Ekmek Meselesinde Bir Mütalea Belediye Reisi ve İstanbul Var lisi Beyin Ekmekler hakkında bir tavzıhini geçen gün gaze tenizde gördüm, Narhtan faz- la fiatle ekmek satılması rivayeti bakkındaki — mütalealarını — pek muhik — buldum. — Aksi halde Belediye vazifesini yepmiyor de- mektir. Fakat ekmeği kilodan fazla yaptırıp tarttırmak ve faz lasını mevcut — cetvellere göre ftesviye etmek, halk için külfet olsa gerektir. Haydi bunun fırın- larda imkânı tatbikı olsun diye- lim. Halbuki halkın yüzde sekse- ni tablekârlar vasilasile ekmek- lerini evlerinde alırlar. Tabii bun- lar kilonun fazlası diye yirmişer para fazla vermiye mecburdurlar ki, şimdiki narha nazaran (72) gıram bedelidir. Ne olur? Şunu ezelden bildiğimiz gibi bir kilo yapsalar da halkı yalnız cins ve keyfiyetile meşgul etseler halkın bukukunun daha iyi gözedilmiş olacağı kanaatindeyim. M. ZEKİ Yine Et Meselesi ralı nüshanızda et kaçakcılığı bakkındaki — yazıları — okudum. Belediye hayvanlarımızı, resimde görüldüğü gibi kestirmek değil, ber hayvandan bir resim almak istiyor. Bu sene koyun, hindiden daha ucuzken et fiatleri 60 ku- ruştan aşağı düşmedi.. Dünden itibaren de 70 kuruşa çıktı. Hal- buki geçen hafta dört arkadaşla birleşip dört buçuk liraya bir koyun aldık ve kestirdik. Koyun safi olarak 16 okka geldi ki etin okkası 30 kuruş demektir, Kuyruğu da iki okkadan biraz noksan ki bu da caba... Hele ba- W. paçası, ciğeri, böbreği ve derisi hesaba katılırsa okkası 20 ye inmiş olacaktır. Halk bu he- sabı bilirken mezbahanın beher koyundan tam 285 kuruş resim alması yüzünden kasaptan yetmiş kuruşa et almır mı ? AHMET HAMDI Son Posta: Burada şu noktaya bülhassa İşart etmek İsteriz: Et, çok itina ile hazırlanması lâzım gelen bir. gıdadır. Hariçten müuayenesiz tadarik edilen koyunların etleri her halde bir zehir. kadar tehlikelidir. Mozbaha lâzımdır. Muayene ve kon- trole şiddetle ihtiyaç vardır. Fakat mezbaha resm | hakkında karlimizin ileri sürdüğü mütalea da tetkik edi- lebilir. Şunu ada haber verelim ki belediyenin yeni bütçesi hazırlanır ken bu cihetin de hballedilmesine galışılacağı — anlaşılmaktadır. Cevaplarımız Karilerimizden “ Ali , imzalı mektup sahibine : Bildirdiğiniz meseleden gazete sütunlarında bahsetmek doğru değildir. Çünki kanun bizi me- netmektedir. — Diğer — taraftan mektubunuza sarih bir adres te yazmamışsınız. Ancak siz bizzat alâkadar makama ihbar edebi- lirsiniz efendim. x Alemdar kıraathanesi müste- diri Abdülâziz Beye : Bahsettiğiniz mesele tamamen bususi ve şahsidir. Bu sebeple gazetede babsetmek doğru de- gildr. Bunu ancak malkeme balletmek mümkündür efendim. SON POSTA TARİHİ MUSAHABE Cüözzam denilen bastalık, tari- hin ilk devirlerindenberi tehlikeli ve iğrenç görülmüştür. Bazı mil- letler, cüzzamlıları şehirlere ve köylere sokmazlardı. Bazı mem- leketlerde de ©o hastalığa tutu- lanlar öldürülürdü. İstanbullalar- dan yufka yürekli bir zat cüzzam- hlara acımış, Üsküdarda, Karaca- ahmet ciyarında bir yuva tesis etmişti. Miskinler tekkesi, işte o yuvadır. ve sırf cüzzamlıların ba- rındırılması — maksadile — vücuda getirilmiştir. Sığınacak yeri olmıyan, cemi- yetle alâkası kesilen bedbahtlar bu tekkede otururlardı. Yiyecek- leri, içekcekleri, bakıcıları temin olunduğu için etleri parça parça dökülünciye ve son nefesleri çı« kıncıya kadar orada sürünürlerdi. İkinci Sultan Mahmut, bir gün bu tekkenin önünden ge- çiyordu. Miskinler de, demir parmaklıklı duvarın