23 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

23 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A & 10 Sayta t& ÇANAKKALE 'e — 109 — 3 - Ingilteroe Hükümeti tarafından Gazi Hr. ne hediye edilen eserin tercümesi Yazan: Ceneral Oglander Yorgun Fransız Kıtaatı Değiştirilecekti 26 Nisan akşamı Anzac ve W sahilleri büyük bir levazım ve erzak deposu manzarasını almıştı. Su mavnalarından doldurulan bü- - yük demir su depolarının karaya ihracı su ihtiyacını oldukça tatmin — etmekte idi. Maamafih düşmanın — bambardımanı, sahildeki — istim- potların azlığı, sahildeki kumun toz gibi inceliği, sahanım darlığı, iskele —mahallerinin ve işçilerin azlığı, ümit edildiğinden çok faz- la müşkülât ihdas etmekte ve bütün gayretlere rağmen topla- rın, cephanenin ve erzakın ka- raya ihracı pek yavaş gidiyordu. | Evvelce, gayet ince hesap edile- rek tanzim edilen programa gö- re 29 uncu fırkanın — bütün efrat ve Tevazımının 60 saatte karaya çıkması derpiş edilmişti. Halbuki ikinci günü karaya çıka- rılan topların miktarı gayet azdı — we vekayiin programda istilzam — ettiği tadilât yüzünden, fırkanın gayrimuharip — kıtaatının — ihracı — ancak ön günde itmam edilebildi. -27- 30 NİSAN HAREKÂTI — 27 Nisan Günlü Helles lleri Harekâtı 29 uncu fırkanın morkez ve sol cenahında, 26 nisan günü- nün sükünunu, yine sükünetle geçen bir gece takip etti. İleri battan çıkarılan nöbetçi müfre- zeleri bir mil ilerledikleri hâlde düşmana tesadüf etmediler. Sağ cenahta ise, bilhassa V sahi- linden gelen yorgun efrat ve zabitan o kadar istirahat edeme- diler. Emniyet kolu çıkaramıya- cak kadar yorgun ve Türklerin ric'atinden de tamamen bihaber olan bu efrat, korku ve asabi- yetten sabaha kadar fasılalı fa- sılalı ateş ettiler. Hatta bir zabi- tin anlattığına göre, karanlık basmadan evvel, sonradan düş- man zannetmemeleri için bütün efradına ilerdeki bir kabristandaki mezar taşlarile servileri saydırmış, fakat bir müddet sonra, karan- lık basınca Türk takviye kıtaatı- nın hücum etmek Üüzere ilerle- mekte olduğunu işitince, bizzat zabitin kendisi o heyulâları kesif Türk kuvvetleri zannetmiş! Fransız livasının ertesi gün ancak öğleye doğru hazır olaca- ğgını haber alan Jeneral Hunter- Woeston, Ahibabaya doğru ileri hareketine —devam etmek için © zamana kadar beklemiye karar verdi. Fakat 27 nisan sabahı, bu ileri hareketi bir müddet daha e Fotoğraf Tahlili Kuponu Tabiatinisi — öğrenmek — istiyorsanız fotoğrafının S adot kupo2 ile bie- | ilkte gönderinlr. Fotoğrafınız sıraya tâbidir. ve Jade edilmez. İklm, moslek veya san'at? Bulunduğu memleket İFotoğea' atiyar edecek mi ? Fotoğrafın — klişesi BO kuruşluk ş İMM tehir etmek zarureti hâsıl oldu, çünkü o zamana kadar henüz iki Fransız taburu ihraç edilebilmiş ve mütebakisinin de ancak öğle- den sonra karaya çıkabilmesi tahmin edilmekte idi. Bu vaziyet karşısında Jeneral Huntdr - Wes- ton Ahibabâ hücumunu 24 saat daha tehir etmiye ve o günü de merkez ile sağ cenahlarını ileri süörüp S sahilindeki kıtaat ile birleşmek ve böylece ertesi gün için iyi bir hareket noktası hazırlamakla geçirmiye karar ver- di. Ayni zamanda sağ cenahtaki