DYODA BİR KONFERANS Söyliyen: Hitabet muallimi — Kirkor Zırtapozyan Efendi rolünde İ. Galip Bey, Hanımlar, Hanim: ler, Beyefendiler.. İstanbul — radyosu - âcizlerine karşı mühim, — mühim olduğu kadar bahisi iftihar bir teklifte bulundu. San'atıma dair sirinle hasbuhal —etmek... Benim için ayrılan mahdut bir zaman içinde kısaca birkaç Vâf ile hitabet san'atının en İlâzın kavaidinden bahsedeceğim.. Binaenaleyh bu- zurunuza komedya ve dram pe- rileri olan Yali ve Melpomenin kolları arasında olarak - geliyo- rum ve konferansıma cesaretle başlıyorum. Zannederim, Fransız- ların meşhur poet — hikâyecisi Lâfonten şöyle bir lâf etmiş: Dans ce cabel du mönda - seducleur 'Tout cet #spectacla et ehacun eat acleur Türkçemize tercüme edildik- te bua fitne fücur dünyada her- şeyi bir oyun ve — herkes te bir — oyuncudur. Ne kıyak ibare. Lâkin — eğer omu- miyetten — hususiyete — inecek olursak görürüz ki bu tabii oyun- cuların içinde oyunculuğu meslek edinenler vardır. Mümessil nedir? Mümessil bir tiyatro muharririnin hayatından Börnek alarak veyahut hayata örnek olarak yazmış olduğu bir vak'a içinde eşbasa Sâriyet — verdiği bissiyat — ve — ihtirasatı — lâf, evza — ve etvar ve — surat ile yaşayan bir san'aikârdır. De- mek ki bu san'atkâr kendi hu- busi şahsiyetinden — sıyrılıp bir Ertağrul Muhsin bir erkânıharp kaşmakamı olmali idi ikinci şahsiyetin cildi altına gir- meyi, onun hayalını temessül erneyi bilmeli, Yerine, .işine göre şefik, mülâyim, seret mer- hametsiz, sakin, sinirli, memnun, meyus, hasis ilâh.. ilâh olmasını bilmeli.. Yalnız unutmayalım ki san'atkâr doğar, lâkin mümessil ancak yetişebilir. Fakat herhangi bir mümessil san'atkâr değildir. Mümessil kekseriya mukavemet edilemez bir arzu ve kabiliyetle sahneye çıkmıştır.. Bundan do- layıdır ki her meslekten ve her seviyeden gelip sahneye çıkanlar vardır. San'atkâr bir kulübe Zırtapozyan Yazan: İ. Galip Ef. Anlatıyor köşesinde de, bir tahtın eşiğinde de doğmuş olabilir. Parexemple Neron bir hükümdardı. Şekspir seyisti he. Bayağı bildiğimiz seyis.. Molyere gelincel O da yorgancı idi. Hem de çırak olarak.. Hatta bizde de büyük san'atkârlarımı- En bazısı san'at âlemine doeğ- mazdan evvel başka meslekler tutmuşlardı. — Meselâ — Ertuğrul Muhsin Bey bir Erkânı Harp za- titi olacakken aktör oldu.. Keza Raşit Rıra Bey avukat olacakken aktör oldu.. Daha sonra lokanta- a oldu ya.. Keza Nirenir hanım- lar Bedia Muvahhit hanım mu- allim, Emin Beliğ Bey de dok- torken her Üçü de tiyatrocu oldular. Bendenize gelince: Bevva idim.. Gazeteci oldum.. Sonra muallim oldum. Nihayet te profe- sör oldum. Hem hitabet, dans ve etiket profesörü.. Evet nerede idim? He.. Mümeszil sada, etvar ve surat ile bir muharririn eşhasını yaşatır. diyordum. Şimdi evvelâ sadayı ele alalım Sada nedir ? Sada yalnız ağızdan çıkan bir.... sestir. ÂAğız nedir? Çene ile burnun ortalık yerinde, bazan büyük ve bazan küçük bir met- hal veya mahreçtir ki birçok hiz- metleri vardır. Ağız, alt üst du- daklar, diş etleri, damak, otuz iki veya daha aşağı dişlerden mü- rekkeptir. Ağzı, diğer kendine mulasık aza ile münasebetinden sada te- şekkül ve inkişaf eder ki bunla- rın ciğerle lisanı mezmar, guza- rifi hançeriye, hubulu savtiye kü- çük dil ve nihayet ağzınızdaki birçok işe yarıyan kocaman dil... Bu muhtelif aza bahusus dil devamlı bir talim ve idmanla bir