26 Kasım 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8

26 Kasım 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Kamaz NN a — rr ye KİLİ Çalışmaya niyetlendiğimiz an ge- cikmiş oluyoruz, çünkü teprak bizi seviyor ve harmana buğdayt kendi vermiş oluyor. Ondan sonra alışan hayvanlarımız harmanlarda, bir di- reğin etrafında kendiliğinden o18- da hazır bulunan mahsulü döğüyor- lar.Sen, böyle bir toprağı bırakıyor- sun, Kilikadılı. Gideceğin yerlerde hayat bugünküne benzemiyecek.Ya rakıdau vazgeçip sabahın karanlı- gından gece yarılarına kadar ça- lışacaksın, ki busenin gibi tembelli- ği ve ayyaşlığıyla meşhür bir adam için nasl mümkün olacak diye dü- günüyorum. Yahutta bugün içtiğin erik rakısı yerine burada bıraktı- tenbel hayatı düşünerek mi- deni saf alkollerle yakacaksın, Neyse, dedik ya, istediğin gibi hareket et... Benden: Güle, güle!.. Müstecep, başını çevirdi ve u- fukları öpeu dağ taslaklarının ma- , vimtrak manzarası ile sisli bir zi- Ya içine bürünen Deliorman &on baharını seyretti. Sonra altındaki atın başını okşayarak ileri sürdü... * O gün, Müstecep sarhoş olmuş, ve önüne gelenle döğüşmüştü. Ürküş, kocasını ağlayarak kar- şıladı. Kaçırılan kızı Haççeyi çok seviyord Müsteceb, karpuzların yanına yan gelmiş, bulanık gözleri tavan- da, > bir aşk türküsünü par- çalıyo: İM. — ocak başında yumurt2 fiatlerindeki katiyetaizliği tenkid ediyor, Ürküş, kırmızı, ağlamak- tan kan dolmuş gözlerini ocağa dikmiş düşünüyor ve iki gelin el- lerindeki sümeklerde (“| iplik bürü- yorlardı. (1) Vakıt yanık bir ezan sesiyle bir köpek ulumasının arasıuda ge- ce yarısına erdi. | Çıkırık. li) Büküyorlardı. 18 — Servetifünun — 2414 KADI v1 — Yazan: — Cavit YAMAÇ Müsteceb'in artık dudakları kı- mıldamıyor, sâdece, gözleri tavan- da bir şeyler düşünüyordu. Tokat'a ağır bir el yumruklar attı. O sinirli ve sükünet dolu ha- vanın içinde Müstecep yerinden, oğulları ocak başından fırladılar, Kadınlarla erkeklerin suallerle do- lu gözleri birbirlerini aradı ve bu geç gelenin kim olduğunu sesiz, kelimesiz istifhamlarla biribirine sordu. İbrahim, duvardaki gece fene- rini aldı ve içindeki idare lâmba- sını, titreyen eli ocaktan yanan bri çırpıyla yaktı. «Kim 07> diye seslendi, cevap almadı, Kapiya gidişiyle gelişi ars- sında geçen zaman içinde odanın içindekiler sessizlikle beklediler. Sonra, İbrahim dışarıdan elin- de yanan bir mum ve bir kâğıt parçacığı ile döndü. Mumu ve kâğıdı içeridekilere göstererek : — Buda ne acab? Kapıda kimse yok, kapının önünde de şu yanan mumu ve üzerine bir taş konulmuş şu kâğıdı buldum. Ne olsa gerek? Müsteceb mumu &idı ve evirip çevirip baktı; slelâde beyaz ve yarısı yanmış bir mumdu. Sonra, kâğıdı aldı onun da üstüne altına ve kenarlarına bir göz gezdirdi. Ve sonra ayakta sualler içinde kıvra- nan ev hâölkı arasından Âdem'e mektubu uzattı ve çatık yüzlü suratında büzülen ağzından tek bir kelime çıktı: — Oku! Adem Müstecebin küçük oğlu, İbrahimin kardeşi ve Haççenin ağabeysiydi, Babasının elinden yağlı ve üzerinde intizamsiz, dülgerlerin kullandıklarına benzeyen bir ka- lemiu kalın ve çarpık harflerle yazdığı kelimeleri heceliyerek o- kumaya çalıştı : — Kilikadın Müslecep ağa! Kasabadan aldığın tarla parasını ve aldığın diğer paraları hazır e! Ya- rm akşama, gece yarısı gelip ala- cağız İ.. Müstecep, baştan bir şey anlı- yamadı. — Ne1 Ne diye sordu. İmdadına İbrahim yetişti : — Komitacılar! diye feryat Tarla parasını istiyorlar. Sonra, topu birden sustu. O gece Müsteceb'in evinde kimse uyumadı ve kimge bir şey söyle- medi. Sabaha kadar, Felâket geleceği zamani insan- lara haber vermez. Kızı Haççeyi ve onu kaçıran Feratı boğmayı düşünen Müsteceb'in aldığı mek- tub'un haberi bir şimşek sür'atiyle köyde dolaştı, Müsteceb, daha jandarmaya varmazdan önce mütecessis köy- lüler kendisiyle görüşebilmek için karakolun kapısı önüne âıralan- mışlardı. Kaçırılan kız, Mütteceb'iu 6- vinde ve bütün köyde hiç konu- şulmadı köyün en dedikoducu ka- rıları bile, © gün, sâdece Müaste- ceb'in parasını hesaplamakla ve geleçek komitecilerin katil olduk- larını anlatmakla geçirdiler. Haber, bütün köyde dolaşmış ve civar köylerede uçmak üzere ka- patlarını germeye çalışıyordu. Yal- nız, jandarma çavuşu - köyün em- niyet âmiri - Kostaki bunu duy- mamıştı, Uzun gaga burnunu yok- layarak Müsteceb'e sordu: — 0, Âşık! Hayrola ? Ne ol- du böyle sabah - sabah 7 Senin kızı Hafız Ferat alıp götürmüş... Sen sağ ol! Ha, ha, ha... Kostaki'nin asab bozucu ve paslanmış demirin çimentoya sü- rünüşündeki verdiği gürültüyüan- dıran kötü bir gülüşü vardı. — Devamı var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: