KIRK un db: Mes'ut Cemille Üstad, Alaturka hususunda, bir otori- te olduğunuzu, anlayanlar söyler- ler. Ben sncak viyolonâelde “vir- tüözlüğe, yakın mebaretinizi, gör- düğüm solfej dersleri nisbetinde haddim olmayarak, takdir edebi. liyorum, Alaturka ve alafrangada, bu derecede kudretli bir üstad oluşu- nuz, bu memleket çokuklarını, an- cak sevindirebilir. Ben bu iki kol üzerinde sizinle münakaşaya bile cesgreb edemem. Fakat vurgunu olduğum halk musikisinde, sizde, hiçte bir üstad kumaşı görmediği: mi söylersem bilmem gözlerimden | müteeşsir olurmusunuz ? V. Nedim Törün memleketin biricik radyo istasyonuna müdür olması, proğramda bir çok yeni: liklere sebep oldu. Bunların ara- sında, biz okur yazar zümreşinini en çok şevindirenlerden biri; “Bir halk türküsü öğreniyoruz, saati oldu. Bu ssatöin, ne kadar muazzam bir davayı kucakladığını, fakat ne derece kısır kaldığını görmek bemen bütün vatandaşları, sevinç ve kederin azami hadlerine gü- rükledi. Vazifede olduğum günlerde, bâzı arkadaşlarımın ve tanıdıkların bu saatte, düğmenin çevrilmesini talep etmeleri, adeta dertlenmeme &6- bep oldu. Herşeye rağmen buna rağbet gösterilmesini gönülden te- menni ettim, Memleket borcumu ikmal et- tikten sonra uğradığım şehir ve - maalesef - köylerde bu saatin ancak eğlenmek maksadile bekle- nildiğini görünce önceleri boyun eğip sürut asmaya sonraları ise millet uyarak bir an evvel bit- mesini beklemeğe alıştım ve bu işi sona erdirmenizi bekleyerek davayı hiçte müdafaa edemediği- nizi göylemeğe kârar verdim. Velhasıl üstad, muazzam bir ga- ye için ayrılan bu saatin, espri- niz şüzünden, güme gittiğini söy- Hesaplaşma lemekle, her halde bir memleket vazifesi yaptığıma inanıyor ve gü- cenmenizi, bir daha böyle bir tek- lif karşısında Eslınca, reddetmeni- zi candan rica ediyorum Her an vuku'bulan tekrarlarınız belki müzik tedris usulüne uygun- du. Fakat öiz bu işi öyle fazla ve lüzumsuz yaptınız ki «Bico nerden geyon» dan en son türküye kadar öğrenmek istedikleriniz, ne güftesi yazdırılan, ne de usulü tekrar tek- rar söylenen «Şu Sillenin» v.â&. gi- bi halk türküleri gibi milyonlarca yurtdaş barafından benimsemedi. Ne yazık Takvim alimlerile Sizleri tanımıyorum. Fakat karamela manicilerinden sonra, bu memleket halkını, neşir sa- hasında en çok üzen ve aldatan siz oldunuz, O şairlerin, müs- tahcen kı'aları yüzünden, adli- yenin pençesine nasıl olupta düşmediklerine hayret ederken, sizinde ilim adamlarımız tara- fından ne sebeple hesaba çekil- mediğinize veya tahkir edilme- diğinize akıl erdiremiyorum. Takvim yapraklarımıza en munâs günlerde tipiler kaydet. meniz veyahutla Mari ayıma «Şiddetli sıcaklar, bir fırtına istidadı gösteriyor» odediklen sonra Mayıs ortasına «Sert fa. kat güneşli bir gün» kondurma. m halkın dudak bükerek; AL. lahn işinden kim anlar 9 de- ye söylenmesine ve sizin ilim yaptığımza aldanarak alimleri şarlatan saymalarına sebep olu- YOYSUUUZ. Biraz insaf hemşeriler, Hiç olmazsa, memleketi bölgelere a- yararak: »Şarkia şiddetli soğuk- lar, cenupla güzel hava, Mar- mara bölgesinde yağmurlar» de- . yerek iz'anla lim yeya kehanet yapmağa kalkışsamız satışımızın düşmesine, ve küfür yemenize set çekersiniz. Benden göreceği- niz iyilik ve hüsniyet bukadar. Malümunüuz ola! “Mürettiplerle Dostlarım siz, bizlerin iğneyle ku- yu kazar gibi didinip, meydana ge- tirdiğimiz kelime diziciklerini, evvel- den beri kalburdan geçirdikten sonra dizmeğe zaten alışıksınız. Fakat son zamanlarda, bilmem harbin verdiği şu sinir gerginliğinden mi,'yoksa, ba- şınıza aşk gibi bir bela aldığınızdan- mı nedir, yazdıklarımızı ye kör, to- pal ediyorsunuz veyahutta beğen- medikleriniz (o kelimelerin boğazını sıkıveriyorsunuz. Şimdi, eski dertle- rimi bir kenara bırakıp, son sayıla- rımızdan birinde rastladığım bezi hataları, kendi namıma olduğu kadar dostlarım, Şahap Sıtkı, Tuğrul De- liorman namına'da başınıza çalaca" ğım: Benim “Perişan Hislerimi” evvel - ce olduğundan fazla, son deta ber bat, perişan ediyorsunuz. Daha ilk satırlarda: “Tıpkı şark masalarında” ki” deye yazdıktan sonra” prensin” kelimesini (o otlayarak “mücevherat dolu” ilâ... deye devam ediyorsunuz ki, prens kelimesi kalkınca, cümle bir saçmadan başka bir şey olmu” yor. Şahap Sıtkının kıymetli tenkid yazısında “ve tahsis” deye bir şey uydurarak züppe dilcileri ondırıyar- sunuz. Hüseyin Suat Yalçın yazısında, merhumun piyeslerini sıralarken, Ya- malar. Bu sizin himmetinizle “Yam” olup ortadan yırtılıveriyor. Tuğrul Deliorman'ın “Acı kavun. hikâyesinde kahraman bir «şilazof- ur. Yazan e — /iya Yamaç — Depamı 263 ncü sayfadü — —— 257 — Servetifünun — 2387