2 Teşrinisni — TİMURLE Ve — 151 — Olivera Yine Kadeh Da- Muharriri: 24 »4 ğıtıp Oynayor Mı İdi? Ve Sonra ilâve etti : — Siz de suçlusunuz, yalnız mazursunuz. — Efendinizin — arzu- Suna uydunuz. Sizi — yüzüme karşı havlıyan köpek Firuz gibi, öldürmiyeceğim, diri koyacağım. Şu kadar ki cezasız da bırakmı- yacağım. Efendinizle beraber zin- tire vurulacaksınız ! (1) İşte Timurun Beyazıta yaptığı tağır muamelelerin hakikati budur. Onun kendisine çoban ve ahır uşağı demesini, daha evvel de kar.larından — bahsetmesini — af edemiyerek en sevgili - zevcesine sakilik ve köçeklik yaptırdı. Kaç- Mmak teşebbüsüne girişmesi Üze- rine de ayağına zincir vurdur- du, Beyazıt, firar yolunun kapan- dığını görür görmez yeni baştan felce uğramıştı. Timur, onun bu hazin vaziyetine de acımadı, bü- Yük bir suç saydığı o teşebbüsü tezaland rmaktan çekinmedi. Timur, haklı miıydi, haksız nuydı? Bu cihetin münakaşası müverrihlere aittir. Biz yalnız, firar teşebbüsünün ne suretle Timura aksettiğini söylemekle iklifa edeceğiz: Okuyucularımızın bildiği veç- hile çadırdan çadıra yol açılma- sımı düşünen Firuz Bey ise de bu fikri tatbik sahasına koyan Çelebi Mehmetti, Genç şehzade Timur ordusunu Kütahyada bu- lunmasından istifade ederek bir takım eller tedarik etmişti, lâğım irmayı — taahhüt — ettirmişti. Halbuki ordugâh, — casus başı Fazl “Beyin tarassudu altında bulunuyordu. — Onün — çadırları dinliyen kulakları, yürekleri mu- Takabe altında tutan gözleri Vardı. Bu yorulmıyan kulaklarla, Uyumıyan gözlerle uçan kuşların hüviyetlerini tahkik edebiliyordu, irmakların esrarını açığa vurdu- Tuyordu. Teşkilâtı o derece mü- kemmeldi. Çelebi Mehmedin — giriştiği teşebbüs, bu şerait altında gizli kalamazdı, 'netekim kalamadı da. azıl Beyin Zeki ve uyanık lari, orduya yabancı sima- harın karıştığını anlamaktâ gecik- ::dl— ve bu simaların kimlerle 9 tesis ettiklerini, nası! bir ._' L ) Bu kaçma- teşebbiüsünü, — Do V8 Kalkondil isimli bizans müver İnden naklen Hammer şu gekilde yor: 'lıı. Timurun esiri hakkında göster- ne İyi muamelo, bir firar teşebbüsü- SÜPet verdi. Sultan Beyazıdın .:"' felâketinden kaçarak kurtul- Küçka lEN — üç oğlundan biri ve en _“'"l Mehmet, şiddetli nezaret al- duürulmıyan — babasını kuür- .""!l kurdu, Onun hazırladığı Türk Bo Timurun) ordusuna girerek qh':'“ Çadırına, civardaki bir ça- Büya içinden vo yer altından yol aç » Çadırın orlasına vasıl m sırada İdi ki Jâğamcıların Ürdığı keşfolundu. Bu keşfin uyan- “_mısıım Beyszıt ile Ve iruz Dbeyin uyanık u;:_“" bulunuş!arile lennu?ı::l. İ'lı.._q"' kaçmaya vakit buldular. Vd Padışahin bu teşebbüsünden :::_W- Münfoil olarak birçok #örzeniş hm İçi Ndu ve bu töşebbüsü toshil ö © Firuz Beyin başını kestirdi Soğaltaraı — İlibaron mubalıza#kavvotl Ğ, > Boyazıt ta, zincire vural. lıııı.ı:.o:_;ı& 69 bir 1âhza düşündükten | maksat valadıklarını da ko- layca tesbit ettiler. İpin ucu bu suretle Fazıl Be- yin eline geçince sonunu getirmek müşkül değildi. Ustalıklı bir te- cessüs lâğım kazılan çadırı mey- dana çıkardı, sert bir istıevap ta bu işe girişenlerin dilini açmıya kâfi geldi. Lâğımcılar, sopa ab tında bülbülleştiler, her şeyi söy- lediler. Fakat Fazıl Bey, bu cür- mü meşhudu — yüzüstü — bırak- tırmadı, lâğımın kazılması işini yürüttürdü, son kazmanın vurula- cağı geceve kadar Şahınşaha birşey söylemedi. Ancak ©o gece Efendisini hâdiseden haberdar etti, birlikte çadıra götürdü ve bildiğimiz sahneyi yarattı! Facia artık tekemmük etmişti, Beyazıt için hayat tahammül edik mez bir şekli almıştı, vücudunun bir tarafı tutmuyordu, dili yine dönmiyordu, Üümitler yıkılmıştı, akibet taayrüin etmişti. yaşamak eziyetli bir yükü taşimak de- mekti. Eğer mezar, elle tutula- cak kadar yakın olmasa ve o yü- kün zevkli bir bamüle haline inkilâp etmesi mümkün bulunsa Beyazıt belki dişlerini - sıkardı, intikam hırsile felce de, zincire de göğüs gerdi. Halbuki mezarı ayağının ucunda açılmış görü- yordu, bu takdirde üç gün fazla yaşamak, üç gün daha xzelil ol- maktan başka birşey değildi. O devirlerde, şarkta ve garpta bir adet vardı, bükümdarlar ve prensler, yüzüklerinde zehir taşır- lardı. onun da parmağındaki yü- zük taşında müessir bir zehir bulunuyordu, Şimdiye kadar onu kullanmayışı kurtuluş ümidini yü- reğinden atup çıkaramamaktan ileri geliyordu. Şimdi o ümit, eriyip gitmişti, yerini kara ve kapkara bir yese — bırakmıştı. O karalık, yürüyen bir gece gibi hastanın beynini de sarmıştı ve orada tek bir düşünce bırak- mıştı: Ölüml... Timur, Akşehirde karargâh kurduğu sırada Beyazıt işte bu vaziyette idi. Ölümü düşüniyor- dü ve ona kavuşmayı — kat'iyen kararlaştırmış - bulunuyordu. Yal- nız Üzücü — ve erzici bir. merakı taşıyarak öbür âleme intikâl et- mek istemiyordu. — * ' ; (Arkası var ) SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk Bapsii İdarei Gi Ti saşya Telefonı İstanbul - 20203 Posta kutusuz İstanbul - 741 Teolgrafı İstanbul SONPOSTA * ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Sene 37COKr gevap için mektupl ara (6) kuruşluk dül ilâvosi Iâzımdır. Ağres değiştirilmesi (20) kuruştur. Gazetemizde çıkan resim ve yazıların bütüm hakları mahfus ve gasetemizş alttir, | | | — 5SONANOSTA —— “ İki Namevcut ,, MeselesiEtvrafında (Baştaarfı 1 inci sayfada ) biyatı Müderrisi Yusuf Şerif B. de şu mütaleayı serdetti: — “ İnkilâp vazifesini yapa- bilmesi için Darülfünun'nun Da- rülfünun vazifesini, yani ilim va- zifesini yapmış olması icap eder. Çünkü, Demokrasiler ilme istinat eder; binaenaleyh, Darülfünunnun Demokrasiye karşı yapabileceği en büyük vazife canlı ilimdir. i Darülfünun bu busutaki vazifesini yapamamıştır. Çünkü, birçok 'a göylediğim veçhile yapamaz da! Bugünkü Darölfünunumuz he- | yeti umumiyesi itibarile yanyana gelmiş ayrı ve hatta tabantabana zit zihniyetler taşıyan bir takım yüksük mekteplerden müteşekkil- dir. Darüölfünunun — darülfünun olabilmesi için ayni zihniyeti ta- şıyan ve ayni hedefe di rümek istiyen bir mles:eğ:euhg:: ne gelmesi lâzımdır. unun için Darülfünün hoca- hığının başka mesleklerle kabili telif olmıyan bir meslek haline ielmııı icap eder, Darllfünun ir tek fikrin ifadesi olmalıdır. İlim ancak temerküzle, müşterek mesai ile meydana gelebilir. Hal- buki şimdiki Darülfünnda bir çok kıwdî :G"'Iu'h' bulunmlkİ:'::' raber, iği n dolayı, onlrıı.;:ıg:ı ııı:.