Na , mı korkuyorsun. Korkmal Bu — gönderilecektir, Jeneral! 8 Sayfa — 26 an bir KİZIL KİLIĞLI ASLAN Kahram Yazan: Ömer Rıza © SÖN POSTA Sezarların Mec'isinde Bir Altın Parçası İçin Bu Ka Ögüsta billür sinesini göz- teren, beyaz ipekten bir elbise geymiştl. Erguvani hıl'at omuz- larının Üzerinden düşmüştü, Züm- rütlü gerdanlık göğsünde idi. Ortadan ayırdığı altın — saçları Üzerine yine zümrütle işlenmiş bir taç duruyordu. Kostantin suratsz kara saçlı mavi gözlü gabi bir gençti. Yanaklarının kı- sarmasından fazlaca şarap içtiği anlaş lıyordu, İçeri girer çirmez evvelâ im- paratoriçayı, sonra imparatoru selâmladım. İmparator bana bakarak sor- du: — Bu kim? Ve imparatoriça cevap verdi: — Devlet hapishanesi muha- fızı Jeneral Aslan! Konuştuğu- muz meseleyi hel için çağırttım. — Pekalâl —Jeneral Aslan! Size İmparatoriçadan evvel İmpa- ratoru selâmlamak icap ettiğini öğreten olmadı mı? — Haşmetmaap! Biza bir er- kek ile bir kad.ını gördüğümüz zaman — evvelâ kadını - selâmla mayı Öğrettiler. ımpurıtoriçeı — Aferinl dedi fakat İmpa- rator bu cevâbı beğenmedi: — An'aşılan bunu babandan | değil, fakat anandan öğrendin. Verdiğim dersi bir daha unulma- yın. Sonra İmparatoriçe ile İmpa- ratorların erkek ve kadın olma- dıklarını da hatırlayın. Cevap verdim: — Haşmetmeap, buyurduğu- nuz çibi İmparator ile İmparato- tiçelerin erkek ve kadın olma- dıklarımı daima hatırlıyacağım! İmparatoriçe gülmiye başladı. İmparator bir kadeh şarap dol- durdu bana doğru itti ve: — Şerefimize iç! Asker, dedi. Kadabi aldım ve: — İkiz bir yıldız gibi yer yü- tünü Aaydınlatan İmparâtor ve İmparatoriçenin afiyetinel dedim ve bir yudum içtim. lmpıııton — Zeki bir askersin! dedi ve ilüve etti: — Bu kadeh senin olsun! Onu hakettin. Fakat onu iç. Çün- kü duüdaklarını bile ıslatmadın. Yoksa şarabın xzebirli olmasından şarap senin zehirli olduklarını iddia ettiğin şu incirler gibi değill! İmparator masanın bir kena- rında duran camdan bir kavanoza İşaret etti Onun mahpus prens- lere gönderdiği incirler bunun | içinde idi Bu sırada lıpıntnriçı *Öze karıştı : — Senin askerime *Yerdiğin kadeh, bana aittir. Fakat onun olsun. Bu kadeh sizin dairenize Cevap verdim : — Teşekkür ederim. Fakat böyle şeylerin askere ne lüzumu var? Kostantin bir- kadeh dıhıt yovarladıktan sonra anoesine ba- girdir | — Bir kadah hediye etmeme l itiraz ediyorsun. Bütün İmpara- torluk bütün servetile benim değil mi ? Sonra kadebi aldığı gibi yere çarptı ve devam etti: — Sezarların meclisinde, çar- gıdaki Yahudiler çibi bir altın parçası Üzerinde bu kadar söz — Yarınki Salı günü sabah saat 11de AL CAPONE isminde bir film gösterecektir, Bu filmde Amerikanin meşhur haydudu olan AL CAPONE'un hayatı, aşki ihtirasları vaardır. Matbuat Müntesipleri, sinema müdürleri ve serbest duhuliye müsuadesi olanlar bulunacaktır. Bu akşam 21,30da bul Betediyesi ŞehirTiyatrosu KAFES ARKASINDA — (|I ı Yarın akşam GÜNEŞ BATARKEN LI D Mevsimın en büyük sinema muvaflakiyeti ETUAL. Sinemasında gösterilmekte olan PARİS KIZI Cazip ve şirin operetidir. Bu Perşembe akşamından itibaren MAJİK'te SÜZİ VERNON ve JEANNE HELBİG EN GÜZEL iNTİKAM fransızca sözlü hissi ve müessir filminde TANIA FEDOR LEON M'THGT PASAPORT 13.444 ile yeliyorlar. j ee GLOR'YA Sineması dar ğ&ğğğlenir Mi? ı söylenir mi? Bana bak şu incirleri getir de meselemizi halledelim ! İncir kavanotunu getirdim ve Kostantinin önüne koydüm. Bun- lar, benim keşfettiğim incirlerdi. Çünkü kavanozüu — kepamış — ve mühürlemiştim. (Arkası var) İngiltere Ve Türkiye Münasebetleri... Makdonald Projesinde Biz- den Niçin Bahsedilmemiş? Ankara 25 — Makdonald tek- lifinde yeni Türkiye'nin nasıl mü- talea edildiğinin açıkça anlaşıla- madığı Ankara mahafilinin ilk intibat olarak yazılmıştı. Son gün- lerde mevsuk olarak öğrendiği- mize göre bükümetimiz kendi- sile iyi münasebette bulunduğu Londra hükümetinden gerek Len- dra Büyük Elçimiz vasılasile ve gerek buradaki Büyük Beritanya maslahatgüzarı delâletile tenevvür | etmek istemiştir. Hariciye Vekilinin Nezdinde İngilterenin —An ara masla- hatgüzarı M. Morgan bugün öğle- den sonra Haritiye Vekilimizi ziyaret etmiştir. Hem Londra'dan malümat, hem de bu ziyaret es- nasındaki —mükâlemattan — sızan haberlere nazaran İngiltere hü- | kümeti yeni Türkiye'yi tamamile bir Avrupa bükümeti olarak ta- | nıdığnı söylemiştir. Tayyare Adedi Mesoelesi Silâhları azaltma konferansına tevdi olunan İngiliz - teklifinde Türkiyeden bahs olunmamasının tarzı bu hususta her hangi bir tereddülten veya başka bir fikir- den ileri gelmeyip sırf Türkiye'- nin ileri süreceği menfaatlerine göre istediği vaziyette — serbest olması mütalcasındandır. Kezalik Türkiye için teklif edilen tayyara nisbeti de her türlü müzakere, ta- dil ve ikmale müsait bir mevzu olduğu izah olunarak asıl esaslı nokta Büyük Britanya hüküme- tinin gittikçe İnkişaf etmekte olan İngiltere ve Türkiye dostlu- guna çok kiymet atfetmekte ok duğunun sarahatle ve samimiyetle beyan edilmesiir. ınırklyo Vekilinin Teşekkürü Bunun üzerine Hariciya Ve- kilimiz bu açık beyamata teşek- kür ederek ifade edilen bu his-« siyatın tamamile Cümhuriyet Hü- kümetinin düşünüş ve duygula- | rına tekabül ıylıı!iiiui ayni sa- mimiyetle söylemiştir. ANNELER!. Çocuklarınızı göz önünden uzak bulundurmayınız. Şehirde çocukları öldüren birisi dolaşıyor. ça MELEK Sinemasında 3 büyük: yıldızın birden bütün san'at dehalarını gösterdikleri Müudtzam ve yezân> şaheser AŞK ÖLÜNCE Mümessilleri ; CLAUDET COLBERT - CHARLES BOYER CLİVE Fransızca sözlüdür. BROOK | İşçiler Ve İşsizler Mart 27 Arasında | Bir İşçi Ne Kazanır, Nasıl | Çalışır, Nasıl Yaşar ? ( Baştarafı 1 inci saylada ) nasıl çalştığını, ne kazanabildi- ğini, ne şekilde yaşıyabildiğini yazacağım. * Çalıştığı fabrikadan adresini aldığım 8O kuruş yevmiyeli bir amelenin oturduğu yer. “ Otur- duğu yer,, diyorum, çünkü bu- raya verebilecek bir başka isim bulamıyorum. Toprak zeminli bir kulübe, Fakat bir insanın belini büküp başını kasmadan giremiyeceği, ve içinde serbest iki adım atamı- yacağı ışıksız bir izbe. Maamafih hiç ışık girmiyor demek de yalan olur. Buranın penceresi yok amma; duvar ara- lıklarından içeriye sarıyor yakın beyazlıkta ince bir ışık ipliği uzan yor, Bir cami kandilinin ışığında görebildiklerim: Yanyana getirilmiş dört tahta gaz sandığı Üzerinde nasılsa bu- İuamuş, rengini — yıllarca ew- vel keybetmiş bir ince şilta ile ayni cinsten, ayni kıdemde bir yorgan benzeri, ve bu de- kor arasında donuk yüzlü bir Fani. — Merhaba hemşerim. Belki kimsenin uğramadığı kapısını, sabahın saat beş buü- çuğunda hiç tanımadığı bir ada- mın çalması onu haklı bir hay- rete düşürmüştü: — Merhaba efendiml — Ben, sen bir gün nasıl çalışr, ne kazanır, no şekilde ya- şarsın,$ bunu görmek istiyorum, — Benim mi? — Evet amma, nasıl anlata- yım, yani asıl maksadım bir işçi- nin bir günlük hayatını görmek istiyorum. — Hal Pekil Eh, ben şimdi işe gideceğim. — İşte, ben