İ F—N : l SARAHAT LÂZIM — Sevgilim bana hep taş atıyor. — Nasıl? pırlanta taş mı? Hay M ünasebet- siz Hay! — Ayol, demin buradan Tah- sin Bey geçti, niçin selâmlaşma- dınız? Dargın mısın? — Dargınım. — Sebep? — Bana ihtiyar namussuz dedi. — Hay mlünasebetsiz. hay! Sen ihtiyar mısın? Ancak on sene- den sonra sana bunu söylemiye hakkı vardı. Ben Canımdan Bıktım! Salamon, Mişonu yemeğe da- vet etmişti. Arkadaşına : — Çorba yibi, sövüş yibi ha- fif şeyler ye... Kalbine dokanma- sın .. Bana yelince, ben canım- dan bıktim ! Dedi ve garsona bir biftek smarladı | Temizlik! Hayımaçi henüz sabah uyku- suna doymamıştı ki, ansızın ka- msı hiddetle odaya girdi: — Ayda!. Uyan bel. Sofrayı hııcığııi. Örtü âzıml. Sonra, Hayımaçinin altındaki yatak çarşafını çekip, yemek odasına gitti. Zavallı Fakir! Salamon, — zengin — arkadaşı Mordubay'ın yazıhanesine girdi: — Aman, Morduhayl! yozu- nu seveyim, bana on — papel odun, ver! — Vallayi cebimde n metalik yok I, — E... Katada da yok mu?.. Morduhay gözlerini açtı: — Maşallah, Maşallahi... - İç kasıda yiren, bir daha çıkar mı?.. BİN BİR SEVDA Nebahat, ah Nebahat; Söyle kimde kabahat!.. Münevver, alı, Münevver ; Ne olur bir buse ver !.. Neriman, ah, Neriman ; Ne yamansın, ne yamanl.. Sühevlâ, ah, süheylâ ; Aşkın başıma belâ !.. Nimet, ah, güzel nimet ; Seni alsam ganimet !.. Dürdane, ah, Dürdane ; Oldum deli, divane !.. BEYEFENDI Bir köy doktoru bastaya çağ- rılmıştı. Muayer “en sonra has- tanın karısına dedi ki * — Şu tozdan günde beş dir- hem vereceksiniz. Kadın dedi ki: — Hekim Efendi, bizde terazi var amma dirhem yok. — Öyle ise dirhem olarak bir yirmi beş kuruşluk nikel para kullanırsın. — Peki Hekim Ef. İki gün sonra doktor tekrar geldi ve hastayı ölü buldu. Hayretler içinde sordu: — İlâcı vermediniz. mi? — Verdim Hekim EF. — Nasıl verdin? — Yirmi beş kuruşluk bir nikel para yöktu; yirmi beş tanc kuruş koyuyordum! Bu Kadarına Razı! Tiyatrolarımızdan birinde, pro- vaya başlamadan evvel, aktörler- den biri rejisöre dedi ki: — Bizim halk tiyatro dinle- miye hâlâ alışmadı. Piyes oyna- nırken hep konuşuyorlar. Haâlâ dinlemesini öğrenemediler. Orada bulunan bir muharrir dedi ki : — Fakat biraz da siz dinlet- mesini öğrenmelisiniz. Kabahat ehalide değil, Rejisör atıldı: — Fakat, dedi, tiyatro kala- balık oluyor, biz ona bakalım. Sonra aktöre döndü: — İki gözüm, dedi, ıslık ça- masınlar da bol bol konuşsunlar; ben bu kadarına da razıyım ! MİSAL — Ben sana kalbimle oyna- ma demedim mi? Ateşle oyna- mak — tehlikelidir.. Bak kibrit kıralı inlihar — etti. 'GÜZEL"BACAKLARİ: P SKAL A YUMURTASI Tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavukta? ( Amerikalı Mis Noel, güzel bacak müsabakasını kazanmış ve 400,000 liraya sigortaya koymuştar.| Mis Noel Cenapları!.. Sizi tebrik ederim, Gazeteler “Kazandığınız zafer mubarek — olsun..,, derim! Gelip görmemektir onu derdim, kederim: Amanl.. hiç bozulmasın güzel bacaklarımız!.. * Kazaya uğramasın, gelmesin bir vartayal.. Çirkin kızlar kıskanır: çıkmayın ortaya! İşittim koymuşsnnuz onları sigortaya, Aman!.. hiç bozulmasın gözel bacaklarınız!. * Duydum: dizilmişsiniz bütün kızlar sıraya, O gün şahit olsaydım ben de bu manzarayal Garanti etmişsiniz tam dört yüz bin liraya, Aman!.. hiç bozulmasın güzel bacaklarınız!.. * Bacaklarınız hazineymiş Amerikada meğer, Ben de mağrur olurdum sahip olsaydım eğer Uzun etek giyiniz, korkarım nazar değer, Amanl.. hiç bozulmasın güzel bacaklarınız!.. * Onları tasvir etsem, doldurur kitapları: İncedir bilekleri! ipektir çoraplarıl.. Mis Noel Cenapları, Mis Noel Cenapları, Aman!i.. hiç bozulmasın güzel bacaklarınız!.. MUMAILEYH GAZEL Dolaştın kucakları, Söndürdün - ocakları!.. Vardır sana can veren Aşıkların hakları!. Tanrı övmüş yaratmış O kızıl dudakları!. Tıpkı tenine benzer Saçlarımın akları!. Soldu gönlümün bağı, Döküldü yaprakları!, Kölen olayım! Bana Öptür o ayakları!, KEREM Telsiz Telgraf Bir köylü, dostuna diyordu ki; — Bir türlü anlamıyorum, bir telgraf telinin bir ucundan yazılan yazı öbür ucuna nasıl gidiyor ? — Bunda anlaşılmıyacak ne var? Senin köpeğin kuyruğunu bir ısır, başile havlar! “Mişon,, un Fıkraları Mişonun karısı Rebeka, ölüm döşeğinde, kocasına vasiyelt etti: — Yel burda Mişonaçi ! Ben ulduğum zaman, beni Kudusa yotur, emi ?... Mişon başım salladı : W — Sen ul da, üst tarafı ko- lay 1... Şimdi Balatta yömeriz, sora rabatsız — olursan Kudusa yotururuz |.. Ziyani Yok £. Küçük Salamos, koşa koşa Mişonun yanına geldi : — Aman aman, baba! Bir toplu iğne yuttum !.. — Mişon, yaptığı faiz hesap- larından başını — kaldırmaksızın cevap verdi : — Ziyamı yok !.. iğne daha vereyim !... İşler Kesatmış ! Mişon arkadaşı Haymaçi ile konuşuyorlardı : — Haymaçi, be ! İşler kesat; çok ziyan ediyorum ! — Üyle ise, dükkânı kapat ! Mişon gözlerini açtı : — O zaman ne ile geçinirim?!. Ol Olsun Kansı Mişona yaklaştı : — Buyun Bahorların evinde iki türkü söyledim !... Mişon bu havadise sevindi — Oh olsun keratalara!. Ben onlari iç sevmem |.. Al sana bir - -— HAKKI VAR! Kadın — vergisi çıktıktan sonra benimle evlenir- seniz, aşkınıza isanmaml