arkasındaki avluda güneşleniyorlardı. Hünkâr, kendilerine uzaktan dahi mer- haba denilmiyen bu cemiyet matrutlarının kılıklarını, kıyafet- lerini görmek istedi. Atım duvar dibine sürerek dikkatli bir temaşaya daldı. Man- zara feci idi ve göz yaşartıcı sahnelerle dolu idi. Fakat hün- kârın gözü yaşarmadı. — Çünki miskinler arasında hiç te miski- ne benzemiyen bir şahis görmüş- tü. Bu adam, gençti, yüzündeki hatlara bakılırsa güzeldi. Fakat saçları dibinden ustura ile traş edildiği için güzelliği ilk nazarda anlaşılamıyordu. Şukadar ki, çe- vikliği, kıvraklığı barizdi. Öbür miskinlerle temas etmekten kor- kuyormuş gibi yalmız başına do- laşıyordu. Hünkâr, bu görüş üzerine meraka kapıldı, tekke şeyhini çağırttı, elile çıplak kafalı genci göstererek sordu; Bu kimdir, — hakikaten miskin midir? Duruşu filân bana acip göründü! Seyhefendi, ilkin sarardı, son- ra kızardı ve nihayet hünkârın üzengilerine yüz sürerek haber verdi : — Bu bir bakir çocuktur. Mekki zade konağından gönde- rilmiştir. — İlletli midir? — Malül olmasa gerek. Fakat le_l;skinler ende saçsız Genç _Bir_ Kadın hasta denildiği için tınmadık, kendisini içeri aldık. Hünkâr atını sürdü ve o gece, bakışlarında esrar titreyen kızı saraya — getirtti. Kapısı, — içine girenler için ancak mezara git- mek üzere açılan Miskinler tekkesinden irade ile ıtlak olunan kızcağız, hamama sokulup güzel- ce yıkanmıştı. Üstüne yepyeni elbiseler giydirilmişti ve Hekim- başıya muayene ettirilerek - illetli olmadığı — anlaşıldıktan — sonra huzura çıkarılmıştı. İkinci Mahmut, bu temiz kıyafet altında güzelliği âdeta tebellür eden meçhul kızı şöyle bir gözden geçirdikten sonra emir verdi: — Söyle bakalım çocuk, o yere nice düştün? Saçsız. kız, tekellüfsüz yere oturdu ve anlattı: — Benim adım Gülnihaldir. Mekki zade kızı Şehriyar Hanı- mm halayığıyım, Efendim Murat oğlu Arif Hocadır. Hanım deli bo- zuktu.Eteğine temiz değildi. Kocası evden çıkar çıkmaz allanır, pul: lanır, yanınada bir sürü kendini bilmezleri toplardı. SON POSTA 'evmi, Siyasi, Havadi: ve Halk gazetesi * Eski Zaptiye MIİ'B * Çatalçeşme sokağı 25 Telefon İstanbul - 20203 Posta kutasu: İstanbul - 741 Telgrafi İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 2700 Kr. M0 , 800 ,, 300 ,, 1 Sene 6 Ay $ » 14 Gelen evrak geri verilmez, İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 6 kuruşluk pol ilâvesi lâzımdır. Adros değiştirilmesi (20) kuruştur. Son Posta Matbaası Sahipleri: Ali Ükrem, Selim Rağı Neşriyat — Müdücü : Selim Razıp Kendisine öğüt verdim, dinleme- di. Yalvardım, dinlemedi. Huylu huyundan — vazgeçmez — derler. Doğru imiş. Şehriyar Hanım da kapalı oda safasından bir türlü el çekmiyordu. Hele bir Züleyha Hanım vardı, Vâsıf kızı diye anı- hırdı, şırfıntıların şırfıntısı bir şey- di. Öçeve geldi mi, kulaklarımızı tıkardık. Burun sazı işitmemek için kaçacak delik arardık. Bu Vâsıf kızı, bizim hanımdan da üstündü. Feracesini çıkardıktan sonra efendinin bayramlık sofunu sırtına, kavuğu başına geçirirdi, çediklerini ayağına takardı. Sanki İstanbul kadısı imiş gibi salma salına sofaları dolaşırdı. Bu do- laşma bitince yeni güveyler gibi kırıtarak — Şehriyar Hanımı kol- tuklardı, başından çil akçeler saçarak odaya götürürdü. Halayık olsam da namusum var. Bu ke- pazeliğe dayanamıyordm. Bir gün ayranlığım kabarıverdi. Elime bir süpürge sapı aldım, Vâsıf kızının üzerine atıldım, yüzsüz karıyı gü- zel bir patakladım. Bunun üzerine Şehriyar