ı:;ıııpı akim kalmaktadır. Darülfünunda Da- rülfünun zihniyeti taşımıyan ve tı'ıınık işlerine gelmiyenler bu ilim işine engel teşkil etmekte- dirler.,, —— RADYO — 23 Teşrinisani Çarşamba İstanbul — ( 1:00 metra) 18 den 15,45 6 kadar saz (Makbule H.), 18,dö- 19,20 urkestra, 19,90-19,4ö Fransızça ders (müptedilere mahsus ), — 10,45- 20 örkestra, 20-21 gaz Hafız Ahmet Boy, 21-21,80 (Muzaffer H.) 21,30-22 taganni — Nimet Vahit H. tarafından, 24-2*,30 Gramolon, Ajans vo Borsa ha- berleri, saat ayarı. Bükreş — (8354 metra ) 20 konfe- rana, 20,40 gramofon, S1 Messia opes TABİ, Belgrat — ( 431 metre) 20,30 gra- molon, 21 Zagrepton nakil, Roma — (4Ğİ metra) 21,02 Kozmo- grafya dersleri, 21,15 gramolon, 23 kongsör. Prağ — (488 metre) 20,05 konser, £21,5 keman konseri, S3,13 neş'e veren havalar. Viyana — ( Öl7, metre ) 20,5 (iki piyano, 21,10 haftanın hâdiseleri, 29,16 gece konseri. 'aşte — (GÖ0 metre) 20,10 Kuortet, 22 kiliso gecesi, 29,5 oporet parça'arı. Varşava — (İSLE metrs) 21 halk könseri, 29,55 garkı könseri, 28,15 halif musiki. Berlin — ( 1635 metra ) — 21,30 koüser, 23 çigan orkentrası, 24 Teşrinisani Perşembo İstanbal ( 1200 metrö ) — 18; Ve- 'dia Riza Hasıtiı, 18,46 örkestra, 19,20 ilerilemişlere - Fransızca ders. — 19,45: orkestra 20: Sen ye Hanım, £0,5: Da- rülbedayi —san'atkârları. 21; Tamburi Refik Boy. 22: Gramofon. Bükreş (8394 metro ) — 20 kön- forana, 20,80 Oporadan naklen Fide- l00 oporası. Belgrat — (451 metce) 20: Alman- ça muhavere, 20,30: Konferans, 81: Lubliyanya'dan makil. Roma — (40 metre) 21 gre- mofon, 21,05: Konferans, 21,45: As- ker! bando. üi Prağ — (458 metre) 20,05: Çek huıiyanhnldî: 1"““- Viyana — (GİT motre) 20,88: Kon- ser, 22,45: Dans bavaları, Peşte — (ÖĞ0 metre) 211 Operanın köngori. 4: Dabs bavaları. Varşora — (İ4l1 metre) 21: Hafif konser. Radyoda Konferans Göçön — kiş. İstanbul - radyosunda Retik Abmet Bey tarafından bir &ıra konferans verilmişti. Relik Abmet Böy radyoda bu söna de çarşamba akşamları muntazam kon- | feranslar — verecoktir. Tİlk konforaas bu akşam - saat on dokuzdadır. Mevzun — «Türk dilinia büyüyüp güzelleşmeriz dir. Erkek Hayatı SN aşıyan ' Bir İngiliz Kadını Misis Barker, Kadınlıkla Erkekliği Tercih Edemiyor Uzun zaman kadınlık hüviye- tini erkek elbisesi altında sak- lamıya muvaffak olan bir İngiliz kadınının garip macerası, geçemr | lerde bir haylı dedikodu yap- mıştı. Bu kadım; Londranın ma- ruf ötellerinden birinin müdürü idi. Herkes kendisini Miralay Baker diye tanıyordu. Harpte bulunduğunu, birkaç yara aldığır n; da şöğsünde bir sıra dizili duran türlü nişanlar gösteriyordu. Bir gün, bu zat, hükümetten aldığı barp malüliyet tahsisatı için muayeneye davet edildi. Doktor, hüviyetinden şüphelendi. Nihayet anlaşıldı ki epey zaman- danberi — Miralay Baker ismi altında tanınan adam bir ka- dındır. Harpte Fakat, her — nasılsa, — şimdi- ye kadar iki defa evlenmiş- tir. Fakat zevcelerinden her ikisi de kendisinden şüphe etmemiştir. Kendisi kadın iken niçin erkek kıyafetine girdiği sorulunca, şu cevabı verdi: * *“— Benim bir erkek çocuğum var. Bu çocuğu geçindirmek mec- buriyetindeyim. İhtiyacıma kâfi bir kadın memuriyeti bulamadım. İster istemez — erkek — elbisesi giydim.., İngiliz hâkimi, kadının bu ce- vabını kâfi bulmadı. Hem sahte- kârlıktan, hem de kaz'ın olması- na rağmen evlendiğinden