Kari Mektupları Yüksek Ziraat Tahsili Ve Bir Müracaat Bizler bilâ islisna Ortamektep mezunlarıyız. — Bazılarımız — lise ikinci devrede bir, iki senelik bir tahsile devam ettikten sonra ve bazılarımız da memuriyetler- den istifa ederek Ziraat Mekte- bine geldik. Şüphesiz kl bu te- hacüm istikbalimizin daha iyi bir sürette temini cihetine matuftur. Binaenaleyh ekserimizin istihdaf ettiği gaye Ziraat Mektebi Âli- sine girmek ve âli tahsili takip edebilmektir. Mektebe daha ilk gireceğimiz zamanda bu mesleğin büyük adamlarile ve bilhassa mektep müdürü ile konuştuk ve istikbal- de ne gibi bir vaziyet karşısında kalacağımızı sorduk. Çok kuvvetli teminlere mukabil her türlü ma- nialardan geçerek mektebe kay- dedildik, Bu kuvvetli temini ispat etmek Üüzere mahfuz vesaikten birisinin suretini aşağıya aynen | gönderiyoruz. Serdettiğimiz teminatı ispat için elimizde resmi vesikalar da vardır. İşte bunlardan bir tanesi: Talebe Efendilere Tebligat İktıisat — Vekâleti 81432-73281 tarihli emirnamesile mektebimiz mezunlarının da Ankaradaki Yük- sek Ziraat mektebine girebilme- leri ve keyfiyetin Maarif Vekâleti Millt talim ve terbiye hey'etince de tastik edildiği bildirilmekte- dir. Keyfiyet tebliğ olunur. İzmir Ziraat mektebi müdürü HİLMİ TEVFİK Bu suretle iki sene geçti ve hep ayni gaye uğrunda çalışıp gelmekte idik. 1-5-932 - tarihli Ziraat gazetesinde gördüğümüz tâli ziraat mekteplerine - verile- cek şekil bizi hayrete düşürdü. Fakat heyeti talimiye ( Kanunun makable şümulü yoktur ) diye bu hayretimizin önüne geçmiştir. Fakat şimdi sarih olarak an- hyoruz ki buradan çıkanlar Yük- sek Ziraat Mektebine alınmıya- cak. Ziraat Vekâletinin böyle tensip ettiğini öğrendik. Halbuki celilesinin bu | No.lı ve 5-12-931 | biz vaktile buraya girerken Yük- | Mektebine devam sek — Ziraat imkânını bulacağımızı düşünmüş- | tük. Bu husustaki müktesep hak- kımızın nazarı dikkâte alınması- m alâkadar makamlardan rica ederiz. İzmir Bornova Ziraat Mektebi talebeleri Bir Tavzih Gazetenizin 19-4-32 tarih ve 621 numaralı nüshasının - kariler sütununda Kula muallimlerinden bir zatın; — muallimlerin — maaş ahrken — müşkülât — çektiklerini söyliyen bir mektubundan bah- sedilmektedir. Kanunu mahsusu- na tevfikan her ay maaşların werilmesi için vilâyet makamın- dan mezuniyet gelir ve derhal eshabı istihkak — parasını alır. Şimdiye kadar Kulada bu kabil bir müşkülât mevzubahs olmadığı gibi mektubun sahibi de ortada bir şey yokken kendi imzasile bir zümreyi müdafaaya yeltenmiştir. Şayet — meydanda bövle bir Şşey varsa — ispat etmesi lâzımdır. Halbuki böyle bir mesele mevcut değildir. Keyfiyetin muhterem gazetenizin ayni sütünunda tavzihini — rica ederim efendim. Kula kaymakamı SAİT A BTSTE I OFÖR LLETİ! Şoför Lisanında “Kendi Gelen,,... Şoför Olduksa İnsanlıktan Çıkmadıhrl(*Ya? Otomobildeki Pandomima - Elektriklerin Kesildiği Gün! — Üüdve., üve, Öve, Üve.. — Vart, vart, vart.. — Buyurun efendim, saat.. Caddenin — sağ — tarafındaki yaya kaldırımının kenarına dizil- mişlerdi. Saatlerdenberi burada, işi acele bir müşteri bekliyorlardı. küçük | Beni uzaktan görünce, sekiz on otomobilin kapısı bir anda açıldı: — Götürelim Beyim... — Beyoğluna elli kuruşa gi- diyoruz! Rastgele bir tanesine yaklaş- tım. Temizce bir araba idi bu... Direksiyonun — başındaki — genç, beni âdeta beklenen bir Mesih imişim gibi, hararet ve minnetle karşıladı: — Bizim araba, biç sarsmaz beyefendi... Dedim