SON POSTA ç Saltanatın İlk Günlerinde Bağdadın binbir sarayından birinde, Hult ismini taşıyan muh- teşem binada Harunürreşidi gö- rüyoruz. O, Türkistanın yukari sınırlarından Hindistan hududuna ve Afrikanın yanını döven Atlas denizine kada uzayan bir ülkenin genç ve dinç hükümdarıdır. Bu- günkü İran, Efgan, Belücistan, Sünt, Türkistan, Kafkasya, Irak, Elcezire, Suriye, Filistin, Cezire- tülarap, Mısır, Sudan, Tarabulus- garp, Cezair, Tunus, Fas, Kıbrıs ve Girit onun emri altında bulunuyor. Oturduğu saray, bu muazzam imperatorluğun vüş'atile mütena- sip bir genişliktedir. Duvarları- mın işgal ettiği yer, yirmi dört kilometre imtidadındadır. Fukat vüs'ati temsil eden genişliklerini renk renk mermer sütunlara is- Hnat ettiriyorlardı. Duvarlar, baş- tanbaşa resimlerle, altın yazılı levbalarla dolu idi. e ” Her — divanhaneye — başka renk ipekten — yapılmış eşsiz halılar serili idi. Bunların kimine dağları, kimine çölleri, kimine de bahçeleri gösteren resimler işlen- mişti. Fakat her resim, canlı denilecek bir matbulyet gösteri- yordu. Sarayım bahçesi, daha - doğ- Tusu bahçeleri, bilhassa göz ka- maştırıcı bir zarafet taşıyordu. Sayısız havurlar, sayısız fiskiyeler »e sayısır kameriyeler, bu bah- “çelerin binbir çeşit ağaçları ara- sında aynı ayrı bir süs vü- cuda getiriyor ve ber bavuz, ker fiskiye her kameriye acan'- atkârane bir hususiyetle biribirim- dou ayrılıyordu. Hele “ Dürretül- biyar - Havuzlar incisi,, denilen havuz, citlen görülecek bir şeydi. Bu havuzun| sağında ve solunda enbeşer süvari beykeli vardı.lpek- H elbiseler içinde kılıçlı ve kısa mazraklı olarak imâl edilmiş olan bu tunç insanlar, bir sıra üzerim- de mütemadiyen hareket etmek- te idiler. O suretle ki görenler, sövarilerden her birini diğerini urkasında koşüyor zannederlerdi. Dürretölbiyaz'ın üst tarafında meşhur efsunlu ağaç göze çarpı- yordu. Bu ağaç, altın ve gümüs- ten on sekiz dallı ve hakikaten sihirli - denebilecek bir — san'at eseri İdi. Her dal üstünde elmas- Rüzgâr estikçe bu tuhaf tuhaf - cıvltilar — işitilirdi. Bilâhere Halifelerden Muktedir, bu havuzla ağacı, nefsi için inşa ettiği yeni bir saraya naklettir- miş ve ©o saraya “Darüşşecere, ismini vermişti. İşte Harun, içi fet ve nefasette ndış_ıın- biribirinden üstün olan bu haşmetli sarayın bulunuyordu. eglence salonundada Kaçak et almayınız. Parça et almayınız Çünki hastalıklıdır. öd ve anber kokusu uçuyordu. Harunürreşit, yalnızdı. Önünde pinl piril parlıyan bir — sofra vardı: Altın ve gümüş şişelerle, billür ve murassa kadehlerle dolu bir sofra. Âdeta sini denecek kadar büyük olan altın tepsinin fistünde muhtelif renkte şaraplar, şuruplar ve — bilhassa — Nebiz lerin henöz — dolu ve henüz toplu bulunmasına nazaran genç balifenin sofraya el sunma- dığı anlaşılıyordu. Evet, — Harunürreşit, cidden imrendirici — ve iştiha uyandırıcı çolan bu mükellef tepsiye karşı kayıtsız gibi görünüyordu. Aca- ba rahatsız miydi, yoksa - içkiye mi hevesi yoktu?.. — Öyle olsa tepsiyi kaldırtması ve hatta ge- tirtmemesi — lâzımdı. Mademki sofra kurülmuştu, kendisinin iş ret etmek istediğine şüphe yok- tu. O halde niçin tereddüt gös- teriyordu? () Nebiz, yaş ve küru üzüm- den, burmadan, elmadan, kayısıdan ve darıdan yapılır bir içkidir. Bazan Iiçine bal ve pekmer de karıştırılır. Nebiz, — süzülüp — şişelere konunca şarap yibl görünür. Ta'mı da hemen bemen ona yakindir. Halifeler, ekse- tiyetle nebiz. kullanırlar ve onun haram olmadığına Vanaat beslerlerdi. Halbuki nebiz, diğer müskürat gibi meşe verir ve sarhoşluk getirir. Bu içkiyi halife saraylarında ta- mim eden “Ümmü Heakim, lamin- deki kadındir. O, biribirini müteakip iki kardeş balifo ile evlenmişti. Ga- yet ayyaş bir kadındı. Seksen miskal sikletinde altın Küllpla ve yoşl! cam- dan yapılma bir kadehle - akşamdan sababa ve sabahtan akşama kudar - mebiz İçerdi. Nebizin ne yaman sarhoşluklar yaraltığına misal olmak Üzere Misir meliklerinden Nasırın — yaptıklarını tahattur etmek kâfidir. Bu adamı Nebiz içip sarboşlayıncar “ Filân kö: lenin havada uçtuğunu görmek iste- rim, derdi ve zavallı köle, Mançınıka konulup havaya atılırdı. * Filânın etinin naml koktuğunu —duymak la- terim, deyince 60 adam kesilir ve Ateşte cayir. cayır. kobap — edilirdi. Abbasiler içinde nobiz ile kafa tüt- süliyenler — çoktur. — Haranürreşitte onlardan biri ve an ileri gidenidiri ARUNÜRREŞİT âlimlerle, şairlerle, asılzadelerle, alelâde halk jile temas tarzını da henliz tayin etmemişti. Halbuki saltanatın levazımı atıyye verip bediye alması ve hayatının her safhası muayyen kaidelere bağlı olmak icap eder- di. Kendisi hâlâ ve hâlâ bu za- rurl işleri mazbut bir şekle koy- mamıştı. Onun kanaatine göre devlet idaresinin Ffevkinde saray idaresi vardı ve bu idarenin en ince cep- hesini de kadınlar teşkil ediyor- du. Harun, bu mlhim cebheyi de henuz kat'i bir surete rabtede- memişti. Dünyanın en kuvvetli adamı olduğu halde halayıkları- nn yekünu üç, beş yüzden iba- retti. Zevcesi Zübeyde bile hende anı başında oturuyordu. d B:ı?ır ııllhiımyııeııkhr ve mühim noksanlardı. Halayıkların biç olmazsa iki, bine edilmesi, ıelvk:m:icı de l== bir tarafa makli lâzımdı. Daha sonra — dalkavuklarını, — şalrlerini hanendelerini. de intihap etme- mişti. Hâlâ sarayında biraderi Hadi ve babası Mehti devirlerin- deki cüceler, maskaralar — ve pairler dolaşıyorlardı. ( Arkam var ) Salim Sırrı Beyin Bir Mektubu “Yeni nesillere ne okutaca- ğız,, ismideki anketimize cevap veren Selim Sıtrı Bey, verdiği cevabın bir cümlesinin yanlış an- ldığını mekte ve llı.ü_do gıt:vuhwı:ınolıtodir .:ü Darülfünun ne yapsın, lise tale- besi tehi dest geliyor, demedim. Ecnebi lisan bilgisi hususunda, ta ilk mektepten sonuna kadar maalesef gençlik lâyıkile hazır- lanmıyor, dedim. Bununla mek- teplerin umumi malümatım de- gil, yalmız ecnebi lisanını kaş- tetmiştim. ,, Sabık İspanya Kralı Paris 31 — Sabık İspanya Kralı Alfons - İsviçreden buraya gelmiştir. Holivut Memleketimizin yegâne - sine- ma mecmuası olan (Holivut) un ikinci senesinin dördüncü nüshası intişar etmiştir. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Nakıli: M. Feridun Kardeş Nasihati Dünkü Hikâyemizin Hulâsası Kocam, Belmayı başka bir adamla #aldatmaktadır.Belma, Cudi ismindeki İkardeşine derdini açar. Cudi Belmaya bir erkeği sevmesini tavsiye eder ve “Lâmi ,, lamini söyler.