Çocuk. Kesen Adam ( Geçen Çarşambadan mabat ) Onlar keyf süredursun, güneş çoktan batmış, etrafı gölge sar- mıştı. Cingöz bunu hisseder etmez: — Aman! dedi, çabuk döne- Km, sonra çakıl taşlarını bulamı- yacağız. İki çocuk koşa koşa geri döndüler. Fakat ©o zaman okadar karanlıktı ki, ne taşları bulabildiler, nede — yollarını... Sağa, sola, ileri, geri hangi ta- rafa gitseler bir türlü ormandan gıkamıyorlardı. Nihayet derman- ları kesildi. Çaresiz, bir yere oturdular. Zavallı gafil çocuklar bu gece bu korkunç ormanda kalmışlardı. Cingöz birdenbire elini uzatarak : — Bak, dedi, orada bir ışık var. Gidelim ! Işığa doğru yürü- düler. Bu, küçük bir kulübe idi. İhtiyar bir kadın ateş yakıyor, uzun boylu, korkunç bakışlı bir köylü de çubuk içiyordu. Çocuklar: — Ormanda yolumuzu - kay- bettik. Bu gecelik bizi evinize alın! Diye yalvardılar. Korkunç bakışlı adam onları içeri alıp, küçük bir odaya soktu ve : — İşte şu minderin üzerinde atın! diyerek kapıyı çekip gitti. *Ilugöı ok yorulduğu için, der- hal uyudu. Fakat Afacanım gözü- ne uyku girmiyordu. Ne dense, #ol gözü mütemadiyen seğiriyor, kalbi atıyordu. Kendi kendine: — Allah bilir, amma bu gece, gae ——— — — — — Afan! kaç yaşındasın? — Evde on iki.. Anvemle tramvaya — bindiğim zaman da para almasınlar diye, beş!.. PS TeT SON POSTA eti aei Kırkından soura azıp, başı havada gezenlerin akıbeti fena olur: Yaşlanan karıncalar, kanat- landıktan soura, ölürler! siz Üü Her sakallı bilğili olsaydı, ke- çiler hafız olurdu! A Yerde bile para bulsan, say- madan cebine koyma! Alerd. v Madamki “yine kirlenecek... , diye elini yıkamıyorsun ; öyle ise “yine acıkacağım..,, diye yemek te yeme! —— başımıza muhakkak bir felâket gelecek! diye mirildandi. Netekim tahmininde yanılmamışlı; dişarı- da karı koca şöyle konuşuyor- lardı: — Hanğisini keselim? — Küçüğünü! — Olmaz! Küçüğü pek zayıf, eti yok.. Büyüğü keselim de, gü- zel bir yemek olsunl... — Eyvah!... Demek yamyamn bir. karı kocanın eline — düş- müşlerdi.. Afacan — derhal Cin- gözü uyandırıp, meseleyi an- lattı. İkisi de litremiye — baş- ladılar. Usulca — kapının aralı ğından baktılar. Korkunç ba- kışlı adam kollarımı sıvamış iki büyük bıçağı biribirine sürterek hem biliyor, hem de karısına şunu söylüyordu : — Büyüğünü keseceğim! Büyük çocuk “ Afacan , dı. Demek şimdi kıtır kıtır. kesile- cekti. “ Beni buralara sen getir- din..,, diyerek, Cingözün kafasına bir yumruk indirdi. İşte tamam © zaman da elinde keskin bıçağı ile adam içeri girdi. Afacan *“ Belki merbamete getiririm.. ,, ümidile yamyam herifin ayakla- rına kapandı: — Kesme!. yalvardı. Adam: — Keseceğiml... diye bağırdı. Sonra, odanın içinde bulunan diğer bir kapıdan abıra girip bir kuzu çıkardı. Meğer rı koca çocuklar için değil: “Hangi kuzuyu keselim?..., diye konuşu- yorlarmış. Çocuklar meseleyi an- İayınca ikisi