Pazar Ola Hasan Bey SOHPET Spor Ve Ben Eskiden ben spor nedir, hiç bilmezdim. Gazeteler Arap bharf- lerile çıktığı vakit, ben bu keli- meyi “süpür,, diye okurdum ve kendi kendime: “ Neyi süpüre- cekler? Acaba, gazeteler, tanzi- fat memurlarına caddeleri süpür mü diyorlar?,, Diye sorar, güler, geçerdim. Yeni barflerden sonra keli- meyi doğru dürüst okuyabildim: Meğer bu “spor, muş. Mahalle- nin delikanlılarına sordum; — Ne demek bu spor kuzum? — Hasan B., dediler, spor Idman demektir. — Ya.. Öyle mi? Ayol, ben- den âlâ sporcu yok, deşenize?.. — Neden Hasan Bey? — Öyleya.. Bende idmanın türlüsü vardır. — Vay.. Sen idman Mısın, Hı:ın Bey? Te — Sorar mısın? Bak — benim nelere idmanım vardır: Evvelâ, parasızlığa idmanım vardır; mete- Hksiz kalsam gık demem. Sonra İstanbul sokaklarında yürümiye idmanım vardır; su birikintilerinin, çukurların, kanalizasiyonların, bo- zuk kaldırımların üstünde keklik gibi sekerim. —Sonra tramvaya binerken ezilmemiye — idmanım yardır; kalabalıkların arasından gibi — kayar, geçerim. Elhasıl her — türlü eziyet id- manım vardır, — delikanlı! — Hasan Bey, asil idman demek top oynmaktır, “Futbol,, derler. Topa ayağını — vurursun, in içine atarsın, — E... Bunun için biraz tüc- tar olmak lâzım. — O da neden, Hasan Bey? — Şimdiki zamanda birçok Mecarlar mükemmel to; da aediğl emmel top atıyorlar oo e kekler Birliği Suda yüzer ördekler Aman ne de ürkekleri Kadınlardan korkarak Birlik olmuş erkekler. * Sevmem ben hiç söğüşü, Soğuk et ye de üşül Kadın - erkek — davası: Tavuk « horoz döğüşül x Oğlan şişman, kız şişman, Evlendiğine Pişman İşte bundan dolaya Bi birlerine düşman. x* Ku uska, oğlan maka, Yedikleri kapuska, Sevgi, aralarında; Daniska ma, daniska, * Kadına karşı erkek, Meydan okuyamaz pek. Çiçekleri yolmıya: Dayanır mı hiç yürek? - OTOMOBİL GARAJLARININ MÜTEMMİMİ — Hasan Bey, Bak burada büyük bir otomobil garajı açıyorum, ticaret olur mu, ne dersin ? — Olur, iki gözüm, olur amma, garajın yanına kazazedeler için birde hastane açmak şartile ! Sadaİcayı . Vermeseydi... Bir gün Hasan Bey köprüden geçiyordu. İriyarı bir. dilenci pe- şinden geldi; — Hasan Bey, bana on ku- ruş ver, dedi. Hasan Bey, dilenciye baktı; — Güçlü, kuvvetli adamsın dedi, çalışsana... Böyle dilenmiye ülanmıyor musun? Dilenci, Hasan Be; erini dikerek :ı'ıdu; © v — Sen bu parayı vermiye- cek misin? — Hayır. — Ben ne yapacağımı bilirim. Dilenci hızla uzaklaştı. Hasan Beyin içini bir korku aldı; evyah! Bu dilenci ne yapacak acaba? Hasan Bey bir fenalık etmesin? Pazar Ola hemen dilencinin E:'ıinden koştu, yetişti, kolunu tu; ; — AL, dedi, al sana on kul — Eyvıl.lığ. Kez Hasan Beye, parayı verdikten sonra, dilenciye sordu; — Sormak ayıp olmasın am- ma, ben sana bu sadakayı ver« meseydim, ne yapacaktın? Dileaci — omuzlarını — silkerek €evap verdi; Ne çalışacaktım | Yılbaşı Hediyeleri Yılbaşt günü Hasan Bey elin- de paketlerle sokakta koşuyordu. Ahbaplarından biri karşısına — O paketlerde ne var, Ha- san Bey? Dedi. — Davul, dümbelek, boru, kaynana zırıltısı... — Kime — götürüyorsun bu hediyeleri? — Hacı Davut Efendinin ço- cuklarına... — Ya.. — Öyle mi? Haniya sen Davut Efendile dargındın? Evine gitmiyordun? — Daha iyi ya işte. — Anlamadım. — Çocuklarıma bu gürültülü oyuncakları götürüyorum ki baba- ları rahat etmesini yapacağım? — Gidip Hizmetçi Derdi Ahpaplarından biri, bir gün, Hasan Beye rastladı: — Aman, dedi, Hasan Bey, bu hizmetçilerden - illâllah! Hasan Bey merakla sordu: — Ne var? Neden yahu? » Çalıyorlar mı? — Hayır, iki hizmetçim var, ikisi de namuslu, — Fena iş mi görüyorlar? — Değil, ikiside gayet iyi iş görüyorlar. — Ne kabahatleri var öyle ise? — Aman, Hasan Bey... Dün bunlar mutfakta biribirlerile ko- nuşuyorlardı. Çaktırmadan kulak verdim. İkisi de birlik olmuş, be- nim aleyhime, karımın aleyhine veriştirip duruyorlardı, söyleme- diklerini — bırakmıyorlardı, —ağız Silâh Sesi Birgün, Hasan Bey, top pat- lasa duymıyacak kadar sağır bir adamla yolda gidiyordu. Sağır birdenbire durdur — İşittin mi, Hasan Bey? Dedi. — Ne var? — Uzaklarda bir silâh atıldı. Hasan Bey güldü: — Yok canım, silâh falan atılmadı! Galiba kulağın duydu- ğu zamanlarda bir silâh patla- mış, sen onuü hatırlıyorsun: jj coAocoecçAL AAA dolusu küfür ediyorlardı. Bu ak- şam ikisini de koğacağım, Hasan Bey. — Yapma! — Neden? — Koğarsan o sözleri gider yabancı yerlerde söyler; koğmaz- san biç değilse evin içinde kalır. —a ( ZAMAN MESELESİ | riasan Bey — On beş sene evvel sizin lokanta daha iyi yo- mek yapardı, etleriniz. bu kadar sert değildi Garson — Hasan Bey, o vakit senin dişlerin daha sağlam- mış ta ondan | ——— MÜLÂKATLA Yeni Sena İle... — Hoş geldin, safa geldin, yeni senel! — Hoş bulduk, safa bulduk, Hasan Beyl! — Şu dağarcığını aç ta, gös- ter bakalım, yeni sene, bize ne- ler getiriyorsun? — — Olmaz, Hasan Bey, olmaz; © dağarcığın içindekiler esrardır. Kimseye gösterilemez. — Korkarım ki eski sene giderken senin dağarcığına kendi mallarından — bir ikisini tıkıştır- mıştır. — Meselâ —senin dağare cığında da o kör olası “ Buhran » vardır, değil mi? — Eh, kim bilir.. — Vardır, vardır, hatta kor- karım, sen de bu matahı gelecek senenin dağarcığına tıkacaksın. — İnşallah öyle olmaz, Hasan Bey. — İoşallah... Fakat beni daha ziyade —korkutan şudur: Eğer senin dağarcığında top, tüfek, kan, ölüm varsa yandık. — Pek okadar endişe etme, Hasan Bey. — Artık beni teselli mi edi- yorsun, hakikati mi söylüyorsun, Allah bilir. — Herşeyi Allah bilir, Hasan Bey. Yaşıyan görür. — Haydi hayırlısı. Dişimizi sıkıp yaşıyalım, bakalım. Eğer sen başımıza bir felâket getir- meden çıkıp gidersen sana bir hediye vereceğim. — Ne hediyesi Hasan Bey? — Bütün insanların yüreğim den kopan, hep bir ağızdan bir öpücük | Seneler Türküsü Açıldı bir yeni devir, Belki iyisi gelir; Git — sendeliyerek Bin dokurz yüz otuz bir. * Geçen sene, inan klt Yandım, kül oldum sanki, Bakalım ne yapacak, Dokus yüz otuz ikl * Deva sırtında hörgüç, Böyle yaşamak pek güç, Seni çekerim iple: Ey dokuz yüz otuz Gç. x Geçen seneleri — ört, Fena sahneleri ört, Bekletmesin - kendini t Bin dokuz yüz otuz dört. * Doğsun ber «abah günep Bahtım olsun ona eş, Unuttursun — geçmişl : t Bin dokuz yüz otuz beş. Pa, Ha