aN sar TİMURLENK —95m— Muharrtr 1: Timurlenk, Tevekküle İîtî- fat İçin Neler Yapmıştı Gün battığı zaman Timur, hıkiki bir yetim gibi mustaripti. Hareme giremiyordu, selâmlıkta kalnaktan da “eza duyuyordu. Ömründe ilk defa olarak bir kimsesizlik — melâli — içinde idi. Oğulları, çoktan dairelerine çe- kilmişlerdi, — karılarile — başbaşa kalmışlardı. Vezirler, ayni suretle yuvalarına kapanıp yorgunlukla- rını çıkarıyorlardı. Yalnız kâ- tipler, uşaklar ve saray adamları henüz ayakta — bulunuyorlardı. Onlar da Efendilerinin çekilmesini veya izin — vermesini müteakıp mes'ut bir tehalükle kendilerini bekliyenlerin yanlarına gidecek- lerdi. Lâkin kendisi eşsiz. ve yuvasızdı, sendeliyordu. Âşık İhtiyar, birkaç saat ağır bubranlar, — kalbi — mücadeleler geçirdikten sonra yüksek guru- runu alçaltmaktan kendini ko- rudü ve salâmlıkta kaldı. Uyu- madı, gözünü yıldızlardan ayır- madı, Lâkin kovulduğu yere adım atmamak, kendini beğen- miyen kızla yüzleşmemek kararını bozmadı. Arasıra gözlerini .- rartan içten gelme tazyiklere rağmen uzandığı yerden İ n damadı. Sabah ezanı saray — mesçidinde safta sükün ile namazın yordu. Mesçitten çıkar çılmaz daini karargâha gitti, yola çıkan konakçılara ait raporları okudu ve öncü müfrezelerin kumandan- larını huzuruna kabul - edip tali- mat verdi. Artık, o, sabaha kadar oyanık kalan, yatakta kıvranan fşık ihtiyar değildi. Tarihin tanı- dığı demir yürekli, çelik iradeli hükümdardı. Tenhada Aâşık T- muru üzüm Üzüm üzen sevda pe- risi, Cihangir Timurun eteğine sürünemiyor, yine tenhada pusu kuruyor - g.biydi !.. * Ordu, gittikçe irileşen bir çığ gibi, büyüye, büyüye yürüdü, ls- fahana doğrü yol aldı. Timur, bütün yol boyunda yalnız kuman- dan ve yalmız hükümdar gibi davrandı. Yüreğindeki valkandan ne bir zerre duman, ne bir parça lâv gösterdi. Kimse, bu sakin zicvenin altında alevler kaynadı- ğgını anlıyamıyordu. Herkes o şa- hikanın sade ihtişam, sade hey- SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Tstanbul: Eski Zaptiyo ldare: Çatalçeşine sokağı 25-1 'Telefon: İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul - 741 Telgrafi lstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ ECNEBİ . 1 Sene 2700Kr 6GAy 1400 , wS 800 ,, 150 » 1 w 300 , Gelen evrak geri verilmez HNânlardan — mes'uliyet alınmaz eevap için mektuplara (6) kuruşl uk Pul İlâvosi lâzımdır. | Adros değiştirilmesi (20) kuruştar. Gazetemizde çıkan resim ve yazılârın bütün bakları mahfuz ve gazetemize aittir. okun a ©. ak < üji kilı- | bet ve sade kudret temsil ettiği- ni sanıyordu. Ancak çadır uşak- larıdır ki efendilerinin çok defa uykusuz kaldığını, sabahlara ka- dar dolaştığını ve bazan anlaşıl- maz şeyler mırıldandığını seziyor- lardı. Onların içinde Timurun ya- nık yanık ah çektiğini işitenler de vardı. Lâkin bu işitmeyi ken- di - tevehhümlerine - hamlederek başkalarına söylemek şöyle dur- sun, hafızalarında bile tutmaktan çekiniyorlardı. Biri Tevekkül olmak Üzere dört Ece, ondan fazla gözde oda- hk, sayısız köle ve halayıklarile Timura refakat ediyorlardı. Fakat Timur, ne zevcelerinin, ne de odalıklarının çadırlarına bir gün bile adım atmamıştı. Saray me- rasimi mucibince haftada bir gün Eceler, hidem sırasile onun huzu- runa çıkıyorlar, hediyeler veri» yorlar, başına tabak tabak inci döküyorlar ve sonra ayağını öpüp yine kendi çadırlarına çekiliyor- lardı. Bu rasimenin cereyanı sıra- sında ekseriya prensler