M n İ SAA İ KTT ŞN e Bd L DU MA E TT N A e n a L ae İ AA F i $e e e e ln - Nürettin Paşaya MA R AA AD N Pa c Pa N Haydar Gani Kendisine Bir Aşık Süsü Göü IL*. ET R_; Vererek Kamelya İle Ahbap Oldu Kamelyanın Öldürülr;ıesinde Kirkorun Mühim Rolü Vardı Müuharriri 4 l Her Hakkı Mahfuzdur —I2l— Sultan, bu acı hakikat karşı- sında büyük bir tecssör' duydu. Bu husustaki cres'uliyet, tabil zevci Nurettin Pş.ya aitti. Esasen Nurettin Paşa, zevcesine çok sadık görünmekle beraber, ara sıra ortadan kayboluyor, ve bir- çok ihtiyatlara riayet ederek Be- yoğlunda bazı yerlere devam ediyordu.. Zekiyo Sultan derhal babasına gitti. Vaziyeti hikâyo etti. hissettiril- meden sıki bir takip haşladı. Nihayet, Taksir civarında (Ka- melya) isminde meşhur bir faki- şenin evine devarı cttiği cnlaçıldı. O zaman, paşanın bu hasta- lığı Kamelyadan aldığı ve bilmi- yerek sultanı da aşıladığı tahmin edildi. Sultan bu kadından inti- kam almıya karar verdi. Gerek Kamalyaya ve gerek Damai pa- şaya açıktan açığa bir gey ya- pılamazdı. Çünki — böyle — bir harekette bulunmak, mühim bir aile sırrını ortaya dökmek ve (Hangdanı Saltanat) ın haysiyetini pnym etmek demekti. Şüphesiz bu mesele Avrupaya aksedecek we birçok velveleli dedikodulara sebebiyet — verecekti. - Babasının böyle dedikodulardan nekadar ihtliraz ettiğini pel: iyi bilen Ze- kiye Sultan, bu İntikamı bizzat almak İstedi ve bunu da - bi- vasıta - Sarayın bahçıvanlarından Arnavut Nuri isminde bir gence havale etti.. Nuri, Haydar Gani Beyin uzaktan akrabası olduğu için derhal gitti, bu işi nasıl gö- rebileceği hakkında müzakereye girişti. Haydar Gani, bu büyük fırsatı kaçırmak istemedi. Sultana yaranmak ve ebediyen kuvvetli bir iştinatgâh kazanmak için bu işi bizzat Üzerine aldı. Derhal, paçaları sıvadı. İşe başladı. En evvel bir. vasıta bularak Kamel- yaya çattı. Kendisini bir Aşık gibi göstererek Nurettin Paşanın bulunmadığı saatlerde eve deva- ma başladı. Kamelyaya kıymettar “hediyeler göndriyor, bazı akşam- ları da beraberce rakı içiyordu. Ayni zamanda buraya devam #derken evin uşağı Kirkor ismin- deki ermeniye bol bol bahşişler veriyor ve bu adamı kendisine bağlıyordu, Nihayet bir gün kapıdan çı- karken, Kirkorun kulağına: — Yarın, öğle yemeğinden sonra Taksim — bahçesine gel, Seninle biraz konuşacağım. Diye usullacık fısıldadı. Avu- cuna da çil bir lira bıraktı. Ertesi gün Taksim bahçesinde, tenha bir köşede Haydar Gani ile Kirkor, başbaşa vermiş, konuşu- yorlardı.. Bu mülâkatın üzerinden tam bir hafta geçti. 