dolayı hapis cezasına mahküm etti ve © gün bugün Miralay Baker na- m diğer Misis Bakerden ses çıkmıyordu. - Son gelen İngiliz gazeteleri, bu kadının hapis müd- detini bitirerek hürriyete kavuş- tuğunu haber vermekle beraber, ayrıca başından geçen macera dolayısile açlıktan ölmiye mah- küm bir vaziyette bulunduğunu haber veriyorlar. Vaziyet şudur : Misis Baker hapisten çıktıktan sonra kendisini bir erkek olarak tanıyan çocuğuna hakikati söy- leyip söylememekte mütereddit kalmış; bazı terbiyeci ruhiyatçı- lara müracaat etmiş. Şu cevabı almış : * Cocuğunuzun aklı erinceye kadaar kendisine hakikati söyle- umeyiniz. Dyacağı teessürle bü- yöük bir inkisara uğrar, belki fena netice hasıl olur. Misis Baker erkek kalmıya karar vermiş. Uzun zaman iş bu- lamamış. Nihayet bir bakkal dük- kânma girmiş. Bir müddet çalış- mış. Bir gün, müşterilerden biri, gazetede — vaktile çıkan resmini hatırlamış; kendisinin sahte mi- bulunmamıştır. Misis Barkerin son resmi ralay Baker olup olmadığını sors muş. Kadın mecburen ba dük- kânı terketmiş; uzun zaman iş bulamamış. Buldukları — işine pek elvermemiş. Nihayet bir otomobil satış mağazasına girmiş, Kendi- sine iyi bir mevki yapmış. Epey- ce de para kazamyormuş. Der- ken, bir gün mahallenin polisin- den ayni suale maruz kalmış. Burada da dikiş tutturamıyacağını anlamış. Müessesenin müdürüne çıkmış, derdini anlatmış. Müdürden aldığı cevıp şu olmuş: *— Hlüviyetiniz malüm olma- dıkça - vazifenizde - kalabilirsiniz. Fakat hakikat meydana çıktığı gün size yol vermiye mecbur olacağız.,, Bu akıbet gelip çatmaktan gecikmemiş. Oradan da ayrılmış. Yapmadığı, baş — vurmadığı iş kalmamış. Son bir kurtuluş ümi- dile gazete idarehanelerine uğ- ramış; derdini şöyle anlatıyor: *— Birçok insanlar gibi ben de harpsonu buhranının bir kur> banıyım. Bir kadın sfatile ahlâk- sız olmak istemem. Erkek kıya- fetine girdim, iş “buldum. Bu hareketim — bir cürüm telâkkı edildi. Hapse atıldın. Şimdi de bu macera, ayağıma dolaşmış bir ip gibi bana hareket imkâniını veremiyor, Ne yapayım? İngiliz gazetesi de bu kade nın — derdine çare — bulamamış olacak ki o da scruüyor: Bu bieçar ne yapsın? diplomatlar;Hül;n;Ğençjai Kuvvetler ( Baştarafı 8 inci sayfada ) etmez İngiliz torpitosunu derhal karşısında bulacağı ve bü hare- ketin besabını feci surette ver- miye mecbur olacağı muhakkaktı. * Az sonra, ışıkları sönük duran torpitonun vardiya zabiti, Fransız yapurundan bir takım — gocırtı ve şakırtılar eşitmiye başladı. Derhal kumandana haber verdi. Bu gürültü ve zincir şakırtıları geminin demir almasından ileri geliyordu. Torpitoda dikkat büs- bütün arttı. Şüpbeli gemi vazi- yetini — değiştirmiye — başlayınca İngiliz tarpitosu bir çatal gibi arka tarafa kaydı. Sahili gözleri ile takip eden vardiya zabiti ise * birdenbire titredi. Çünkü, ufka perde geren şiddetli yağmura rağmen kuüvvetli bir projöktör, sahilden işaret veriyordu. Derhal kumandana haber gönderdi. O da bu işaretleri gördü. Ayni zamanda elini birdenbire nöbetçi zabitin omuzuna koyarak par- mağile şüpheli gemiyi işaret etti. Sahilin işaretlerine o da muka- bele ediyordu. Az sonra Fransız vapurunda bütün ışıklar söndü ve gemi Kavaklara doğru ka- ranlığa daldı. ( Arkası var )