Abdülhamit Çok Hastalanmıştı. Büyük Bir Endişe lçınde İnlıyordu Bir Besmele Çektıkten Sonra İlâcı İçti NAKİLİ ZİYA ŞAKİR Her hakkt mahfurzdur — 268 — iz buçukta, işitildi. Doktor Atıf B. gelmişti. Nöbetçi tinden vaziyeti öğrenen doktor, süratle harem dairesine geçti ve Abdülhamidin odasına girdi. Abdülhamit şezlonga uzanmış yatıyor.. Limon gibi sararmış olan alnında, soğuk - ter taneleri habbeleniyor.. ve pek güçlükle nefes alabiliyordı. Doktorlar Ab- dülhamidin göğsünü açmış, kuru hacamat yapıyor, Rasim Bey de bir kenarda ayakta duruyordu. Abdülhamit, doktor Atıf Beyi görür görmez, gözleri büyük bir ümit ve emniyetle parladı. zabi- Bütün ıstıraba rağmen gülümse- | miye çalışarak elini uzattı. — Pek rahatsızım, bey. Nabızlarıma bakınız. Derken, sesinde acı bir elem ve şikâyet vardı. Doktor, Abdül- hamidi o vaziyette görünce mü- teessir olmakla beraber - derhal kendini topladı. Metin ve telâş- sız bir tavır alarak: — Bakınız, efendim.. Ben, biç telâş etmiyorum... Korkmayınız.. Ehemmiyetli birşeyiniz yok.. Şim- di bir ilâç veririz, geçer. Dedi. Bu sözler, Abdülhami- din kalbine bir teselli ve kuvvet vermişti. Metin görünmiye çalı- şarak: — Korkmayımız - diyorsunuz.. Hayır, korkmuyorum.. — Fakat.. ıstırabım var, Buradan.. İşte bu- radan çok muztaribim... Bakınız.. Elinizi koyunuz... Burası, ağrı; or. Hop hop atıyor. Dedi ve doktorun elini tuta- rak midesinin üstüne yerleştirdi. Doktor, esaslı bir muayeneye hazırlandı. Evvelâ nabızları saydı. 145 buldu. Teneffüs adedi ise 65 şi geçiyordu. Sonra Abdülha- mide rica etti: — Müsaade buyurulursa, bir kere de güğsünüzü ve kalbinizi muayene edeyim. Dedi. Doktor, muayenede de- ram ettikce simasında endişe âlâmet- leri görünüyor ve bilhassa zahrın sol tarafını: muayene ederken gösterdiği dikkat ve ihtimamla, orada bir arıza bulduğu anlaşılı- yordu. Bu sırada Dr. Nikolaki Ef.. nin reçetesile Beylerbeyi hastane- sinin — eczanesinde yapılan ilâç geldi. Abdülhamit, hafif bir sesle doktor Atıf Beye : — Reçsteyi okuyunuz. nasıl ?.. Dedi. Doktor, hemen reçete- yi aldı. Tetkik etti: — Okudum efendim. güzel.. içebilirsiniz. Diye cevap verdi |*) doktor İlaç Pek () Bu reçtenin sureti şudur1 Infuslon de de Tilleul 150,04- Sulfate de #eparteine 0,034 Ld'ua e İaurier de cerise 4 Sirop. bir | Doktor Gıuıı getirtti. İlâç şi- şesinin mühürlü ağzını Abdülha- midin gözünün önünde açtı. Fin- cana kâfi miktarda ilâç boşalttı ve fincanı, Abdülhamide uzattı. Birdenbire Abdülhamidin alaı buruştu. Çehresinde tereddüte delâlet eden bir işmizar hâsıl oldu. Şüphesiz bir bahane bula- rak ilâcı içmiyeceği zannolunu- yordu. Fakat bir anda siması de- ğişti. Bir saniye evvelki tereddüt ve entişesi adeta erimişti. Müte- vekkil bir vaziyetle ( Besmele ) çekerek doktorun — elinden — ilâcı aldı. Gözlerini kapadı. Son dam- lasına kadar içti. Şimdi asıl çehresi değişen, Doktor Atıf Beydi, Abdüâlhami- din ilâçı içtiğine adeta inanmak istemiyor; bir fincana, bir de Abdülhamidin yüzüne bakarak hayretini güç zaptediyordu. * Hâcın ikinci fincanımı da yine doktor Atıf Beyin elinden içen Abdülhamit —doktora — teşekkür ettikten sonra, — Artık ben.. biraz rahat gibiyin... Siz. dişarıda istirahat ediniz.. ben de biraz yatağa azanayım... Fakat, Nikolaki Ef. de., bir yere