10 Sayfa SON POSTA Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Altın Peşinde Üç Serseri.. Üç Milyoner Öç arkadaşı e dakikaya kadar | Simdi Üç Arkadaşın Bütün Düşün- | cesi Şu Noktadaydı : Acaba Hırsızları boğan astırap ve endişe hissi tamamen kayboldu, neşeleri ye- niden doğdu. Tilman ıslık çalmıya başla- mıştı, kaptan Hul boyuna Makar ile Viyar aleyhine küfür savuru- yordu, Hagton ise sessiz sessiz yürüyordu, fakat onun gözlerin- de de coşan bir neşenin ışıkları vardı. * müddet yürümediler. iki kilometre — sonra balta işaretleri kay- Uzun Takriben ağaçlarda boldu, ayni zamanla da dikenli | çalılık bitti, karşılarına bütün ile koyu yeşil orman çıktı. Artık bu ormanın içinde tek izi takip ederek geldikleri gibi dönebilirlerdi. Geniş birer nefes aldılar, Hagton : — Allaha şükür ! Dedi. Şaya, sadık maymunu omuzu- nun üözerinde, etrafına bakını- yordu. Şimdi tanıdığı, bildiği muhitteydi. Artık hiçbir. endi- şesi kalmamıştı. Gözü kapalı olarak yolunu bulabilirdi. Kafile- ye rehberlik — etmiye Hagton — yanındaydı. arkadan geliyorlardı. haşmeti Öbürleri Dereye varabilmeleri için ön- | lerinde bir günlük yol vardı. Vakit te öğleyi henüz geçmişti. Binaenaleyh akşama kadar fa- sılasız yürüseler bile geldikleri yere dönebilmeleri mümkün de- ğgildi. Gece, yahut ertesi sabah varacaklardı. Fakat artık bu yürüyüş güç değildi, burunlarına — definenin kakusu geliyordu ve onları çeki- yordu. Bununla beraber koşma- dılar, hatta fazla sürate bile lü- zum görmediler. Önlerinde kim- bilir. nasıl bir mücadele sahası vardı, mak, yorulmamak lâzımdı. Bu düşünce ile sırtlarında taşıdıkları paketleri terkettiler. Yalnız cep- lerinde biraz yiyecek ile silâhla- rını ve kurşunlarını alıkoydular. Bir taraftan yürüyor, bir ta- konuşuyorlardı. Bu muhaverenin zemini bittabi hep Bir aralık kaptan raftan da defineye aitti. Hul ; — Eğer bu iki serseri dereye | döndülerse mutlaka sandalı al- mışlar, içine binerek göle avdet etmişlerdir. Bu takdirde biz ne yapacağız? Diye sordu. Tilman: — Göle kadar ayak ile git- mekten başka çare yok, ceva- bını verdi, Fakat heriflerin san- dalı bırakarak kestirme yoldan —— ——— .—— NAİM VAPUR İDARESİ İzmir - sürat Postası (20 saat) Lüks ADNAN vapuru H leri li vt Perşembe *Tiçi Si Saat tam 18 de hareketle doğru İZMİR'e ve Pazar günleri İzmir'den saat 14 V2 da hareketle İstanbul'a avdet eder. Tafsilât için Galata, Gümrük karşısında Site Fransez Han No. 12 yazıhanesine müracaat. Tel. B. O. 1041 | mek için acaba nekadar zamana başladı. | | getirmeyiniz, kuvvetleri taze bulundur- | Muharriri Stakpool - Bi vim Yakalamak Müşîıkiğn Olacak Mı ? göle inmiş olmaları da mümkün- dür. Malüm ya Viyar buranın kurdu sayılır, mutlaka ormanın içinden geçerek az zamanda gö- le inmenin yolunu bilmektedir. Kaptan Hul homurdandı: — Ben onu tutarsam sakal- Tarını yolayım da buranin kurdu olmanın para edip etmediğini görsün. Kaptan Hul adamın sakalla- | yolmak Aarzusunu bir türlü yenemiyordu, bırakılsaydı başka | şeyi unutarak bu zemin