yorgun kıtaatın Fransız kıtaatile tebdilini de emretti. Sabah saat (8) e doğru Fran- sız Metropolitain livasına kuman- da eden Jeneral Vandenberg, Jeneral Hunter - Westonu Eur- yalüs zırhlısında ziyaret etti ve bir müddet sonra da Jeneral Marshall ile Kolonel Wolley - Dod, X ve W sabilindeki vazi- yet hakkında malümat vermek ve o gün için talimat almak üzere gemiye geldiler. Jeneral D'Amade, karargâhını karada tesis edinciye kadar Fran- sız taburlarının, 29 uncu fırkanın emrinde bulunmasına muvafakat etti ve Jeneral Hunter - Weston da emirlerin gönderilmesini ve malümatın alınmasını - teshil et- mek için 24 saat daha Euryalus zırhlısında kalmıya karar verdi, bunun üzerine Jeneral Marshall muvakkaten fırkanın kumanda- sını deruhte edip Fenerin civa- rında bir kumanda mevkiü tesis etmesi emredildi. Border Kegi- menf alayından Kaymakam Hume 87 inci livaya, Essex Regiment alayızdan -Kaymakam Godfrey - Fausset 88 inci livaya ve Worces- tershire Regiment alayından Kay- makam Cayley de 86 ıncı livaya muvakkaten kumanda edecek- lerdi. Sabah saat 10 da firka emri yevmisi ısdar edildi. Bu emre nazaran öğleden sonra saat 4 te, fırka ilerliyecek ve S sahilinin üstündeki yüksek araziden Guliy Ravine deresinin ağzına uzanan hattı tutacaktı. Bu haraket, sol cenahta X sahili mihver ittihaz edilerek adeta bir sola çarh ha- reketi mahiyetinde olacaktı. Ka- tedilecek mesafe, sağ cenah ve merkez efradı. için takriben iki mil ve mihver — noktasındakiler ğâi_nu yarım milden daha aşağı idi, Sabahleyin, Türklerin müda- halesi olmadan hareket etmek kabildi ve bundan bilistifade dağınık kıt'alar toplandı. ve ol- dukça zayiat vermiş olan 86 ıncı liva ihtiyata alındı. Gemiler, top ateşile (Kirte) ve (Ahibaba) sırtlarını taradılar. Fa- kat sahilden vaki olacak acele | bir ihtiyaç — karşısında — topların menzilini sür'atla tebdil edebilme- leri için ittihazı İcap eden tedabir henüz ikmal edilmemişti. Hatta bir defasında kesif Türk kuvvet- lerinin ilerlemekte olduğu saha- nin bombardıman edilmesi için menzilin tesbiti tam bir buçuk ( Arkası var ) SON POSTA —ii Merdivenle Yeni- Bir Pasta Bu da yine bir Amerikan lâ- tifesidir ve Şikagolu Mister Spi- nazzola,nın — düğününde — görül- müştür. Bu zat, aldığı kadının şerefine bir ziyafet vermiş, fakat öyle muazzam bir pasta yaptır- mıştır ki bundan yemek istiyenler büyük bir merdivene tırmanmak mecburiyetinde kalmışlardır. Re- simde Mister Spinazzola'yı mer- diveni tutarken ve yeni karısının- da pastadan bir parça keserken görüyorsunuz. Ne denir? Gandi Neden (Aç Duruyor? Bombay, 22 — Gandi, yalnız sıcak suda eritilmiş baldan baş- ka bir şey yememek suretile greve başlamıştır. Gandi bir be- yanname neşrederek açlık grevi- nin sebeplerini izah etmiştir: Gandi, Hindistanın vicdanını canlandırıncıya ve İngiliz vicda- mini uyandırıncaya kadar yaşıya- cağını söylemekte ve bütün mem- lekete şamil olacak büyük bir nümayiş yapılmasını istemektedir. * Dokunulamazlar ,, la yapılan müzakerelerin bir itilâfla netice- lenmesi muhtemeldir. Gandinin arzusu üzerine Me- cusilere ait iki mabet “ dokunu- Jamazlar,, a açılmıştır. Dünyanın En | Sivri Mabedi £ Sipsivri | Hindiçinide bir Brahma mabe- didir ve bir. dikili taşın tam te- pesinde inşa olunmuştur. Bu taş el ile dokunulduğu takdirde bile gördüğünüz — tepe oynar, Fakat seneler var ki yerinden kımıldamamış ve bu mabet, böylece rahipleri ile ve ziyaretçilerile beraber senelerce payıdar olmuştur. Buraya, dün- yanın en sivri mabedi derler. ElE B oe Eylal 23 HİKÂYE Bu Garab Son senelerde bütün dünyada bir garabet meftunluğudur gidi- yor. Kim gayritabii bir şey ya- parsa şöhreti kürenin beş kıt'a- sını sarıyor. Gazetelerde hergün okuyoruz: Ziyafetlerin en garipleri veriliyor, cinayetlerin en görülmemişleri işleniyor, izdivaçların en antika- ları yapılıyor. Gazetelede okudum: - İngilte- rede bir “ Erkeklere ev işleri öğretme , mektebi açılmış. De- mek ki erkeklerle kadınların ha- yatı içtimaiyedeki — vaziyetlerini değiştirmiye doğru da bir hareket var. ir delikanlı “ Hanım- teyze , den soruyor: “ Hanım- teyze, benim işim gücüm yok. Boş gezenin başkalfasıyım. Sev- diğim kız çalışıyor, kazanıyor. Bana da izdiyaç teklif ediyor, ona varayım da yan gelip otura- yım mm?,, diyor. Şu halde de erkeklerde bu ha- rekete karşı bir meyil uyanmıya başlamış sayılabilir. Öyle ise ta- mamen, her hususta - değişiver- mesi de garipliklerle dolu dün- yada olmıyacak garabet deği- dir. Öyle bir şey de oldu mu idi, Antikalıkların misli görülme- mişlerine işte o zaman şahit olacağız demektir. Mesela nu- tuklar söylenmiş, heyetler top- lanmış, kurdelelar merasimle ke- silmiş de bir “zükür ev işleri mektebi,, küşat olunuvermiş. Ben de orada talebeyim. Bir akşam elimde çantacığım tpış da - tıpış Evime dönüyorum. Peşime bir genç kadın — musallat — oluyor. tenha bir köşede yamıma yalaşıyor: —Beyefendi, diyor, şeref te- şerrüfünüzle — mübabi — olmakla bahtiyar olabilir miyim? — Olamazsınız, diyorum na- muslu namuslu yoluma devam ediyorum. Beriki mütemadiyen lâf atıyor. Nihayet kızıyorum artık. Hiddetle geriye dönüyorum. Şöy- le yukarıdan aşağı bir süzüyorum: — Hanımefendi, diyorum, ben sizin bildiniz erkeklerden değilim.,, ..14 Evde annem - nasıhatlar ediyor: — Oğlum, diyor sen kız ev- lâda benzemezsin. ken bir parça daha kapalı giyin artık. Sakın ha, yolda olmıyaki bir kadınla konuşayım demiyesin. Mazallah adın çıkıverir; namusun iki paralık olur sonra... »<. Artık tramvaylarda şöyle ilânlar: Öndeki iki sıra erkek yol- culara aitdir. Oraya ancak ve en- cak erkek yolcu olmadığı taktirde kadınlar oturabilir. Bir gün tram- vaya biniyorum. Yer yok. Ayakta kalmışım. Aman, ne kalabalık yarabbi. Erkek ayakta bırakılır mı biç. Hemen ön sıralardan bir genç güzel kadın derhal fırlıyor önümde bir reverans, yerini veriyor: — Buyurun Beyefendi. Hop, hemen şıp diye oturup rahat rahat yerleşiyorum. Şöyle de yarım ağızla bir teşekkür- cüğü — esigemiyorum... —Berber ânlarının önlerinde gıcır gıcır levhalarda ilânlar: “ Eekeklere mahsus hususi salonlarımız vardır.,, FAŞA Artık darbı. meseller, vecizeler değişiyor, zamana uy- duruluyor : “ Elin hamurile kadın işine karışma , erkeğin aklı da saçı gibi kısadır. “ Ekek gölge gibi- dir. Takip ettikçe kaçar, kaçtıkça takip eder... « Nihayet köleniz, pek