de kahkahalarla gül- dülür. Ertesi gün, kesilen kuzu- nun dolmasını yiyip, kestanelerle beraber evlerine geldiler. SON Kesme !.. - diye Afacanın ; Tefrikası: 2 DEVRİ ALEM SEYAHAaTI “AFACAN, KİMDİR? ( Baş tarafın bulâsası: Pazar ola Hasan Beyin oğlu Afacan bir gün İdarehanemize geldi. Bötün dünyayı gezip seyahat ettiğini söyleyip, ha- tıra defterini bize teslim etti. Seya- bainâme şöyle başlıyor: “ Benim ismim Afacandır. Küçük yaşımdan- beri dünyanın her tarafını görmek laterdim. Bir gün biriktirdiğim para- larla yola çıkmıya karar - verdim. Vapur acentesine koştum. | Benim küçük yaştan para bi- riktirdiğimi gören teyzem, halam, | dayım — velhasıl bütün akrabam bana para vermiye başladılar.. | Ha babam, hal... Gittikçe kum- bara doluyordu. Nihayet onun gibi başka bir kutu daha yap- tım: Bir kumbara., iki kumbara.. beş kumbara... Zengin oldum gittil.,. Bir gün, Galata köprüsünden geçerken — kos koca bir vapur görmüştüm. Aman Yarabbil... Üç LELALLARI — Resimli Hikâye — Cingöz — Afacan ! Bana on zıpzıp borç versene ! Afacan — Yanımda yok, eve gel vereyim ! Cingöz — Işte, geldim : Ver zıpzıpları Afacan — Yarın, mektepte muhakkak veririm ! Cingöz — Yahu ! Bana zıpzıp vermiyecek misin ? Afacan — Eece ! İllallah! So- kakta, evde, mektepte her gün ben sana on Zıpzip veremem yal. bacalı, dört direkli, kocaman bir gemi !, Yanımdan geçen ihtiyar bir adama: — Amca, dedim, bu vapura kim biner ? Ak sakallı ihtiyar bana şöyle anlattı : — Bu vapura Çok xzengin adamlar binip, memleket mem- leket gezerler. Onlara “ Seyyab ,, denir.. Onların görmedikleri yer kalmaz. Dünyanın öbür ucuna kadar giderler! Bu sözleri duyunca, doğrusu ya, bu bheriflere imrendim. “Onlar zenginse, ben de zenginim... Ne olursa olsun, bu vapura binip seyahat ederim...,, diyip, rımı verdim. Hemen 'eve koşup, hazinemi çıkardım. Teneke kutuları açtım, bir de ne bakayım; o kadar çok kara- | Üeye Haber Vermedin? Bir gün zengin bir zat ba- bamla beni yemiye davet etmişti. Düğün çorbasından baklavaya kadar, türlü türlü yemekler var- dı. Her nedense, babam müte- madiyen sofrada ayağıma bası- yor, bana, ya: “Az yemek ye!l, yahut ta: “Atıştır!,, demek isti- yordu. Sofradan kalktıktan sonra beni tenha bir odaya çekti ve suratıma bir tokat aşkedip: — Budalal! Dedi, yemek yi- yeceğine, sık sık su içiyordun. Böyle yemekleri bir daha nerede bulursun ? Cevap verdim: — Arasıra da su içersem, da- ha çok yemek yiyebiliyordum ! Babam bunun üzerine bir to- kat daha atıp şu sözleri söyledi; — Hınzır! Bana niye haber vermedin. İpin Ucu Kimde?.. Bir râmazan Afacan camiye gilmişli, o gün va'iz vardı. Ca- miün — meyzini imamın yanına sokulup: — Hocam, dedi, dua ederken bazı harekeleri yanlış okuyorsun.. İstersen böyle hata yaptığın za- edeyim? teklifi man ben sana İişaret Hoca çok ihtiyardı. Bu kabul etti: — Âlal. Fakat nasıl