üzerinde | bir hayli — söylenecekti, — fakat Hagton canlı bir meseleye te- mas etti: — Kendi kendime düşünü- yorum: Defineyi gemiye naklet- rını ihtiyaç vardır? Eğer bu iş uzun bir zamana tavakkuf adamlara yetişebiliriz. Fakat bil- akis kısa bir zaman içinde yapı- lacak şey ise gemimize gölde değil, fakat denizin ufkunda gör- ediyorsa | | ha gemi ile göle gelmeden evvel yerleşmişti. “Sidney,, e ha- reketlerinden evvel bu husuta düşünmüş, plân yapmış değildi. O zaman dimağı sadece hareket hazırlıkları ile meşguldü. Bunun- la beraber “ Sıkrid , in ve diğerlerinin kendisine zorla ka- bul ettirdikleri şartları da pek hoş bulmamıştı. Kendi kendina bu şartları değiştirmek bakkını muhafaza ediyordu. Fakat nasıl hareket edecekti. Bu hususta hiçbir karar vermemişti. (Arka: Hai Eyüp Sulh Hukuk Hâkimli- ğginden: Madam Lea vekili İsak Aci- man elendi var) — — ssinde eski 40, sinin Köpreübaşı cad , 98 No, lu maklüp bir 12, 44 yoni, £ kıta arsanın izaleyi şüyu talebiyle İka- e eylediğ resİinde v İ niddei aleyhlerin si ve keşfin ierı mekliğimiz ihtimali çoktur. Bunu | " düşündükçe kanım damarlarımda donacak gibi oluyor. Tilman: — Bunu şimdilik hatırınıza | dedi. Nafile yere kafanızı yormuüş olursunuz. Ma- demki bir defa çalılıktan çıkmış l bulunuyoruz, — yapacağımız ıeyi sonuna kadar yolumuza devam etmektir. Hayal İçinde Mümkün olursa arkadaşlarını öldürerek bütün defineye yal- | nız başına sahip olmak — di- şüncesi Makarın kafasına da- | * İstanbul Günü Tarihi Çarşamba Perşembe Cumartesi Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cumartesi — 11 Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cumartesi Pazar Pazartesi Salı 13 14 15 16 18 19 20 v z21 l ö Belediy Kanlıca Çubuklu Beykoz kdir odildiğin itibaren müddeti hissedarlardan İka- l bülunan edi Bahor veledi Avram efen- edebil- ararının tarihine 0 da Musa itirar ilân olunur. Gaip Aranıyor Akhisar Torbalıda Yoğurtçularda Ahmet Bir aya kadar ailesine müracaat etsin. Pehlivan — gaiptir. nları Mahallesi Haziran 932 Göksu Hisar Cami avlısı, Sabık Belediye kulübesi Sabık Beledi mevkkii likmektep methalı Paşabahçe İhtiyar Heyeti odasında İncirköy Cami avlısında Belediye binasında Yalıköy İhtiyar Heyeti Odasında Kayak Beykoz Belediye Şubesi Müdürlüğünden : Bilümum Ölçü, Tartı ve Terazi ve dirhemlerin 932 senci maliyesi muayene ve tamga muamelâtı yukarda yazilı gönlerde mahallerinde memuru mahsus marifetile icra kılınacağından keyfiyet malüm olmak üzere umuma ilân — olunur. * Ekmek satış mahalleri hakkında tanzim ve şehir meclisinin 21 -4- 932 tarih ve 45 No, kararile tasdik olunan talimatname aşağıya yazılmıştır. Alâkadaranın malümu olmap üzere ilân olunur: | — Sebze ve meyva satan dükkânlarda ekmek depo etmek veya satmak memnudur. 2 — Ekmek fırınlardan başka, husust ekmek satış dükkânla- rında veya bakkal ve ahçı dükkânları ve emsali gibi yerlerde satılabilir. Bu dükkânlarda satılacak ekmekler camlı dolaplarda muhafaza edilecektir. 