ki: — Rıhtımda yolcu - karşılıya- cağım. Vapur, yanaşmış - olmalı- dır. Aman çabuk... Sözümün yarısına gelmeden | motörün sesi duyuldu. Uçar gibi | gidiyoruz. Şoför yolda beklenmi- yen manialara rastladıkça fena halde içerliyor : — Gördün ya, Beyim.. Kos- koca yaya kaldırımı, dar gelmiş gibi, yolun crlasından gidiycı herifçioğlu.. — Vart vart vart... Vay ca- nına be... Az kalsın bindirecekti Tam Beyazıttan geçip, Mer- can yokuşuna sapacağımız sırada ihtiyar bir küfeci, arabanın bir adım ilerisinde zınk diye durma- sın mı? Hani çiğnenmesine kıl kalmıştı. Şoförün haklı olarak çenesi açıldı: — İşte buna kendi gelen derler! Çiğnemesen hatırı kala- cak teresin.. Bereket versin, te- tikteyim.. (burada içini çekti ) Nekadar — canından — bıkmışlar varsa, hep bizi bulur ! Kabahat ölende mi, öldürende mi? Bunu kimse — düşünmez... Şoförün —ensesi — kalındır: Vur abalıya... İki lâf arasında söyle- nirler: Şoför Milleti! — Zati ne olacak, şoför mil- leti değil mi? Şoför olmuşsak, çıkmadık ya.. Amma gel de pederin barak- insanlıktan Buyrun efendim tarbaşı olduğunu anlat!. Feneri yakmadın, ver beş lira; — yolun — ortasında — dur- dun ver, on lira... Bazı geceler, sarhoş müşteriye çatarsın: Herif, gelmişinden — başlar, geleceğine dayanır. Basar küfrü, basar küfrü.. Ağzını açıp cevap verdin mi ka- rakolda yine sen haksız çıkarsın. İyisi mi dilini kesip susmalı... Bakarsın, kılık kıyafet, temiz bir efendi.. Seni, yoldan çevirir: — Çek, filânca apartımana! Direksiyonün - başına — geçip dayanırsın; kapının önüne gelince parayı — vermez: — Bekle! der. Kibar Müşteriler ! Beklersin; yarım saat, bir saat, iki saat beklersin. Nihayet, kapıyı çalar, sorarsın. — Demin, buraya bir beyi bırakmıştım. — Daha - bekliyecek miyiz? Hizmetçi verir: Boşuna saatlerce beklediği- ne mi, hakkını kaptırdığına mı, yaksa enai yerine konduğuna mı, hbangisine yanarsın?.. Sabaha karşı, arabada bir parça uyku kestirecek olursun. Bardan bir müşteri çıkar. Armut ağacı silker gibi seni omuzundan tutup iki yana sallar: — Şoför! Kalk bizi götürl. Müşteriye olmaz, denir mi? Zati, cezası var. Kalkar, gözlerini ovuşturur, makineyi canlandırır, yola düzü- lürsün. Pangaltıdan geçerken cama vurulur : — Burada az bekle! Arabadaki Pandomima Biraz sohnra, yanında sülün gibi bir kadınla müşteri döner, Arabanın — içinde — başlar — bir pandomima... Ses çıkarsan bir türlü, çıkar- masan bir türlü... Şayet, kafan kızıp ta: — Efendi, biz burada bilmem ne başı mıyız? diyecek oldun mu, cevap hazırdır: — Ne yapalım? Şoför olma- yaydın... Ben otomobile keyfim için biniyorum! Parasile değil mi?| Çaresiz susarsın. Fazla ileri kız, burnile gülü- Şişliye gittin mi, belâ hazır.. Artık sürün işin yoksa mah- keme kapılarında... Yolcu salonunun önüne gel- miştik. Dedim ki: — İstersen biraz bekle! Dö- nüşte yine senin arabana binerim. Ve içine şüphe girmesin diye hemen ilâve ettim: — Korkma.. Öteki savuşmam | Güldü : — Aman Beyim.. Estağfurul- lah.. O, size göre değil! Vapurdan çıkan yolcularımla beraber döndüğümüzü — uzaktan görerek kapıyı açtı. Bu sefer, kalabalık olduğumuz için ben şoförün yanına geçtim. Yolda tekrar konuşmıya başladık. Ben bir aralık yeni bir bahis açtım : Esrarkeş Şoförler! — İçinizde, esrar filân kulla- nanlar — var.. Bunları ayıklamak lâzım... Yüzü hafifçe kızardı: — Şu on parmağın onu da bir mi! Ben, bu yaşa geldim, daha esrar nedir bilmem! Değil esrar, rakı bile kullanmam. Şo- för, deyip