni çok seviyorum. — Ben seni daha çok. — Doğru amma, benim kadar kardeşimi de seviyorsun. — Tabil değil mi? — Gördün mü ya anneciğim? Sen iki evlât seviyorsun.. Halbubi ben bir anne seviyorum, I AFACANIN FIKRALARI I l Yürür Mü? Yine Erenköyündeydiler. Bir gün köşklerin biri önünde bir otomobil durdu... Afacan, komşu arkadaşlarile beraber, bu güzel otomobili seye re başladılar.. Afacan merakla bakıyordu. nihayet dayanamadı: — Efendi amca, şey soracağım.. — Sorbakalım yumurcak. — Bu arabanın — hayvanlari yokmu? — Hayvana evlâdım.. — Peki âmma, nasıl yürüyor? — Ben çekiyorum' — Afacan bir iki saniye dü- şündü: — Evet amma, bir hayvanla bu koca araba yürürmü ? —H Merak Hasan B. ve senden - bir ne İüzum var Yazdı.. hanıme teyze sabahleyin bahçeye çıkmış- lar, havalanıyor, yazlanıyorlardı, Hasan Bey bahçedeki iki ağa- cın arasına iki kat bir ip ger- miş, mükemmel bir salıncak yap- mıştı... Hasan Bey, bu salıncağın Us- tüne uzanmış, keyifli keyifli ga- zetesini — okuyordu. Bu sırada bahçe parmaklığının — önü bir sürü haylaz çocuklarla dolmuştu.. Kalabalık gittikçe artıyordu. Bü- tün çocuklar da merak ve tecem süsle Hasan Beye bakıyorlardı.. Hanımteyze merak - etti.. Ne idi, ne oluyordu?,. Çocuklara yaklaşarak sordu: — Nedir, niçin öyle dikkatle Hasan Beye bakıyorsunuz. Çocuklardan biri sırıttı; — Nezaman düşecek acaba diye — bekliyoruz. - Hanımteyze... dedi.. Öyle Ya... Afacan Hasan Beye sordu: — Baba, günün birinde pa- ra ortadan kalkacakmış doğru mu? — Evet.. — Yerine at, eşek, üzüm konacakmış.. — Tabil. Medeniyet mübade- leye doğu gidiyor?.. — Peki amma bunlar cüzda- na nasıl girecek ya?l.. fhındık,