Hanım kızdı, kendi dostlarından' iki zpır kadına beni tutturdu, saçlarımı kazıttı ve bir gece kayığa koyup Üsküdara geçirtti, Miskinler tekkesine hap- settirdi. — Niye bağırmadın, yardım istemedin ? — Niçin bağıracaktım? O evde oturup kirlenmektense Miş- kinler tekkesinde yatmak daha tatlıdır ! İkinci — Mahmut, karşısında elpençe divan duran adamlardan | birine emir verdi; — Divit kâğıt! Yirmi dakika sonra “şöhrei zaman olan Mekki zade kerimesi Şehriyarın kocası vurdum duy- maz Arif Hoca ile beraber Miha- liçe, Vâsıf kızı Züleyhanın Tekir- dağına — sürülmeleri, — hakkında bir irade kaleme alınmış ve Gülnibal kalfa da Topkapı sara- yındaki balayıkların üzerine ah- lâk müfettişi tayin edilmişti!,. Kânunusani 6 n Terbiye Bahsi ı Kindergarten “Çocuk Yuvası,, 1 Bizde ilk “çocuk yuvasiş — tesis eden Sati Bey olmuşturı zannederim. Sonra ana maktep” lerimiz. ve ana sınıflarımiğ çoğaldı. Fakat resmi yuvalarımız” da yeni terbiye kaidelerine ne dereceye kadar riayet edilebildi” ğini ve bütün vasıtaların mevcut olup olmadığını bilmiyorum. *“ Terbiye beşikten — mezarâ kadar sürer. , der!ler; “ ağaç yaşken eğilir. , — sözü de atalar rımısın ağzından çıkmıştır. Birkaf sene evveline gelinciye kadar, biz, bu iki sözün delâlet ettiği terbiyevi manaları anlamamıştıli Çocuğun eline elifbe cüzünü ver” meden evvel terbiyevi vazifemis zin başlıyacağına inanmıyor ve 4-7 yaşına kadar çocuklarımız! kendi hallerine bırakıyorduk. Yeni terbiyenin memleketir mizdede az çok umumileşmesi; bize, küçük çocuklarımızıs kedi yavrularından farklı oldur ğunu öğretmiye başladı. Anlır yorduk ki — ilkmektepten — evvel çocuklarımız üzeridde — metodik terbiyevi — tesirler ve şu ü ” Biyil Be ina kuciğl yerini tutan küçük, büyük mües- seseler lâzımdır. Fakat hani bd müesseseler? Nerede? Hani o tam Garp kültürile mücehhez, şefkat- li kadın ki her Türk çocuğunu kendi çocuğu gibi bağrına base sın ve onun kuvvetleri, kabiliyete leri üzerinde ölçülü, feyizli tesir ler yapsın. Bu büyük işi Sabiha Zekeriy8 Hanım üstüne aldı ve Kadıkö- yünde bir Kindergarten açtı. Amarikalı terbiyeciler, mektebi ictimal —bir mücssese telâkki ederler: Mürebbi, terbiyesini üzer rine aldığı çocuğun, içinde bur lunduğu içtimaf şeraitiher zamas göz önünde bulundurmıya mec” burdur. Çocuk, bir “ Haceri mur allâk,, değildir. ve anasının me” mesini bıraktıktan sonra cemiye* tin memesini emmiye başlar, bür tün terbiyevi gıdasını muhitindet ve cemiyetinden alır. Bunun için, mürebbiler, ço coğun — ebeveynile, — yakınlarile daima temas halinde bulunmı! mecburdurlar. — Aksi takdird yani içtimai lıllviyd.id:ııloıı ob mıyan Üüstün: yapılan Amerikada çocuklara ait bür — tün teşkilâtı tetkik eden ve ço* cuk yuvaları, bakım evleri, mek” teple aileyi birleştiren mahallI çocuk organizasyonları hakkındaâ zengin bir tetkik bagajile mem” leketimize gelen Sabiha Zekeriyt Hanımın ana kucağı, bütün Kat dıköy çocukları için güzel bif müjdedir. Ben, bu hususta büyük ümitlerimi yazmayı bir vazift addettim. Ayrıca, buna benzef müesseselerimizin çoğalması h kındaki temennimi de — burayâ ilâve ederim. Darülfünun — mese* lesine varıncıya kadar, irfanımız ve terbiyemize ait birçok mes€ lelerimizin halline bu kindergaf” tenlerden başlarsak, hiç te i bir hareket noktası intihap memiş oluruz. DA Amerikada Ücretler Azaltılıyo” Nevyork, 5 — Cenubi Pasifik şimendiferinin 16 bin müstahd mininden sekiz bini yüzde on nisbetinde muvafakat etmişlerdir.