6 lSıy(ı 4 I Ankara Mektubu ı İ Haa A | Ankaradan İstanbula Yaz Akını.. Ankara (Hususi) — Bu se- neki kış Ankarayı kasıp kavurdu. Herkes günlerce evinden dışarıya çıkamaz oldu. Aileler kendi ev- lerinde ve kendi aralarında top- lanarak kış gecelerini eğlenceler- le geçirdiler. Bilhassa Yenişehi- rin geceleri, çaylı gece partileri, xiyaretler ve ziyafetlerle geçti. Bugünlerde Ankara kışın son | günlerini yaşıyor. Artık baharın berrak seması görülmiye, ılık kokuları hissedilmiye başlandı. Ankarada “ Bahar! ,, deyince akla İstanbul gelir, bu itibarla şimdi Ankarayı ve daha ziyade Yeni- şebir sakinlerini İstanbul çok işgal etmektedir. Sorulan Sualler Her toplantıda hanımefendi- ler biribirlerine şu suali soru- yorlar: — Bu yaz nereye niyet? — Geçen yaz Karlisbada git- miştik. Ucuz amma, İstanbulun zevki başka vallahi. Adalar, ba- gaziçi, Caddebostanı sabilleri, Flurya, hepsi başlı başına birer Alem... ceğiz, — Bizim de niyetimiz öyle. — A... Vallahi buluşalım, çok iyi vakit geçiririz. Dabha şimdiden gidilecek yer- — Biz bu sene de adaya gide- | SON POSTA Emnıyet Sandığında Bir Saat Dertli İle Dertsizin, Zenginle Fakirin Kaynaştığı Yer Bu Eski Halk Müessesesi Tefecilerle Mücadele Ediyor b Halkın derdine derman bulan Emniyet Sandığının hariçten görünüşü Emniyet sandığının kapısı ö - | nünde bir otomobil durdu. Siyah ler etrafında münakaşalar yapıl- | makta, randevüler verilmektedir. İstanbul Akınına Hazırlık Bilhassa önümüzdeki kurban | bayramında büyük bir İstanbul | akını başlıyacak gibi.. Havaların — biraz iyileşmesi Üzerine bugünlerde Ankaradaki inşaat faaliyeti başlamak Üzere- dir. Geçen şene Yenişehirde, Kavaklı derede ve eski Ankara- da yüzlerce ev Şiınâtilı'ien inşaata başlandığına göre bu sene de inşaat faaliyetine |* hummalı bir surette devam edi- | leceği anlaşılmaktır. Artık Yeni- şehirde boş ve üstünde yabani otlar bitmiş arsalara tesadüf edi- | lemez oldu. Bu arsalar gün geç- tikçe güzel ev ve apartımanlarla örtülmektedir. Burada senelerden- beri devam eden ev modası ve alâkası henüz bütün — şiddetile devam etmektedir. Herkes evile, bahçesile meşgul olmaktadır. Yenişehirin Eksiği Yenişehir İstanbulun sayfiye yerlerinde bile bulunmyan güzel ve şirin binaları havi cazip bir şehir oldu. Bilhassa bütün evle- rin bahçesi, ağaçlıklar ortasında olması, geniş ve sık caddelerin bulunması buraya başka bir hu- süsiyet veriyor. Bütün bu methiyeme yalnız şunu ilâve etmek istiyorum: Yeni şehir caddelerindeki yaya kaldı- rımları bir an evvel yapılsa da, Ankara halkı, kışın çamurdan, yazın tozdan, yani en büyük iki dertten kurtulsa; ne olur? x4 Oransda Umumi Grev Orans 28 — Umumt grev ilân ve aparltıman | güzel mantolu bir hanım; parlak böcek derisi iskarpinleri üstünde | keklik gibi sekerek merdivenlere doğru yürüyor. Şoför, sordu: — Çok kalacak mısınız Hanı- | mefendi ?.. — Hayırl, Para yatırıp hemen döneceğim |. Aradan henüz beş dakika | geçmemişti. Ayni kapının önünde buruşuk yüzlü ihtiyar bir hanım nine belirdi. |Sandığın bu seferki müşterisi öteki gibi değil, yaya geliyordu. Beni uzaktan görünce seslendi : — Kuzum oğlum.. burası mı? — Burası... — Hay Allah cennet müjde- leri versin sana... Hani, burası değil desen şark diye düşüp bayılacaktım .. — Pek uzaktan geliyorsunuz “Emniyet,, | galiba?.. Başını