YN DA YA ID SONGÜNLERİ : Abülhamit, Amerikalıların Gariplik Ve Sebestliklerinden Bahsediyor Bir Kıza Nişan Vermiş,Kız Çîıcük_GEîHoplangurmuş NAKİLİ — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfurdur- — 247 — 20 Hazlcan 917 Abdülhamit sözde, artık ga- zete okumıyacaktı; bu, mümkün mü?... İki gündür, yine elinden gazete düşmiyor. Rusya ahvalinin daha hâlâ sabit bir şekil alama- masına hiç bir mana veremi- yar. Bir çok ihtimalleri düşünmek- le beraber: — Rusya şayet yine Çarlık olursa, mutlaka mes'ul bir kabine reisi ve bir kabine intihap et- meli, Artık bundan sonra meş- ru ve meşrutf bir tarzda idare edilmelidir. Diyor... Amerika Reisicümhu- ru (Vilson) un bugünkü gazete- lerde münderiç olan notası da Abdülhamidin pek hoşuna gitti: — Vilson, çok doğru söylü- yor. Hakikaten de dediği gibi muharebenin umumi bir şekil almasına Almanlar sebep oldular. Herkese meydan okudular. Müt- tefikleri kandırdılar. Kendi be- . saplarına çalıştırıyorlar. Lehistanı, Fransanın şimalini de zaptettiler. Güya şimdi de sulhtan bahsedi- yorlar. Amerikalıların, Almanlara hid- det ettikleri kadar var. Dedikten sonra Amerikalılar bakkında daha bazı mütalealarda bulundu. ve nihayet- sözü İngiliz ve Amerika kızlarına ve kadın- larına intikal ettirerek : — Amerikada kızlar, 21, 23 yaşından evvel evlenmezler, Kız- İara, gayet serbest bir terbiye verilir. Kendi zevçlerini kendileri intihap ederler ve sonra anaları- na, babalarına haber verirler. Bakınız, bir gün başıma ne geldi? Burada bir Amerika sefiri vardı. Abdülhamit — durdu. Önüne baktı, kaşiarını çattı. Elile saka- hını sıvadı. Düşündüğünü bir türlü hatırlıyamadı : — Tuhaf şey, ismi aklıma gel- medi... Ne ise, bu sefirin kızları gda vardı. Arasıra bana gelirler, ziyaret ederlerdi. Birgün bir me- seleden dolayı sefiri taltif etmek icap etti. Tesadüf o günlerde de sefir kızlarını alarak bana geldi. Evvelâ, akşam yemeğine ve son- ra da tiyatromuzda ©0 gece verilecek — oyuna — alakoydum. Tiyatroda —iken — usullacık — iki tane şefkat nişanı getirttim ve kızların boyunlarına — takılmasını emrettim.. Kızlar — birdenbire sevinçlerinden çıldırdılar. Büyük kız, o kadar kalabalığın içinde hamen koştu. Boynuma sarılara hem yüzümü gözümü öpüyor, hem de teşekkür ediyordu. Bu hali görenler, gülerek bize bak- mıya başladılar. Hatta aşağda müzikacılar bile gülmeden katıl- dılar. Ben, mahcubiyetten kızarıp bozarırken babası karşımıza gı miş; kah, kah gülüyor ve oî teşekkür ediyordu. Dedi. * Akşam gazeteleri, Yunan Kı- ryalının Avrupaya hareket ettiğini yazıyorlardı. Abdülhamit bu ha- vadise hayret etti. 99 Haziran 917 Bu gece doktor Atıf Bey ra- mazan tebrikine gelmişti. Abdül- hamit bir müddet, şundan bun- dan bahsettikten sonra: — Bilmem, (Tercüman) gaze- tesini gördünüz. mü?.. Rusya hakkımda iyi bir makale yazmış. Ben beğendim... İkdam gazetesi sahibi Ahmet Cevdet Efendi de İsviçreden bir makale yazıyor. Ona makaleyi buradan yazdırı- yorlar, zannederim. Cevdet Ef. yi — tanırım.. Şu - sırada Avrupa — gazeteleri aleyhimizde birçok makaleleler yazıyorlarmış. Avrupa efkârı umumiyesini aley- himize çeviriyorlarmış. Harbin sonunda, adela bizi taksim ede- cekler gibi görünüyor.