ve tar- hanlar Timurun yanında bulunu- yorlardı, imparatoriçaların hürmet boreunu — ödedikten sonra geri dönüşte kendilerini selâmetliyor- | lardı. Rasime esnasında Timur, hiç bir şey söylemiyordu. Yalmız mem- nuniyet işareti olmak üzere kü- çük bir tebessüm - göstermekle iktifa ediyordu. Tevekkül Hanım hakkında da yaptığı bundan iba- retti. Şu kadar ki onun gelmesi yaklaşır yaklaşmaz titizleniyordu. | Yüzü ağarıyordu, kaşları çatıl- yordu, elleri - belli belirsiz - tit- remeğe başlıyordu. Kimse, gözü- nü kaldirıp ta yüzüne bakama- dığı için bu sinirlenmeler sezil- miyordu. Fakat Tevekkül, zap- tolunan fırtınayı — hissetmekten geri kalmıyordu ve doluya tutuk- mak istemiyen bir kır yolcusu gibi vazifesini telâş içinde yapıp acele acela çadırına dönüyordu. Bir gün, Cihangirin Başağası onun yanma geldi: — Ulu Hakan hazsetleri dedi, sizi bekliyorlar ! — Nerede? —— Otaklarında! — Yalız mı? Başağa gülmemek için du- daklarını ısırdı. Son Ece, Yahşi Ece, Küçük Ece gibi muhtelif isimlerle anılan Moğol dilberinin şu sualini çocukça 'bulmuştu. Han Hazretleri için yalnızlık ne de- mekti? Gök yıldızsız, yer insan- sız kalsa bile Timurun — bargâhı ıssız kalamazdı. Fakat o, dilediği anda otağını değil, bütün yeryü- zünü assız bırakabilirdi. Bu se- beple —Yahşi Ecenin yalnızlık aramasını mânasız — buluyurdu. Lâkin susmak mümkün olmadı- ğgından cevap verdi: — Her vakit —olduğu gibi yine yalmız “değildirler, Tevekkül, biraz — rahatlaştı, çarçabuk tuvaletini yaptı, mutat olan alayla kocasının otağına gitti. Timur, büyük bir kalaba- lığın ortasında ve ayakta idi, güzeller şahinşahını görünce eli- ni uzattı : ( Arkası var ) 1932 senesinin güzellik müsabakasına giren di- berler arasında büyük bir muvaffakıyet kazanan- lardan biri de, hiç şüphe yok, Cezayir güzelidir. , Gözlerinin derin cazibesi, endamının ihtişamile göz kamaştıran bu güzel kız, doğruyu aslan tam bir Cerayirli değildir. Cezayirli bir Arap kadını ile bir Fransızın evlenmeleri melezdir. Adı Matmazel Rib'dir. İki ayrı ırka men- sup insanların birleşmesinden hâsıl olmuş tatlı ve mat bir esmerliktedir. söylemek lâzımsa mahsulü bir Yürüyüşü o kadar cazibelidir ki, kendisine yir- minci asır Kleopatrası unvanı verilmiş, kazandığı büyük muvaffakıyet, ona, Afrikanın en güzel kızi olmak şöhretini temin etmiştir. Matmazel Ribe birçok tiyatro ve sinema kumpanyaları müracaat ederek yüksek ücretlerle teklif etmişlerse de Cezayir güzeli bu tekliflerin hepisini reddetmiştir. Onun dünya güzelliğini kaza- namayışı, bir kısım Fransız gazetelerine bakılırsa, kendisine mukaveleler melez bir ırk mahsulü olması imiş. —— RADYO — | Medeni Ha 25 Eylül Pazar İstanbul — ( 1200 motro)18- orkes- 19,6 Bodayli musikiye heyeti ta- rafından #az, 21 gramolon 22 Traviat operası. . Bükreş — ( $94 metre ) 20 Ranl Seully'mıa « Siman » ismindekl opera tra, komiği, Re'grat — (429 metre) 20 Yoguslav- ya şarkılarından mürekkop bir konser, 21 hbafif musiki, 21,30 radyo temsili, 3305 dans va yarkı, 23,03 saksofon ve Çigan. Roma — ( 441 metro ) 21,45 Kara- bella'nın ( Die Herzlinie ) ismindeki opoceti. Prağ — (488 motra) 90 neş'e veren havalar, S1 Bratislava'dan nakil. Viyana — (GİT motra ) 20 orkestra, 21 Klo, Klo İsminde bir oporet, tem- Bili mütgokıp danş havaları, Peşte — ( 030 metra ) 19,15 konser, S1 Manolita lsminde bir operet. EACL metra) 21 halk kön- ları. Varşova — seri, 23 dans h Berlin — (1 bahçesinden naklen konsetf, 83 metra) 20,15 bayvar nat 21 örkeslra . 