Stefan ZWEİG PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇ | 5 hakiki çehresini canlandıracağım. . , Başlamazdan evel, hayatımıan- latmak iddiasında bulunan oeğeri bir daha karıştırıyorum. Ve tekrar gülümsüyorum. Hakiki hayatımı tasvir için ne kadar sahte bir esa- sa dayanmışlar ! İşte birçokları arasında devlet şurasndaki bulunan eski mektep arkadaşlarımdan birinin masalı: Güya daha lisede iken klâsik ilim- lere karşı duyduğum aşk ile tanın- mışım. Çok zayıf hafızası varmış. Ben, bütün humaniet ilimlere, diş- lerimi gıcırdatarak zorla tahammül! etmişimdir. Şimali Almanyanın küçük bir şehrinde rektör olan babamın ya- nında, en küçük yaşta, ilmin ek- mek kaygusu yüzünden nekadar düştüğünü görmüş, ve bu sebep- le babamın mesleği olan filoloji- den nefret etmiştim. Zaten tabiat, mistik gayesine tevkifan, daima çocuğun ruhuna ebeveynin tema- yüllerine karşı, bir nefret çıbanı aşılıyor. O, rahat, hareketsiz, ne- silden nesle intikal eden taklidi bir meslek verasetinden hoşlanıyor Hemen daime, ayni kökten gelen- lerin ruhuna, bir tezat sokuyor ve ancak zahmetli ve verimli bir uzak- madan sonra, evlâdın, tekrar sülalesinin izini takip etmesine müsaade ediyor. Babamın, ilmin kutaiyeti hakkındaki iddiaları yi- ne kendi tastiklerile neticeleniyor- du. Daiyna klâsikleri misal olarak görüp de büyütmesi, bende, bün- ların kuru, kitabi kimseler olduk- larına dair kanağâtler uyanmasına sebep oluyor ve onlara karşı kin duyuyordum. Kitaplarla çevrili olduğum için, onlardan nefret ediyor ve baba- 88 — Servetifünun — 2368 mın ilme karşı teşviklerile, yazı ile intiksl eden her türlü bilgiden soğuyordum. Bu sebepten dolayı bakaloryaya kadar güçlükle erişe- bildiğim ve sonra herhangi tahsile devama yanaşmadığım garip gü- rünmemeli. Subay, bahriyeli veya mühendis olmayı &rzu ediyordum. Gerçi bu mesleklerden hiçbirine karşı büyük bir meylim yoktu. Ameli bir mesleğe niyet etmemin sebebi, sirf ötekilerin kuru ve id- dialı havasından kurtulmak arzu- sundan ileri geliyordu. Fakat, Üni- versiteye karşı beslediği fanatik saygı ile, babam akademik tahsile devam etmem hususundaki fikrin- de muasır idi. Ancak klâsik filoloji yerine İngiliz filolojisini takip et- mek müsaadetine muvafakat ede- bildi. İdareten bulunan bu çareyi, sıri İngilizcenin denizcilikle alâ- kası dolayısile, ileride serbest bak- riye hayatına atılabilmek emelile, kabul ettim. Şu halde, hakkımda yazılan ki- tapta, Berlinde tahsilde bulundu- ğum ilk sene zarfında, bazı kıy- metli profesörlerin teşviki ile filo- loji tahsilimin esasını kurduğumu bildiren hoş iddiadan yanlış bir- gey, olamaz. Sanki o zamanki hu- dutsuz hürriyet ârzum, dersler ve ya doçentlerle alâkadar olmama müsaade ediyordu... Mekitebe yaptığım ilk baştan savma ziyarette, sınıfın sıkışık ha- vaşı ve derslerin yeknesaklığı, ru- humu öyle sıktı ki, başımı sıranın üzerine koyarak uyuklamamak için, kendimi zor zaptettim. Mek- tepten kurtulduğuma sevinirken kendimi ansızın tekrar &oğuk bir kürsünün ve ölçülü takrirlerile va, hocaların karşısında bul- uştam. o Profesörün ağzından düm kelimeler, öyle eskimiş şey- lerdi ki, dudakları arslanınca, he- men kum dökülecekmiş zannı, geyri ihtiyari beynime saplanıyor- du. Talebenin, fskülteyi, fikri lâ- kayt ellerle didikleyen, kayıplara karışmış siemleri kurcalayan, bir morg telâkkisi, bu çoktan eskimiş kültür laboratuarında, bende, kor- kunç bir şekilde tekrar nüksetti. Bu ikrah hissi, zorla taham- mül edilen bir dersten sonra, ken- dimi, gehir sokaklarında bulduğum anlarda daha fazla şiddetleniyor. du. Kendi inkişafına hayret eden bu payitaht şehri, insana taşların- dan ve sokâklarından elektrik gi- bi fışkıran hayatiyet kudretile, kimsenin tahammül edemediği bir tempo aşılamakta idi. Öyle bir Berlinki, kendimde henüz farket- meğe başladığım hareket iştiyakı- na, âynen muhtaç idi. Ben ve ge- hir, her ikimizde, intizam devr ve sade bir protestan burjuasının için- den fırlamış, toy halimizle, bir kudret ve faaliyet sarhoşluğuna yakalanmıştıl.. Berlin ve ben, bir huzursuzluk ve sabırsızlık dinamo- gu gibi ihtizaz etmekte idik. O zamanki gibi Berlini hiçbir vakit anlamış ve sevmemişimdir. Her- halde, bizim kaynaşmamız, şehrin kuvvet dağıtan bir kovana, benim ise, hudutsuz arzular taşıyan bir peteğe benzememden ileri geliyordu. Bu, sağlam ve kudretli bir gencin, etrafına kuvvet saçan, ateşin ve muâzzam bir kadına garılmasına koynunda mest olmasına bengiyor- du. Bu Berlinin kollarına atılarak, en ince damarlarına kadar uzan- dım. İçimdeki tecessüs, onun, ta- tan olmakla beraber, pek sıcak olan vücuduna, alelâcele sarılma- — Devamı var —