| ğ ei Cudi — Değil mi? Şimdi söy- le bakalım neye karar verdin? Belma — A, ne oluyorsun ayol? Okadar acele etme.. dur bakalım düşüneyim bir kere.. Cudi — Bunda düşünülecek ne var? Belma — Ne var olur mu? Benim de kendime göre prensip- lerim, besaplarım var.. Ben şim- diye kadar kocamı aldatmadım. Ona hıyanet etmek batırıma bi- le gelmedi. Böyle bir anda onu unutup başkasını sevebilir miyim? Cudi — Sen bilirsin.. Uzun boylu düşünmiye vakit yok.. Ha- yat çok kısa.. Belma — Sen de itiraf et ki beni ayartmak için elindea gele- ni yapıyorsun. Cudi — Hoşuna gidiyorsa itirat edeyim. Benim de kocana karşı hıncım var, Seni eski bir paçavra gibi bir köşeye attı. Benim de izzeti nefsimle oynadı, Müşkül zamanlarımda kaç kore ondan borç istedim, vermedi. Belma — Benim bunlardan haberim yoktu. Fakat kabahat sende. Niçin bana müracaat elt- medin? Cudi — Ben kadınlardan pa- ra almasını sevmem. Belma — Ben senim için ka- din sayılmam - ki.. Cudi—- Olsun.. Hele ailemden olan kadınlardan hiç para isti- yemem. Belma — Demek sadece kendi şahsi intikamını almak için beni kocamı iğfal etmiye teşvik edi- yorsun? Cudi — Yalnız kendimi değil şündüğüm birşey daha var: Lâni mes'ut olacak, seni çok seviyor. Belma — Ne kadar ? Cudi — Çok, çok.. elimde mikyas yok ki muhabbetinin de- recesini -ölçeyim. Belma — Peki, bu biyanet meydana çıklığı zaman kocam beni boşarsa halim ne olacak? Cudi— Daba iyi ya, harekâ- tında büsbütün serbest kalırsın. Belma — Yani kucaktan ku- cağa gezerim Ööyle mi? Pek Dem aemene ENR ziyetimi , musun ©. Kocasından ayrılmış bir kadın... Cudi — ( Sözünü keserek ) Sözlerimi iyi anlamıyorsun galiba, sana kocandan boşanmanı tavsi- ye etmiyorum,. O seni boşarsa o başka. Fakat sen bütün kuv- vetinle ondan ayrılmamıya gay- ret etmelisin. Sana tavsiye etti- ğgim şey kocanın ismini taşımak- ta devam ederek onu mümkün karşısında sen daima onun karısı olarak kalmalısın. Onu terket- fiktea sonra şununla veya - bu- nunla gerip eğlenmekten — birşey çıkmaz ki.. işin zevki kaçar. Belma — Aradaki farkı an- hyamıyorum. Cudi — Aradaki <arkı de- mindenberi sana — anlatacağım diye nefesim tükendi. Kocandan ayrıldıktan sonra ne yaparsan yap ona vız gelir. Fakat onun tahtı nikâhında iken yapacağın en ufak — bir — sadakatsizlik onu aylarca mustarip eder, Belma -- Bundan emin misin? Cudi — Tabii. Belma — (Mütecasir) Demek muztarip olur ha?, Cuadi — Geceleri gözüne ay- ku girmez, bundan emin ol Kit kançlık onu yer, kemirir. Çünki bu herif seni çok seviyor, bunu itiraf etmek Vâzım. Cudi — Tabil. Biz. erkekler böyleyiz. Aşkı başka yerde tat bik ederiz. Fakat nazariyatı da- ima evde kalır. Sonra kim bilir belki de kocan seni zannettiğin kadar çok aldatmıyor.. Yanılmadı- ğından emin misin? Belki biraz mu- balâğa ediyorsun. Çünki, benim, bildiğim, kocan seni ötedenberi çıldırasıya sever. Belma — (Biraz sinirli fakat çok neşeli ayağa kalkar.) Oh,çok memnun oldum Allah senden razı olsun.. İçime bir ferahlık geldi. Cudi — (Hayretler içinde) Ne- diyorsun, içine Fferahlık mı geldi? Cudi — Belma ayol sen bir- denbire aklını mı — kaçırdın? Dur biraz dinle beni. Belma — Vaktim yok.. Allaha hısmarladık.. Allah senden razı olsun beni kocamla barıştırdın | ( Sür'atle çıkar, ) Cudi — (Yalnız) Zorla değili a.. Karı namuslu.. Bizim — enişte olacak öküzün talil varmış | mayel EHal ve miyetleri arası