3 — Ekmeklerin muhafazasına mahsus dolapların zemini çinko ile tefrişi ve fırınlarda da ekmek konulan yerlerin ayak altı olmamasına itina edilmesi. HİKÂYE Pariste beş sene kalmıştı. Ona: — Pariste sordukları etmeden! — İki sene ikmali tahsil, üç sene de izalel tahsil ettim! derdi. Liseyi, birincilikle bitirmiş, bir vekâlet hesabına Parise ik- mali tahsile gönderilmişti. Oranın baş döndürücü, cazip ve fettan hayatına iki sene mukavemet edebilmiş, bu müddet zarfın- | da mektebe devam etmiş ve imtihanlarını vermişti, Ffakat on- dan sonra kendisini Parisin saadet ve sefalet dolu hayühuyuna kap- tırmış, Fransadan — kovuluncıya kadar orada kalmış, bazan bir prens hayatı, bazan da bir sefil gibi aç ve çıplak yaşamıştı. Vekâlet — tahsisatmı — kesip buraya dönmesini emrettiği ve harcırahını gönderdiği zama hiç müteessir — olmamıştı. O zaman zengin bir İngiliz kadmile yaşı- yordu. İhtiyar ve çirkin İngiliz kadın ona meşru sâyi ile bütün hayatında temin edemiyeceği, müuhteşem bir hayat yaşatıyordu. Gardrobu dolu, cep harçlığı bol, otomobil ve — uşakları emrine âmade idi. Tam mınBz:îleh bir | prens gibi yaşıyordu. ayat :nu tatmin etmiyordu. Büyük bir servet yapabilmek için mütema- diyen kumarhanelere gidiyor ve İngiliz. kadınından aldığı bütün paraları orada eritiyordu. İngiliz kadını kendisini ter- kettikten sonra o yabancı mem- lekette sipsivri kalmıştı. Artık nekadar tanıdığı kadiın varsa hepsini istismar ediyor, buradan Fransaya giden Türkleri buluyor, onlara mihmandarlık ediyordu. Fakat onu tanımak bedbahtlığına uğrıyan Türkler, meteliksiz dö- nüyorlardı. Gözüne ameliyat yap- tırmak üzere Fransaya giden bir Türk orada ona tesadüf etmiş, bir kere bile doktora gidemeden 10 bin lirasını kumarhanelerde, batakhanelerde, otomobil safala- rında, şehvet diyarlarında yiyip bitirmişti. O, av bekliyen bir örümcek gibi, sefil yuvasında pi- nekleyip duruyor, bir Türk gel diği zaman hemen üstüne çulla- ne yaptın? diye zaman tereddüt tatlı konuşurdu, güzel sesi vardı, yakışıklı idi, güzeldi, dehşetli |neşeli idi. Ona ilk rastlıyan kendini bahtiyar zanneder, ya- bancı bir memlekette ona daha | ziyade sarılırdı. O, bir av yaka- la'yıncu evvelâ lokantasının bor- çunu temizletir. üstüne başına bir şey aldırır, pansiyonun ki- rasını verdirirdi. Sonra yeni dos- tunun paraları suyunu çekinci- | ye kadar can ciğer ahbap ge- zerdi. Her vakit böyle bir av düşmez yal O vakit yeni bir ni- şanlı tedarik edip onun evine yanaşıncıya kadar - elbiselerini satar ve sefil bir hayat yaşardı. Onun üç senesi kadın, arka- daş, lokanta, pansiyon, vatandaş kazıklamakla geçti. Paris gibi namütenahi enayisi bulunan bir şehirde bile nam vermişti, artık onu herkes tanıyordu.. * Onunla burada — görüştüm. Sok geniş bir muhiti vardı. Cid- en neş'eli ve tatlı bir adamdı. Her toplanışımızda Paris mace- ralarını — tatlı tatlı anlatıyordu. Bir kadına üÜç defa nasıl frak yaptırdığırı, — beş bin — lirayı bir ayda nasıl yediğini, bir otelde aylarca nasıl bedava oturulacağını itina ile izah ederdi. Onunla beraber