de beraber gele- ceğiml! . — Hemen çıkalım mı? — Sen hergün bu saatta mı çıkarsın! — Evetli fabrikada İş saat yedide başlar, buradan oraya kadar da bir, bir buçuk saat yol tutar. — Yayan mı? — Bu suali soruşuma hayret etmiş gibi yüzüme baktı — Tabill — Eh, peki, ben seni dışarı- da bekliyeyim da sen giyin! — No giyineyim? — Elbisel — Elbisem üstümdel -? — Tabit, bir. de elbise mi çıkarıp giyeceğiz sabah akşaml Şimdi, paltoyu alırım, pabuç- ları ayağıma takarım çeker — gi- deriz! Adamcağız bir palto eskisini arkasına geçirdi, mestlerini de ayağına taktı, sonra bana dönerek: — Hazrım! dedi. Yürümeye başladık. — Nekadar xzamandır lesin? — Bir buçuk senedir! — Hiç zam yapmadılar mı? — Yaptılar, elli kuruşla işe başladım, onar, onar eklediler, bugün dört mecidiye yevmiyem | varl ame- ı yaşarlar? — Bütün ameleler böyle mi « — Benden fazla kazanânlar Ü *ö var, benim kadarını bulamiyan- lar da çok.' Nasıl yaşarlar bilmk yorum amma, hepsi de aşağı yukarı benim gibi çalışırlar. Ço çuklar az yevmiye ulırlar. Yirmiyi, yirmi ikiyi aşan kadınlar ve erkek- ler fazla alırlar. Tabit çok eski olanların daha çok , kazançları vardır, Bir de yaptığı işe göre para alanlar var, onların tecrik beli olup iyi iş çıkaranları aylığı yüz yirmi İiraya bile getirebili- yorlar. — Bir çecuk ne kazanır? — Çocuğuna göre otuz kw rüş, kırk kuruşl! — E peki, bu kadarcık para ile nas | geçinir? — Allah bilir. Fakat onların çoğunun anaları, babaları var, onlar da çalışıp kazanıyorlar. Meselâ bir amele, günde bir lifa kazanıyor, karısı, seksen kuruş, iki çocuğu da ikişer me- cidiye alabiliyorlar. Hepsini top- layınca epey yekün tutuyor, Düşündüm. bu besapça dört kişinin ceplerine toptan 260 ku ruş giriyor. Bu, ayda 78 lira tular, Eh, 78 lira ile, dört kişilik, kanaatkâr ve müktesit bir aile şöyle böyle geçinir gider, Lâkin böyle “ maaile çalışan lar,, zaten çok değilmiş. Son zas mahlarda bütün bütün azalmış- mış. Zira, ağır çalışma, onlardan birini hasta ediyormuş, o iyl o- madan bir diğeri yataklık olur yormuş, üstelik doktor ve ilâç parası veriyorlarmış, Saat yedide iş başı. Rutubetli bir toprak, ış ğı az gelen bir yer, devamlı ve kuvvetli bir makine W riltüsü. -Sekiz tayyare motörü bir arada işliyormuş gibi bir gü röltü ki, bir kulağı az zamanda sağır edebilir. Bir buçuk saat yol yürümüş olap amele, ayakta, makinesinin önünde. Başında çok seri ve çok dik- katli adam istiyen bir dokuma makinesi. Saat on ikiye kadar durup — dinlenmeden uğraşma, Sonra öğle paydosu. Yakupla - benim görüştüğüm, ve beraber geldiğim amele - fab- rikadan çıkt.k. — Nereye şimdil — Aşçıya, yemek yemiyel Fabrikanın önündeki meydam hkta bir hareket, bir kalabalık var. Bayram yerlerindekileri a dıran “ cıiz, biz ,, köftecilerin hop- si burada gibi bir şey. — On bir köfte. yarım okka eknek ver. Arnavut köfteci, yarım okka ekmeğin biçakla yardığı karnına fındık boyunda on bir sıcak köfe te, iki yeşil biber, bir tutam doğranmış kuru soğan yerleştirdi. Yakubun makine yağından gö- rünmiyen iri, siyah ellerine tutuş turdu. — Borcumuz? — On bir köfte; on bir kur ruş, dört kuruş da yarım okka ekmek, on beşi — Sen yemiyecek misin bey? — Hayır, ben biraz sonra Yer CC tbüllreini Küme küme duvar diplerine serilmiş ameleler, karınlarını do- yuruyorlar. Kimisinin — ellerinde - peynir, ekmek kimisinin, tahin helvası ekmek, bazılarıda Yar kup gibi, biberli, sovanlı köfter leri katık ediyorlar. *A Devamiı 9 umcu ..ylıd,l B Çark, Ş B