OLÜüMÜNÜN Bu hafta gene ölümünün bir yıldönümü geldi ve hayali karşıma dikildi. Sanki hiç ölmemiş, ölümle şa- ka ediyor. Çiçek bozuğu yüzünde, uzun bir adem yolculuğunun âü- kün ve egrarını arıyorum. Fakat hayır.. O gene gülümsüyor ve göz- lerini, varlık gibi yokluklada istih- za eden bir muziblikle güzüyor. Sonra, bir flüt sesi gibi çınlayarak ötüyor: — Cancağızım, nasılan ? Arkâsından uzun bir kahkaha: — Sana bir şey söyliyeyim mi? ölüler dirilerden daha az gülünç değil, Şimdi onların hikâyesini yazıyorum Sığamıyorlar cancağı- zım, mezarlara sığamıyorlar. Hele 1939 danberi dünyanın dört buca- ğından akın akın o kadar kafile- ler geldi ki kemiklerimiz birbirine geçti, sığışacak yer bulğmıyoruz! ö Hayali bile insana ölüm hissini vermiyen bu san'atkâr kimdir? Ne- dirf Onda nasıl bir mucize var ki, her hatırlayışta ayni canlılıkla karşımızda beliriyor. Ve muhak- kak ki, her zaman anlatacak bir fıkrası, genişletecek bir hikâyesi, yahut hiç değilae, güne saate, ve tesadüflere göre ortaya atacak bir espirisi var. Bir pire ne ufak şey- dir, ne manasız hayvandır değil- mi $* Fakat bir de Ömere sorun: O size, bundan, derhal, uzun bir hikâye çıkarmanın yolunu bulur. O o dostlardandır ki, bir salona, bir toplantıya gelmesini dört gözle bekleriz ve geçikirse üzülürüz, Çünkü, sesinde sıcak bir teselli ve dudaklarında tebessüm' buluruz. Sonra en mühimmi, faciadan bile bahsederken eğlenceli tarafını bu- lar. En basit hâdiseden, meselâ bir meydana yeni inşa edilmiş bir belediye helâsından hiç sıkılma- dan, biç tiksinmeden okuyabilece- giz, nükte dolu bir mevzu yarata- bilir. Bu arada meydündan geçen yıldönümü Yazan : H. Fahri Ozansoy ihtiyar bir kadın, unutamıyacağız bir tip halinde hatırınıza yerteş- miştir. Ömerin hikâyelerindeki ka- rakterler belki hiç derin değildir- ler, belki çok dıştan görünürler, fakat bunlarda o basit hâdiselerini Ömerden dinledikten sonra - kafa- da garip bir tedai ile derinleşen taraflar vardır. Onun için unutu- lamazlar. Onun için bir Cabi efen- di tipi bir derin canlı bir portre- sidir. Sonra gene meselâ, külhan- beyi oğlunun gece sokaktan «Uç baba torik !» diye bağırması ile kendisini gaibden ses geliyor diye sokağa fırlatan ve evliyalık tür- besine kaldırımlarda parçalanmak- la kavuşan Hacı efendinin hikâ- yesinde olduğu gibi birçok hikâ- yelerinde ebedi insan saflığının ve gülünçlüğünün hiç eskimiyen ha- kikatini buluruz. İşte bunun için- dir ki, Ömer Seyfeddin, bize dai- ma yakın ve daima sevimlidir. Fakat acaba bütün bu anlattığı ve hiç yorulmadan sanki bir lâh- zada bulduğu hikâyelerin içi de dışı kadar neş'e dolumudur? Bup- larda hiç gizli bir ıztırab, hayatın sefaletlerini bir tebessüm ve bir kahkaha içinde boğmak istiyen bir taraf yok mudurf Fakat ne o- lursa olsun, biz, bu ciheti bile pek düşünmeden, bir kere kedimizi Ö- merin ney'esine kaptırınışızdır. Ve bayatı eğlenceci bir panorama gibi onun adesesi e ir seyretmekte- yiz. Ne ince san'at! münasebetile ÖMERSEYFEDDİN Biliyorum, belki bu satırları o- kuyanlar içinde dudak büken- ler de olacaktır. Ömerin üslübunu yavan, görüşlerini sathi, hikâyele- rini çocukça bulanlar da olacaktır. Fakat o üslübnn en açık ve temiz türkçe, o görüşlerin hiç sun'iliğe kaçmadan hayatı bir objektif kud- retile gören bir ayna ve o hikâye» lerin canlı birer hayat sayfası ol- duğuna inananlar da az değildir. İşte ben de bilhassa Ömer Seyfed- dinin bu cephesine hayranımdır ve bu noktada pek çoğunuzla bir- leşmiş ve Ömere bağlanmiışımdır. Sora benim gibi onun dostluğunu kazanmış, sesini yıllarca işitmiş, O meşhur «cancağızım» hitable &al- bini doldurmuş olanlar için, Öme- rin bir de arkadaş tarafı vardır ki, işte bunu unutamam. Bilmem orta okulların okuma kitablarını karıştırdınız mı İçle- rinde «Diyet? gibi, «Forsa» gibi, «Falaka» ve «Kaşağı» gibi hikö- yeler ve hatıralara rastlarsınız ki, altlarında Ömer Seyfeddin imzası vardır. Genç dimağların buhları ne zevkle okuduklarını muallim- lere sorun. Demek ki son devir e- debiyatımızda çocuklarımıza ber- rak ve açık türkçenin en güzel ör- neklerini onun eserlerile gösteriyo- ruz. Çünkü o, daha nicelerinden, daha büyük ve derinlerinden evvel iişanın gitmesi lâzım geldiği yolu anlamıştı. İşte bu gün onun tbürk- çeşi bir hakikat oldu ve eli kalem tntan, yürünecek başka bir yol olamıyacağını anladı. İşte Ömerin büyüklüğü buradadır. Zaten dala «Genç kalemler» deki hikâyelerile başlamış olduğu bu katıksız bu saf türkçe ifadeslle, dil inkilâbın- da ilk bayrağı sallıyanlardandı. Ömerin sadece bu cephesi, Türk edebiyatındaki büyük mevkiini güöstermiye yeter. Onun hatıramız- da çınlayan hitabı bile ne kadar Türk'ün yürekten sesidir: Canca gızım, Öyle değil mif 195 — Servetifünun — 2377