26Eylül Pazartesi İstanbul — ( 13200 metra ) 18 Mü- akile alaturka saz, 19,5 orkestra, 21 Safiya Hanım ile ar kâdaşları tarafından alaturka konser, 22 geramolon . Bükreş —( 394 metze ) 20 salon or- kestrası, 20,5 konlerans, 20,45 gra- | molon plâkları, 21,15 konser, B. Mol Belgrat — (499 metre) 20 Almanca dörs, 21 akşam konseri, 22 komedi, 23 piyano Roma —(44l metra ) 21,90 kitap F,uı.nir, 91,45 hafif konsor. Prağ — (488 metre) 20,45 halk komr seri, 29 keman köüseri, 22,90 piyano konseri. Viyana — (ST metre) 21,05 Viya- na musikisi, 23 seşli fillmlerden par- çalar. Peşte — ( 550 metra ) 20,15 Çigan orkestrası, 21,353 komedi, sonra daus havaları . Varşova — (1401 metro) 290,15 muh- telif, 21,90 Romanya tiyatrosu hakkın- da bir musahabe, 21,50 Solist konseri, 23 dans havaları, Berlin — (1605 metre) 21 Hamburg- dan naklen neş'e veren havalardan mürekkep konser, — 23440 — Münihten naklon göce musikisi, Helllikda -a. — sakizc yat, Hasta- lıklara Sebep Oluyor İnsanlarla Beraber Yaşıyan Hayvan- larda Bile Bu Hal Göze Çarpmaktadır İnsanların çek- tikleri hastalık- lar, kabul edik mek lâzımdır ki, umumiyetle ya- şadıkları medeni hayatın bir neti- cesidir. — İptidai kavimlere kadar gitmiye — hacet yoktur; bundan 100- 150 sene evvel — yaşamış olan dedelerimi- zin bildikleri has« talıklarla bugün bizim çektiğimiz ve geçirdikleri- miz, nevi itibari- le hyas edilemi- yecek kadar ka- rışık ve çoktur. Demek oluyor ki bunun - sebebini yaşamılan haya- tın basitlik veya intizamsızlığında aramak icap eder. Nitekim, - bugünkü fen de bunu böyle kabul etmiştir. Yine asrı hazır fenninin iddia ve ka- bul ettiği diğer bir hakikat daha vardır. Medeni insanların arzsında — yaşıyan — hayvanlarla, başıboş ve dağlarda insiyaklari- le hareket eden — hayvanların uğradıkları — hastalıklar, — mik- tar ve mahiyet itibarile birinci- lerin aleyhinedir. Çünkü bera- berimizde — yaşıyan — hayvanların hayatları da bizimkine benzer. Aldıkları gıdalar, yattıkları yerler, umumiyetle — bizim — yediğimiz, bizim barındığımız yerlerdir. Şu halde, Mmedeni hayatın — sıhhat üzerinde kat'i bir aksi tesiri var- dir. Bir. hakikat olarak kabul edilen bu umumi mütearifeyi bir misal ile canlandıralım: Resmini gördüğünüz köpek Misis Gray isminde Koloradonun Denver ka- sabasında oturan Amerikalı bir | kadına aittir. Setter cinsin- | dendir. Bu bayvan, uzun zaman- danberi müzmin — bir. — bronşit hastalığıma tutulmuştu. Mıxns Gray ve köpeği Birçok baytarlara ve doktore lara gösterilmiş, fakat bu hasta- | hk bir türlü geçirilememişti. Bir Gün, bir tesadüf neticesi olarak köpeği bir boğaz ve burun mü- tahassisı müuayene etmiş ve gör- müştür. ki, hayvanın burnunda et parçaları, bezler peyda olmuş- tur. Umumiyetle insanlara mahsus olan bu hastalığın bu köpekte hasıl olması, onün yaşadığı şart- ların bir neticesi olduğu anlaşılk- mıştır. Doktor, köpek sahibinin muvafakatile hayvanır. burnunda- ki et parçalarını almış ve iki senedenberi devam eden müz- min — bronişt — derhal — iyileş- miştir. Bundan - çıkarabileceğimiz kıssa şudur: Yaşayış ve yiyişi- mizde nekadar basit davranır ve s'hbat kaidelerine itina edersek o nisbette hastalanmayız, tabil ömrümüzü yaşarız. Aksi hal, türlü kaza ölümlerini davet eder, Fitvaki bu bedahet herkesin malünudur. — Fakat bu v alüm kaideyi nasıl tatbik etmeli? Asıl iş işte ondadır, - $et SA aa