gitmesin.. burada kalsın. Dedi. Lâkin bu sözleri kesik kesik söyliyor, söylerken büyük bir zâf gösteriyor, ( Usreti Tenef- füs ) den, cümleleri müntazaman bir siyakta ikmal — edemiyordu. Abdülhamidin bu teklifi üze- rine doktorlar derhal salona geç- tiler. Doktor Atıf Bey ellerini biribirine çarparak: — Vallahi hayrette kaldım. Âdetâ, gözlerime inanamıyorum. Hâcı nasıl içti?., Şimdi, küçük bir muhavere biribirine karışmıştı, — Herhalde ıstraptan olacak?, — Maamafih, iyi mukavemet ediyor. — Derecei hararet yükselme- di. Henüz 36,7. — (Emüsyon) dan mütevellit hal de biraz zail oldu. Abdülhamidin kendisini biraz iyi bulması da bundan ileri geli- yordu. Fakat.. Acaba hastalığın bu tahalfüfüne itimat caiz miydi?. Doktorlar, tıbbi müşavereye başladılar. Uzunca süren bir isti- şareden sonra; nihayet şu teşhisi koydular: (İbtikan - ve zatürrüdi eyser- ve üzeymayı rievi | Verilen ilâca ve görülen mu - vakkat salaha rağmen hastalığın haleti umumiyesi, endişe edilecek kadar — vehamet gösteriyordu. Buna binaen doktor Atıf Bey Rasim Beye döndü; — Hastanın halini pek ağır görüyorum. İcap eden makamata haber veriniz. Dedi, Rasim Bey, derhal kendi oda- sına gitti. Harbiye nazırı Enver Paşayı bularak telefonla malümat verdi. (Arkası va2) Kadınlahn Sevdiği Bır Spor: Ok Ve Yay Amerikan sporcu kadınlarının son zamanda büyük bir alâka ile takip ve tatbik ettiği idmanlardan biri de ok atmak sporudur. İlk devirlerin cengâverlik hayatını canlandıran bu spor, kabul etmek lâzımdır ki erkekler kadar kadınlara da yakışıyor. Yirmi, otuz ok süvari hanımın ellerinde ve yaylar, muntazam — yürüyüşle talim etmeleri, sonra ileride dikilmiş olan hedeflere oklarını fırlat- maları cidden göze hoş gelici bir manzara teşkil ediyor. Az zaman evvel başlıyan, fakat kısa bir zaman içinde pek fazla rağbet gören bu spor şubesinde, şimdi senede iki defa şampiyon- hıklar tertip olunuyor. Bu senenin ilk altı ay şampiyonluğunu Mis Betti Nas isminde İrlandalı genç bir kız kazanmıştır. Bu kız, elli metreden küçük bir daireye arka, arkaya on ok isabet ettirmiştir. |—n Bugünün Dedi ve elimden tutarak ka- labalığın içine doğru çekti. Muh- telif grupları dolaştırdı. Genç, ihtiyar beni birkaç kişi ile tanış- tırdı. O aralık kıvrak bir Fokstrot başlamıştı. Bunu Amca Beyle oynadım. Danstan sonra büfeye gittik. Amca Beyle — karşılıklı | birer kadeh likör içtik. » Akşamdanberi dikkat ediyo- rüm; büfenin en sık müdavim- lerinden biri de, Avni... Avni, bülfeye her uğrayışında Hemen hiçbir dansı kaçırmamıştı. Her dansta, kollarının arasında genç ve güzide bir kızla çıkıyor, endamının İevendane irtisamına, tun nazarlarla bakanların ara- sında, mevkünden emin bir gu- rurla oynuyordu. Bu meftunların en başında, Sabiba bulanuyordu. Avni, baş- kalarile dansa kalktığı zaman onun rengi soluyor, dudakları gizli bir ıstırapla sıkışıyor. Kıs- kançlık alevlerile kamaşan göz- leri, mütemadiyen Avniyi takip ediyordu. Fakat, beraber dans- ettikleri zaman, kalbinde ne de- rin bir zevk ve inşirah hâsıl ol- | duğu, simasında parlıyan mem- nun ve mes'ut tebessümlerden anlaşıhyardu.” Bir aralık Neclâ yanıma geldi: — Avni ile dansettin mi?.. Diye sordu. — Hayır, Cevabını verdim. Neclâ, na kızarak: — Ne kabalık.. Akşamdan- beri dansa kaldırmadığı kadın kalmadı. Seni tamdığı halde ni- çin böyle ihmal etmiş?.. Dedi. —Bilmiyor musun Neclâ.. Ben meşguldüm. Hem misalirlere ik- ram etmesi daha iyi değil mi? bu- Diye mukabele ediyordum. Avni, bizim kendisine bakarak konuştuğumuzun - farkına — vardı. Hemen yanımıza yaklaştı. Güle- rek Neclâya sordu: — Galiba benim için dediko- du yapıyordunuz?. Neclâ, Derhal cevap verdi: — A, vallahi öyle... Akşam- danberi Kevser ablamla dans etmemişsiniz... Yoksa, ondan mı, davet bekliyorsunuz Avni Bey?., Netlânın bu sözlerine sıkıldı. Derhal atıldım: — Aşkolsun Neclâ... Avni Beyde, benim ettiğimi zannedecek. canım Şimdi şikâyet Dedim. Avni, pişkin bir gü- löşle kulağımıza eğilerek : — Hiç telâş etmeyin Kevser Hanım.. Bu şikâyetin doğrudan nim. Çünki? onu da ancak bir defa dansa kaldırdım. Niçin bi- liyor musunuz?. Daha henliz iş- tiham açılmadı da onun için... Hele şu aburcuburlarla biraz iş- tiham kabarsın.. Hele şu gece yarısı atlasın... iki ve hatta üç kadeh içki içiyor | ve içtikçe de — neşeleniyordu. | cazip ve vakur inbinalarına mef- | doğruya ondan doğduğuna emi- | AKTİLO Romanı MA 55 AAA Yaran: Z. Şekir Neclâ buna isyan ederek: | | | | — Vay beyim vay... Demek ki, kala kala, buradaki hanıme- fendilerin artığına kaldık öyle mi?. Size inat için şimdi iki güzel ka- valye seçeyim de görünüz. Derken Ferdi yanımıza geldi. — Neclâ !.. Dedi. Neclâ Ferdiye bir sözünü keserek, Ferdi, sözüne başını şikâyetkâr devam etti: — Büfedeki içkilerden hiçbir şey anlamıyorum. Kafamın içi bomboş. Ben gelirken bir şişe martel getirmiştim. Paltomun ce- binde bekleyip duruyor. Şunu açacak tenha bir bulamaz mısın? Avni, dudaklarını rak söze karıştı: — Hay Allah razı olsun Fer-« | di Vallahi ben de- tıpkı - sonin gibiyim. Kuzum Neclâ Hanım., şu iyiliği yapıver. Belki Ferdi insafa gelir de bana da boş ka- dehleri koklatır. Nedâ, iki elinin yamruklarını üstüste getirip biribirine vurarakı — Oocoh.. gördünüz mü?, Yi- ne bize muhtaç oldunuz. Haydi, size bir iyilik edeyim. çevirdi. tavırla köşe şapırdata- aldı, yatak Dedi ve onları odasına götürdü. * Gece yarısı, merasimle tesit edildikten sonra, coşkun bir vals başlamıştı. Martel kadehlerinin buharile birdenbire neş'eleniveren Ferdi, coşkun bir kavrayışla vü- cuduma topuklarının üzerinde dönerek beni mütema:- diyen çeviriyor. İçtiğim likörlerin | tesirile zaten muvazenesi sarsılan | başımı, döndükçe döndürüyordu. — Ferdi Bey.. Biraz yavaş.. İkimiz birden düşeceğiz. sarılmış, Demiye mecbur oldum. Fakat Ferdi coşmuştu. Artık ne — valsın kaidelerine ne de muvazenemizi kaybederek yere düşmek - tehli- kesine hiç ehemmiyet vermiyerek cezbeye gelmiş bir mevlevi der- vişi gibi gözlerini kapıyarak dö- nüyor ve beni de etrafında çevi- riyordu. Bir aralık çiftler arasında gö züm Amca Beye rastgeldi. Gü- lerek Ferdiyi işaret etti. Sonra gözüme Avni ile Neclâ ilişti. Avni, hem Neclâyı döndürüyor, hem de kulağına bir şeyler söy- lüyordu. Neclâ, onun gözlerinin içine bakıyor. dudaklarında uçan hafif bir tebessümle dinliyor ve tek kelimelerle cevap veriyordu. ( Arkası var ) l Sinema Ve Tiyaatrot ALEMDAR | ARTİSTİK — Kıral eğleniyor ı ASR — Babriyeli şarlası ELHAMR A — Daha ölmedin mi? ETUVAĞ GLORYA HİLÂL | KEMAL &. MAJİK MeLlX | MİLLİ ÖPERA ŞIK â Üsküdar tlzle — Esir Molike