salladı: — Koca Mistâpaşa neresi, Cağaloğlu neresi... Sabahın se- kizinde evden çıktım. Bilmem şimdi saat kaç?... İşte sekizden bu vakte kadar ayaküstüyüm... Biter, tükenir yol değil ki... — Rehine konulacak bir şe- yiniz mi var? Biraz evvel koynundan çıkar- dığı küçük çıkını, sım sıkı göğ- süne bastırmıştı. Nevarsa, işte bu çıkınının içinde olacaktı. Ha- nım nine, bir müddet sustuktan sonra yavaşca mırıldandı: — Bizim gibilerin nesi olur.. iki parça kırık dökük... Rahmetli kızımdan kalan bir gül yüzükle, efendinin eski piryol saati... Ö- lüm dirim dünyası bugüne ka- dar köşe bucak saklamışlım. E... Ne yaparsın?... Ak akçe kara gün için derler. Mahma | geçer hükmüm... , Sonra, bir aralık mahrem bir | tavurla kulağıma eğildi: edilmiş, Belediye Reisi ve bütün | azalar istifa etmiş, şehirde bütün faaliyet durmuştur. Ticarethaneler kapanmıştır. Askeri müfrezeler sokaklarda karakol gezmektedir- ler. | sandığın muhamminleri | | | | — Acaba ne verirler. — Ben anlamam ki, dedim, vardır. Onları gösterin... Kadıncağız, süklüm püklüm önüm swa — yürüyor, — gişelerin önünde deste deste yığılan bank- notlara hayran hayran bakı- yordu. Ben kendisini uzaktan gözlerimle — takip — ediyordum. Kadımcagız Tahmin kişesine yak- laştı ve memura elindeki çıkını gösterdi. Bu zat, muhammin olacaktı, Aralarında kıisa bir mükâleme cereyan - ettikten çıkın çözüldü. Kotcaman gümüş priyol saatla gül yüzük meydana çıktı. Muhammin, bu kıymetsiz şey- lere ne kıymet vereceğini şaşır- mış gibi durakladı. Nihayet bir iki defa evirip çevirerek, kadına iade etti, Tak- dir edilen kıymet, onu memnun etmiş gibi görünmüyordu. Elinde bir kâğıt, masaları dolaşırken onu bir kere daha gördüm: — Nasil valde hanım? İşini bitirdin mi bari? — Sorma oğlum ... İkisine on üç buçuk lira kıymet biçtiler .... Ben: “Elindeki cüzdanlar ne- dir ki? ,, diyecek oldum. O, aya- ğındaki şıpıtık terlikleri -sürükli- yerek, önümden gölğe gibi geçip gitti. Tevdiat dairesinin önünde sonra toplanan bahtiyarlara bakıyordum. Biran evvel paralarını — yatır- mak için acele ediyorlar. Arada bir sesler geliyör: — Bin beş yüz... — On iki bin iki yüz seksen altı.. — Altı yüz otuz iki.. Bir. hanım, elinde defteri, şimdiye kadar toplanan paralarını hesap etmekle meşgul: — 'TO, otuz bir daha yüz bir... on iki daha yüz on Üüç. Koridorda durmadan — ziller çalınıyor, koltukları evrak dolu odacılar, —şuraya buraya girip çıkarak — bekliyenlerin — işlerini bitirmiye, halki memnun etmiye çalışıyorlar. Eshabı mesalihin bizzat evrak takip etmesi yasak !.. Malümya, açıkgözler çoğaldı. Memurun meşguliyetinden istifade ederek birkaç bin Jirayı içine oynatmak, erbabınca işten sayı- mıyor. Şişman bir banım, koluna yapışmış gibi duran altın bile- ziklerini — çıkarayım derken - bir tanesini çat diye kırdı. Öteki hanımlarda bir telâş: — Vah vah vah... A kardeş o kadar zorlıyacak ne vardı? İncecik şey... Şişman taze, o kadar müte- essir. oldu ki gözünden damla yaş aktı. Bir hanım, acele acele söy- leniyor : — Sabun bir. parça nvımlar? Bir başkası, daha buldu: — Tükrük te kızım.. Şöyle Çabucak çıkar.. Şişman Hanım puflayıp duru- yor ye bahaneler savuruyordu: — Hiç hayırını görmedim bu bileziklerin.. îlkiııi koluma tak- Uğım gün, babama selâmünkavlen indi, Üçüncü bileziği aldım, bizim- ki ağır hastalandı. Dördüncü bile- zikte Samsundaki — hemşirenin ölüm baberi geldi. Ne olacak, göz galmış mal.. Konu komşu, bir türlü lâyık göremediler. “Güle güle takın!, diyen olmadı. Şimdi de, emniye- te veriyorum işte... sabun... Birinizde sabun yok mu ha- ameli çare o işi görür dilinle — ıslatıver.. — Uğurlu kademli efendim!. — Eksik olma kızım... — Demek, nihayet üstünüzde kaldı? olsun Ne yaparsın, — yavrum.. Dünyada mekân, ahrette iman, demişler... Bir kulübe alayım da çocuk- larımın başını sokayım, dedim. Sarsak bir ihtiyar, telâş için- de, müameleli - evrak yaklaştı: — Tapudan kâğıtları dim! İşim pek acele... kardeşim... Evini rehin ettirmiş. Paraya şiddetle ihtiyacı belli ki muamele için geç kalmış. masasma getir- Kuzum | yordu. Kari Mektupları Telefon Şirketinden ., aA Şikâyet Telefon şirketine haber ver- meden Ankaraya gittiğim için şirket telefonumu kesti. Abune bedelini mutlak abune tesviye et- | meli imiş. Başka vasıta ile ka- bul edilmiyor. Telefonu abonenin baberi olmadan kesiyorlar. İlerde konuşulacak mükaleme ücretini almadan açmıyorlar. Mü- tevali — müracaatlerim — üzerine kendi hataları yüzünden kesilen teli tamir için 25 lira masraf isteniyor. Elektrik, su, hava- gazinde olduğu gibi telefonda da bir saat olsa da herkes neka- dar konuştuğunu bilse ne iyi olur. 25 gün evvel mükâleme Ücre- tini peşinen verdiğim halde hâlâ telefonum açılmadı. Nazarı dik- kati celbederim. Galata Mehmet Alipaşa hanımda 1540 telefonunun abonmanı REŞIT Cavaplarımız Kuleli son sınıftan Kadri Beyet Şiirlerinizi çok güzel bulduk. Gazetemizde — şiir neşretmediği- miz için maalesef dercedemiye- ceğimiz. ——— caksınız! — Aman, demeyin... Memur, duvarda asılı — ilânı birkaç | gösterdi. İlânda şu cümle yazılı idi; *Saat on dörtten sonra tapu- dan gelen muameleli evrak tedi- yatı, ertesi sabaha bırakılır. On dörtten sonra takrir muame- lesi yapılmaz.,, Gayri ihtiyari, gözlerim büyük saate doğru çevrildi; Saat tam on dördü, yani ikiyi beş geçis Kapıdan çıkarken, merhunat dairesinin önündeki — kalabalığı yarmıya çalışan genç bir hanım, nazarı dikkatimi celbetti. Neşeli bir tavırla, adeta uçar gibi gidiyordu. Elindeki kâğıdı memura uzatırken eski usul te- menna etmeği unutmadı: — Efendim, emanetleri almı- ya geldim... Memur, pusulayı okudu. Ha- mıma da bir parça beklemesini söyledi. On dakika sonra beyaz bir torba içinde emanetler geldi. Hanım, kendi elile mübürlü tor- banın bağlarımı çözdü. Yüzü renk- ten renge giri; Torbadan evvelâ, bir pantan- tif çıktı. Sonra, mineli bir kadın saatinin ucu göründü. Nihayet son olarak bir dal iğne.. Genç kadın bunları cebinden çıkardığı bir mendile koyup -ağ- zını iple bağladıktan sonra teşek- kür ederek çıktı. Ötekiler gıpta ile ona bakıyorlar: — Ne mutlu Allah © günü bize de göstersin! diye dua edi- yorlardı. Zenginle fakiri, müsrille ihti- yatkârı, — borçlu ile alacaklıyı, | yanyana ve bir arada görmek, varmış. Fakat | Önündeki deftere mütemadi- | | diniz! Halkı tefecilerden kurtaran yen bir şeyler — kaydetmekle meşgul gürünen memur, ihtiyara fena bir haber verdi: — Parayı bugün — alamıya- ağlıyanla güleni, kaybedenle ka- zananı yakından tetkik etmek isterseniz Emniyet sandığına gi- bu canlı müessesenin — işlediği sevap, aldığı dua kimbilir neka- dar çoktur. x» *