geçmeyin beyim: Çoğumuz ortamektebi bitir- miş insanlarız. Ne yapalım? Ek- mek parası için her şeye katla- nıyoruz. Memlekette iş bolluğu yok ki, şoförlüğü bırakıp başka tarafta çalışalım? Eskiden ayağı yere basmıyan müşteriler, şimdi Fatihten, daya- nıyor Unkapani köprüsüne, ora- dan veriyor - kendini - Şişhane yokuşuna... Baksanıza, hepimiz sinek avlıyoruz. Müşterinin otomobile binmek için, mutlaka acele bir işi olacak, Yahut, yanında bir kadın bulu- nacak. Tramvaylar, sabahın ikisine kadar cayır cayır. işliyor. Altı otuz para dürürken altmış kuruş bu zamanda kim bayılır oto- mobile? Beklenen Gün! Senede bir defa, bir kaza ola- cak, elektrikler kesilecek, tram- vay işlemiyecek te biz beş on faz- la sefer yapacağız. Bayramın bile, Allah seni inandırsın, adi gün- lerden farkı kalmadı. Evin kapı- kapıdan Fenni Bahisler Deniz Kazalarına Karşı Fen yürüyor.Her gün yeni bir vasıta jcat ediliyor ve insan müşkülâtının — dereceleri — biraz daha eksiliyor. Bu vaziyet, fen- nin hakikt hayat ile münasebet peyda ettiği her sahada böyle- dir. Meselâ, deniz yolculuğu ve umumiyetle —bahri nakliyat ta böyledir. Titanik faciasındanberi denizcilikte pekçok şeyler icat edildi. Fakat o faciadan bugüne kadar deniz kazalarının ardı alınmış değildir.. Daha dün bir Yunan — vapurunun — Akdenizde battığın- öğrendik. Şu muhak-» kaktır ki daha birçok kazalar olacak, birçok vapurlar batacak- tır. Asıl mesele vapurda bulu- nanları faciaya kurban etme- mektedir. Fen, vapurların bat- maması için çareler arayadursun. Biz batan vapurdakileri kurtar- mak için ne yapılabileceğini bulamaz mıyız? Hiç şüphesiz ki insan zekâsı böyle bir tedbir yaratmıya çok müsaittir. Bilfarz fennin en yeni icatlas rından olan tahtelbahirlerden bu sahada istifade etmek çok müm- kündür. Sahilden yüzlerce mil uzakta giden bir gemi battığı zaman, yolcu ve tayfaların o ges mideki can kurtaran simitlerine sarılacaklarını, yahut - filikalara atlıyacaklarını söylemiye lüzum yoktur. Ancak böyle bir vazi« yette günlerce deniz ortasında salim bir vaziyette kalınabilece- ğini iddia edemeyiz. Geniş de« nizlerde Büyük “dalgalar ea bir | müddet sonra bu kayıkları da, içindeki — kazazedelerle - birlikte yutacaktır. Şu halde bugün yals nız harp vasıtası olarak kullanı lan tahtelbahirleri, birer tahlis aleti şeklinde istimal etmek İms kânlarını araştırmak — lâzımdır. Kısaca anlatmak icap ederse diyebiliriz. ki açık — denizlerde sefer yapan büyük posta vapur- ları birer ufak tahtelbahirle teç- hiz edilmelidir. Büyük bir vapu- run güvertesinde muayyen bir yere — tahtelbahir - yerleştirmek basit bir iştir. Farzediniz ki ge- kazaya uğradı, batmak üze- redir. Yolcular derbal tahtelba» hire aktarma edilir ve batmak müddetine kadar da tahtelbahir denize indirilir. Bu sayede yüz- lerce kişinin hayatı emniyet altı» na alınmış olur. Bu mühim me- seleyi burada kısaca izah ettik. Fakat bu sahadaki tetkikat ge- nişletilecek olursa meseleyi müs- pet bir şekle ifrağ etmek ko- laylıkla imkân dabiline girebilir, Kaptan Hidayet ——— sına geldiğimiz zaman, taksiye baklım : 135 kuruş yazıyordu. Gitme, gelme.. bekleme dahil! Doğrusu, bu kadar az para ile kurtulacağımı ummuyordum, —Aferin... Taksiyi yumrukla- mamışsın! Dudaklarında hazin bir bessüm belirdi: — Ab beğim, hep belediye- nin iftirası bize.. Taksiye yumruk atmaktan ne çıkar? Elimden gelse, bize haksız ceza kesen seyrisefercileri yum- ruklardım!,. . te-