301 senesi nisanını 23 üncü günü Hidirlleze tesadüf ediyordu. O gün, Kamelya giyinmiş, ku- şanmış, araba ile Kâğıthaneye gezmiye gitmiş; akşam sular ka- . dıktan sonra avdet etmişti. O gece misafiri bulunmadığı için alaturka saat bire doğru annesile karşı karşıya oturarak yemeğini yemiş; ve erkenden yatmıştı. Bu esnada, Kirkor, mutfakta hem bulaşıkları yıkıyor, hem de ara sıra mutfak — kapısına giderek yukarıki katı - dinliyordu. Yu- karda ses seda kesilmişti. Yukarı kata çıkılacak merdivenin yanın- daki dokuma — örtülü — sedirde küçük bir fino köpeği yatıyor, zeki gözlerile Kirkorun girip çık- masına bakarak kuyruğunu sal- hyordu.. Kirkor, birkaç — da- kika etrafını dinledikten — sonra yavaş yavaş köpeğin yanına git- ti. Bu, yumuk yumuk hayvanın başını okşayarak kucağına aldı, mutfağa girdi. Usulcacık kapıyı kapadı. Rafta duran büycek bir ekmek bıçağımı aldı. — Hayvanı seve seve yere yatırdı. Bir elile ağzını tutarak elindeki bıçağı zavallı köpeğin boğazına şiddetle sapladı. Köpek biçbir ses çıkar- mıya müktedir. olamıyarak - bir defa çabaladı. Ve sonra ayak- larını gererek - öylece kaldı. —£ EEE En son sistem cesli ve sözlü makinelerle techir edilmiş Asri Sinema Bu akşam açılıyor İlk program: HAREM ESRARI (Le Maystere du Harem) Tamamen İspanyolca sözlü ve şarkılı zengin ve muhteşem süperfilm. Mümessili; DON JOSE MOJİCA T K K UA RADYO ğ : | Kirkor, köpeğin ölüsünü ora- a bırakarak tekrar kapıya ge- di., Tekrar yukarıyı dinledi. Ve sonra yavaş yavaş gitti. Sokak kapısını açtı. Aralık — biraktı. “Mutfağa geçti. Lâmbayı söndür- dü. Elinde 6 büyücek ve keskin ekmek bıçağı olduğu halde dür- du, — bekledi.. —Aradan — beş öon dakika geçer keçmez kapı yavaşça açıldı. Uzun boylu, siyah elbiseli bir adam, gölge gibi içeri kayd. Bu iki adam, karan- | hkta biribirinin kulağına şu söz- | leri fısıldadı : — Kirkor.. Efendim.. Hazır mısın? , Evet.. Köpek ne oldu? — Öldürdüm. — Haydi.. — Siz burada bekleyin. — Çabuk.. (Arkası var) Bu Akşam GLORYA da SPA güzellik müsabakasında Keriman Halis Hanımın dünya güzeli intihabı Intibaatıni bütün teferruatile gösteren Fox'un hususi kopyesi ve filmi gösterilecektir. Fiatlarımız: - İkinci balkon ve parter totöy 40, hususl G0 ve lüks balkon 80 kuruştur. kredererasa vererAKELARALA AA LARAAA SAA AAA .—Ls »;»_: ; 8 Eylül Perşenbe İstanbul — (1200 metre) 18 örkestra, | 10,5 Vildan Niyazi Boy hayeti, 20,5 Yesarl Asım Boy, 21 orkeetra, 22 gra- mofon ile neşriyat. Belgrat — ( 429 metre ) 20,30 sen konmeri, 21 doktorun tavsiyeleri, 21,5 Lübliyana'dan nakil. Roma —( 4âl metre )21 habar ve plak, 2145 Rux musikisi, 23,20 aseker! bando. Prağ — (483 metre ) 20 kensor, 91 Burian tiyatrosundan naklen bir piyes. Viyana — (GUT motre ) 20,50 orkes- tra, 2905 akyam konseri. Peşte —( motre 650 ) 20 orkestra, 29,30 apor baberlerini müteakıp cazbınt Varşova — ( 1411 metre ) Zi akşam konseri, 28 dans havaları , Berlin — (1685 metre) 20 memleket haberisri, yoni gramolea plâkları, 22 Şiller göcesi. | 9 Eylül Cuma İstanbul — ( 1200 metre ) 18 birinci kıstım atatarka saz, 19 İkinci kıstin alaturka saz, 20,5 orkestra, 21 üçüncü kıstın alaturka saz, 22 gramofon neşp- | bir hanı, bir hamamı yedi sebili, | üç tekkesi 300tabakhanesi, 50 tut- | kal ve 70 kirişçi fabrikası vardı. riyatı. Helgrat — (429 metze) 20,5 kadın ve erkek Romanyalı sanatkârların yarkı- ları, 21,05 gramofon plakları, — 22,05 Zagrept Akil, 23,6 günün haberleri ve dans havuları, Roma — (440 metre) 20,16 gramo- fon plâkları, 21,45 Besthoyen'den pac- çalar, 22,80 Lan Lousai köşkünde otu: ran dostum ismindeki komedi. Prağ - (488 metra) 20,80 bir doktor tarafından konferans. Viya BE7 metre ) 20,80 dans havaları, kongeri, Peşte — (550 motre) 20,15 Çigan or kostrası, 21,15 ajans haberleri, 21,5 Peşto — Müsikişinasları — Cemiyetinin konseri, Varşova — ÇI411 motre ) 20,35 rad- yo gazetesi, S1 gönfoni, 21,55 konser. Berlin —( 1635 motze )| 90 Alınan birliğinde yeni hayat, 20,20 işçi santi- ni, 2210 Berlin kilişelerlade Kora hoyeti, Eylâl 8 ( Çok Eski Devirlerde İstanbul Eski İstanbulun Bir Yığın Garip Köşesi Vardı Kazlıçeşme Tarafında Dericiler Müştakil Bir Hayat Sürerlerdi €ski İstanbulun garip köşelerinden Yedikule Bugün tarihin en kuytu köşe- side kalan, cski devrin İstanbu- lunda, tuhaf ve garip bin bir köşe bucak vardır. Bunlar, eski İstan- bulda asayiş ve inzıbat işlerinin nasıl telâkki edildiğini göstermek itibarile hayli şayanı dikkattir. Yedikule: Muzaffer Bizans İmperatorlarının şehre muazzam alaylarla girmesi — için yapılan Yedikuledeki Altın kapının de- niz tarafından Bakırköyüne doğ- ru uzanan sahilinde Bizanslıların bir karantine — daireleri vardı. Veba, taun gibi sari hastalıklı yerlerden İstanbula gelenler yedi gün burada karantineye tâbi tu- tulduktan sonra şehre girebilir- lerdi. İstanbulun fethinden sonra Fatih burasını tabaklara ve sab- hanecilere tahsis etmiştir. Fetihten sonra burası az za- manda büyük bir umrana kavuş- muştur. Bir camii, yedi mesçidi, Dördüncü Murat zamanında bu- | radeki fabrikaların adedi 700 zü geçmiş, İstanbulun en kalabalık ve en zengin bir köşesi olmuştur. Nüfusunun artması ve umranı yüzünden de burasına ( Yedikule harici kasaba ) ismi verilmiştir. Burası bir ( Bekârlar şehri ) idi. kuvvetli ve müstakil bir teşkilâtla | idare edilen bu bekârlar şehri her harpte devlete beş bin dinç ve cesur asker veriyordu. Servet ve refahın bir dere gibi aktığı bu köşenin fena kokusundan baş- ka bir kusuru yoktu. İlk Osmanlı padişahına kemer kuşatan bir azizi, pir olarak ta- nıyorlar ve (Ahibaba) dedikleri reislerinin mutlak bir idaresi | altında çok eski tarihin (Ahiler fütüvvetçiler) - teşkilâtını — yaşatır yorlardı. Fatihte Çukurbostanda 1084) dükkânlı ve beş bin ustalı tanbulun meşhur saraçhanesi do bü teşkilâta dahildi. Dördüncü Murat zamanında İstanbul israf ve nifak içinde yüzerken bunlar (Ahiören) in demir idaresinde söz ve para birliğiğya- parak yaşıyan kuvvetli bir esnaf teşekkülü idi. Bütün gençler ak- şama kadar çalışırlar, aldıkları paraları tamamen rceislerine ve- rirler, her