nevi yumuşaklık — çeviklik, alestikiyet peyda eder. İşte buu- dan dolayı sabahtan — akşama kadar hatta uyku zamanı müs- tesna hiç sus olmadan lâf eden, ihtiyarladıkça daha fazla konuşan bulâsa bunayıncıya kadar, gebe- rinciye kadar dırdır eden kadınlar görülmüştür.. Meselâ bizim kayın valde gibi... Ağız az veya çok açıldığına, büzüldüğüne, yayıldığına — göre sesi inceltir. kalınlaştırır, yayar, büzer. Bu bapta ciğerlere alınan nefes miktarının büyük rolü var- dır. Meselâ ağır ve kalm - bir sada çıkarmak için tabil ciğerle- rimi mümkün mertebe hava ile doldurmalıyımdır ki — yukardan havayı koyverirken A.... sadası çıksın, Yalnız nasıl ağrımı büyük açıyorum.. Ve sadayı hançerem- den kalım olarak — çıkarıyorum.. (A A A.) Şimdi ince ve keskin — bir — sada ciğerlere miktari münasip hava, lâkin az, çok değil, sonra dudaklar büzük na.. Böyle... Oo... Oo... Halbuki â..... Şimdi 00... Oo.. Şimdi ikisi biraber.. A.:. Oo... A... Oo.. Sada daima göğüsten çıkmalıdır. Karın- dan değil.. Karından ağız vası- tasile daha keskin bir sada çıkartınıya kail olanlar aldanırlar.. Efendiler, hava almasını ve hava çıkarlmasını tanzim etmelisiniz.. Meselâ bir kelimenin heceleri arasında nefes almamak, uzun fasılalarla nefes almıya kalkarak tkanmak tehlikesine kapılmamak lâzımdır. Sonra pardon efendim tükrüğünü idare etmek, hani ba- Raşit Rıza da bir lokantacı zi kimseler vardır. Lâf ederler- ken tükrüklerini lüzumu veçhile idare edemediklerinden muhatap- larının yüzüne gözüne sıçratırlar.. Okurken ve hele konuşurken mevzuun hararetine göre insan ahmak ıslatan çiseliyor zanneder. Mütemadiyen.... — Islanmak hoş birşey değildir. sanırım. Evet... Nered idimr.. Ha.. Sade bir ses bir bağırmadan başka birşey değildir.. Lâkin gesli ve sessiz hurufatın yardımile çıkartılan se- da silsilesi kelimatı teşkil eder. Bir kelimede muhakkak surette sesli harfler bulunmalıdır kit do- ğabilsin... Yalnız samit hurufat- tan mürekkep bir kelime için ağız açmak bile kabil değildir. Göreyim sizi K, L, M, harflerini birbirine bitiştirerek bir lâf edin? Görüyorsunuz ya kabil değil..Lâkin sırası gelmişken söyliyeyim.. Bü- tün dünya yüzünde şimdiye ka- dar yapılan sosyal inkıdâpların en büyüğü nedir bilir misiniz ? Harf inkılâbı !. Artık gayya ku- | yorsunuz ya sesli.. yusuna atlığımız arapça hurufat ile kaç gülü kel ve kaç keli de gül ederdik.. — Halbuki bugün çüle kel, kele de gül demek imkâmı — yoktur.. Yalmız — sesli barflerin ianesile ancak tabii ve iplidal bislerin ifadesi doğabilir.. Meselâ bakın, hayret: A.. Görü- Teessür ve ağlamak.. Ooo.. Yine sesli. Sessiz harfler ise - tabir caiz ise - dilsizdirler.. Kelimeler hem sesli ve hem de sessiz hurufat.n sayesinde doğabilirler. Ve bu suretle doğan kelimeler ise çok iyi telâffuz edilmelidirler. İşte hitabet san'ati bize herşeyden evvel güzel bir telâffuz ve temiz bir şive tavsiye eder. Telâfhuz kusurları her ne ise mutlaka izale edilmelidir. Meselâ bir kekemenin inşat ve hitabete yahut tiyatroya heves etmeden evvel mutlaka bu kusurunu dü- zeltmelidir. Bir kekemede ne- kadar yüksek bir tiyatro istidadı olursa olsun bu kusurla malül kaldıkça bir mümessil olmasına imkân yoktur. Tasavvur edin Hanımlar, Efendiler -parexemple bir kekeme Abdülhak Hâmidin Tezerinden bir parça inşat ediyor: Gökte peyda olan şu barikaya Nazar etsem seza tehevvürle Tüylerim ürperiyor tasavvurla Tezerim seyfi gadrime haşmet Ziri payinde bunefşan Tezerim.. Yahut ta piyesin sonunda sevgilisi İspanyol kızını kendi eli ile öldürüp te aklını kaçıran hü- kümdar, erkân tarafından sual edilen “ Nereye gitmek istiyor?, cümlesine cevap veriyor : ( Ademe! ) Bu müthiş facia gülünç bir surette maktul düşmez mi? Sonra bir kusur daka.. Hın- bım olmak.. Bu kusuru - izale etmeden evvel şiir inşadına kalk- mak nekadar acıklı olur. Meselâ Fikretten şu mısraları bu kusurla okuyalım : Sarı bir gül ipekli korsajının Nefhai lerzişile gaşyoluyor.. O da mes'ut ve mütebessim soluyor.. Ben olaydım bu.. Yok inanma sakın Ben gül olsam filizden ayrılmam.. Bu nefis mısraların bütün siriyeti mümessilin burnundan dı- şarı çıkamaz değil mi ? Keza böyle dile ait kusurlardan birisi de köçeklikten kalma bir itiyat neticesi R V L harflerini Y gibi telâffuz. etmek.. Bu suretle lâf eden bir mümessilin bir facia oynaması kadar feci birşey olur mu?Meselâ Yaradan seni affettim. piyesinin — üçüncü — perdesinde artık kör olmuş bulunan profe- sör Mümtaz Bey ıstırabını. şöyle ce haykırdığım tasavvur edin.. ( Bunları, bu ölü gözleri delikle- rinden çıkartmak istiyorum.. Bu mezartaşı — ağırlığındaki — kafayı kırmak — duvarlara — vura — vura parçalamak - istiyorum.. — Kurtar beni bu karanlıktan artık şeni görmek Ayşe.. Bir kere daha görmek.. Bir kere daha, ) Hanımlar, istiyorum Efendiler.. - Buna benzer birçok dil kusurları vardır ki hepsini saymak ciddiyete mu- haliftir. Herşeyden evvel fasih olmalı.. Bakım size Fransızca olarak Fesahate ve temiz telâf- fuza bir misal zikredeyim.. Ham- let sevdiği Ofelyaya şöyle diyor: Doute de la lumiere, doute du soleil et du jour, doute des cieux et de Ja tewe. Mais ne dante jamais, ne doute jamais de mon amour. Yani ( Herşeyden, nurdan, güneşten, göklerden, dünyadan, herşeydan şüphe et ve lâkin be- nim sevdamdan şüphe etme.. ) demek .. Spikerin sesi — Zırtapozyan Efendi.. Size verilen vakit tamam. Zartapozyan — He he.. Biti- riyorum.. Üç dakikadan bitiyar. Hanfendiler size o evza ve etvar ile surattan bahsetmek benim için imkânsızdır. Tira suratın aksettireceği — emmareleri — size radyo ile gösrermem İâzımgelir ki henüz bu mümkün değil.. Lâ kin şöyle umumi bir fikir vermiş olmak için size etvarda itidal tavsiye ederim.. Sonra bir mecliste lâf ederken yahut bir sahnede Lemsil verirken esnemek, öksürmek, aksırmak, burnunu sil- mek ve çekmek, kaşmmak ve daha sair bunun gibi fiziyolojik ihtiyacata karşı kendinizi — sıkı tutmanız lâzımdır. Spikerin sesi — Zırtapoz Efendi... Vakit tamam., Konfe- rans uzadı.. Kesin artık.. Zırtapoz — Rica ederim efen- dim.. Samilerinize fasih Jâf et- Bedia Muvahhit Hanım da muallimlikten sonra mümessilliği tercih etti mekten” hitabetten, — tiyatrodan bahsettim.. Şimdi de birkaç da- kika etiket ve adaptan bahset- mek isterim... Spiker — Yok efendim artık kâfi., Müsaadenizle — mikrofonu kapaycağım.. Zırtapoz — Amman tabanı- nızın dibini öpeyim.. Bir. dakika daha müsaade edin.. Hanımlar, Efendiler.. Bir sa- londa hirmepede, bir dineda biçili tavurlarla oturup kalkmak, yemek içmek, zevkle zarafetle giyinip kuşanmak, bir tede, bir baloda dan- sederken kıyak ler etmek ve bahusus doğru gün lâfct- müracaat uniye ucuz Adresim : | vatcıyan hitabet ve tapozyan, hoşça kalım.. Yerlere kadar eği- liyorum banımlar, efendiler..