Afacan — Bakkal Hasan Efendi #sabahtan akşama kadar uyku uyu- yor... Esnaf bir adamın uyku uyu- Mması hiç müvafık değil! Açgözlü! Afacan — Cingöz, çok aç gözlü bir çocuksun... Masanm başına oturunca hemen en büyük elmayı kaptın.. Cingöz — Peki kapmasaydım ne olacaktı? Afacan — Ne olacak.. Ben kapacaktım! Rüyada Afacanı evin- de gördüm, yat- i. gözlerine de göz- | lük takıyordu, bu| hâlini merak edip sorudm: — Ne o Afa- ' can, — yatarken gözlük mü tak- yorsun?.. — Ha evet, Eeu gözlerim ir az bulanık görüyor dal.. — Ne rzarar var Afacan. Şim- di zaten uyuya- caksın... Afacan bu sö- zümü garip bul- du.. — Daha iyi söyldin ya, dedi, ya uykuda rüya görürsem, rüya- ma giren insan ları nasil farke- deyiml.. G mişsin ! Afacan — Ber ona bir. - oyun Afacan — Hasan Efendiyi uyans oynayayım da aklı başına gelsin... | dırmadan şu kalın defterleri önüne | koyalım, ürtüne de şu hokkayı yer- | Uyku | imüşteri uyuyacağına — gözünü bekler'ni açup 1AYDi Tatil erdi sonuna... Doğrusu yandım buna! Pişmar oldu Afacan Afacan olduğuna! Haydi gözüm mektebe Yolları tepe tepel Cingöz — Aman Atasan, dür gecac luhaf bir rüya gördüm: Sen bana on kuruş borç ver- Afacan — Öyle ise beş kuruşunu geri ver, beş kuruşu başka zaman verirsin! AFACANIN DEVRİÂLEM SEYAHATİ A[a:ınuı Tefrikası: 27 Hulâsa — Arkadaşı Cingözle beraber Amerikaya giden Afacan da kendini Türkiyonin en meşhur çocuk sinema yıldırı olarak tanıtıyor, bu yüzden zengin oluyor. Bunun - üzeri- ne Şikago haydutları parasına tamaan Afacam kaçırıyorlar. Amorikada — yerleşmiş — olan Tuzsuz Ahmet isminde bir Türk Afacanı himaya ve ne- zareti altına almıştı. ) Ayni zamanda duyduğum fena bir kahkaha tüylerimi örpertti. Diğer bir ses: — Kundura boyacısı Türk tehlikeli bir adamdır.. Hem kuv- vetli, hem de kurnazdır. Ameri- kayı da pek iyi bilir. Onun için berifin otele yerleşmesine meydan vermeden hareket etmeyi muva- fik buldum. Tuzsuz Ahmetten bahsedildiğini anladım. Otomobil yolculuğu yarımisaat , kadar sürdü. Nihayet Stop ettik. İçinde bulunduğum bavul yerden kalktı. — Asansörle - çıkarıldığımı hissettim. Biraz sonra bavul yere konuldu. Kapağı açıldı. Başı kasketli, suratı tıraşlı, iri yari bir adam üzerime doğru eğilmişti. Evvelâ ağzımdaki tıkacı çıkardı. Derin bir nefes aldım. Adam elimin ayağımın bağlarını çözer- ken gülerek: — Gördün mü? Dedi. İşte Amerikada insamı boyle bavula koyarlar! » Ben de gülerek cevap verdim: — Ben bütün Amerikalıları kafese — koydum... Siz de beni leştirelim. Ha oldu! Bakkal Haman Efendi — Horrrrl.. Horrrrl.. Bakkal reraleti.. kan! Afacen — sabah şerifler hayır olsun Hasan Efendi! Hasan Efendi — Bu ne Şu burnumün haline ba- GÖZÜM ME oe İ Mübarek ne hoş geçti! Diyemem ki boş geçli.. Yalnız şu son haftası Bir parça mayhoş geçtil Haydi gözüm mektebe Yolları tepe tepel Afacanın Oyunlarından... Afacan — iskambil bazı güzel oyunlar yapar. Size bugun bu oyunlardan birini an- latacağız. Bir deste iskambil kâğdını tersi sizin tarafa, yüzü onun ta- rafına gelmek şartile arkadaşı- mıza gösteriniz. — Ve — sonra arkadaşınıza göstermeden desteyi ortasından —ayırıp — yarısını ters olarak koyunuz ve arkadşınıza desteyi o suretle gösteriniz. Des- tenin her iki tarafında da kâğıdın yüzü vardır. Meselâ farzedin ki sizin tarafınızda kupanın birlisi | var. Kendisine deyiniz ki: — Şimdi ben kupanın birlisini bulup destenin üstüne koyacağım. Desteyi arkanıza götürünüz | ve sizin tarafınızdaki kupa birli- İ sini ön tarafa koyup gösteriniz. Sizin tarafta bu sefer meselâ sinek onlusu vardır. — Şimdi sinek onlusu çıka- cak ! deyiniz. Ve bu suretle Arkadaşınız bu ufak kurnazlığı: mz güç anlıya; ! devam ediniz, KTEBE! Tatile kim bayılmaz? Çok bayılan ayılmaz! Oyundan yorulmıyan Çalışmaktan da yılmaz! Haydi gözüm mektebe Yolları tepe tepel AFACAN kâğıtlarile | Hasan Bey — Alacan birer birer çıktı... | | | | | | | — MüşKül Mesele Afacanın babası uzün uzün şikâyet etti: — Şu çocuğu bir türlü bir yere yerleştiremiyorum. Niçin ? —Bir türlü aza kanaat etmiyor, fakat zengin bir adamın yanına düşe- cek olursa ikisi de perişan olur. — Niçin ? — Çünkü bir hafta sonra adamcağız | bizim Afacanın yüzlinden iflâs eder. sen doğduğun zaman | ağzında bir tane diş yokt . Büyüdükçe dişlerin Alacan — Baba, büyük annemin de dişleri hâ- l 1â çıkmamış... O hep böyle çocuk mu kalacak?.. iMeşgulyet Afacan — zıp zp oymıyan ço- cukları seyredi- yordu.| Arkadaş- larından biri ses- lendi: — Afacan, burnunda bir si- nek var?. Afacan sine- ği kovmadı.. Ar- kadaşı — sözünü tekrarladı.. Afacan bir saattir — si- nek senin bur- nunda!, Afacan — hiç istifini bozmadı.. Sen de şimdi — anladın ya, dedi. Bir sa- attir. — nekadar" meşgulüm. Sine- ği — burnumdan kovacak kadar bile vakit bula- madım.. bavula koymuşsunuz. çok mu?... Bu cevabım —üzerine herif gürültölü bir kahkaha attı. Elleri kalçasında durup bizi seyreden diğer bir adam merak etti: — Amerikalıları nasıl kafese koydun bakayım?.. — Daha nasıl kafese koya- yım. Türkiyenin en meşhur Ço- cuk sinema yıldızıyım diye kuy- ruklu bir yalan uydurdum. Herkes inandı. Bu sayede arkadaşımla ce- bimiz para gördü. Yedik içtik... Keyif çattık ! — Ay sen misin ? Bu sefer attım. — Ne münasebet ayol!.. Hep- si yalan! sizde bu enayilik var- ken daba çok dolma yutarsınız.. Haydutların — ikisi de bu işe ok tılar. S” Ötür şey değil!.. Dedi. Bu 'Türkler cidden yaman şeyler !.. — Elbet te yaman ya.. Siz sinemacı değil ben bir kahkaha | Yürkleri ne — zannediyorsunuz.. Bacak kadar bir çocuğu bavala tıkıp otelden kaçırmak marifet değildir. Hem bu yaptığınız ya- nınıza kalmıyacak.. Bakın başı- nıza ne işler açılacak | Bu tehdidim üzerine haydut- lardan biri omuzlarım silkti: —Biz burada kimseden kork- mayız, dedi. Koca Amerika za- sana —önceden haber verdik. Mektup yazdık. Sen aldırmadın. İstediğimiz parayı verseydin ba- şına bu gelmiyecekti. Fakat sen o aptal Harry'nin sözüne uydun, istediğimiz parayı vermedin. Biz de seni kaçırmıya — mecbur olduk. Şimdi elimizdesin. Elli bin dolar gelmedikçe bir yere gide- mezsin... Ne dersin, Jim? Jim ,ismindeki haydut başını salladı. — Ona ne şüphe! Dedi. Za- bıta falan bize vız gelir... | bıtası bizimle başa çıkamadı. Biz | ——— —a O sırada haydutların Tuzsüz Ahmetten “tehlikeli adam,, diye bahsettikleri hatırıma geldi. Bun- dan istifade etmeyi düşündüm. — Ya Ahmet?... Ahmetten de korkmaz mısınız?. “Ahmet,, ismi haydutlar üze- rinde derhal tesirini gösterdi. | Heriflerin adeta yüzleri sararır gibi oldu. Jim düşünceli bir ta- vırla öksürdü. — Evet, dedi. Ahmedi bili- yoruz. Ahmedin meşhur bir Türk detektifi olduğunu da biliyoruz. Bilhassa Şikago haydutları hak- kında malümat almak için Tür- kiyden Amerikaya geldiğini de biliyoruz. Tuzsuz Ahmedi polis hafiyesi Harrye takdim ederken attığım palavraya derhal aşina çıktım. Bermutat uydurduğum bir kuy- ruklu yalan dönz dolaşm haydut- ların kulağına gitmişti. Bunun böyle oluşu benim işme geldi. ( Arkası — var)