içmek başlıbaşına bir zevkti. Gülmekten neşeden has- talanırdık. Çok güzel şarkı söy- ler ve dans ederdi. Onunla bara BİR ALA- nıyordu. Çok zeki bir adamdı, | Bu Sütunda Hergün Muharriri : Sabah CAKLII!. gitmek, onunla poker oynamak, onun hovardalığını seyretmek... Bu halini gördükçe: — Zengin olursam seni yanı- ma dalkavuk alacağım! derdim. Onun lügat kitabında, ahlâk, mukaddesat, arkadaşlık, namus, erkeklik mefhumları yoktu. Yok- tu amma, bütün bu haline rağ- men mağrur ve izzeti nefis sahi- bi görünürdü. Namütenahi de eşi ve ahpabı vardı. Hepsine de kabiliyetleri nisbetinde — borcu vardı. Arkadaşların bir - kısmı yemeğini, bir kısmı — yata- cağı yeri, diğer bir kısmı eğlencesini temin ile mükellefti. Benim hisseme ona sigara almak düşerdi, aşağı yukarı hergün rastlardım. İlk işi: — Bir Boğaziçi al bakalım!.. demek — olurdu. Fakat, okadar tabit ve mütehakkim bir eda ile söylerdi ki, ben mühim bir vazi- fesini ihmal etmiş bir adam utangaçlığile hemen paketini eline tutuştururdum. — Arada — sırada borç ta verirdim. Zaten onun naza rında bütün bir cemiyet kendi- sine karşı borçlu, o ise alacaklı idi, kendisinden alacağını iste- mek küstahlığında bulunanlara: — Ayıptır, ben seni asil bir adam — zannederdim. Beş on liral.. Böyle ufacık borçları aklım da tutamadım... Ayıptır, gözüm- den düşüyorsun, notunu kirıyo- rum! derdi. Bu halini bildiğimiz halde hepimiz de seve seve - ve- rirdik. Bir gün Caddeikebirde karşı- ma çıktı. Hemen vazifemi hatır- ladım, Fakat aksi gibi cebimde bir paket değil, bir sigara bile alack param yoktu. Bir Boğaziçi al bakalım! dedi. Kızardım, kızardım.. Affetme- sini rica ettim... Fakat yüzüme öyle bir bakış baktı ki bütün ömrümce affedil- miyeceğimi anladım. Çünki baş- kaları gibi benim de suyu çekil- miş bir limona döndüğümü zan- netmişti. Evkafın Bir Tavzihi İstanbul Evkaf müdürlüğünden: Haber gazetesinin 14 mayıs 932 tarih ve 120 numaralı nüsha- sında güya arazi kanununun 32 ci meddesi mucibince tahsil edilen mukataatı vakfiyenin yedi sene evvel ilga edilmesine Tağmen dairece tahsilinde devam edilmek- te olduğundan bahisle ahkâmı kanuniye ve mevzuatı hukukiye ile hiç münasebeti olmıyan bir fıkra dercedilmiştir. Halbuki Evkaf Müdiriyeti Umu- miyesinin 931 senesi bütçe kanu- nunun (3-cü) maddesine matuf olan (C) cetvelinde sarahaten muhar- rer olduğu veçhile işbu mukatta- alar (16 ve 21-Şubat-928) ve (22 Nisan-340 ) tarihli kanunlar ile tapu harçları kanununun (35-ci) maddesine tevfikan tahsil edil. mekte — ve — icrasına Başve- kâleti Celilenin memur — o duğu her — seneye ait Evkaf Bütçe kanunları da işbu mukata- atın tahsilini âmir bulunmaktadır. Binaenaleyh vatandaşların mezkür gazetede dercolunduğu gibi ah kâmı kanuniyeyi bilerek vecibe- lerini ifaya şitaban oldukları aşi- kârdır. Memul olmamakla beraber yanlış bir zihap tevlit edebilmiş olması mhtemel olan salifülârz neşriyatın şu suretle tashihine himmet buyurulması ricasile te- yidi hürmet olunur efendim. İstanbul Evkaf Müdürü NİYAZI