fazla peşimde dolaşmış bir kadının vefa ve sadakatine inanıyorum. Ona gönül veriyorum. Bir gün © yine bir lâf atıyor mukabele ediyorum. Konuşuyoruz. Bir ran- devü veriyorum. O randevüde bana ilânı aşk cüretinde bulu- nuyor ve: Sütunda Hergün Nâkıli: Naci Sadullak — et İptilâsı — Bekleyin diyor, asker- liğimi bitireyim deynleı:oullı. inanamaz gibi görünü- yorum. Çünkü vefa ve sadakat yeminleri etmesi hoşuma gidiyor: — Sizlere inan olmaz diyo- rum. Siz her önünüze çıkan er- keğe ayni mânileri okursunuz. Her erkeğe “ seni seviyorum! ,, dersiniz, Beni aldaiıverirsiniz diye ödüm J)ıllıyor. Bir türlü sözleri- nizin doğruluğuna inanıp ta size varasım gelmiyor. Artık o harıl harıl yemin ediyor: — Vallahi sevgilim, seni çık dırasıya seviyorum, ağzım kalb- bimden aldıklarını söylüyor. Babası amcası dayısı toplanıp görm:u geliyorlar. Kırıta kırıta irer kahve veriyorum. Babam artık kanter içinde harıl harıl malını methediyor: — Ev işleri mektebini birin- cilikle bitirdi. Oğlumun fasulya piyazı, patlıcan dolması, imam bayıldısı, hamur işleri meşhurdur. Ütü, temizlik süpürge hepsi hepsi kompiledir. Tam bir “Ev beyi,, dir, Ve evleniyorum, Darıldıkmı idi ağlayıveriyorum. Bizimki yal- varıyor: — Sil gözlerinin yaşını, harap oluyorum. Her ağlayışımda -bir şişe âlâ “ Üzüm oğlu ,, rakısına barışıyoruz. onunla... Bazan evi kadın hırsızlar sardı da bizimki korktumu idi: — Ayıp diyorum ona haydi.. kadın olacaksın birde.... Meselâ birisi dünya güzellik kıralı — oluveriyor. ııdılulıld pardon — Fıstıklıdaki — apartıman dolup dolup boşalıyor, birçok genç güzel kadın gazateciler her- gün etrafını alıyorlar birisi soruyor : — Aman Hz. sizin nizde bir ben var. Öteki atılıyor: — Ay Efendim, sağ elinizin baş parmağının iç tarafında bir ufak çizik var geçmiş olsun nedir, ne oldu, neden oldu, nasıl oldu ?.. Kıral; — Pariste iken diyor, teşyi merasiminin kalabalığında telâşla çizildi idi.. — Aman annem sizin saçla- rınızdan dört tane beyaz tel var. Artık ne rakısını sevdiğini, ne cigarası içtiğini, bir oturuşta ne kadar içtiğini, kedilerini, kö- peklerini, dadısını bacısını, lala- sının dayı zadesini, yedi sinsile- sini aylarca gazeteler yazıyor.. » ** * Ay aklıma daha öyle şeyler geliyor: ki, sinirlerim bozu- tayor, katılıyorum artık gülmekten.. * Nasraddin Hocamın — meşhur bir hikâyesi vardır. Bir gün evi- nin kapısına bir alacaklısı gelmiş. Karısı penc başını uzatmış bakmışki alacaklı. — Ha demiş senmisin... Ve sonra Hoca öğretmiş o söylemiş: — Kocam demiş, kervanların geçeceği yollara diken ekti. O dikenler büyüyecek, Yük kervan- ları oralardan P:çerken dikenle- re yünler takılacak. Kocam gi- dip onları toplayıp — getirecek, Ben büküp eğireceğim, sonra götürüp pazara satacak, parasını getirecek te senin paranı vere- ceğiz. Sen hiç meraklanma.. Beriki meraklanmamış amma dayanamamış gülmüş. O zaman Hoca pencereden başını uzatmış: — Ya demiş, peşin parayı duydun da nasıl gülersin.. .«.* Ben de gülerken içeriye karım girmişti: — Kendi kendine ne gülü- yorsun dedi, yoksa Mazhar Os- man Beyi göreceğin mi geldi ? — Hiç dedim, peşin parayı duydum da...

Bu sayıdan diğer sayfalar: