Afacan — Çocuklar, deniz hama- aa gidecek paranız var mı7 Çozuklar — Beniim yoku Bonim yok.. Benim de yok.. Afacan — Bende br (i ilic para Şimdi ben ya'nız bir biletle bepinizi hamama sokacağım... Şimdi ben gişedeki adamı lâfa tutacağım. var, Alacan — Hamaucı bir kilet ver bakı'tma. - Arkadaşlarım da gelmek istiyoriar amma onların paraları yok... Eu c>, bana Hamamc. — Biletir. a da, ha vi gir içernn Afacan— Dur bak hamamcı amca, sana ne söyliyeceğlim... Acaba bun kaç günde yüzme öğrenirim? Yedikten Sonra... Afacan sofrada babasına sor- — Baba, sen sinek yemekten boşlanırmısın ? Babası hiddetlendi. — İnsan sinek yer mi hiç ?... Hem durup dürürken böyle ser- semce bir şey sormiya neden Küzum gördün ?.. Afacan cevap verdi: — O kadar kızma, baba.. Tabağında bir sinek vardı. Ye- mekle beraber onu da yedin de hoşuna gitti mi diye soracaktım!.. Cingöz — Afacan, böyie hak- szlık olmaz... Bak senin iki par- ça çikolatan var, halbuki benim bir parça... — Alacan — A sersem ço- guk, onun için ne Üzülüyorsun? olatani ortadan kır... Senin de parçan olur! bale lti a Geretei AFACANIN yediml.. Jalenin bir bebeği var. Hep onunla durmaz oynar| Bebeği de hantol bir şey.. Görseniz ne de &inir şey.. Kardeş - Payı! Afacanla kardeşine - halaları bir paket çikolata getirmişti. Annesi paketi Afacana verdi. — Afacan, dedi. Halanın ge- tirdiği bu paketi kardeşinle pay et... Afacan gidip kardeşi Bücürü | buldu. — Bücür, dedi, ten pembe renkli şeylerden mi hoşlanırsın, yoksa kahve rengi şeylerden mi? Zavallı Bücür başina ne ge- leceğini ne bilsin ? — Pembe şeylerden hoşla- nırım, dedi. Zaten Afacan da bu cevabı alacağını biliyordu. Çikolata paketini Bücüre göstermeden Üs- tündeki pembe kordeleyi Bücüre toka etti. Çikolatayı da gözle kaş arasında yedikten sonra an- nesine koştu: — Halamın hediyesini Bücür- le pay ettik, anne... — dedi. Bü- cür pembe şeylerden hoşlanırmış. Onun için ona çikolatanın korde» lesini verdim. Çikolatayı da ben DEVRİÂLEM SEYAHATİ (Hulâsa: Arkadaşı Cingözle bora- ber devriâlem seyahatine çıkan Alar €an Amerikaya gelince kendini Türki- yönin en meşhur çocuk sinema yıldızı olarak tanıtıyor. Bu palavra kendisine Birçok para kazandırıyor. — Afacan Eolivuda dâvet ediliyor. Şimdi küçük yaramazı bir etildyoda buluyoruz.| Şimdiye kadar attığım bütün palavraları kimse — yutmamazlık etmiyordu. Onun için - şeytan kulağına kurşun! - hiç te foyam meydana çıkmadı. Fakat her nedense sinema stüdyosu bana pek uğurlu gelmedi... Buraya gir- dim gireli boyuna pot kırıyorum. Siz benim yerimde olsanız ne yaparsımz? Yalancıktan sinema artistliği her verde söküyor amma, üeü üüü eni ü | “sinema stüdyosunda biraz güç... Burası yalancı artistleri âdeta çarpıyor... Ben artık lâkırdı söylemiye korkuyordum. Bereket versin ki herkes gel- di,her şey tamam oldu. Oyun başlıyor. Projektörler yandı. Lokanta gi- bi bir yeri gösteren sahne ışıklar içinde.. İnsan bu projektörün karşısına geçerse muhakkak göz- leri kör olur... Lokanta gibi yerdeki beyaz örtülü Mmasalara — siyah elbiseli birçok kimseler yerleştiler. Bir tarafta de bir cazbant — takımı var. En öndeki masada bir ka- Sersem, bakar alık alıkl Ağıı durür bep aralık.. Yatırdığı yerde kalır... İster kaldır, İster yatır! JALENİN BEBEĞİ Sırıtışı bir şey hele... Durmaz güler pişmiş kelle! Jale onu bir şey sanır... Bilmem nesinden hoşlanır?... Afacan Afacanın Kurnazlığı! Bu seneki mektep gezintisi esnasında limonata dağıtılıyordu. Afacan kendi limonatasını içtik- ten soara hocasına: — Muallim B. dedi. Bana bir bardak limonata daha verin, size bir marifet — xöstereyim... — Ne marifet — göstereceksin Afacan? — Limonata kasketimin al- fında olduğu halde gayet hızlı koşacağım, Yine de limotanın bir damlasını yere dükmiyeceğim... Herkes merak etti. Muallim Afacana bir bardak dolu dolu limcnata verdi. Afacan bir damlasını yere dök- meden İimonatayı eline aldı ve bir dikişte son damlasiına kadar içti. Sonra alabildiğine koşmıya başladı. Geri döndüğü zaman sor- dular : — Hani limonata - kasketinin altında olduğu halde koşacaktın ? Afacan karnını gösterdi. — Midem herhalde kasketi- min Üstünde değil... Mademki midem kasketimin altındadır, li- monata da midemdedir, demek ki limonata kasketimin altındadır! dınla bir erkek oturuyor. Rejisör Makmik — sahnenin karşısındaki yüksek yerine çıktı. Benim yangın söndürme aleti zan- nettiğim megafon denilen mahut boru elinde, ara sıra — borunun ucunu ağzına götürüp kalın sesle birtakım emirler veriyor. Stüdyonun penceresi olmadı- ği için her taraf karanlık. Pro- jektörler yalnız sahneyi aydım- latıyor. Derken stüdyonun iki yerinde birer küçük kırmızı Am- pul yandı. Her tarafa bir sessiz- lik çöktü. Etrafta çıt olmuyordu. Rejisör Makmiğin — verdiği işaret Üzerine cazbant çalmıya başladı. Sahnenin karşısına yer- leştirilen sinema fotoğrafı da işliyordu. Tam bu sırada en ön masada oturan bir adam ayağa kalktı. Hiddetli bir tavırla diğer bir masaya doğru yürüdü. O ma- sada demin bahsettiğim kadınla silillkme aa - —eman — 1 Rahatlık! Afacan — Baba, mektep açıl- madan evvel eve bir telefon al- san çok iyi olacak... Babası — Telefonu ne yapa- caksın, Afacan? Afacan — Telefon alırsan be- nim mektebe gitmeme hacet kal- maz, |baba... Muallim bana bir şey soracağı zaman telefon eder, | bende cevabını telefonla veririm.. Böyle daha rahat olmaz mı?... Uzak Akraba ?!.. Türkçe dersinde : Muallim — Uzak akraba diye niye denir, Afacan? Senin uzak akraban var mı ? Afacan Evet efendim, Pariste tahsilde bir ağabeyim var I. Hocaya Sormuşlar!.. Nasreddin hocaya sormuşlar: — Şeçen ıı(ylırı ne yaparlar? — Kırpıp kırpı ld ea ı;p np yıldız yapar- -— Afacanın böyle kurnazlıkla bir bardak limonatayı gürültüye getirmesine muallim bile gül- mekten kendini alamadı |.. erkek oturuyordu. Hiddetli adam gür bir sada ile: — Alçak!.. Diye bağırarak kadinın yanın- da oturan adama şıirakl.. diye bir tokat attı. O sırada rejisör Makmik me- gafonun içinden bağırdı: — ”Olmadı! Cazbant sustu. Tokatı yiyen adam biraz yüzünü — oğuşturdu. Tokatı atan adam da karanlıkta rejisöre baktı. Makmik: — Olmadı! diyordu. Tokatı atmadan evvel ufak bir tereddüt geçirecektiniz. Halbuki siz ba- banızın uşağını tokatlar gibi per- vasız hareket ettiniz. Karşınızda- ki adamın İngilterenin en asil ailesine mensup çok zengin bir lort olduğunu unutmayınız... — Buna benzer birçok şey- ler daha söylendikten sonra yine kırmızı lâmbaları yaktı. Yine ses sada kesildi. Caxbant başladı. Bi Afar amca... in— Kusura bakma ha aan ci Başım ağriltim.. Şu — bizim arkadaşlar da gelseydiler iyi olurdu Nasraddin hoca bir bostanda incir agacının altında yatıyormuş. Kendi kendine: — Ufacık incirler bu koca | ağacın üstünde bitiyor da koca karpuz yerde ufacık bir fidanın üstünde hasıl oluyor... Bundaki hikmet nedir? Diye düşünüyormuş. Busırada | ağaçtan burmuna - bir incir düş- müş. Hoca: ! — İşin hikmeti şimdi anla- şildi! dem'ş. Şayet karpuz da a- gaçla yetisseydi, şimdi burnum- dan hayır kalmazcı... Afacan — var mı? Bakkal — Peynirin âlâsı var, Afacan... Ağzına koyduğun za- man kaymak gibi erir... Nekadar İstiyorsun? Afacan — Fare kapanına koymak için şöyle bir parçacık ver bakayım!.. Bakkal, . peynirin Adam yerinden hiddetle kalktı. — Alçak |... Arkasından çat L. diye bir tokat ! Yine megafon duyuldu: — Olmadı !... Ayni hâl on yedi defa tekrar- landı. İngiliz lordu yarım saat için- de üstüste on yedi tokat yemişti. Herifin suratı dördüncü tokattan sonra pancar gibi kızardığı için yüzüne pudra sürüp kırmızılığı gidermek İâzımgeldi, Ben bunları gördükten sonra fena hâlde yıldım. Bu hberifler böyle sahici sinema aktörlerini beğenmezse benim — yapacağım hokkabazlıklara ne der?.. “Tür- kiyede biz böyle oynarız!,, de- sem ©o da olmiyacak! Onun için herhalde bir şeytanlık düşünüp şu “Nasreddin Hocanın oğlu,, fik mini oynamaktan kurtulmalıyım | — Bitmedi —