- Dedikten sonra sözü yine Ruslara getirdi: . — Bu ( Münferit sulh ) te bir türlü olamadı. (Cümhuriyet) ola- cak deniliyor ama, bir şey olduğu yok, Dedi. 25 Haziran 917 Aşçıbaşı Veli ağa, hasta... Abdülhamit bunu haber aldı. Çok camı sıkıldı. Muayeneden soora, hastalık hakkında kendi- sine izahat vermesi için doktora haber yolladı. Doktor, Veli Ağayi muaye- neden sonra geldi; mesanede taş olduğunu Abdülhamide haber verdi;. Abdülhamit bu emektar adamına çok dikkatle bakılma- Resminizi * M. TEVFİK Bey: Daha ziya- de kafasımı iş- letir. Okumıya tetkik ve teteb- büe meraklı- mez, iyi söz söyliyebilir. Sakin ve lâ- kayt değildir. Sokulur, anlar ve karışır, muhit ve muhatabımı kendisinden —memnun etmesini bilir. Usul ve merasime fazla ri- ayetkâr olmak istemez, hürriyet ve istiklâlike daha ziyade sahip olmak ister. Bazan ihmalci olur. HALİTB. Alıngandır, bukgiııeü :: fis — meselesi yapar. Kısmen iddiacıdır. İğ- birarını çabukk unutmaz, baş- kalarının ida- relerine — ko- laylıkla uysal- hk göstermez. Bize x Size Tabiatinizi , tefiklerinden sını dotordan rica ettikten sonra sözü yine cihan siyatine nakletti: — Gazetelerde bellibaşlı iki havadis var, Biri, sözde Ruslar, yeniden taarruza geçeceklermiş. Rusyanın bugünkü hali nazarı dikkate alınırsa, buna imkân göremiyorum. — İkinci — havadise gelince: İtalyanlar, altı aya kadar Almanların mahvolacaklarını iddia ediyorlarmış. Buna çok ehemmi- yet verdim. Elbette bu iddianın bir esası vardır. Ab, ah.. Eğer bu harp esnasında, şimdiki kıra- hn babası makamda olsaydı, kabil — değil — İtalyanlar, bu vaziyeti Almazdı. Çünki çok mert ve —sözünün eri — bir adam olduğu için eski müt- ayrılmazdı. — Va- kıâ bu kıral da fena adam de- ğgildir. Fakat, zevcesinin tesiri altındadır. Malüm ya, zevcesi Karadağ kıralının kizidir. Bunun için — Rusya — siyasetini — takip etmiye mecbur olmuştur. Ben şahsen bu kıraldan çok dost- luk gördüm. Vaktile maiyetimde Romana Paşa isminde bir İtal- yan jeneralı vardı. Bunula bana haber gündermiş : — İtalyadan korkmasın.. Ken- disi makamda iken, Trabulusgar- ba İtalya tarafından taarruz vuku bulmıyacaktır. Yalmız — oradaki memurların bir mesele çıkartma- masını emir buyursun, Demiş... Ben de buna çok ehemmiyet verirdim. Orada en küçük bir sızıltıya meydan - veril- memesine gayret ederdim Dedi. ( Arkan var ) Gönderiniz, * Söyliyelim... ALİ Bey: Uysal ve alaycı- dır. — Sıkıntılı, üzüntülü şey- lere pek gele- mez Bir iş fizerinde uzun müddet kab- maktan — sıkı- hr, - tenevvüü sever, elbise- sine ve şıklığa dikkat ve itina eder. Kadınlar üzerinde müessir olmak ister. Ha 104 Kadıköyünde H. T. F. Bey: (Dî:; MHB'İYOI') Olgun ve lür. Büyüklüğü — sever, imünı ehemmiyet verilmesini ister, muhitini bulduğu zaman şakacı ve neşelidir. Menfaatlerini yalmız nefsine hasretmez, diğe- rendişliğe mütemayildir. Boğazını rahatını sever, ayni zamanda müşkilâta tıhmnuiynıüıtemeıini de bilir. Sözleri batmaz, mua- melâtında müşkülpesentliğe sapmaz. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı Ka 33 MA Yaran: Z. Şakir — Ne yazacak ?.. ( Abdal ka- rı, sen orada öyle oturup duru- yorsun. Burada kocan elden gi- diyor. Yanına kâlip diye bir kız aldı, yakında onunla evleniyor. Kimseye haber vermeden buraya gelirsen kocanı elinle tutarsın . Doğruca kocanın — yazıhanesine gel) diye yazıyerdu. — Yaaaa.. Böyle yazıyordu ha.. —Böyle yazıyordı ya... Ben de | hemen kazanı tencereyi sattım. Oğlanı kucağıma aldım. Kızın elinden yapıştım. Sora sora bura- ya kadar geldim. — Yanaaa... — Böyle oldu yal... Kadının çok tatlı, çok hazin bir sesi vardı. Bunları bana içi yana yana anlatırken, kendi 1st- rap ve istikbalimi unuttum, onu