akşam yüzlerce misa- firin iştirak ettiği sofralarda ye- mek yedikten sonra oyun ve eğlence ile yorgunluklarını din- lendirirlerdi. O — vakit İstanbul yüzbinlerce süvari askeri ve bey- girlerini donatan bir şehirdi. İşte bu teşekkül hem bu askerlerin silâhlik ve ayakkabılarını, hem de beygirlerin eyer ve ko- m takımlarını ve bem de ':tııbul ve Anadolunun ayakka- bi köselelerini temin ettiği için çok zengin oluyordu. Yedikuleye altın, oluk gibi akıyordu. Bunlar ayni zamanda Türkiyede ilk ih- l racatçı bir teşekküldü. Avrupaya ve - bilhassa İngiltereye köpek pisliği satarlardı. İki asır evvel Hacı Ali isminde bir tabağın (40) senede biriktirdiği köpek pisliği- ni bir İngiliz tüccar (40) bin ku- ruşa almıştır ki, bu para o günkü hesaba göre mühim bir yekün tutuyordu. Yedikule efsanelerl: Bunların yaşattıkları birçok efsaneler de vardır: Pirleri (Ahiören) bir gün eteği köpek pisliği dolu olarak giden bir çömezine: Eteğinde ne var? Demiş. O da pislik olduğunu söylemeyi pirine karşı hörmet- sizlik telâkki ettiği için ( kuruş dolu efendim) cevabını vermiş. Pir aıhlıim tealâ mal ve erzakımıza reketler ihsan buyursun ) yollu birçok dualar etmiş. Onun için de kendilerinin kazancı pek çok olurmuş. Orada yaptırdıkları bir çeşmeye Ahilerden bir heykeb- tıraş dört köşeli bir mermer Bzerine çok güzel bir kaz heykeli yapmıştır. Görenler bunu canlı sanırlarmış. Onun için de bu çeş menin adına kazlı çeşmedemişler, * Imtiyazları Devlete bol yergi ve kuvvetli asker veren bu tabak şehrile saraçhanecilerin büyük im- tiyazları da vardı. ara- larındaki — ihtilâfları hiçbir. mahb-e kemeye müracaat etmeden Ahi Babaları hallederdi. Saraçhaneye ve Yedikuleye subaşı denilen zabıta memurları ve bunların âmirleri — olan , yeniçeri ıfılın giremezlerdi. Fatihin kendilerine verdiği bu imtiyazı diğer padi- şahlar da kabul etmişlerdi, Fatihin kenarına kendi el ya- zisile ve kalın bir kalemle (mucibince) diyorek imzaladığı bu ferman (20) sene evvelisine kadar saraçların elinde bulunu- yordu. Bu kiymetli vesikanım bul- durulurak müzeye konması tari- he pek büyük bir hizmet olur. Fütüvvet tarikile idare edilen bu Yedikule esnafının talim ve terbiye yurtları, muaşeret usul- lerini öğreten mektepleri vardı. Bunlar buügünkü —bir — tabirle çok centilmen adamlardı. Fakir- lere yardımı severlerdi. Hususl bir giyiniş tarzları vardı. Kendi- lerine ilk intisap edenlere yeğit unvanı verirlerdi. Silâhlarına ve elbiselerine çok dikkat eden bu esnaf, ayni zamanda da sadeliği severlerdi. Kızıl ve sarı renkten hoşlanmazlardı. Kızıl Firavunun donunun rengi idi. —Yeşil, ak ve kara renkler pek maki dü. Şeyhleri yeşil, yazıcıları ve ha tipleri ak yiğitleri siyah elbise giyerlerdi. İpek giymezler, altın yüzük takmazlardı. Bunların çok — kıymetli ve tarihi bir deri bayrak ları vardı. Alaylarda bu bayrağı kullanırlardı. * ,4