işaret edeceksin, Ben kürsünün arkasına geçip koluna bir ip bağlarım. Yanlış okuduğun zaman çekerim! Bu mubavereyi Afacan duy- muştu. İmamla Minberin arası- na — oturdu. ken imam: — Kâle., dedi. Afacan hemen ipi çekti, imam : — Köle.. Dedi. Afacan yine ipi çekti. İmam bu sefer de: — Kile.. dedi. Fakat yaramaz Afacan yine ipi çekmişti. Sabrı tükenen imam cemaate: — Ben nasıl — okunduğunu bilirim, amma, ipin ucu bu heril- tel. Deyip, biçare kafasına rahleyi indirdi, Tamam dua — okur- Meyzinin ki, param dünyayı — satın ahrım. Paralarımı — iyice — ceplerime yerleştirip, vapur acentesine koş- tum. Maksadım, biletimi ahp, he- men o gün yola çıkmaktı. Fakat, şeytanmın gözü kör olsun, bakın başıma neler geldi : Acenteye — vardığın — zaman memüur ancak bir bilet olduğunu Ve onun da şimdi sahibi gelece- ğini söyledi. Eyvahlar olsun!.. Demek şimdi bu güzel vapura binip seyahat edemiyeceğim. Me- ğer — dert Bir sürü adam acentenin kapısını sarmış bilet istiyorlardı. Derken tek biletin sabibi geldi. Bu ka- labalığı görünce, şaşırıp birisin sordu: — Bu adamlar ne için top- lanmış! O dakika aklıma şeytanca bir var GFACANİIN Fuhaf Sözleri Erken Kalkmak Babası ediyordu : — Oğlum, sabah eyin erken kalkan adamın kısmeti açık olur. Bunun için daima erken yatıp, erken kalkmalıdır ! “Afacan,, bu sözleri duyunca, bir sabah vaktinde uyamıp, ba- basile sokağa çıktı. Henüz köşe- yi dönmüşlerdi ki, yerde bi cüzdan dolusu para buldular. Babası: — İşte, dedi, sözlerim çıkı Bugün erken — sokağa için kısmetini bul un! “Afacan,, bir mü dü, sonra şu cevabı v sını matetti: — Bu cüzdanın sabibi bizden daha evvel sokağa çıkmış. Para- sını düşürüp, kısmetini — değil, belâsını bulmuş! Gazete Okumamış ! Afacan çalışkan bi Lâkin kimsenin u! ğına hammül edemez. Mahalle tarı onu bergün imtihana çekerdi. Bir akşam yine yolunu kesip: — Söyle bakalim, dedi, Fran- sa İmparatoru Napoleon neler yaptı?... Alacan, herifi başından savmak için şu cevabı verdi — Bugün gazete okumadıml.. “ Afacana , — nasihat çıktığın cuktur. ta- muh- Çü — Oğlum! Babak nerede? — Siz alacaklısınız, değil mi? Anadoluya gittil.. çare geldi. Hemen berifin ya- nına yaklaşıp: — Bu vapurun makinesi sa- | katmış.. Bu adamlar korktukları ortaklarım — çokmuş: | için seyahatian vazgeçtiler. Bunun üzerine bu adam da yola çıkmaktan vazgeçti. Ben de gidip onun biletini satın aldım. “ Cingöz ,, ün Başına Gelenler Eski mektep arkadaşım Lin- göz beni selâmetlemiye gelmişti. Beraberce vapura girdik. Onun yardımıyla eşyalarımı kamaraya yerleştirip, son defa görüşmiye, sohbet etmiye başladık.. Ece.., Buna seyahat demişler, | gidip te, dönmemek var !.. Dö- ? nüpte, görmemek var !.. Cingöze : — Haydi, Aarkadaş! dedim, vakit geldi, sen artık git... Beraberce yukarı güverteye çıktık. Fakat o anda Cingöz bir feryat kopardı : (Devamı gelecek Çarşamba |