düşünmiye başladım... Ayni za- manda içimde bir tecessüs ve merak ta uyanmıştı. Aceba kadı- nın yüzü nasıldı? — Yüzünü açsana Hanım. — Günah olmaz mı?.. — Burada kim var. şöyle yan dön. “Kadın, yüzünü Aaçtı. Henüz yirmi beş, yirmi altı yaşlarında kadar vardı. Duru beyaz cildinin üstünde yanaklarının allığı hare- leniyor, bir az seyrek ve geniş kumral kaşlarının altında bir çift mavi elmas gibi parlıyan şahane gözlerini, kumrak ve kıvırcık kirpikler çerçeveliyordu . İstersen — Peki, o mektup yanındamı hanımcığım. Sakın, bir düşman iftirası olmasın.. Dedim. Kadın, elini koynuna soktu. Buruşmuş bir zarf çıkardı. — Okumak bilir misin? Dedi. Biraz okuyabildiğimi söyliyerek hemen elinden mektu- bu aldım. Mektup, makine ile yazılmış, birçok yerleri de şüphesiz göz yaşlarından ıslanarak büzülmüştü. Makine ile yazıldığı için, kimin yazdığı belli olmıyordu. Fakat, kadının — sözlerini andıran — bir tarzda —yazılan bu mektubun ifade tarzı, bana derhal Vedadı andırdı. Bunu, yapsa yapsa o ya- pabilirdi . Mektubu kadma vererek aya- ga kalktım. — Buraya geldiğine çok iyi etmişsin kadınım... Şimdi şu mer- diveni çık. Tamam karşıya gelen kapıyı aç. İçeri gir. İyi bilmiyo- rum amma galiba Sait Beyin ya- zıhanesi orası olacak. Yalnız sana bir nasihat vereyim. Hanımcığım Sakın, gürültü patırdı çıkarma. İstanbulda böyle şeyler pek ayıp- tır. Sonra kocanı işinden, ekme- ginden ederler. Sen de aç kalır- sın. kocana, bu mektubu da gös- terme. Eğer yine geldiniz. diye SOrAr$a ... — Seni özledikte geldik. Ço- cukların, ( baba ) dive sesini ke- semedim... Dersin .. l — Acaba o karı ile evlenmiş- mi dersin bacım?.. — Hayır.. Hiç zannetmem... “Belki de mektup yalandır. Bir düşmanı yazmıştır. Allaha ısmarladık kadınım... — Hay allah razı olsun..Hay- allah göynünün muradını versin... Kadıncağız, arkamdan daha birçok dualar ediyordu. Sarhoş gibi duvarlara tutunarak yavaş yavaş merdivenleri indim. Başım dönüyor, bastığım yerler, sanki alçalıp, yükseliyordu. Eve geldiğimi, — yanımdaki anahtarla kapıyı açtığımı, şap- kamı ve çantamı bir tarafa ata- rak minderin üzerine olduğum gibi uzandığımı, hayal” meyal hatırlıyorum. İşte, okadar... * Gözlerimi açtığım zaman, an- nem başucumda oturuyordu. Ağ- lamaktan gözleri kıpkırmizı ol- muştü. Yüzüme bakarak sordu: — Nasılsın?.. Cevap vermek istedim. Dilim dolaşıyordu. Annem, başını sal- larken: — Ah Kevser ah... Az kab- sın, bizi “perişan ediyordun. Ne ise, bu hale de şükürler olsun. Diyordu. * Güçlükle kendimi toplamıya gayret ederek, her şeyi olduğu gibi anneme anlattım. Annem, dinledikçe müteessir oluyor fakat yine metanetini muhafaza ederek vaziyeti soğuk kanlılıkla karşıla- mıya çalışıyordu. Sözlerimi bitir- dikten sonra yalvardım ; — Anneciğim. Mubhasebeciye bir mektup yazacağım. Sen onu postaya veriver. Yarın cuma. Bize gelsin. Görüşecek şeylerim var. Dedim. Annem, buna itiraz etti: — Ne münasebet.. Öküz öldü, ortaklık bitti. Daha o heriflerin yüzünü görmek istemekte ne mana var? Dedi. Muhasebeci ile görüşmemin elzem olduğuna anvomi güçlükle ikna ettim ve yazdığiım mektubu, postaya gönderdim. ( Arkası var ) ——— Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — İstanbul sokaklarında ALLMDAR — Kaçakçılar ARTISTİK — Man. Dubarri ASRi — Kanlı köprü ELHAMRA — Gizli varife ELUVAL GLORYA MİLÂL — Serseti cambaz KEMAL &. — Vo'ga sahillerinde MAJİK c M.LEK KALLİ OLERA | Şik Kadıköy Süreyya ÜSKUDAR Harc — Düriat Bağdıtla,